Bir yaz gecesi rüyası

Doğayı doya doya huzur ve sükunet içinde yaşayabileceğimiz, halkı misafirperver bir ada Bozcaada

Lili BARDAVİT Yaşam
2 Temmuz 2014 Çarşamba

Yüzölçümünden daha büyük bir mutluluk

Alabildiğine uzanan üzüm bağları

Taze kekik ve nane kokan bahçeler

İki katlı cumbalı evler

Kıvrımlı sokaklar

Ufak bir meydan

Abartıdan uzak bir dondurmacı

Çiçeklerle dolu yeşillikler

Beyazdan yeşile, oradan da maviye boyanan bir yeryüzü

Denizin rengini kıskanan bir gökyüzü

Damla sakızlı bir Türk kahvesi

Zamanında Rumlar kahvenin yanında tatlı diye ikram ettikleri için meşhur olmuş sayısız çeşitten, rengârenk reçeller

Körpe asma yaprakları   

Altın kumdan sahiller

Tadına doyum olmayan bir Ezine peyniri

Âşık olunası Çanakkale domatesler

Anne eliyle bahçede közlenmiş patlıcanlardan müthiş bir hünkârbeğendi

Görsel şölenleri anımsatan sofralar

Lüksten kilometrelerce uzak, kutu gibi pansiyonlar

Samimi, sıcacık, misafirperver ada sakinleri

Seni hiç yaşamadığın yıllara götüren karakteristik Rum evleri

Arnavut kaldırımlı yollar

Hafif esen, bir şal olsa şimdi dedirten akşam rüzgârı

İç içe minicik restoranlar

Sokak aralarında seni bekleyen rengârenk kapılar

Tenteli iki kişilik bisikletler

Al al, daha çok al diye seni çağıran incik boncuk takı toka stantları

İstanbul’u anımsatan modern bir Eski Kahve

Romantik bir gün batımı

Bozmaya çekindiğin bir sessizlik

Bütün kış mumla aradığın sükûnet, huzur

Ve tüm sırlarını dinleyen, derdine ortak, gölgesinde soluklandığın koskocaman bir çınar altı

Doğru yerdesin.

Bozcaada’ya hoş geldin.

Benim için bir ilkti. Ama son olmayacak belli.

Çünkü bayıldım.

Büyükada’da büyümüş biri olarak ada kültürüne hiç uzak değilim, ‘ne var canım o adada abartmayın’ dedim.

Bu ada başka ada dediler. Senin bildiğin adalara benzemez dediler.

Suyu buz gibidir aklını başına getirir.

Şarabı müthiş, bir kadeh, yok yok iki, haydi durma devam derken hiç olmayanı aklına getirir.

Seni ilk günden içine alır burası, defalarca kez ayağına getirir.

Dediler.

Bindim bir otobüse, indim Geyikli iskelede.

35 dakikalık bir feribot yolculuğundan sonra aldığım nefes bile değişti.

Taptaze bir havayı içime çektim ve kendimi dört günlüğüne kapattım.

ŞENOL PANSİYON

Kargalarla kedilerin beraber kahvaltı ettiği bir sokak düşün, minik minik taşlı bir yol, hem de tam limanın orada.

Bir aile işletmesi, sahipleri çok sempatik, odalar minicik ve tertemiz.

Zaten daha büyüğüne de gerek yok.

Kahvaltı müthiş. Cevizli ve limonlu üzüm reçeli, incir reçeli, domates reçeli...

Hepsini kendileri yapıyorlar. Bize de yemek düşüyor. Afiyet olsun.

LİMANDA RIHTIM CAFE

Bir efsane.

Türk kahvesini böyle sunan bir yer hiç görmemiştim.

Yanına ikram olarak bir ben yokum, o derece.

Bütün gün orada keyif yapabilir, istersen denize oradan da girebilirsin.

Evet, taş dolu, iskelesi de yok ama oradan denize girersen bütün gün etrafında fır dönen personeli sayesinde dört dörtlük bir gün geçirebilirsin.

Kahvaltısı unutulmazdı.

Tüm reçellerini, istersen menemeni şiddetle tavsiye ediyorum.

Bu arada Eyvah Eyvah hayranları için ufak bir hatırlatma: Bu kafe o kafe. Hani Hüseyin’le Müjgan’ın ilk randevularının gerçekleştiği, aşklarının filizlendiği kafe.

AYAZMA PLAJI

Upuzun bir sahil yolu düşün, merkeze on beş dakika mesafede, altın rengi kumlar seni çağırıyor.

Adanın gözbebeği, deniz âşıklarının tek adresi.

Kum sevmeyene sözüm yok çünkü ben de onlardan biriyim ama adaya çok yakışan bir plaj.

Üst tarafları restoranlarla dolu ve duşlarda orada bulunuyor. Yani denizden çıkınca duş almak istiyorsan biraz yürüyeceksin. Şemsiyeni, şezlongunu yanında getirebilirsin, oradan cüzi bir fiyata kiralayabilirsin de. Adanın arkasına yani plajlara ulaşım özel aracın yoksa minibüslerle sağlanıyor.

Yazı sığmaz ise bu bölüm çıkabilir

KORELİ RESTAURANT

Sağ baştan sayınca ilki.

Kalabalıktı, hem de oturacak yer olmayacak kadar. Biraz bekleyince manzaraya en yakın masayı bulduk. Akşamları da servis varmış, yani gündüz karın doyurmak akşam da keyif yapmak için en ideal köşe olmaya aday.

Menümüz de hafifti. Çocuk menüsünün biraz gelişmiş hali denebilir.

Kızarmış anne patatesi, deniz börülcesi, buz gibi yoğurtlu semizotu ve nurhaniye diye ilk kez yediğim bir soğuk meze. (kabaklı, sarımsaklı ve cevizli yoğurt)

Tek eksiğim sakızlı dondurmaydı. Onu da adaya döner dönmez yedim.

ÇİÇEK PASTANE

Bozcaada’ya özgü damla sakızlı ve badem ezmeli kurabiyeler alıp eve dönmek için burası tek durak. Geleceksin, önce yiyeceksin, kaçışın yok. Sonra da bir kilo şundan, bir kilo bundan, bir kutu da ondan alabilir miyim deyip evine döneceksin. Bu arada aynı isimli dondurmacıdan bal bademli dondurma benim özel tavsiyem.

Duvarları aşk kokuyor bu pastanenin, damla sakızlı muhallebi yesem mi acaba derken Atilla İlhan çıkıyor karşına... Neden? “Çünkü ayrılanlar hâlâ sevgili...”

POLENTE BAR

Bozcaada’nın tek barı.

E bu adada sabahlara kadar eller havaya anlayışı yok diye eğlence yok denemez.

Yemek bitti, sohbet edildi, odaya gitmek için henüz erken...

Biraz hızlı hareket etmezsen tüm masalar doldu bile.

Tek alternatif olunca bütün ada orada işte, gayet güzel içkiler, müzik ve sohbet.

Adanın yerlileri temmuz ve ağustos aylarında tepelerde dans eden kızların bile olduğunu anlattı (ki bu adanın bitki örtüsüne ters).

Daha ne olsun?

ADA’M RESTAURANT

Favorimdi. Çünkü şirinliğini ve samimiyetini sahibinden almış.

Dünya tatlısı İzmirli bir bayan.

Bir de bankacı, aslında sıkıcı bir durum.

Bir gün bir kaza geçiriyor ve çok şükür kurtuluyor.

Derken hayatı sorguluyor ve neden bankacı olduğunun cevabını bulmak için bir arabalı vapura biniyor, kendini Bozcaada’da buluyor.

Bu ada onu da içine çekince artık orada yaşamaya karar veriyor ve iki sene evvel burayı açıyor.

Ben sadece mekânın favorilerini yazacağım ama inanın gidip yemeniz lazım.

Asma yaprağında levreği

Güveçte peynir

Bademli salata

Tüm ege otlarını barındıran karışık meze tabağı

Yufkada helva

İncirli dondurma

Menü yıkılıyor, mekân on numara, aşçısı da İzmirli olunca bu iki bayan hepsinden de güzel.

Tavsiye, tavsiye ve tavsiye ediyorum…

Çılgınlar gibi eğlenmek, yorgunluktan ölmek değil de...

Huzur, mutluluk, keyif, kafa dinleme, şortlu hayat, topuksuz günler, temiz hava, bol gıda, organik dünya için...

Haydi gel, haydi gel içelim, derdini al da gel, haydi gel içelim deyip derdini denize atmak için...

Gece bindiğin feribot gözden kaybolana kadar birinin sana el sallaması ve yine gel, her zaman beklerim demesi için...

Gitmeye değer, çok güzel bir yer.

Bekle beni Bozcaada, yine geleceğim…