Aşiyan yollarından

Tülay GÜRLER KURTULUŞ Köşe Yazısı
18 Haziran 2014 Çarşamba

İstanbul’un en güzel semtlerinden Bebek’te, Aşiyan Yolu üzerinde bir müze var, eski adıyla Servet-i Fünun Müzesi, şimdiki adıyla Aşiyan Müzesi.

Bahçe içerisinde ahşap üç katlı olan Aşiyan Müzesi’nin zemin katı bugün idari işler için kullanılmaktadır. Üç yıl önce tadilattan geçen müze, Servet-i Fünun döneminin en büyük ismi Tevfik Fikret’in evi... Aşiyan, Farsçada yuva demek... Dönemin Abdülhamit’in baskı dönemi olduğu düşünülürse bir yuvaya sığınıp o karanlık günlerin geçmesini beklemekten başka çare olmadığı anlaşılabilir.

Ev üç katlı bir köşk... Bahçesinde Fikret’in mezarı var. Evin içine girdiğinizde geçmişte bir yolculuğa çıkıyorsunuz.1877’de meclisin feshinden sonra başlayan İstibdat yüzünden kalem oynatmakta güçlük çeken edebiyatçılar, Servet-i Fünun Dergisi’nin etrafında toplanarak oluşturdukları ağır dille şiirlerini, romanlarını kaleme almaya mecbur kalıyorlar. Birbirinden sanatlı olan bu eserler hem dönemin hem de içlerin karanlığını okuyucuya hissettiriyor.

Evin ilk katında Tevfik Fikret’in balmumundan yapılmış figürü karşılıyor sizi. Son derece başarılı... Adeta gözleriyle sizi izliyor, size içinde bulunduğu karanlık günleri anlatmak istiyor.

Üst katta yatak odasında özel eşyaları ve Atatürk’ün onun evini ziyaretinde imzaladığı defter var.

Tevfik Fikret, Atatürk’ü derinden etkilemiş bir şairdir.

Atatürk’ün, “Öğretmenler, Cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister,” sözü Fikret’in ‘fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür bir şairim,’ dizesinden etkilenerek söylediği sözdür.

Yenilikçi, aydın, modern bir ülke, ikisinin de idealidir çünkü... 

Bir de ölümünün hemen ardından yüzünden alınan mask, duvarda asılı... Bu kalıp, Mihri Hanım tarafından alınmış yüzünden... Mihri Hanım, Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nin ilk kadın öğrencisi...

Birçok ilk bir arada Aşiyan ’da...

Fikret’in resimlerini, şiirlerini, planını çizdiği evini, kendi tasarladığı kıyafetlerin öykülerini dinlediğinizde onun sadece şair ve edebiyatçı değil, gazeteci, ressam, mimar, öğretmen ve tasarımcı yönlerini de görüyorsunuz.

Sanatçıların yaşadıkları dönem içinde kendilerini nasıl ifade ettiklerini ya da etmek zorunda kaldıklarını anlıyorsunuz.

Abdülhamit Dönemi yazdığı tüm şiirleri ancak İkinci Meşrutiyet’in ilanından sonra ortaya çıkıyor. Büyük ümitlerle bağlandığı bu yeni yönetim biçiminde de aradığını bulamayan Fikret’e Aşiyan işte o zaman gerçekten bir yuva oluyor. Kendini çalışma odasına kapadığı ve şiirlerine verdiği bir yuva...

Tevfik Fikret, meşhur eseri Rübab-ı Şikeste’yi orada kaleme alıyor. Yaptığı birbirinden güzel tablolar, bugün ev hali korunan müzenin duvarlarında sergileniyor.

Evin bir odası Abdülhak Hamit’e ayrılmış. Şair-i Azam olarak da bilinen bu usta şaire Şair Nigar Hanımefendi, Türk Edebiyatının Shakespeare’i dermiş. Başarılı kalemi ve edebiyatta yarattığı metafizik ve egzotik akım etkileriyle edebiyat tarihinde özel bir yere sahip... Bir başka oda da Şair Nigar’a ait. Anlatılanlara göre 1890 yılında evinde yaptığı salı toplantıları, dönemin önde gelen isimlerinin katıldığı edebiyat sohbetlerinin yapıldığı toplantılarmış. Yedi dil bilen ve konuklarını büyük bir nezaketle ağırlayan bu hanımefendinin de yeri edebiyat tarihimizde ayrı...

Muhteşem Boğaz manzarası ve evin orijinal hali, gidenleri adeta büyülüyor.  Şehzade Abdülmecit Efendi’nin, Tevfik Fikret`in ‘Sis’ şiirinden esinlenerek yaptığı ünlü ‘Sis’ tablosu da evin hemen giriş katında her zaman asılı olduğu duvarda...

Sarmış yine afakı bir dud-ı muannid

Bir zulmet-i beyza ki peyapey-i mütezaid

Dizeleriyle başlayan Sis şiiri, İstanbul’un baskı dönemindeki karanlık günlerini anlatır. Tabloya uzaktan baktığınızda Ayasofya’nın kubbesini, iki minaresini ve Galata Köprüsü’nü göreceksiniz hayal meyal...

Müzeyi her gün gezebilirsiniz. Birbirinden donanımlı ekibi, birer edebiyatçı donanımında size müzeyi gezdirecektir. Ziyaret gün ve saatleri: Pazartesi günleri hariç, hafta sonu dâhil her gün 09.00-16.00 saatleri arasında ziyarete açık... Çocuklarla gittik, sonra da bir kahvaltı yaptık, Bebek’e yürüdük ve okula geldik.

Edebiyatın tadına varamamış gençlik için güzel bir okul ya da hafta sonu gezmesi olabilir; sonra da Boğaz’da bir gezintiyle şehrin tadına varabilir, edebiyatın gizli hikâyeleri üstünde düşünebilirsiniz..