Bu hafta ağımıza takılanlar

• Peki Yahudi düşmanlığından niçin kaçınmak gerekir? Dünyayı yöneten mevhum “Siyon Bilgeleri” bize kızmasınlar, ellerindeki sihirli düğmelere basıp canımıza okumasınlar diye mi? Hayır. İki sebepten. Bir, hiç kimseye haksızlık etmemek, hiçbir insan topluluğunu öcüleştirmemek gerektiği için. İki, akıl sağlığımızı ve entelektüel melekelerimizi korumak için. Çünkü Türkiye’de zaman zaman nükseden Yahudi düşmanlığının önemli sonuçlarından biri, bizi olayları anlamaya, kavramaya, analiz etmeye çalışmaktan alıkoyması. Hoşumuza gitmeyen her şeyi “Yahudi komplosu” saymak, bizi tatsız gerçeklerle yüzleşmekten, bunun tetikleyeceği eleştirel düşünceden geri bırakıyor. MUSTAFA AKYOL – STAR GAZETESİ

İzak BARON Diğer
11 Haziran 2014 Çarşamba
  • AVRUPA’DA 18. YÜZYILDA BAŞLAYAN YAHUDİ AYDINLANMASI ‘HASKALA’ (EĞİTİM) AKIMI, ÇOK SAYIDA YAHUDİ AİLESİNDE ETKİN OLDU. BATI’DAKİ AYDINLANMA ÇAĞINI KUVVETLE HİSSEDEN ÜST TABAKADAN YAHUDİLER, GELENEKSEL DİNİ EĞİTİMDEN VAZGEÇMEKLE İŞE BAŞLADILAR

Alman Yahudi toplulukları arasında 19 ila 20’nci ara yüzyıl döneminde gelişen kendinden nefret eğilimi. Yahudi yazar Theodore Lessing’in ‘Kendinden nefret, Yahudi olmanın reddi’ adlı kitabı (Berlin, 1930)  bu konuyu irdeliyor ve bu konumdaki altı ünlü Yahudi aydını anlatıyor.

Avrupa’da 18’inci yüzyılda başlayan Yahudi aydınlanması ‘Haskala’ (eğitim) akımı, çok sayıda Yahudi ailesinde etkin oldu. Batı’daki aydınlanma çağını kuvvetle hisseden üst tabakadan Yahudiler,  geleneksel dini eğitimden vazgeçmekle işe başladılar. Çocukları Avrupa dillerini mükemmel öğrendiler, asimilasyonu sonuna kadar ilerlettiler. Hıristiyan ülkelerde asırlar boyu Yahudi olarak yaşamanın acısından ‘çağdaş uygarlık’ sayesinde kurtulacaklarını ummaktaydılar.

Almanya’da seçkin ve etkili bir Yahudi orta-üst sınıf oluşmuşken Polonya ve Rusya’da baskı gören Doğu Yahudileri Almanya’ya akmaya başladı. Yüz binlerce yoksul ve gururlu insan Alman şehirlerine birikti, bunlar gelenek ve inançlarını koruyan Yahudilerdi.

Bu durum karşısında, elit Yahudilerden bir kısmı kendilerini diğerlerinden ayırmaya çalıştı, aralarından din değiştirenler oldu. Bir kısmı inançsızlığa kaydı, kendini sadece Alman olarak tanımlamaya başladı. ‘Kendinden nefret’ eğilimi de en çok aydınlarda görüldü.

Ama ortada ‘bir sorun’ vardı: Bu aydınlar Yahudi kökenliydiler ve kendilerine Alman kültürünün aynasından bakmaktaydılar. Alman kültürü Yahudi düşmanıydı ve 19’uncu yüzyılda Batı’da ırkçı, sosyal-Darwinci akımlar baskındı. Çok iyi bildikleri, parçası oldukları kültür onlara karşıydı, ‘konuştuğum dil bile bana karşı’ diyordu bir aydın ve bir diğeri ‘bir sabah uyandım ve kendimi bir böceğe dönüşmüş olarak buldum’ diyecekti.

Doğu Yahudileriyle karıştırılmak onlara kâbus gibi geldi. Yahudi düşmanlarından duydukları Yahudi karşıtı yargıları aynen tekrarladılar. Bir kısım Yahudi aydınının bu tavrı, ırkçı Almanlara bahane oldu. Almanlar, ‘kendi aydınları onlara düşman, biz neden olmayalım’ demekteydiler.

Kayahan Uğur

http://www.aksam.com.tr/yazarlar/kayahan-uygur/yahudi-kendinden-nefreti-ve-beyaz-turkler/haber-314025

 

  • YILLARDAN BERİ BİRBİRLERİNİ “YAHUDİ UŞAĞI” OLMAKLA SUÇLAYAN MÜSLÜMANLAR DURUP BİR AN ŞUNU DÜŞÜNMELİ: ACABA İSRAİL’DE BİRBİRİNİ “MÜSLÜMAN UŞAĞI” OLMAKLA SUÇLAYAN YAHUDİ VAR MI?

Türkiye niçin İsrail ile ilişkilerini normalleştirmek istiyor?

Bu sorunun cevabına ulaşmak için başka bir soru sormak gerekiyor: Türkiye, neden Nusra Cephesi’ni terörist ilan etti?

Nusra Cephesi’nin üyeleri ani bir karar vererek “dün Bakanlar Kurulu’nun toplandığı saatlerde” terörist olmaya karar vermediler. Nusracılar aynı Nusracılar! Demek ki değişen Ankara’nın bakış açısı.

Şimdi aynı “dinamik” İsrail konusunda da “yeni bir bakış açısı” talep ediyor olabilir.

Popülizme devam edelim.

“Mescid-i Aksa’yı fiilen kuşatmış, Gazze’yi abluka altında tutan, Filistinliler’e zulmeden, Filistin toprakları üzerinde hukuksuz evler kuran” İsrail ile ilişkilerimiz normalleşince Mısır’ın yeni lideri General Sisi ile ne yapacağız?

Lafın kısası söylenilenlere bakmamak lazım gün gelir Türkiye’nin Mısır siyaseti de değişir.

Hükümet eğer memleketin menfaatleri bunu öngörüyorsa İsrail ile ilişkilerini normalleştirmelidir.

Ancak yapılmaması dış politik her icraatı meşru kılmak için içeride bir grup vatandaşı ateşin içine atmamaktır!

Eğer hükümetin her dış politik kararı için Türkiye’de vatandaşlar arasında gerilim ortaya çıkacaksa burada bir yanlışlık var demektir.

Bu arada yıllardan beri birbirlerini “Yahudi uşağı” olmakla suçlayan Müslümanlar durup bir an şunu düşünmeli: Acaba İsrail’de birbirini “Müslüman uşağı” olmakla suçlayan Yahudi var mı?

Gökhan Bacık

http://www.bugun.com.tr/israille-normallesmenin-mahcubiyeti-yazisi-1134397

 

  • TÜRKİYE VE İSRAİL 2008 KÜRESEL EKONOMİK KRİZİNİ EN HIZLI ATLATAN İKİ GÜÇLÜ BÖLGE EKONOMİSİDİR

Türkiye ve İsrail 2008 küresel ekonomik krizini en hızlı atlatan iki güçlü bölge ekonomisidir. 2008 yılında 3.4 milyar dolar, 2011 yılında ise 4.4 milyar dolar seviyesinde gerçekleşen Türkiye-İsrail ticaret hacmi, 2012 yılında yine 4 milyar doları geçmiştir. İki ülke arasındaki turizm hareketi siyasi gelişmelerden etkilenmeseydi bu rakam çok daha büyük olabilirdi. Türkiye'yi ziyaret eden İsrailli turist sayısı 2008 yılında bulunduğu 514 bin seviyesinden, 2009 yılında 311 bin, 2010'da 109 bin, 2011'de ise 80 bin seviyesine gerilemiştir.

Öte yandan Semih İdiz'in Al Monitor'da yazdığı gibi Ankara'nın yalnızca İsrail ile değil Yahudi diyasporasıyla köprüleri yeniden kurmak istediğinin bir diğer işareti, Dışişleri Bakanlığı'na 27 Ocak'ta İstanbul'da yapılan Holokost anma törenlerine üst düzey bir temsilcinin gönderilmesi için verilen talimattır. Dışişleri Bakanlığı 26 Ocak'ta yaptığı açıklamada, Yahudi cemaati ve Kadir Has Üniversitesi tarafından düzenlenen törende Türkiye'yi Dışişleri Bakan Yardımcısı Naci Koru'nun temsil edeceğini bildirdi. Açıklamada, ayrıca "Anma töreni kamuoyuna konunun önemini hatırlatarak, özellikle genç nesillerin Holokost ve insanlığa karşı işlenen suçlar alanında bilinçlenmesine de katkıda bulunmayı amaçlamaktadır" denildi.

Bir diğer çok önemli gelişme de İsrail-Türkiye doğal gaz hattı meselesidir. Bu doğal gaz hattını her iki ülke hükümeti de çok önemsiyor ve destekliyor. Türkiye'nin enerji hatlarını çeşitlendirmesi ve bir-iki ülkeye bağımlı kalmaması açısından da yararlı olacak bir olaydır bu İsrail'le doğalgaz boru hatları mevzusu. İsrail'in de satmak istediği çok büyük rezerv var elinde. Coğrafi pozisyon açısından boru hatlarıyla az maliyetle bu rezervleri satabileceği yegane ülke Türkiye'dir.

Rasim Ozan Kütahyalı

http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/kutahyali/2014/06/05/turkiyeisrail-iliskilerinde-normallesme-zarureti-3

 

  • SON AŞAMADAYSA O BİLİNDİK ANTİ-SEMİTİK REFLEKS VE NOKTALARI BİRLEŞTİRME KONUSUNDAKİ ZEKÂ PIRILTISI DEVREYE GİRDİ: FREEDOM HOUSE İSRAİL LOBİSİ TARAFINDAN FİNANSE EDİLİYOR! 

Başbakanın eleştiri kaldırmıyor olması bir yana, eğer Dışişleri Bakanı gibi küresel dinamikleri bilen veya bilmesi gereken bir kişi bile Freedom House raporuna bir algı operasyonu olarak bakarsa, artık yerel dinamikleri siz düşünün. Nitekim rapor gündeme girdikten kısa bir süre sonra, hükümete yakın bir basın kuruluşu başarılı bir araştırmacı gazetecilik örneğine imza atarak Freedom House’ın başında  “Yahudi asıllı” bir yönetici olduğunu “deşifre” etti.  “Kambersiz düğün olmaz” hesabı, bir sonraki aşama George Soros’un her şeyin arkasındaki Yahudi finansör olarak tespit edilmesi oldu. Son aşamadaysa o bilindik anti-semitik refleks ve noktaları birleştirme konusundaki zekâ pırıltısı devreye girdi: Freedom House İsrail lobisi tarafından finanse ediliyor!  Şimdi bir durup sormak gerekiyor: acaba kim algı operasyonu yapıyor? Freedom House’a pabucunu ters giydiren bir basınımız var evellallah. Gerçek algı operasyonu işte böyle yapılır demiş oldu Star gazetesi.

Peki ya şu sözlere ne demeli: “Mısır’da Mursi’ye ve Ukrayna’da Yanukoviç’e yapılmaya çalışılan bize de yapılmaya çalışılıyor, aynı yerlerden düğmeye basılıyor, buna izin veremeyiz. Darbe girişimleriyle karşı karşıyayız.”  Bu komplocu tespit bizzat Başbakan tarafından geçenlerde önemli bir Amerikan televizyoncusu Charlie Rose’a yapılıyor. Bir yerden düğmeye basıldı ifadesi komplocu bakışın çok sevdiği bir açıklama biçimidir. Charlie Rose’un şaşkınlık dolu bakışları arasında Başbakan gayet ciddi bir yüzle Mısır’da yaşanan darbenin, Ukrayna’daki iç savaşın ve Türkiye’deki Gezi olayları ve 17 Aralık sürecinin, gizli bir gücün düğmeye basmasıyla aynı yer tarafından tasarlanmış olduğunu savundu. Peki, kimdi bu gizli güç düğmeye basan? Charlie Rose bu soruyu sorma ihtiyacı duymadı. Ama sorsa YouTube ve Twitter örgütleri cevabını alabilirdi. Başka bir cevap başbakanının Mısır’daki darbenin arkasında gördüğü İsrail olabilirdi. 

Ömer Taşpınar

http://www.platform24.org/guncel/301/freedom-house--anti-semitizm-ve-komplo

 

  • ŞU İKİ ŞEY, KUŞKUSUZ YAHUDİ DÜŞMANLIĞIDIR: HER YAHUDİ’Yİ KÖTÜ BİLMEK. VE HER KÖTÜLÜĞÜ YAHUDİ’DEN BİLMEK.

Söz konusu gazete fazla ciddiye alınmaya talip olmadığı için de, bu “atma” eğilimini fazla önemsemiyorum. Ama bunun “100 yıldır dünyayı sömüren Yahudi baronları” diye bir hedef göstermesini önemsemek lazım.

Çünkü bu, hiç kuşkusuz, bir “Yahudi düşmanlığı” örneğidir. Avrupa’da İslamofobik bir yayının, “100 yıldır dünyayı sömüren Müslüman baronları” diye manşet atması ne kadar yanlış olursa, o kadar yanlıştır.

Peki Yahudi düşmanlığından niçin kaçınmak gerekir? Dünyayı yöneten mevhum “Siyon Bilgeleri” bize kızmasınlar, ellerindeki sihirli düğmelere basıp canımıza okumasınlar diye mi?

Hayır. İki sebepten. Bir, hiç kimseye haksızlık etmemek, hiçbir insan topluluğunu öcüleştirmemek gerektiği için.

İki, akıl sağlığımızı ve entelektüel melekelerimizi korumak için.

Çünkü Türkiye’de zaman zaman nükseden Yahudi düşmanlığının önemli sonuçlarından biri, bizi olayları anlamaya, kavramaya, analiz etmeye çalışmaktan alıkoyması. Hoşumuza gitmeyen her şeyi “Yahudi komplosu” saymak, bizi tatsız gerçeklerle yüzleşmekten, bunun tetikleyeceği eleştirel düşünceden geri bırakıyor.

Bu noktada hemen belirteyim: İsrail devletinin işgalciliğine, militarizmine karşı olmak Yahudi düşmanlığı değildir elbette. İsrail lobisinin ABD üzerindeki olağanüstü nüfuzunu deşifre etmek, kınamak da öyle değildir.

Ama şu iki şey, kuşkusuz Yahudi düşmanlığıdır: Her Yahudi’yi kötü bilmek. Ve her kötülüğü Yahudi’den bilmek.

Bunlar, Başbakan Erdoğan’ın 2005 yılındaki bir konuşmasında gayet doğru ifade ettiği gibi, “utanç verici bir akıl hastalığı, bir sapkınlık”tır.

İslam medeniyetinde yeri olmayan, ancak ne yazık ki İsrail’e duyulan tepkiyle geçen yüzyıl içinde Avrupa ırkçılığından Ortadoğu’ya ithal edilen bu zihniyetin Türk medyasında yankı bulmasını ise hoşgörmemek gerekir.

Mustafa Akyol

http://haber.stargazete.com/yazar/yahudi-dusmanligi/yazi-891273

 

  • İSRAİL BU; KORKU DEVLETİNE HOŞ GELDİNİZ! - KUTSAL TOPRAKLAR’A ADETA ‘GÖRÜLMÜŞTÜR’ MÜHRÜ YİYEREK VEDA EDİYORSUN!

Tel Aviv’de İsrail’in ilk Başbakanı David Ben Gurion adına yapılmış havaalanı. Gümrük memurundan önce standart sorular. Pasaportta ‘sakıncalı’ vizeler var; İran, Suriye, Irak, Lübnan, Sudan... Buyur çapraz sual odasına! Veri tabanında ön araştırma sonrası önce biri sonra öteki gelip soruyor; henüz gazeteci olduğumu söylemeden ‘Gazeteci olarak mı gittin’, ‘Niye gittin’, Kiminle gittin’, ‘Ne yaptın’, ‘Nerede ve kaç gün kaldın?’ Bir-iki saatlik sabır sınavı. İsrail bu; korku devletine hoş geldiniz!

(...) Bir kısmı C Bölgesi’nde yer alan El Halil de lime lime edilmiş bir kent. Tarihi çarşıda dükkânlar kapalı. Kentin bazı bölgeleri zaten Filistinlilere yasak. Birçok dükkâna İntifada sırasında ve sonrasında kilit vuruldu. İsrail en son 2010’da gösteriler nedeniyle halkı cezalandırmak için dükkânların bulunduğu bir alanı kapatıp askeri bölge ilan etti. Sıkıyönetim uygulamaları nedeniyle ticaret günbegün ölüyor. H. İbrahim Camii’ne çıkan eski çarşıda da bir berber, bir bakkal, bir internet kafe, bir iki hediyelik eşya dükkânı açıktı. Cami yolunda İsrailli askerlerin ilk kontrol noktasında ben sorunsuz geçerken Yaser, dedektöre girmeden tüm metal eşyalarından arınmak zorundaydı. İkinci kontrol noktasında çantalarımız arandı. Hz. İbrahim, İshak, Yakup ve eşleri Sara, Rifka ve Leah’ın makamının bulunduğu ibadethane üç din için de kutsal. Bu yüzden paylaşım savaşına sahne oluyor. 1994’te İsrail ordusunda doktor olan Amerikalı yerleşimci Baruch Goldstein sabah namazında camide katliam yapınca İsrail, Şuheda Caddesi’ni Filistinlilere kapatıp camiyi de ikiye böldü. Bir tarafta Yahudiler yüksek seste Tevrat’tan ayetler okurken diğer tarafta Müslümanlar namaz kılıyor. Fizik öğretmeni Bessam Naşm el Recebi, beni camiyi ayıran plakanın yanına götürüp o günü anlattı: “O sabah ben de buradaydım. Silahlı kişi içeri girip namaz kılanları taradı. 29 kişi öldü, 125 kişi yaralandı. Saldırgan sivil yerleşimci diyorlar ama üniformalı askerdi. İsrail’in amacı camiyi bölmekti. Bütün olanları gördüm. Camiden son çıkan bendim.” Recebi girişte kenarda duran halıları gösterip ekledi: “Geçenlerde İsrailli askerler camiyi bastı, ayaklarıyla halıları çiğnediler biz de kaldırdık.” Yerleşimciler katliamın yıldönümlerinde Goldstein’in Kiryat Arba yerleşimindeki mezarında kutlama yaparken buna tahammül edemeyen Yahudiler de var. El Halil’i 1977’de terk etmiş Hayim Bacayo, 2010’da dönüp Belediye Başkanı Halid el Useyli’ye “Ölürsem beni Müslüman mezarlığına gömün, yerleşimcilerin kontrolündeki Yahudi mezarlığına gömülmek istemiyorum” demiş ve talebi kabul edilmişti. Camiden çıkışta turnikeli bariyerden geçip girdiğimiz sokakta çocuklar oynuyor; İsrailli askerler kuleden dikizliyor. Çocukların kamera gördüklerinde yaptıkları ilk şey zafer işareti ile poz vermek. Her biri ayrı ayrı kareye girmek için can atıyor. 

(...) Dönüştü Tel Aviv’de önce acar görevli, ardından kdemli memur, sonra süpervisor’ın yine bezdiren sorgu suaili: Nereye gittin, niye gittin, kimle görüştün? Irak’a neden gittin, nerede kaldın?... Her gelenle başa sarıyor.

Kutsal Topraklar’a adeta ‘görülmüştür’ mührü yiyerek veda ediyorsun!

Fehim Taştekin

http://www.radikal.com.tr/yazarlar/fehim_tastekin/kutsal_cile_kutsal_isyan_kutsal_zulum-1196195#

 

  • İSRAİL, FİLİSTİN TOPRAKLARINDA YENİ YERLEŞİMLER KURARAK BÖLGEDEKİ VARLIĞINI GÜÇLENDİRECEĞİ YANILGISINDAN VAZGEÇİP ORTADOĞU’DA İKİ ÇÖZÜMLÜ DEVLET FORMÜLÜNE SAHİP ÇIKMALIDIR. HAMAS, BU SÜREÇTE ŞİDDETTEN UZAK DURUP İSRAİL’E GÜVEN MESAJI YOLLAMALIDIR

GÖRÜNEN o ki, Filistin’i yine meşakkatli bir dönem bekliyor.

Dün Katoliklerin ruhani lideri Papa Françesko, El Fetih lideri Abbas ve İsrail Cumhurbaşkanı Peres’i Vatikan’da bir araya getirerek üç dinden din adamlarıyla barış için dua etti. Lakin iyi niyetin gerçek olması için taraflara düşen sorumluluklar var:

Uluslararası toplum, yaklaşık 4.5 milyon Filistinliye çözüm borçlu.

İsrail, Filistin topraklarında yeni yerleşimler kurarak bölgedeki varlığını güçlendireceği yanılgısından vazgeçip Ortadoğu’da iki çözümlü devlet formülüne sahip çıkmalıdır.

Hamas, bu süreçte şiddetten uzak durup İsrail’e güven mesajı yollamalıdır. Karşılığında Batı da bu uzlaşma adımının farkında olduğunu belli eden adımlar atabilir. Aksi halde Hamas’ın, Dörtlü’nün taleplerini tanıyacağını beklemek hayalcilik olur.

Hamas için düşünülen bir diğer formül ise Filistin Kurtuluş Örgütü’nün (FKÖ) şemsiyesi altına girmesi. FKÖ, üç şartı kabul ettiğinden Hamas, dolaylı olarak söz konusu tutumu kabul etmiş sayılabilir.

Filistin davasına her zaman destek vermiş olan Türkiye, bu süreçte de teşviklerini her anlamda sürdürmelidir.

Tabii ki, bu saydıklarım bir çırpıda olacak kolay şeyler değil. Ama yaklaşık 70 yıl sonra hâlâ kalıcı barış için zorlukları aşma zamanı gelmedi mi?

Nilgün Tekfidan Gümüş

http://sosyal.hurriyet.com.tr/Yazar/171/Nilgun-Tekfidan-Gumus/23028/Filistin-de-zor-sinav

 

  • NEVE ŞALOM'U DİNLEMEK

Sokağın üzerindeki ana kapıdan giriş olmaması garip gelmişti...

Sonra o ana kapıdan neler yapıldığını hatırlayınca hak verdim.

Güvenlik... Güvenlik... xray... Monitörlü bekleme odası vs...

Ama tüm güvenlikler zarif, kibar. Yaptıkları işin ciddiyetinin farkındalar.

Bekleme salonunda Riva arkadaşları ile selamlaşıyor. Ayaküstü tanışma, sohbet, gayet sosyal bir ortam.

Hafif labirentimzi sağ sol, yukarı aşağı sapmaları sonrası giriyoruz salona... Pardon sinegoga...

O tahta sıralar... Hepsi gıcırdıyor... Nasıl dinleyeceğiz piyano resitalini?

Oturunca bakıyorum detaylıca... Sade, hoş bir ortam... İbadethane işte.

Aynı topraklardan çıktığı için mimari açıdan camiden farkı yok.

Sadece oturmalı düzen, kilise benzeri.

Tahta sıraların ayak boşluğu 35 - 40 santim... Yukarıdaki balkonlar 4-5 metre yükseklikte...

Haham'ın durduğu yerin, ki ben orası tahmin ediyorum sadece, çünkü hiç ayine gitmedim, hemen arkasında kocaman bir Davud Yıldızı... Önünde piyano... Duvarlarda tavanlarda abartısız süslemeler...

Aydınlık, ferah ortam... Bir de kocaman bir demir avize...

"Şak! Şak! Şak!"

Konstantin Lifschitz, ünlü Rus virtüöz sahnede...

(...) İstanbul Şişhane'deki Neve Şalom Sinegog'u 6 Eylül 1986 günü Filistinli terör örgütü Ebu Nidal'in iki militanının saldırısına uğradı. Filistinli militanlar 22 kişiyi el bombaları ve otomatik tüfekle katlettikten sonra cesetleri Sinegog'taki kandil yağları ile yaktılar. Ardından kendilerini patlatarak intihar ettiler. Sadırının merkezinden sadece bir kişi, o zaman 21 yaşında olan ve babası ile Sinegog'a gelen Gabriel Şaul kurtuldu. Yukarıda yazılanlar, onun olayla ilgili anılarından yola çıkılarak hazırlanmış kurgular içermektedir.

Neve Şalom'a 1 Mart 1992'de el bombalı saldırı yapıldı. Bir kişinin yaralandığı saldırıda ölen olmadı.

15 Kasım 2003'te, aynı Sinegog ve Bomontideki Beth İsrael Sinegog'u, kamyonetlere yüklenmiş çok miktarda patlayıcı ile ayin sırasında ve eş zamanlı olarak saldırıya uğradı. Aralarında ayindekiler, mahalle sakinleri ve sokaktan geçenlerin de olduğu 27 kişi yaşamını yitirdi.

Saldırıdan sonra Şişhane esnafı, Sinegog'u başka yere taşımayan Yahudi cemaatini eleştirdi. Kamyonetle kendini havaya uçuran El Kaide militanının erkek kardeşi saldırıda Müslümanlar öldüğü için çok üzüldüğünü, Müslümanlar ölmese, sadece Yahudiler ölmüş olsa sevineceklerini ancak şimdi sevinçlerinin kursaklarında kaldığını belirtti.

2 Haziran 2014'te ben bir konsere gittim... Neve Şalom'da bir konser.

http://sarapvepeynir.blogspot.com/2014/06/neve-salomu-dinlemek.html

 

  • Netten okumalar

 

  • MAS KOM YAH...- MELİH AŞIK

http://www.milliyet.com.tr/mas-kom-yah-/gundem/ydetay/1894066/default.htm

 

  • ELİAS CANETTİ’NİN İZİNDE – FERİDUN ANDAÇ

http://www.hurriyet.com.tr/kelebek/seyahat/26571907.asp

 

  • İSRAİL’DEN GİRİŞİMCİ VİZESİ – MENDERES ÖZEL

http://www.milliyet.com.tr/israil-den-girisimci-vizesi/gundem/ydetay/1894469/default.htm

 

  • NEFRET SÖYLEMİ! – İSMAİL CEM ÖZKAN

http://www.acikgazete.com/yazarlar/ismail-cem-ozkan/2014/06/05/nefret-soylemi.htm?aid=55477

 

  • TEKİRDAĞ YAHUDİ CEMAATİ MEZARLIĞI

http://tekfurdagi-trakya.blogspot.com/#!/2014_06_01_archive.html

 

  • KISA BİR SEYAHAT YAZISI! - CEM ARİDAG

Geçtiğimiz hafta İsrail'deydim. Özellikle Tel Aviv'i çok sevdim. Güzel gezdim, yedim ve en önemlisi Yahudi vatandaşı olmayan bir Türk olarak çok güzel karşılandım ülke insanı tarafından. Bu da beni çok mutlu etti ne yalan söyleyeyim. Adamların ülkesinin adını küfür olarak kullanan sevgili başbakanımızdan da bir kez daha utandım.

Her gittiği yeri kendi ülkesinden bir yere benzetme hastası olan bir toplumun parçası olarak özellikle Tel Aviv'i eski Florya'ya benzettim benzetmesine fakat o çok da bir estetik harikası sayılmayacak sarı mimarisinin kendilerine has, farklı bir karaktere sahip olduğunu da asla inkâr etmedim.

http://cemaridag.blogspot.com/

 

  • MISIR-İSRAİL GİZLİ ANLAŞMALARI ORTAYA ÇIKIYOR

http://www.aljazeera.com.tr/haber/misir-israil-gizli-anlasmalari-ortaya-cikiyor

 

  • FİLİSTİN BİRLİK HÜKÜMETİ, TÜRKİYE İÇİN FIRSAT - HASAN KÖSEBALABAN

http://www.aljazeera.com.tr/gorus/filistin-birlik-hukumeti-turkiye-icin-firsat

 

  • KUDÜS MARATONU – MURAT GÜLGÖR

http://muratgulgor2.blogspot.com/2014/06/kudus-maratonu.html

 

  • Netten seyredin

 

  • İSRAİL'İN HAZIRLADIĞI TÜRKÇE KAMPANYA – HASBARA

http://alkislarlayasiyorum.com/icerik/192220/israilin-hazirladigi-turkce-kampanya-hasbara

 

  • İSRAİL BELGESELİ - BRİTİSH PATHÉ (1966)

http://alkislarlayasiyorum.com/icerik/195786/israil-belgeseli-british-path-1966

 

  • ALTI GÜN SAVAŞI

5 Haziran 1967 sabahı İsrail Hava Kuvvetleri, Mısır askeri havaalanlarına ani saldırıda bulundu ve 450’den fazla uçağı tahrip etti. 10 Haziran’a gelindiğinde İsrail, Doğu Kudüs’ü, Batı Şeria’yı, bütün Sina Yarımadası’nı ve Suriye’deki Golan Tepeleri’ni işgal etmişti. İsrail bu harekâtın, Arapların muhtemel saldırılarını engelleme amacı taşıdığını beyan etti. Fakat 6 Gün Savaşı olarak anılan İsrail saldırısının, planlı olduğu yönünde inandırıcı kanıtlar bulundu. Al Jazeera, bu harekâtın hikâyesini anlatırken, İsrail’in Arap ülkelerine savaş açmasının arkasındaki gerçek nedenleri ortaya çıkarıyor.

http://www.aljazeera.com.tr/makale/alti-gun-savasi