Türkiye’de on binde bir

Köşe Yazısı
9 Nisan 2014 Çarşamba

NEDİM BÜYÜKABOLAFYA


Öncelikle belirtmek isterim ki pasif de olsa bir Galatasaray taraftarıyım. Her spor sevdalısı gibi ben de pazar günü oynanan derbi hakkında birkaç cümle ile fikrimi beyan etmek isterim. Her ne şekilde olursa olsun böylesine ezeli rekabet heyecanı taşıyan bir mücadelede galip gelen tarafta olmak mutluluk verici. Fenerbahçeli dostlarım paylaşacağım düşüncelerim için lütfen alınmasın ve kırılmasın. Skorun sarı kırmızılı takımın lehine olması benim açımdan mutluluk verici ancak benim için esas mutluluk verici olan yıllarca Fenerbahçe’nin izlemiş olduğu futbol mantalitesinin bu sefer Galatasaray tarafından kullanılmış olması.

Son on senedir Fenerbahçe’nin Galatasaray’a olan tartışılmaz üstünlüğü bütün sporseverler tarafından biliniyor. Özelikle son dönem maçları incelendiğinde Fenerbahçe’nin nasıl bir oyun anlayışı ile maçlardan galip ayrıldığı malumunuz. Fenerbahçe özelikle derbi maçlarda provokatif bir oyun anlayışı içinde oluyor… Böyle bir oyun anlayışı içinde Fenerbahçe on yılda Galatasaray’a ciddi üstünlük sergiledi.

Fakat bu maçta bir değişiklik oldu ve oyunu provoke eden taraf Galatasaray’dı. Tamam Melo’nun hareketleri kabul edilir gibi değil. Ayrıca Eboue de maç içerisinde provokör davranışlarda bulundu. Fakat Melo-Eboue ikilisine eleştiride bulunan Fenerbahçeli dostlarım geçmişi çabuk unutmuş olduklarını gözlemliyorum. Eleştiride bulunan dostlarım yakın zamanda sarı lacivertli formayı giyen eski oyuncuları Logano ve Cristian Baroni’yi ne çabuk unuttular. Dahası halen aynı formayı taşıyan Emre Belezoğlu, Caner Ertekin, Volkan Demirel ve yeni arkadaşları Bekir İrtegün’ün de her geçen gün Logano ve Baroni’niyi aratmayacak hareketlerde bulunduklarını göremiyorlar. Başta da belirttiğim gibi bu sefer işler ters döndü. Maçı sinir harbine çeviren Galatasary oldu ve maçtan istediğini alarak ayrıldı. Fenerbahçeli taraftarlardan ricam başkalarını eleştirmeden kendi takım oyuncuları için gösterdikleri hassasiyeti Melo’ya göstermeleri.

Fazla uzatmadan her şeye rağmen Melo’yu başarısından dolayı alkışlıyorum…

***

Bir de geçen ay sonu yaşadığımız seçim var. Yaklaşık bir seneden beri Türkiye’nin gündemine oturan, adına yerel seçim denmesine rağmen, Gezi Parkı ile alevlenen, 17 Aralık gelişmeleri ile tavan yapan Türkiye gündeminde adeta genel seçim havasında yürütülen seçim.

17 Aralık’ta medyada yer almaya başlayan rüşvet haberleri sonrasında CHP’nin seçim konuşmaları AKP’yi karalamak üzerine kurgulanmış. AKP ise mitinglerini basında yer alan bütün haberlerin kendilerine zarar vermek için düzenlenen bir komplo olduğunu vurgulayarak kendilerini temize çıkarmak adına kurgulamış.

Hiçbir adayı yaşadığı yer ile ilgili yapacakları hakkında bir açıklamada bulunmadı. Bulunduysa bile basında yer almadı. Neticede kavga ile başlayıp ve kavga ile sonuçlanan bir seçim oldu ve benim için hiç de sürpriz olmayan bir sonuç çıktı. Kimin neden ve nasıl kazandığı veya kaybettiğini açıklamak üzerime vazife değil; bu işi daha bilgili(!) kişilere bırakmak isterim.

Bence, asıl sürprizi bu sonucu tahmin edemeyenler yaşadı.

***

Dünyada toplumların medeniyet düzeyleri ölçülürken birkaç nokta dikkate alınır. Örneğin ağız ve diş bakımı, kitap okuma ve spor yapma bunlardan bazılarıdır. İnternette birkaç dakikasını harcayan Türkiye’nin düzeyi ile ilgili çarpıcı tabloyu görebilir.

Yine de izah etmeye çalışayım: Türkiye’de kişi başına düşen yıllık diş macunu tüketimi son beş yıl içinde artış gösterse de, 110 gram ile halen gelişmiş ülkelerin gerisinde bulunuyor. Yıllık diş fırçası tüketimi ise halen bir tanenin altında. Türkiye’de iki evin birinde diş fırçası bulunmuyor, üç kişiden biri dişlerini fırçalamıyor.

Gelelim kitap okuma oranına. Türk milleti olarak televizyon izliyor, internete giriyor fakat kitap okumuyoruz. Avrupa’da kitap okuma oranı yüzde 21 iken bu oran Türkiye’de10 binde 1. Başka bir dille izah edeyim bir Türk insanı ortalama günde altı saat televizyon seyrederken sadece ve sadece yılda altı saat kitap okuyor. Peki sporu çok seven Türklerin sporla alakası nedir? Yüzde 96. Evet, spora bu kadar meraklı gibi gözüken ülkemizde spor yapmayanların oranı yüzde 96.

Benimse yegâne tavsiyem eski bir slogandan devşirme yapmaktır: Vatandaş spor yap*

* Vatandaş Türkçe Konuş;13 Ocak 1928’de  hukuk öğrencilerinin başlattığı ve 1930’lar boyunca devam eden, hükûmet destekli, azınlıkların kendi dillerini konuşmalarını engellemeyi amaçlayan kampanyadır. Bazı ilçelerde Türkçe dışında bir dil konuşan insanlara çeşitli para cezaları verilmişti. Kampanya, 27 Mayıs 1960 ihtilâlini takip eden aylarda üniversite öğrenci birlikleri tarafından yeniden azınlıkları hedef alan bir kampanya şeklinde başlatılsa da mevsimin yaz olması, İstanbul’da turistlerin fazlalığı ve ülke ekonomisini zarara uğratacağı gerekçesiyle kısa süre sonra sona erdi.