Kuzey Avrupa’da doğa ve tarih bir arada: Stockholm ve Helsinki

Son yıllarda seyahat tutkunlarının popüler destinasyonları arasında yer alan Kuzey Avrupa kıyıları özellikle ‘Beyaz Geceler’ döneminde konuklarına başka hiçbir yerde yaşayamayacakları bir tecrübe sunuyor. Bu bölgenin en dikkat çeken iki şehri ise Stockholm ve Helsinki, hem doğayı hem de tarihi bir arada sunabilen ender merkezlerden…

Cako TARAGANO Seyahat
2 Temmuz 2014 Çarşamba

Temmuz ayında Royal Caribbean grubuna bağlı Vision of the Seas Cruise ile çıktığım Baltık turunu seyahat programınıza almanızı mutlaka tavsiye ediyorum. Bu tur dâhilindeki iki şehirle ilgili izlenimlerimi paylaşmak istiyorum.

THY’den İstanbul-Stockholm, Helsinki-İstanbul bileti kestirirseniz anlatmaya çalışacağım geziyi yapabilirsiniz. Cruise turumuz aslında İsveç, Finlandiya, Rusya, Letonya, Polonya sahillerini kapsıyordu. Tur kapsamında yanaştığımız tüm şehirler birbirinden güzel ve ilginçti. Ancak bu destinasyondaki özellikle iki şehri paylaşmak istiyorum. Bunlar Stockholm ve Helsinki.

Seyahatimiz sabah erken saatteki uçak ile Stockholm’e uçmamızla başladı. Otele yerleştikten sonra öğlen saatlerinden itibaren gezilerimize başlama fırsatımız oldu.

İlk ziyaret noktamız Vasa Museum oldu. 17. yüzyılda suya indirilen muhteşem Vasa savaş gemisi yanlış mühendislik hataları yüzünden batmış, 333 yıl denizin dibinde kalmış. Daha sonra 1961 yılında çıkarılıp aynen bir puzzle gibi tekrar tüm parçaları yerli yerine konduktan sonra meraklıların görmesi için müze halinde sergilenmeye başlamış. Dev boyutlardaki bu savaş gemisinin sergilenip binlerce ziyaretçi çekmesi hayli ilginç. Kalyon ve objeler; filmler, animasyonlar, canlandırmalar, resimler, enteresan ışık oyunları ile sergilenmiş. Müze çıkışındaki hediyelik eşya mağazasında da Vasa savaş kalyonu ile ilgili magnetler, kupalar, anahtarlıklar bulmak mümkün.

 

KÜÇÜK ADACIKLARLA STOCKHOLM

Yaklaşık iki saatlik müze ziyaretimizin ardından turun ikinci ayağı olarak ‘Hop-On Hop-Off Boat Sightseeing’, diğer bir deyişle botla şehir turu yapmaya karar verdik. Aynı şirketin çift katlı otobüsleri ile de şehir turunu karadan yapmak mümkün. Müze çıkışı yürüme mesafesindeki iskeleden botlara bindik. Dünyada birçok şehirde yapılan, kendi lisanlarında kimisinde ‘vaporetto’, kimisinde ‘Boat Tour’, kimisinde ise ‘Bateaux-Mouches’ denen küçük teknelerle Stockholm’u denizden izlemeye koyulduk. Sekiz ayrı iskeleye yanaşıp ring seferi yapan bu botlar irili ufaklı adacıkların ana karaya bağlanmış olan bölgelerini gezdiriyor. İnsanlar bu sahillerdeki yeşilliklerin üzerine sere serpe uzanmış güneşleniyorlar. Malum kuzey ülkelerinde güneş yüzünü o kadar az gösteriyor ki burada yaşayanlar güneşi görür görmez tadını çıkarmaya bakıyorlar.

Yaklaşık bir saat süren bu geziden sonra Gamla Stan denen Old City’deki Royal Palace’ı, yani Kraliyet Sarayı’nı gezmeye gittik. Malum bu tarihlerdeki ‘Beyaz Geceler’ yaşandığı için saat 18.00 olmasına rağmen güneş hâlâ tepedeydi. Biz de gezmeye devam ediyorduk. Ancak Kraliyet Sarayı kapanmış olduğu için içini görme fırsatını elde edemedik. Burayı sadece dıştan görüp nöbetçi askerleri ve sarayı fotoğraflamakla yetindik. Gamla Stan, binaları, daracık sokakları, üçgen damlı kuzeye özgü evleri, turistler için hediyelik eşya satan dükkânları ile çok otantik ve keyifli bir bölge.

Akşam yemeğine kadar biraz dinlenmek için otele geri döndük. Her seyahatimizde olduğu gibi menülerine baka baka otelimizin yakınındaki restoranlara göz attık. İsveç mutfağından lezzetler tatmak amacındaydık. İstanbul’da İsveç mutfağı spesiyaliteleri olan meşhur köfteleri, somon buğulamasını IKEA’da görmüş ve tatmıştık. Daha değişik şeyler tadar mıyız diye umuduyla dolaşırken sonunda Tapas adlı İtalyan ve İspanyol tarzı yemekleri ve servisi olan bir yerde karar kıldık.

Akşam yemeği sonrasında ise her zaman yaptığımız gibi cafe’lerden birine oturup, İsveç halkı ile sohbet edip kültürleri ve yaşayışları hakkında bilgi almaya çalıştık.

Ertesi gün kahvaltı sonrasında ilk durağımızda Sodermalm bölgesine gitmeye karar verdik. Gamla Stan gibi burası da ana karaya köprülerle bağlı küçük bir adacık. Stockholm’ü tepeden seyretmek için en ideal yerlerden biri. Metro ile ulaştığımız bölgede şehri ve limanı adeta Çamlıca Tepesi’nden İstanbul’u izler gibi seyretmek mümkün. Limanda gün içinde İskandinav ülkelerine harekete hazır birçok gemi, çok güzel bir manzara oluşturuyor. Kuş bakışı manzaralı bol bol fotoğraf çekme imkânı bulduk. Manzaranın tadını çıkardıktan sonra yürüyerek tepeden sahile aşağı indik. Kahve içebileceğimiz bir yerler ararken sahilde karaya bağlı cafe-bar işlevi gören mavna tipi teknelerde kahve yerine buz gibi fıçı bira içtik.

Şehrin haritadan görünümü ilk bakışta küçük adacıklar yüzünden gezmek için biraz karışık gözükse de yola çıktığınız zaman gidilecek yerleri bulmak pek zor değil. Şehrin içinde gerek otobüsleri gerekse metroyu kullanmak kolay. Varmak istediğiniz noktaya rahatça ulaşıyorsunuz. Hatta birçok yere yürüyerek bile gidebilirsiniz.

Gezimiz sırasında bir sonraki durağımız Nobel Ödülleri’nin töreninin yapıldığı ve ödüllerinin dağıtıldığı bina oldu. Yol üstünde pazar ayini yapılırken birkaç kiliseye girmek istedik. Paris’te Notre Dame, Londra’da St.Paul’s gibi birçok kilisede pazar ayinlerini izlemek ve katedralleri görmek mümkündür. Ancak buradaki ayin saatinde bazı kiliselere gezmek amaçlı olarak girmemize maalesef izin vermediler. Bazılarına sadece kapısından içeri bakabildik.

Stockholm’e gelmeden yaptığımız araştırmada gezilmeye görülmeye değer çok güzel metro durakları olduğunu öğrenmiştik. Bu durakları gidip görmenizde fayda var. Adeta Moskova’daki metro istasyonları gibi görkemli, mimarisi ve dekorasyonu görülmeye değer yerler.

 

CRUİSE İLE HELSİNKİ’YE DOĞRU

Akşamüstü saat 17.00’de Stockholm’den Helsinki’ye hareket eden gemiye binebilmek için biletinizi önceden ayırtmanızda fayda var. Bu şekilde gemiye yarım saat kala bile gidip binebilirsiniz. Siljia Line firmasının Serenad gemisine taksi ile ulaştık. Gemiye binerken hatıra için fotoğraf çeken ayrıca enteresan kıyafetler ve gösterilerle karşılayan (Sırık bacaklı, soytarı kıyafetli, 18. yüzyıl saraylısı gibi) görevliler size “hoş geldiniz” deyip güler yüzle yardımcı olmaya çalışıyorlar. Doğru üst güverteye çıkıp geminin Stockholm’den ayrılışını izledik. Küçük küçük adaların sahillerini adeta yalayarak ilerliyordu gemimiz.

Baştan aşağı gezip gemiyi tanımaya çalıştık. Bağdat Caddesi’ni andıran alışveriş caddesinden, casino’larına, cafe’lerden restoranlarına yüzen bir adadaydık sanki. Akşam yemeği için, çok makul fiyatlara hatta ucuz denecek fiyatlara deniz ürünleri yemeğe karar verdik. Somon fümeli ve deniz mahsulleri karışık tabağı ile şarap keyfi yapanlar vardı. Yemek sonrası biraz güvertede oturup Beyaz Gecelerin tadını çıkartabilme şansımız oldu. Zira hava saat 23.30’dan evvel kararmıyor. Biraz dev ekranda şov izleyip biraz barda lafladıktan sonra arzu ederseniz ve meraklıysanız Casino’daki makinelerde şansınızı deneyip vakit öldürebilirsiniz. Oyun makineleri Las Vegas’taki gibi neredeyse tuvaletlerin girişine bile konmuş.

Kamaralar iki ya da dörder kişilik ranzalar halinde, tuvaleti içinde küçük yuvarlak pencereli dizayn edilmiş. Çok konforlu olmasa da temiz, düzgün ve ihtiyaca cevap veren kamaralar.

Ertesi sabah erkenden uyandık. Kahvaltımızı etmek üzere açık olan restoran ve cafe’lerden hoşumuza giden birine oturduk. Saat tam 10.00’da bildirilen zamanda gemi Helsinki’ye yanaştı ve kapılarını açtı. İki-üç sıra halinde gemiden ayrıldık.

 

MEYDANLAR VE KATEDRALLER

İstanbul’dan otel rezervasyonunuzu yaparsanız direk otele yerleşip şehir turuna hemen vakit kaybetmeden başlayabilirsiniz. Meşhur Pazar Meydanı (Market Square) limanda bulunuyor. Sebze ve meyvelerin yanı sıra giyim ve hediyelik eşyaların tezgâhta sergilendiği, arada bizim çay bahçeleri tarzında cafe’lerin bulunduğu şirin ve kalabalık bir yer Pazar Meydanı. Pazarın Olimpiya denen gemi limanı tarafında Uspenski Katedrali bulunuyor. Katedral, kiremit renkli duvarları, burgulu yeşil renkli sivri kubbesi ile Ruslardan kalma Ortodoks bir kilise olduğundan insana Kızıl Meydan’ı çağrıştırıyor.

Helsinki’nin adeta simgesi ve ilk akla gelen yeri ise Senato Meydanı (Senaatintori). Meydandaki Rus Çarı 2.Alexandr heykeli önünde resimler çekip mavi kubbeli bembeyaz bir kuğu gibi tepede duran katedrale çıkmaya karar verdik. Yaklaşık yüz basamakla tırmanılıyor buraya. Avrupa’nın en büyük orglarından biri bu kilisede bulunuyor. Bu katedralde yıl içinde festivaller, sergiler, konserler yapılıyormuş. Kiliseyi, orgu ve tepeden aşağı Senato Meydanı’nı fotoğraflayıp aşağı indik.

Meydanda meşhur Fin hamamları (Sauna) malzemeleri satan dükkânlara girdik. Sabunundan köpüğüne, havlusundan terliğine aklınıza gelen her türlü sauna malzemesi satılıyor buralarda.

Güneşin tam tepemizde olduğu saatlerde sıcaktan bunalınca bir şeyler içme ihtiyacı hissettik ve Pazar Meydanı’na tekrar geri döndük. Meyve ve içecek şeyler alıp bir cafe’de oturduk.

Önceden yaptığım araştırmalara göre 1966 yılında kaya bloğunun içine oyularak yapılmış bir kilise olan Temppeliaukio hakkında bilgiler edinmiştim. Bu kiliseyi görmeye yürüyerek gidebileceğimizi öğrenince bir sonraki hedefimiz Temppeliaukio oldu. Yol üzerinde marka mağazaların yan yana dizildiği ağaçlık ve park içinde olan caddeyi gezip parkında dinlenebilmek de mümkün.

 

FİNLANDİYA’YA DAİR

Son olarak Finlandiya ile ilgili birkaç bilgi daha aktarmak istiyorum. Laponya bölgesi Finlandiya’nın kuzeyinde, Kuzey Kutbu’na en yakın meridyeninde yer alıyor. Kurt köpeklerinin ve Ren geyiklerinin çektiği kızaklarda yol alıp Eskimolar gibi iglolarda yaşamı görmek ve ilginç bir deneyim geçirmek isterseniz en doğru adres Laponya’dır. Buz otellerde konaklamak, sanırım yaşanmamış bir seyahat gerçekleştirmeniz için fırsat olacaktır.

Helsinki’de de Stockholm’deki gibi Hop On- Hop Off Sightseeing tur almak, otobüsle hem turistik yerleri görüp hem de aralarda dinlenebilmek mümkün.

Bu iki şehri birlikte görebilmek için benim tavsiyem dört gününüzü ayırmanız. Örneğin hafta sonu bir sabah yola çıkıp, ilk geceyi Stockholm’de, ikinci gecesi gemide, üçüncü geceyi de Helsinki’de geçirip, dördüncü günün sonunda dönebilirsiniz. Böylelikle iki iş günü kaybedip, iki gece otel parası ödeyip dört günde iki ülke, bir Cruise tecrübesi yaşamış olursunuz. Aynı şekilde Stockholm’den diğer bir Baltık ülkesi Estonya’nın Talin şehrine de kalkan gemiler var. Bu destinasyonu merak ediyorsanız Stockholm-Talin turunu yapabilme şansınız da var.