Yaşamak ölmekten iyidir

Temmuz 2014 Gazze Savaşı İsrail’e önemli bir gerçeği hatırlattı. Barış yapmamanın maliyeti de varmış. Zaman rutine dönme zamanı değil. Barışı kovalamak isteyen Filistinlilerle masaya oturma zamanı. Zira yaşamak ölmekten iyidir.

İvo MOLİNAS Köşe Yazısı
13 Ağustos 2014 Çarşamba

Avrupa ülkesinde ulusal gazetelere baktığımızda veya televizyondaki haberleri izlediğimizde İsrail-Hamas savaşının buradaki medyaya göre çok daha farklı işlendiğini görmek üzücü. Muhabirler burada olduğu gibi sadece Gazze’den değil, Kudüs’ten ve Kahire’den de gerçekleri okurlarına/seyircilerine aktarıyorlar. Gerçekleri okuduğunuzda İsrail bombardımanlarının Gazze’yi nasıl da trajik bir duruma getirdiğini görürken, aynı zamanda Hamas’ın sürekli ateşkesi bozan taraf olduğunu ve akabinde İsrail’in şiddetli ve çocukları da öldüren saldırılarına başladığını fiilen de öğrenmiş oluyorsunuz. Savaşın nasıl başladığını da tekrar hatırlamış oluyorsunuz analiz yazılarını okuduğunuzda veya TV kanallarında Gazze ile ilgili programlar izlediğinizde.

Buradaki gazete, televizyon ve ajansların tarafsız habercilik anlamında kendilerini sorgulamaları gerektiğini düşünmeden edemiyor insan, Avrupa medyasını yerinde takip ettiğinizde. Taraf tutulabilir ama habercilikte tarafsız olunmazsa saygınlık zarar görmez mi?

***

Temmuz 2014 Gazze Savaşı İsrail’e çok önemli bir gerçeği öğretti veya hatırlattı. Bölgede barış olmamasının İsrail’e maliyeti varmış ve gittikçe de ağırlaşmakta. Son savaşı Hamas’ın İsrail kentlerine sivil ayırımı yapmaksızın fırlattığı roketlerle başlattığını biliyoruz. Diğer bir deyişle savaşı başlatan İsrail değil, zira bölgede barış yapılmasa da statükonun korunarak rahat bir şekilde yaşayabileceklerinin yanılsaması içindeydiler. Lakin öteki tarafta da hayat devam ediyor ve rahatsızlık yaratma potansiyeli yüksek olan bu statüko İsrail’i maliyetsiz bırakmıyor, son tahlilde. Üstelik İsrail, Hamas’ın stratejileri karşısında bocalayacak duruma da geliyor. Zira Hamas aslında İsrail’in Batı Şeria’dan çekilmesini pek arzulamıyor. Sürekli ‘işgalin’ dünya halkları ve özellikle Batılı insan nezdinde İsrail’i gayri meşru hale getirip varlığının bile sorgulanmasına yol açacağı stratejisi üzerine oynuyor. Nitekim tek bir roketin Ben Gurion Havalimanı’nı kapatmış olması İsraillilerde, Batı Şeria’dan çekilmeleri halinde böylesi bir, dünyadan kopukluğunun oradan atılabilecek füzelerle çok daha rahat gerçekleşebileceğini düşündürüp Batı Şeria’dan ilelebet çıkılmaması düşüncesini hâkim kılıyor. İşte Hamas’ın stratejisi tam bingo duruma geliyor bu noktada.

İsrail’in ve Netanyahu’nun önemli bir yol ayırımında olduğunu söylersek abartmış olmayız. Güncel statükoyu korumanın bedelsiz olmadığını anladığını tahmin ettiğimiz İsrail Başbakanı artık cesur olmak ve önemli kararlar almak durumunda. Hamas’ın savaşı tetikleyecek ve İsrail’i dünya kamuoyu gözünde itibarsızlaştıracak stratejisinin İsrail’i uluslararası arenada ne derece zor durumda bıraktığı ortada. Ve bu sosyolojik ve siyasi gerçek her savaşta daha da ağırlaşmakta. Çözüm olasılığı zor ama kaçınılmaz. Netanyahu, hem Gazze’de siyasi istikrarsızlık hem ülkesinde savaşa giden askerler görmek istemiyorsa vakit geçirmeden Filistinlilerin ılımlı kanadını temsil eden Mahmud Abbas ve takımıyla anlaşma sürecine girmesi gerekiyor. Gazze’ye hâkim olabilecek ılımlı Filistin Yönetimi, tamamen kaldırılacak ekonomik ambargo ile bölgeye nefes aldıracak, halkın yaşam kalitesini yükselerek radikal unsurlara var olma kaygısı yaşatacaktır. Tabii ki Abbas Gazze’deki bu misyonun karşılığını Batı Şeria’dan isteyecektir. İşte bu noktada İsrail’in, varoluşsal kaygılarını da düşünerek zor bir karar vermesi beklenebilir. Lakin radikallerin silahsızlandırılması ve Suriye’de olduğu gibi bu görevin üçüncü taraflar ve BM aracılığı ile yapılması koşulunu İsrail’in ciddi olarak masaya getirmesi beklenebilir, tarihin önemli bir yapı taşına tanıklık edilircesine. Bütün bunların bugünden bakıldığında hayal ötesi gelişmeler olduğu iddia edilebilir. Lakin olmayan barışın İsrail’e maliyeti gün geçtikçe artmakta.

İlginçtir, Hamas ve diğer radikal örgütleri bölgede sevmeyen, başta Mısır olmak üzere -Refah Kapısı’nı açmayı kesinlikle reddettiler, son görüşmelerde- birçok Ortadoğu ülkesi İsrail’e meseleyi havale etmenin rahatlığını yaşarken tüm dünyanın tepkisini çeken sadece İsrail oluyor.

İsrail’in paradigma değiştirip strateji değişikliğine gitmediği taktirde ileride uluslararası arenada siyaset bağlamında daha büyük zorluklar içine gireceği aşikâr. Obama ile geleceğin başkan adayı Hillary Clinton şimdilerde İsrail’in tarafına geçseler de Gazze’deki çocuk ölümleri karşısında sarf ettikleri sert İsrail karşıtı söylemleri unutmamak lazım.

Zaman eski rutine dönme zamanı değil. Ilımlı ve gerçekten barışı kovalamak isteyen Filistinli yöneticiler ile ciddi ciddi masaya oturmanın zamanı.

Yoksa hem yeni Gazze trajedileri görmeye devam edeceğiz hem de İsrail’in yeni kuşağı barışı yine ıskalayacak.

Yaşamak ölmekten iyidir!