One Minute’tan Mavi Marmara’ya Türkiye-İsrail Çatışması (2)

Büyükelçi Sn. Oğuz Çelikkol’un yukarıdaki başlığı taşıyan kitabının ilk 58 sayfasını kapsayan ‘arka plan’ tabir edebileceğimiz bölümüne ilişkin görüşlerimi 11 Haziran 2014 tarihli Şalom gazetesindeki ‘Muhavere’ köşemde paylaşmıştım.

Denis OJALVO Köşe Yazısı
9 Temmuz 2014 Çarşamba

Bu kitabın Türkiye-İsrail ilişkilerini inceleyen bölümüne ilişkin görüşlerimi yine ilk yazımdaki yöntemle, sayfa sayfa paylaşmaya gayret edeceğim.

Sayfa 59: Sn. Çelikkol Türkiye-İsrail ilişkilerinin 1947’de İsrail Devleti’nin kurulmasından hemen sonra başladığını yazmış. Oysa İsrail Devleti’nin kuruluş tarihi 14 Mayıs 1948’dir.

Sayfa 60: Sn. Çelikkol Türkiye’nin 1930’larda Almanya’dan kaçan Yahudilere ‘açık kapı’ politikası uyguladığı’ndan bahisle önemli sayıda bilim adamının Türkiye’ye yerleştiğini zikretmiş. Türkiye’nin Almanya’dan kaçan Yahudilere ‘açık kapı’ politikası uyguladığı doğru değildir. Gelen bilim adamları özellikle Türk Üniversite Reformu kapsamında, adedi azımsanmayacak, ancak sınırlı bir gruptur. Devrin Başbakanı İsmet İnönü’nün Prof. Albert Einstein’ın mektubuna verdiği 14 Kasım 1933 tarihli cevap bu gerçeğe işaret etmekte.[i] Yabancı uyruklu Yahudiler bir yana, TC’nin idari tasarrufları neticesinde vatandaşlıklarını kaybetmiş kişilerin bile Türkiye’ye dönüşlerine müsaade edilmediği, edilenlerin ise oldukça sınırlı sayıda olduğu bilinen bir gerçektir. Bununla beraber, Alman işgali altındaki Avrupa’da bulunan Necdet Kent, Namık Kemal Yolga ve Behiç Erkin gibi diplomatlarımızın TC vatandaşlığını muhafaza etmiş Yahudilerin Türkiye’ye dönüşlerine yardımcı olmaları diplomasimizin yüz akı olmuştur. Bunların arasında, tehcir edilmekten kurtardığı 42 Yahudi için ‘Uluslararası Dürüst’ ünvanına layık görülen Rodos Başkonsolosumuz Selahattin Ülkümen’in müstesna bir yeri vardır.

Sayfa 60: Sn. Çelikkol İkinci Dünya Savaşı sonrasına kadar Türklerle Yahudilerin arasındaki ilişkinin iyi olduğunu zikrediyor. Yahudilerin Türkiye Cumhuriyeti döneminde güzel günler yaşadıkları doğru. Ama bunların yanında Trakya Yahudilerinin yerlerinden edildiği 1934 Trakya Olaylarını, 1941 Nisan ayında gerçekleşen 25-45 yaşları arasındaki 20 sınıf (Yahudiler dahil) gayrimüslimlerin tekrar askere alınıp bunlardan Nafıa taburları teşkil edilerek elde kazma kürek angaryaya tabi tutulmalarını, keza (Yahudiler dahil) gayrimüslim ve dönmelere yapılan haksız Varlık Vergisi uygulamalarının ‘Gayri-milli Burjuvazi’nin tasfiyesi zincirinin halkalarını oluşturduğunu es geçmeyi tercih etmiş!

Sayfa 60: Sn. Çelikkol, 1948 yılında İsrail Devleti’nin kuruluşunu müteakip Türkiye’den İsrail’e ‘ekonomik sebeplerle’ bir göç yaşandığından bahsediyor. Oysa o devirde Türkiye’ye yapılan Amerikan Marshall yardımı sayesinde ekonomik hareketlenme yaşanırken İsrail’de gıda ve belirli tüketim maddeleri karne ile dağıtılıyor, gelen mülteciler çadır kentlere yerleştiriliyordu. Kısıtlamalar 1959 yılına kadar sürecekti. Bu durumda, kalan kesimin ekonomik nedenlerle kaldığını, gidenlerin ise kaybedecek bir şeyleri olmadığı için gitmeyi tercih ettiklerini söylemek daha doğru olacaktır.

Sayfa 61-65: Sn. Çelikkol 1956 yılında Süveyş Krizi yüzünden düşürülen temsil temsil düzeyinin 1980 yılına kadar maslahatgüzar seviyesinde kaldığını ve (aynı yıl) İsrail’in Doğu Kudüs’ü ilhak etmesi yüzünden temsil seviyesinin ikinci kâtip seviyesine indirildiğini belirtmiş. Oysa, TC Dışişleri Bakanlığı’nın Türkiye-İsrail ilişkilerini konu alan sitesinde, Süveyş Krizi’ni müteakip düşürülen ilişki seviyesinin tedrici olarak 1963 yılında önce Legation (temsilcilik) düzeyine, 1 Ocak 1980 itibariyle ise büyükelçilik düzeyine yükseltildiği yazılı. İsrail’in Doğu Kudüs’ü ilhak edip başkent ilan etmesinden sonra ilişki düzeyi 30 Kasım 1980’de ikinci kâtip düzeyine indirilmişti.[ii]

Sayfa 66-67: Türkiye’nin Amerikan Yahudi Lobisiyle temasları - Sn. Çelikkol, Türkiye’nin Yahudi Lobisiyle temasları geliştirme motivasyonunu, ABD Kongresi’ni Türkiye-ABD ilişkilerini kötü etkileyen Rum ve Ermeni lobileriyle mücadele edilmesi gereğine bağlıyor. Bu tespitine katılıyorum. Burada kanımca vurgulanması gereken husus en başından beri Türkiye-İsrail ilişkilerinin aslında Türkiye-ABD ilişkilerinin bir türevi mahiyetinde olduğu gerçeğidir.

Sayfa 70: Sn. Çelikkol Türkiye’nin El Halil (Hebron) kentinde görev yapan ‘Uluslararası Geçici Güç’e katıldığını ve güçte görevli biri Türk diğeri Danimarkalı iki gözlemcinin 2001 Mart ayında arabalarında uğradıkları saldırıda hayatlarını kaybettiklerini, müteakip paragrafta ise bununla birlikte Türkiye-İsrail arasındaki ilişkinin hızla geliştiğine işaret etmiş. Yani meydana gelen olaydan İsrail’i zımnen sorumlu tutmuş!  Ancak saldırının faillerinin kim olduklarını ve bunların saiklerinin ne olduğunu her nedense irdelememiş. Bir kere, olay 2001’de değil 2002’de cereyan etti. Dahası, ölen diğer kişi Danimarkalı değil İsviçreliydi. Sn. Çelikkol’un muğlak bıraktığı bu hususu tamamlayalım: Zaman gazetesindeki yazıya göre aynı saldırıda yaralanan ve İsrail Radyosu’na kısa bir açıklamada bulunan yaralı Türk Yüzbaşı Hüseyin Özaslan, saldırganların Filistinli görünümlü olduklarını ve kendilerinin TIPH’den (Temporary International Presence in Hebron) olduklarını bağırarak duyurmaya çalışmalarına rağmen saldırının devam ettiğini kaydetti.[iii] TIPH’in resmi sitesinin verdiği ama Sn. Çelikkol’un es geçtiği ilave husus ise saldırıyı müteakip olay yerine gelen İsrail ordusuna ait iki Jeep ve bir zırhlı personel taşıyıcısının yaralılara ilk yardımı yaptığı ve bunların da saldırganların ateşine maruz kaldıkları gerçeğidir.[iv] Yani, Binbaşı Cengiz Toytunç’u şehit edenler Filistinli Arap militanlardı. Yaralıları kurtaranlarsa İsrail Silahlı Kuvvetleri! 

Sayfa 73: Sn. Çelikkol yaptığı bir tespitin sonuna “inananlar mevcuttur” ifadesini ekleyip İsrail’in başından itibaren ABD’yi kullanarak bölgedeki dengeleri oynatmayı ve Sünni-Şii çatışmasını ön plana çıkarmayı amaçladığını savlamış. Sn. Çelikkol’un bu önermesi söz konusu anlaşmazlıkların 1400 yıllık tarihi bir temeli olduğu gerçeği ve özellikle günümüzde yaşanan IŞİD olgusunun yanında oldukça sönük kalıyor. 

Sayfa 76: Sn. Çelikkol Ortadoğu ülkeleri arasında bölgesel ekonomik işbirliği tesis edilememesinin önemli nedenleri arasında Arap-İsrail çatışmasının başta geldiğini söylüyor. Sormak lazım, bu ülkeler arasındaki işbirliğini İsrail mi engellemiş? Nasıl engellemiş? İsrail bölgesel işbirliğine teşne bir ülke. Nitekim, günümüzde Suriye ve Irak üzerinden yapılamayan Arap yarımadasına müteveccih Türkiye ticareti, İsrail – Ürdün güzergâhı üzerinden yapılıyor! Yani sorun Arap-İsrail çatışmasından değil Arap-Arap çatışmasından kaynaklanmakta.

Sayfa 77: Sn. Çelikkol Aralık 2008’de meydana gelen İsrail (Dökme Kurşun) harekâtını Gazze sınırında meydana gelen küçük çatışmalara bağlamış ve çoğu çocuk, kadın ve yaşlı 1417 Filistinli’nin hayatını kaybettiğini kaydetmiş! Bu ifadelerinden Sn. Çelikkol’un olaylara yeterince muttali olmadığını çıkarsamak mümkündür. Zira:

  1. 1.     İsrail’in 2008 yılında Gazze’ye düzenlediği orta çaplı bir operasyonun ertesinde varılan ‘Tahdiya (sükûnet) dönemini müteakip, Hamas yönetimi çatışmayı tırmandırma kararı aldı. Önceleri sadece Sderot kenti ve civarını hedef alırken, daha uzun menzilli füzeler kullanarak İsrail’de tehdit altında bulundurduğu nüfus büyüklüğünü 20.000’den (Sderot ve civarı) 1.000.000’a (Aşkelon, Aşdod ve civarı) çıkardı. Bozulan statüko İsrail hükümetini istifa etmekle operasyon yapma seçenekleri arasına sıkıştırdı.[v]
  2. 2.     İsrail Savunma Kuvvetleri’nin açıkladığı rakamlara göre 1166 kaybın 709’u Hamas örgütüyle bağlantılı polis veya silahlı kişiler yüzde 61![vi] CIA’in istatistiklerine göre Gazze’deki 0-14 yaş grubu toplam nüfusun yüzde 44,4’ü nispetinde.[vii] 0-18 yaş grubu için projeksiyon yapıldığı taktirde bulunacak oran ise yüzde 57’dir. Filistinli Al Mazen araştırma kurumunun verdiği rakamlara göre ölen 1268 kişinin 288’i çocuk (yüzde 22,7) 103’ü ise kadın (yüzde 8).[viii] Ayrıca, Hamas’ın sivil kayıp olarak kayda geçirdiği kişilerin önemli bir kısmının, yapılan kimlik doğrulamaları neticesinde militan oldukları gene Hamas’ın ilave yayınları temel alınarak ortaya çıkarıldı.[ix] 

Sayfa 77 (devam): Sn. Çelikkol İsrail tarafından kullanılan şiddetin orantısızlığından  ve Goldstone Raporu’nu temel alarak sivil halkın kasten hedef alındığından, beyaz fosfor mermisi kullanıldığından dem vuruyor.

  1. 1.     ‘Orantılı Güç’ size saldırıda bulunan tarafı, bu tutumundan vazgeçirecek /caydıracak derecede güç kullanılmasıdır. Birisi her gün camlarınızı indiriyorsa, ‘orantılı güç’ kullanımı sizin de onun evinin (belki de olmayan) camlarını indirmeniz gerektiğine işaret etmez. Bu kişinin bir şekilde camlarınızı indirmemeye ikna edilmesi gerekir.
  2. 2.     Kullanılan fosfor bombası bir kitle imha silahı değildir. Müttefik güçler benzer silahı Irak’ta kullandılar. Bu bombanın amacı tahrip etmek değil sis perdesi yaratmaktır. Goldstone Raporu  ‘phosphorus’ ve ‘phosphorous’ kelimeleri ile tarandığında, bu bombaların ölüme sebebiyet verdiğine dair bir kayda rastlanmıyor.

Sn. Çelikkol, Goldstone’un bilahare kendi raporunu yalanladığı ve İsrail’in sivilleri kasıtlı olarak hedef almadığı bilgisini 64 numaralı dipnotta zikretmiş. Sormak lazım, elinde bu bilginin olmasına rağmen ana metindeki özürlü bilgiyi niye muhafaza etmiş?

Sayfa 78: İsrail Dışişleri Bakanı Avigtor Lieberman: İsmin doğrusu Avigdor olacak.

Sayfa 79-80: 2010 yılı Ocak ayında İsviçre’nin Davos kentinde patlayan kriz... Burada bir patlamadan çok bir tuluat söz konusu! Nitekim, Davos’taki One Minute olayına tanıklık etmiş olan Milliyet gazetesi yazarı Sn. Meral Tamer bu durumu Planlanmış bir “One Minute” ifadesiyle doğruluyor: Dahası, o oturumu yarısına kadar izleyen bendeniz, Vuslat Doğan Sabancı’nın oturumuna yetişmek için çıkmak istediğimde, hükümete çok yakın bir isim kolumdan yakalayıp “Sakın gitme, asıl şenlik bundan sonra başlayacak” diyerek beni yakalıyor ve tarihi “One Minute” sahnesini yaşamama vesile oluyor.[x]

Sayfa 84: Sn. Çelikkol Tel Aviv’deki görevine Türkiye-İsrail ilişkilerine ve mümkün olduğu kadar İsrail-Arap çatışmasına (çatışmanın çözümüne demek istiyor) katkı yapabilmek ümidini muhafaza etmeye çalışarak iyi niyetle gittiğini ifade ediyor. Sn. Çelikkol’un bir diplomat olarak kendisine verilen görevi layıkıyla yerine getirme konusundaki gayretleri saygıya ve takdire değerdir. Ancak kendisini neyin beklediğini tahmin edememiş olmasını anlamak mümkün değildir. Kendisi iki ülke ilişkilerinin ‘kötü’den ‘berbat’a rotalandırıldığı bir dönemde bu vazifeyi kabul ederek maalesef ‘öğütülmesine’ meydan vermiştir.

Sayfa 102: Mavi Marmara katılımcısı AB vatandaşları konusu: Bu vatandaşların önemli bir kısmının ‘bıyıklı’ yani vatandaşlığı sonradan iktisap etmiş Ortadoğulu kişiler olduğu hususunun altının çizilmesi uygun olurdu.[xi]

Mavi Marmara faciası İsrail istihbaratının zafiyetini ortaya koyması açısından ibret vericidir. Gemide direniş olabileceğini kestiremeyip ilk inen askerlerinin esir alınmasına sebebiyet veren operasyonel hatalar tam teçhizatlı askerlerin indirilmesine ve neticede ölümlere yol açmıştır.

Sayfa 115: Sn. Çelikkol İsrailli yöneticilerin İranlı liderlerin büyük ölçüde iç kullanıma ve Arap kamuoylarına yönelik israil ve zaman zaman Yahudi aleyhtarı antisemitik retoriğini kendi amaçları yönünde çok iyi kullandıklarını söylüyor. İfadesinden Sn.Çelikkol’un bu tarz bir siyaseti hoş gördüğünü ve meşru saydığını mı anlamalıyız? Türkiye siyasetinin de aynı özürlülükle malul olduğunu inkâr etmek mümkün müdür?

Sayın Çelikkol’un One Minute’tan Mavi Marmara’ya Türkiye-İsrail Çatışmasıkitabının bir önceki ve bu yazımdaki hususlar nazar-ı itibare alınarak okunmasında fayda mülahaza ediyorum



[i] http://arsiv.salom.com.tr/news/print/10891-1933-Universite-Reformu-Ataturkun-benzersiz-dehasinin-bir-baska-urunudur--2.aspx

[ii] http://www.mfa.gov.tr/relations-between-turkey-and-israel%20.en.mfa

[iii] http://arsiv.zaman.com.tr/2002/03/27/dis/h1.htm

[iv] http://www.tiph.org/en/News/?action=Article.publicShow;id=1578;module=Articles

[v] Gazze Harekâtı konusundaki ‘GERÇEK’ gerçekler  https://www.salom.com.tr/haber/74041

[vi] http://en.wikipedia.org/wiki/Gaza_War

[vii] https://www.cia.gov/library/publications/the-world-factbook/geos/gz.html

[viii] http://news.bbc.co.uk/2/hi/middle_east/7855070.stm

[ix] http://www.youtube.com/watch?v=-T7Rcd-l7KE

[x] Başbakan’ın 6 ayrı Davos serüveni (2) 21 Ocak 2010, http://www.milliyet.com.tr/basbakan-in-6-ayri-davos-seruveni-2-/meral-tamer/ekonomi/yazardetayarsiv/21.01.2010/1188623/default.htm

[xi] http://www.denizhaber.com.tr/mavi-marmaradaki-yolcularin-listesi-haber-27155.htm


Yazının birinci bölümü

https://www.salom.com.tr/haber-91385-one_minuteten_mavi_marmaraya_turkiyeIsrail_catismasi.html)