İstanbul´u mekân edinen Batılılar-1

İstanbul 18. ve 19. yüzyılda batılı pek çok âlim, sanatkâr ve askere ev sahipliği yapmış bir şehir. Bunlardan bir kısmı burada doğmuş, bir kısmı ise son uykularına burada çekilmişlerdir. Bazıları şehre âşık olmuş, defalarca gelerek farklı semtlerde uzun süreli ikamet etmiş, yazdıkları romanlara, şiirlere, çizdikleri tablolara bu şehri taşımışlardır.

Önder KAYA Perspektif
27 Ağustos 2014 Çarşamba

Bu tarz kişilerin biyografisinin çok rahatlıkla bir kitabın hacmini dolduracağını bildiğimden sadece kişisel olarak ilgimi çeken birkaçını iki bölüm halinde vereceğimiz bu satırlara taşımakla yetineceğim.

 

DIŞI OSMANLI İÇİ FRANSIZ BİR SUBAY: HUMBARACI AHMET PAŞA

Yolu Galata Mevlevihane’sine düşenler bilir. Mevlevihane’nin hamuşanında yani haziresinde girişin hemen sol tarafında en köşede etrafı demir parmaklıklarla çevrili bir mezar yer alır. Söz konusu mezar, hayatı neredeyse bir film senaryosunu andıran Humbaracı Ahmet Paşa’ya aittir. Paşa’nın Fransa’nın Limousin eyaletinden Galata Mevlevihanesi’ne uzanan ilginç hayatına şöyle bir göz atalım. Claude Alesksandre Comte de Bonneval adı ile soylu bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Ahmet Paşa, önce Fransız donanmasına ardından da kara ordusunda eğitim alarak subay oldu. İtalya ve İspanya ile yapılan savaşlarda başarılara imza attı. Ancak bir takım nedenlerden dolayı dönemin kralı olan ve ‘Güneş kral’ olarak da bilinen 14. Louis ile arası açıldı. Fransa’dan kaçarak ülkesinin can düşmanı olan Avusturya’ya sığındı. Burada bir diğer Fransız, Prens Öjen’in hizmetinde çalıştı ve ülkesiyle yapılan savaşlarda Avusturya orduları namına önemli başarılar elde etti. Osmanlılara karşı da kayda değer başarılar kazandı. Ancak 20 yıllık bir hizmet evresinin ardından Prens Öjen ile arası açılınca kendine yeni bir sığınacak ülke arayan de Bonneval’in bu yöndeki talepleri, İspanya ve Lehistan tarafından reddedildi. Bunun üzerine 1729 yılında henüz Lale Devri’ni yaşamakta olan Osmanlı topraklarına sığındı. Bir müddet Bosna’da yaşadı ve hatta burada İslam’a geçerek Ahmet adını aldı. Lakin paşanın Müslümanlığının samimiyet derecesi hala tartışmalıdır. Kendisinin tasavvufa olan meyli ise bilinmektedir. I. Mahmut’un Patrona isyanı sonrasında tahta geçmesi ile gerginleşen Osmanlı- Avusturya ilişkilerini akıllıca değerlendiren Ahmet Bey, Osmanlı ordusu için bir dizi ıslahat önerisi sununca İstanbul’a çağrıldı. Paşalık rütbesi verilerek o sıralar Üsküdar’ın Ayazma semtinde bulunan Humbaracıların eğitimi ile görevlendirildi. Paşa’nın işini hakkıyla yaptığı biliniyor. Nitekim 1736-39 yılında Osmanlı ordularının Avusturya karşısında kazandığı başarılarda onun payı büyüktür. Lakin son derece hırslı kişiliği ile tanınan ve bu nedenle de hizmetine girdiği hemen her devletin üst düzey ricaliyle çatışmaktan geri kalmayan paşa, İstanbul’da da rahat durmadı. Bir ara Kastamonu’ya bile sürüldü. Ömrünün son demlerini bugünkü Beyoğlu’nda Galata Mevlevihane’sine yakın bir mevkide bulunan evinde geçirdi. İleri yaşına rağmen Fransa ya da İtalya’ya geçerek faaliyetlerine burada devam etmek azminde olan Paşa’nın fırtınalı yaşamı, 1747’deki ölümüyle duruldu. Bu denli fırtınalı bir ömrü yaşayan askerin, kelime anlamı ‘sessizler evi’ olan ve ölüm sonrasındaki huzur ve asudeliğe gönderme yapan Mevlevi mezarlığında yatması ise son derece ironiktir.  

İSTANBUL DOĞUMLU BİR FRANSIZ İHTİLALİ KAHRAMANI: ANDRE CHENİER

İstanbul dünyaca ünlü pek çok aydın ve yazarı misafir ettiği gibi bazı önemli simalar da bu kozmopolit kentte doğmuşlardır. Galata’da, Bankalar Caddesi’ndeki meşhur Komando merdivenlerini çıkıp sola kıvrıldığınızda ve Avusturya Lisesi’ni geride bırakıp, Ceneviz podestalarının ikamet ettikleri sarayı geçip yolunuza devam ettiğinizde, son derece eski fakat bir o kadar da heybetli bir iş hanı ile karşılaşırsınız. Sen Pier Hanı adını taşıyan yapı, gerçekten de İstanbul’daki en eski hanlardan bir tanesidir. Bakışlarınızı binanın üzerinde gezdirdiğinizde ise gözleriniz Fransızca şu ibareye takılır; ‘Andre Chenier naquit dans cette maison le 30 Octobre 1762’. Benim gibi Fransızca fukarası iseniz o zaman çevirisini de vererek sizi bir zahmetten kurtarayım; ‘Andre Chenier 30 Ekim 1762’de bu evde doğmuştur’. Yapıyı gördükten sonra bu sefer de aklınıza şu sual takılacaktır, “İyi de buranın evle ne ilgisi var?” Gerçekten de buranın evle bir ilgisi yok. Hatta yapının tarihte oynamış olduğu en önemli rol, Osmanlı Bankası’nın kurulduğu bina olması. Esasen Levanten kökenli Fransız mimar Alexandre Vallaury tarafından buraya iliştirilen kitabe, eksik malumat taşır. Zira Chenier, bu handa değil, ancak doğumundan kısa bir süre sonra bölgede çıkan yangın neticesinde yok olan Fransız Ticaret Temsilciliği lojmanlarında doğmuştur. Zaten doğumundan üç yıl kadar sonra da ailesi İstanbul’u terk edip Fransa’ya yerleştiğinden dolayı da Sen Pier Hanı’nı hiç görememiştir. Chenier’i şöhrete ulaştıran da zaten Fransa’daki yaşamıdır.

Chenier, aydın bir aileden gelmekte idi ve annesinin Rum kökenli olması nedeniyle de daha çocukluk çağlarından itibaren Helen ve Latin tarihine merak salarak bu devre duyduğu özlemleri kaleme aldığı şiirler yazdı. Fransız romantizminin en ünlü simaları arasında kabul edilmesine neden olan şiirlerinin pek çoğu, ölümünden sonra basıldı. Chenier, ihtilalın gerçekleşmesine hatipliği ve gazetelerde kaleme aldığı ateşli yazıları ile önemli katkılarda bulundu. Ancak ihtilal sonrasında yaşanan terör devresinde idareyi ele geçiren Jakobenleri eleştirdiği ve onlarla ters düştüğü için hakkında tutuklama emri çıkarıldı. Bir süre saklandıysa da sonunda tutuklanarak Sen Lazar Hapishanesi’ne gönderildi. Temmuz 1789’da devrim, en ateşli çocuklarından birini daha yiyecek ve Chenier, giyotinle idam edilecektir. İdam edilmeden önce eliyle alnını göstererek söylediği sözler, genç yazarın dramını da sergiler; “Gelecek kuşaklar için bir şey yapamadım. Hâlbuki burada bir şeyler vardı.” Kaderin garip bir cilvesidir ki onun idamından sadece iki gün sonra kendisini giyotine gönderen Robespier liderliğindeki Jakobenler de devrilecektir. Chenier öldüğünde sadece 31 yaşındaydı.

 ÖĞRENCİLERİNİN DON İZZET PAŞASI

İstanbul’da sadece uzun süre yaşamakla kalmayıp burada hayata gözlerini yuman Avrupalı sanatçılardan biri de Giusseppe Donizetti ya da öğrencilerinin ifadesi ile Don İzzet Paşa’dır. Müzisyen bir aileden gelen Giuseppe Donizetti, oldukça renkli bir hayat sürmüştür. Donizetti, gençlik yıllarında bando üyesi olarak Napolyon’un ordusunda yer aldı. Hatta onun Elbe Adası sürgününde ve son savaşı olan Waterloo’da hazır bulundu. Sonrasında memleketine dönerek Piyamonte ordusunda alay bandosu idareciliği yaptı.

Bu sırada Osmanlı payitahtında da köklü değişimler yaşanıyor II. Mahmut kılık kıyafet alanından, eğitim alanına, bürokrasiden, sosyal yaşama kadar uzanan sahalarda köklü reformlara imza atıyordu. Bu reform sürecinden asırlık Mehterhane de etkilenmişti.  Yeniçeri ocağı kaldırıldıktan sonra o günlerin hatırasını yaşatan Mehteran’ın da ilga edilerek yerine modern tarzda bir Mızıka-i Hümayun kurulması için teşebbüslere girişilmişti. İşte Osmanlı bandosunda hizmet verecek yetenekli ve tecrübeli hoca arayışının devam ettiği günlerde Serasker Hüsrev Paşa, İstanbul’daki Sardunya elçisinden bu konuda yardımcı olmasını ister. Bu talep üzerine Giuseppe Donizetti İstanbul’a gönderilir. Pera semtinde Asmalımescit civarına yerleşen Donizetti’nin, burada yaşanan yangınlardan dolayı birkaç ev değiştirdiği biliniyor. Nitekim Donizetti ailesinden kalma ve bugün de giriş kapısının üzerinde ‘Apartament Donizetti’ ibaresinin okunabildiği yapı, Asmalımescit’ten Pera Palas’a doğru yürürken sol kolda karşınıza çıkıverir.

Donizetti, İstanbul’a geldiği ilk 4 ay içinde ‘Mahmudiye’ adını verdiği bir marş kaleme alarak sultanın takdirini kazanmıştır. Dahası bugün de muamma olan bir biçimde söz konusu marş, 1839’da İsveç ordusu tarafından resmi marş olarak kabul edilmiştir. Avrupa’da da çeşitli defalar basılan marş, Sultan 6. Mehmet Vahdeddin’in saltanatı döneminde, resmen Osmanlı milli marşı ilan olunur. Bu beste her ne kadar Sultan Mahmut’un iktidarı döneminde milli marş olarak kullanılmışsa da, Donizetti’nin daha sonra tahta çıkan Sultan Abdülmecit için kaleme aldığı Mecidiye Marşı ortaya çıkınca ikincisi ilkinin yerini almıştı. Yaptığı hizmetler sonrasında Donizetti’nin rütbesi 1841’de Miralay (Albay), 1851’de de Mirlivalığa (Tuğgeneral) yükseltildiği gibi hayatının son yıllarında da “Paşa” unvanını aldı. Donizetti Paşa, Türk müziğinin pek çok önde gelen ismine de hocalık yapmıştı. Sultan Abdülmecit, Dürrinigâr Kalfa ve Süleyman Paşa gibi isimler onun yetiştirdiği en önemli öğrencilerdi. Donizetti İstanbul’da başarılarla dolu yaşamını Kırım savaşının son günlerinde uzun süredir mücadele etmekte olduğu kalp rahatsızlığına yenik düşmesi nedeniyle 12 Şubat 1856’da tamamladı. İstiklal Caddesi üzerindeki Santa Maria Kilisesi’nde gerçekleşen cenaze töreninin ardından Harbiye’deki Notr Dame de Sion Lisesi’nin hemen bitişiğinde bulunan Sen Esprit Katedrali’ne defnedildi. Bugün de katedralin mahzeninde bulunan lahdinin hemen arkasında şu yazılar okunabilir; “Bergamolu Giuseppe Donizetti, Bonapart’ın askeri, Legion D’Honneur sahibi, Osmanlı askeri müziği eğitmeni, Abdülmecid’in paşası, İstanbul’da 1856’da öldü”. Osmanlı hizmetindeki meşhur batılılar içerisinde anısı en uzun süre devam eden kişilerden biri olan Donizetti’nin torunları da İstanbul’da ikamet etmeyi sürdürmüşlerdir. 

 

KAYNAKÇA

Emre Aracı; Donizetti Paşa, İstanbul 2006

Celal Esad Arseven; Eski Galata ve Binaları, İstanbul 1989

Esma İnce; “İstanbul’da Adları Yaşatan İki Batılı Yurtsever Şair: Andre Chenier /1762-1794) ve Adam Mickiewicz (1798-1855), Ankara Üniversitesi Dil Dergisi, sayı: 79, Ankara 1999, s. 54-58

Alpay Kabacalı; “İstanbul’da Ad Bırakan Beş Batılı Yazar”, Liderler, sayı: 3, 1997.

Önder Kaya, Tarihin Gör Dediği, İstanbul 2006.

Abdülkadir Özcan; “Humbaracı Ahmet Paşa”, DİA., XVIII, İstanbul 1998, s. 351-353.

Giovanni Scognamillo; “Donizetti Giuseppe” mad. Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, cilt: 3, İstanbul 1994, s. 99-100.