Başka türlü bir turnuva

Keyifli bir toprak sezonunun ardında heyecanlı bir Roland Garros izledik. Bu turnuvayı diğerlerinden özel kılan birçok etken var. Bu yıl da, önceki yıllarda olduğu gibi sadece maçların ön planda olmadığı, ortamın ve insanların da ön planda olduğu bir turnuva izledik

Meyzi ADONİ Spor
11 Haziran 2014 Çarşamba

Bana bütün tenis sezonu içerisinde en sevdiğin, en heyecanla izlediğin turnuva hangisi deseler, kesinlikle Roland Garros (Fransa Açık) cevabını veririm. Bu turnuvayı özel yapan, diğerlerinden farklı yapan çok şey var.  Yoksa her sene turnuvanın başladığı her pazar, ertesi gün hangi sınav olursa olsun, çalışmamı erteleyip saat tam 12.00’de televizyon karşısında olmak için çaba sarf etmezdim.

Çok keyifli bir toprak sezonunun ardından Roland Garros başladı. Monte Carlo Masters’ı Wawrinka, Madrid Masters’ı Nadal ve Rome Masters’ı da Djokovic kazandı. Rafa, bu üç turnuvada topraktaki mükemmelliğini sadece bir şampiyonlukla taçlandırdı belki ama iş Roland Garros’a gelince, daha önce sekiz kere kazandığı bu büyük turnuva da olağanüstü oynamayı tekrar başardı. Turnuvada önce erkeklere bakarsak, ilk sürpriz Wawrinka’dan geldi ve dünya üç numarası turnuvaya ilk turda veda etti. Daha sonra da Federer, büyük bir yükselişte olan Gulbis’e dördüncü turda yenilince, Nadal-Djokovic finali kaçınılmaz oldu. Dört set süren mücadele, yine epik bir maç oldu ve kazanan yine Rafael Nadal oldu. Bu kupa, Rafa’nın elinde dokuzuncu kez havalandı ve bu bir rekor.

Kadınlar da ise, bütün önemli seri başları ilk turlarda elendi. Li Na birinci, Serena Williams ise ikinci turda turnuvaya veda etti. Bütün tenis severler Sharapova-Williams çeyrek finali beklerken, Sharapova en büyük rakibinin elenmesini fırsat bildi ve üç saati aşan finalde yükselen genç yıldız, şu anda dünya üç numarası olan Simona Halep’i geçerek kupaya uzandı.

Roland Garros, tenis dışında da birçok etkenin turnuvaya damga vurduğu bir Grand Slam. Ben de bu ayrıntılardan bahsetmek ve aslında bunların nasıl bu turnuvayı özel yaptığına değinmek istiyorum. Öncelikle, bu slam’deki en büyük sorun hava kararması. Hava Paris’te saat 9 buçuk gibi kararmaya başlıyor ve o saatlerden sonra maçların tamamlanması çok zor. Kötü ışık nedeniyle maç bir sonraki güne erteleniyor. Bu sene Murray maçında da bu durum yaşandı. Avustralya Açık ve Amerika Açık’ta kortta ışıklar var. Bu konuda da problem yaşamıyorlar. Ayrıca Paris mayıs ayında bol yağış alıyor, bu da turnuvayı fazlasıyla etkiliyor. Bu konuda da önlemini almış olan Wimbledon var. Onlarda merkez kortun tavanı kapanıyor, böylece yağmur maça engel olmuyor. Turnuva boyunca Wimbledon ve Roland Garros twitter üzerinden bu konuyla alakalı tatlı atışmalara girdiler ve yağmur sırasında tenis severleri eğlendirmeyi başardılar.

Bu turnuvanın en çok ilgi çeken kahramanları da ateşli seyirciler. Özellikle çekişmeli maçlarda, seyirciler gerek yaptıkları Meksika dalgası ile, gerek tezahüratları ile oyunculara destek olmasını biliyorlar. Hatta spikerler seyirci için maç esnasında, “Burada PSG seyircisi var sanki” yorumu yapıyorlar. Zaten takımın da stadı çok uzakta olmadığı için aslında bu mümkün olabilir. Bir de meşhur Fransa Tenis Federasyonu Başkanı var. Senelerdir, ne zaman bir Fransız çeyrek finale, yarı finale çıksa başkan maçı sanki kendi oynuyormuş gibi heyecandan yerinde duramıyor ve her puana ayrı seviniyor. Bu da aslında herkesin sempatisini kazanmasını sağlıyor. Her ülkeye böyle federasyon başkanı lazım dedirttiriyor yani.

Son olarak, her sene Rafael Nadal’ın doğum gününün bu turnuvaya denk gelmesi ve farklı çeşitlerle eğlenceli bir şekilde kutlanması, ayrıca her yağmurdan sonra güneş açtığında seyircilerin sanki hayatlarında ilk kez güneş görmüş gibi sevinmeleri bence bu turnuvayı çok farklı kılıyor ve sadece maçların ön planda olmadığı, ortamın ve insanların da ön planda olduğu bir turnuva izlememizi sağlıyor.  Bunun yüzünden de her sene, Roland Garros’a geri sayım yapıp, izleyebildiğim her maçı takip ediyorum.

Şimdi sıra çim kort sezonuna geldi. Bu çok kısa bir sezon. Hemen bu hafta turnuvalar oynanıyor, sonraki haftayı çoğu oyuncu hazırlık süreci olarak kullanıyor ve hemen Wimbledon başlıyor. Geçen sene Londra’da büyük sürprizlere şahit olmuştuk ve yeni şampiyonlar izlemiştik. Bu sene de Londra’nın yemyeşil çimlerinin üzerinde neler olacak çok merak ediyoruz.

Şimdi bütün herkesin gözü Dünya Kupası’nda. Bu yaz çok bereketli bir yaz, mükemmel turnuvalar ve şampiyonalar var. Dünya Kupası maçlarını aksatmayalım, ama Wimbledon ile çakıştığı zamanlar da maçların çakışmadığı süreler içinde tenise de önem verelim. Bu yaz çok hareketli, çok sportif. Bakalım Wimbledon’da neler olacak, bakalım Dünya Kupası’nda yaptığımız tahminler doğru çıkacak mı yoksa çok mu şaşıracağız? Beklemedeyiz...