70 yıllık sis perdesi

Çok özel bir insanın kısa hayat hikâyesini yazdım. Yazıyı okuduktan sonra aynanın karşısına geçip, ‘onun yerinde olsam ben ne yapardım,’ diye sorar mısınız?

İvo MOLİNAS Köşe Yazısı
2 Nisan 2014 Çarşamba

İnsan insanlıktan ümidini kestikten, masumiyetin hiç geri gelmeyeceği sanısına kapıldıktan ve akabinde hayatı, dünyayı, adaleti ve hatta Tanrı’yı sorgulamaya başladıktan sonra birden biri çıkar karşınıza ve sulanmış beyniniz umuda yer açar ansızın.

Bugünlerde 70 yıldır, hayatı hâlâ bir sis perdesinin arkasında kalan bir ‘adam gibi adam’la ilgileniyorum, hayata sarılma adına. Ötekinin acısıyla ilgilenmiş; her şeye sahip, rahat hayatına rağmen ötekinin uğradığı büyük zulüm karşısında susmamış, harekete geçmiş ve bunu hayatıyla ödemiş bir özel insanla yatıp kalkıyorum günlerdir.

Nazilerin Avrupa’nın her köşesinde karınca ezercesine Yahudileri katlettiği günlerde Auschwitz’e gidecek trenin tepesine çıkıp vurulma pahasına kendisine ulaşmaya başarmış Yahudilere hazırladığı sahte pasaportları vermeyi insanlık adına ödev bilmiş, bir özel insanı düşünüyorum. Yahudi değildi; lakin Talmud’da söz edildiği gibi bir insanı kurtaranın tüm insanlığı kurtardığı inancına sahipti. Suçsuz insanları kurtarmak için geldiği Macaristan’da sekiz ay içinde 120 bin Yahudi’yi gaz odalarında imhadan kurtaran kahraman insan, Rusların savaşın sonunda ülkeye girişiyle birden yok olacak ve bilinmezliğin tarihinde en önemli rolü alacaktı.

Bugün bile akıbetini bilmediğimiz insan için ailesi daha iki ay önce Rusya Devlet Başkanı Putin’e, 20 yıldır Rus makamlarına yazdıkları sayısız mektuplardan birini daha yazıp her türlü kötülüğün hâkimiyetine karşın adaletin bir gün mutlaka galip geleceğine dair dünyaya mesaj gönderilmesini ve bu özel insanın akıbetini, arşivlerin açılması ile dünyaya bildirilmesini ister. Putin henüz cevap vermemiştir. Neden? Neden çekinmektedir?

Raoul Wallenberg’den bahsediyorum sevgili okur.

İsveç’in II. Dünya Savaşı yıllarında en zengin ailelerinden birinin mimar, işadamı, rahatı yerinde 32 yaşındaki bir cesaret ve iyi insan simgesi bir dünya vatandaşından söz ediyorum.

Milyonlarca Yahudi’nin ortadan kaldırılmasını 1940’dan beri seyreden ABD, Hitler’in yenileceğini anladıktan sonra harekete geçer ve kurduğu Savaş Mültecileri Kurumu kanalıyla, özellikle 1944 yılının başına kadar pek fazla dokunulmamış Macar Yahudilerinin kurtarılması için savaşta tarafsız kalan İsveç’ten yardım ister. Ve Wallenberg bulunur. Bu idealist işadamı ülkesinde ve Avrupa’da istediği gibi yaşarken rahatını kafaya takmaz ve insanlığı kurtarmaya karar verir. İsveç diplomatı olarak Budapeşte’ye yerleşir ve Eichmann’ın savaşın sonuna doğru Macar Yahudilerini Auschwitz’e gönderme kararının uygulanmasını engellemeye çalışır. 1944’ün mayıs ve temmuz ayları arasında 650 bin kişilik cemaatten 400 bini ölüme yollanmıştı bile.

Günde 12 bin Yahudi Auschwitz’e gönderilirken Wallenberg hızla sahte İsveç pasaportlarını Yahudilere dağıtmaya başlar. İsveç elçiliğinin yakınlarında tam 30 binayı İsveç koruması altına alarak Yahudileri yerleştirir. Eichmann’ın ölümlerini emrettiği Budapeşte Gettosu’ndaki 70 bin Yahudi’yi kampın komutanını tehdit ederek kurtarmayı başarır. Savaşın sonu yaklaşırken ölüm yürüyüşüne çıkarılan binlerce Macar Yahudi’sini yollarda aracına aldırarak tek tek kurtarır. Nazilerin sayısız anneyi çocuklarından ayırma girişimini önler.

Ve Ruslar Budapeşte’ye girer, Ocak 1945’de. Yahudilerin tamamı, ölüm yürüyüşünde olanlar hariç özgürlüklerine kavuşur. Eichmann kaçar. Wallenberg ise 17 Ocak 1945’de Amerikan casusu olduğu şüphesiyle gözaltına alınır ve o gün, bu gün ondan haber alınmaz. Ne hazin bir son!

Wallenberg’in sonraki günlerde Moskova’ya gönderilip orada tutuklanıp cezaevine konulduğu ve 1947’de, 35 yaşındayken kalp krizinden öldüğü ileri sürülür. Lakin gerçeğin böyle olmadığına dair bir sürü duyum alınır. Hatta 1961’de Moskova’da bir psikiyatri kliniğinde yaşadığı bile iddia edilir.

1989’da Rus makamlar Wallenberg’in ailesine eşyalarını teslim eder. İsveç-Rus ortak soruşturma komitesi yıllardır onun izini sürer ama Ruslar resmi belgeleri vermez ve arşivi açmayı da reddeder. Sonuç alınamaz. Bakalım Putin son olarak gönderilen mektuba ne cevap verecek?...

ABD, Wallenberg’i Winston Churchill’den sonra tarihinde ikinci insan olarak onursal vatandaşı ilan eder.

Yad Vaşem’de, insanlığı kurtaran ‘dürüstler’ listesinin başında yer alır Raoul. Lakin akıbetinin bilinmezliği bugün bile devam eder!

Wallenberg gibiler belki de hayatı yaşamaya değer kılıyor, bu rezil hayatta.

Lakin aynaya bakıp soralım:

Onun yerinde biz olsak ne yapardık?