Yazın kitap okunur…

“Tarih med ve cezirlerden oluşur, bitimsiz iniş çıkışlardan; sürekli başka biçimlere giren zorbalık karşısında hiçbir hak bütün zamanlar için kazanılmış sayılmaz, hiçbir özgürlük güvence altında değildir. Lakin her selden sonra olduğu gibi, sular geri çekilmek durumundadır; bütün despotluklar kısa sürede eskir veya soğur, bütün ideolojiler ve onların geçici zaferleri kendi zamanları içinde sona erer.” Stefan Zweig

Yakup BAROKAS Köşe Yazısı
4 Haziran 2014 Çarşamba

Yaza giriyoruz, en çok kitap okunan mevsim. Anımsıyorum lise yıllarımdı, ‘Livre de Poche’ların tümünü ‘Hachette’ kitapevinden (bilmem hatırlayanınız var mı?) alıp bir solukta tüketirdim; Kafka, Camus, Prevert, Rimbaud, Gide, Balzac. O dönem ne denli bilinçliydim bilemiyorum. Acaba yeni baştan hepsini bir kez daha mı okumak gerekiyor?

Sonrasında Rus edebiyatı ve Sabahattin Ali, Orhan Kemal, Sait Faik, Yaşar Kemal gibi Türk yazarları ve sayısız edebiyat dergileri… İhtilalde  - o zamanlar darbe denmiyordu - askerdim ve evlere yapılan baskınlarda ‘muzur’ yayınlar bulunduranlar içeri alındığından ben görevde iken korkudan ailem Nazım Hikmet’leri, Karl Marx’ları arabaya yükleyip o dönem için kuş uçmaz, kervan geçmez Feriköy’ün sokaklarına atıvermişlerdi. O kitaplara hala üzülürüm.

Sonraları bir dönem kendimi tarihimizi, kültürümüzü, dini geleneklerimizi öğrenmeye verdim. Acaba okur belli bir yaşta artık doyum noktasına ulaşıyor veya sosyal medya zamanın çoğunu aldığından daha az okur hale mi geliyor bilemiyorum? Ben yine de her okuduğum kitapta yaşantımın dışında farklı bir hayat hikâyesini paylaştığımı düşünür, bunu bir zenginlik sayarım.

İki kitap var yakında bitirdiğim. Biri Jose Rodrigues Dos Santos’un ‘Tanrı’nın Formülü’. Kitap pek çoğumuz için fazla anlam ifade etmeyen kuantum fiziği ile metafiziği bir araya getiriyor. Ama bunu yaparken de canımızı sıkmıyor, ya da başımızı ağrıtmıyor. Albert Einstein bir Yahudi ancak dindar biri değildi. O antropomorfik bir Tanrı’ya değil hayranlık uyandıran bir ahenge, evrensel bir güce inanırdı. Tüm evren Tora’da yazılı olduğu gibi altı günde mi yaratıldı? Oysa ‘Büyük Patlama’ (Bing Beng Teorisi) her şeyin bir anda yaratıldığını söylüyor.

‘Mezmurlar’ kitabını okuyan Einstein şöyle bir cümleye denk geldi: “Bin yıl senin için, geçen bir gün olacak.” Evet, zaman ‘izafi’dir. Evren başladığında tüm madde yoğundu. Bu da çekim gücünün çok fazla olması ve sonuç olarak zamanın çok ağır akması demekti. Bilim adamının hesaplamasına göre Tora’daki ilk gün sekiz milyar, ikinci dört milyar, üçüncü iki milyar, dördüncü bir milyar, beşinci beş yüz milyon, altıncı iki yüz milyon yıl sürmüştür. Toplam on beş milyar yıl. Bilimsel veriler ve son olarak NASA’nın yaptığı bir araştırmaya göre evrenin yaşının on dört milyara yakın olduğu belirlenmiştir. Einstein, Tora’da Tanrı’nın varlığının kanıtını keşfetmiştir.

Tanrı’nın Formülü’ pek tabi ki dini bir referans kitabı değil. Ancak roman Dan Brown türünde müthiş bir macerada din ve atom fiziği alanlarında okuru dolaştırır. Yazar yapıtını bilimsel bir tutarlılık içinde kaleme alır ve insan varlığının anlamına, evrenin kaderine ilişkin farklı bir bakış açısı sunar. Jose Rodrigues Dos Santos kitabın son sözünde antropik ilke ve kozmosa yayılan zekâ konularıyla ilgili esinlendiği sayısız bilimsel eserin adını sıralayarak varsayımlardan değil bilimsel araştırmalardan hareket ettiği açıklamasını yapıyor.

Sözünü etmek istediğim ikinci kitap ise Stefan Zweig’in ‘Vicdan Zorbalığa Karşı’ adlı evrensel nitelikteki yapıtı. Nazi baskısı yüzünden Salzburg’u terk etmek zorunda kalan Zweig 1938’de İngiltere’ye, oradan New York’a gider ve birkaç ay sonra da Brezilya’ya yerleşir. Özellikle kaleme aldığı tarihsel karakterler ve yaşam öyküleri, psikolojik çözümlemeler açısından son derece zengindir. Zweig Avrupa’nın içine düştüğü siyasi duruma dayanamayarak 1942 yılında Brezilya’da karısı ile birlikte intihar etti.

Vicdan Zorbalığa Karşı’, Kalvenizmin kurucusu ve insanların eşit şartlarda yaratılmadıklarına, bazı insanlar için sonsuz yaşam öngörülürken bazıları için sonsuz lanetlenmenin söz konusu olduğuna inanan ve modern kapitalizmin ruhunun öncüsü olarak da adı geçen Fransız din reformcusu Jean Calvin’e (1509-1564) karşı insanlığın özgürlüğü adına mücadele eden Sebastian Castellio’nun mücadelesini anlatır.

Castellio, arkasına on binlerce kişiyi, üstelik devlet gücünü, bütün makam ve yetkileri, ün  iversite, mahkeme, kolluk güçlerini eline geçirmiş, her tür düşünce özgürlüğünü tümüyle kendi öğretisine hapsetmeyi başarmış, sadece bir tek kendi hakikatine tahammül edebilen bir Jean Calvin gibi bir tiran ile nasıl mücadele edebilecektir? Ama bir diktatörün kişisel itibarının sarsılması için her zaman gözle görülür bir sebep gereklidir ve bu sebep çok geçmeden ortaya çıkar.    

Bu kitap, Zweig’in, kendi yaşamını belirleyecek faşizm de dâhil olmak üzere totaliter rejimlere yönelttiği bir eleştiri olarak da anlaşılabilir.

Tatilinizde kitap okumaya bolca vakit ayırabilmenizi ve iyi bir yaz geçirmenizi dilerim.