İş arkadaşınız bir ROBOT olabilir

Yakın gelecekte ofisinizde iş arkadaşınızın bir robot olması ya da işinizi bir bilgisayar programına kaptırmanız mümkün. Üstelik bu olasılık günlük ulaşımın gökyüzünde uçan arabalarla yapıldığı bilim kurgu senaryolarındakinden daha gerçekçi bir şekilde çokuluslu şirketlerin yürüttüğü sanayi dönüşüm hamleleri ve üretime yansıyan sayısal verilerle kendini gösteriyor

Selin NASİ Ekonomi
26 Mart 2014 Çarşamba

En İyi Özgün Senaryo dalında Oscar Ödülü kazanan ‘Her’ filmini seyredenler anımsayacaktır. Filmin yalnızlık çeken başkahramanı bir hayli çekici sese sahip olan dijital bir kadın karakterine, bir bilgisayar programına âşık olur ve bağlanır. Yapay zekâyla donatılmış bilgisayarların gelecekte hayatımızın hangi alanlarını bizlerle paylaşacaklarını öngörmek açısından ilham verici bir film olduğunu söylemeden geçemeyeceğim. Ancak sizlere belki de yakın gelecekte ofisinizde iş arkadaşınızın bir robot olması veya bir bilgisayar programına işinizi kaptırma olasılığından bahsetmek istiyorum. Üstelik bu olasılık günlük ulaşımın gökyüzünde uçan arabalarla yapıldığı bilim kurgu senaryolarındakinden daha gerçekçi bir şekilde çokuluslu şirketlerin yürüttüğü sanayi dönüşüm hamleleri ve üretime yansıyan sayısal verilerle kendini gösteriyor.

Endüstri Devrimi’nden bu yana sanayide makineleşmenin istihdam kaybına yol açıp açmayacağı en çok tartışılan konulardan biri olmuştur. İktisat teorisyeni John Maynard Keynes daha 1930’larda ‘teknolojik işsizlik’ terimini ortaya atarak gelecek yıllarda teknolojik gelişmelere bağlı makineleşmenin işsizliğe yol açabileceği konusunda uyarmıştı. Keynes’e cevaben iktisatçıların genel görüşü ise bir işyerinde makineleşmeye bağlı olarak daha az sayıda işgücünün istihdam edilmesinin, geçici bir adaptasyon sürecinin parçası olduğudur. Buna göre, üretimde verimin artması, daha az maliyetle daha kısa sürede daha çok mal üretilmesini sağlar. Kâra geçen şirket hem ucuz mala artan taleple ekonominin canlanmasına katkıda bulunur, hem de yeni oyuncuların piyasaya girmesini teşvik ederek kaybedilen işgücünün yeniden istihdam edilmesine olanak tanır. Dolayısıyla ekonomik dengeler görünmez elle bir şekilde tekrar düzenlenir.

Ancak burada altının çizilmesi gereken konu teknolojik işsizliğin yapısal işsizliğe dönüşmesi olasılığıdır. Eğer teknolojik gelişmeler piyasaların yeni iş kolları yaratmasına fırsat vermeyecek denli hızla ilerliyorsa ve özellikle mevcut işgücünün nitelikleri talep edilen sektörlere uyumlu değilse gerçek anlamda bir işsizlik sorunuyla karşı karşıyayız demektir. İşte Massachusetts Institute of Technology’den (MIT) iki iktisatçı Erik Brynjolfson ve Andrew McAfee ‘The Second Machine Age-İkinci Makine Çağı’ isimli kitapta tam da bu gelişmelere dikkat çekmeye çalışıyorlar.

İLETİŞİM ÇAĞI’NDAN ROBOT ÇAĞI’NA DOĞRU

Brynjolfson ve McAfee bugüne kadar özellikle fabrikalarda görmeye alıştığımız makine-robotların bilgi teknolojisindeki ilerlemelere paralel, yeni yazılımlarla ve iletişim ağlarıyla donatılarak 3D vizyonlu, gelişmiş optik okuma, dokunma ve tanıma becerileriyle insanla rekabete hazır olduklarına işaret ediyorlar. Buna göre, uzun dönemde yapay zekâyla donatılan bu robotların kullanımının yaygınlaşması sadece endüstriyel üretim tercihlerini değiştirmekle kalmayacak, hizmet sektörü, özellikle hukuk, pazarlama ve satış gibi iletişim odaklı beyaz yakalıların istihdam edildiği sektörleri de etkileyecek.

Oxford Üniversitesi’nin 2013’te hazırlamış olduğu bir çalışmada, müşteri odaklı meslek gruplarının yüzde 47’sinin otomasyona yani bilgisayar programıyla hizmet vermeye geçiş yapacağı tahmin ediliyor.Bu bilgisayar programlarının sofistike bir ambalajla bilim kurgu filmlerindeki gibi robotlara dönüşeceğini söylemek için henüz erken olabilir. Ancak, yüksek düzeyde veri tabanına ulaşım, metin tarama ve muhakeme kapasitesi gibi özellikler yeni nesil bilgisayarları bilişsel yetenek gerektiren iş alanlarında insanlara rakip hale getiriyor. Bu sebeple, ilerleyen yıllarda iş yerlerinde daha az elemana ihtiyaç duyulacağı düşünülüyor. Somutlaştırmak adına birkaç örnek vermek gerekirse, bugün dahi seyahat acentesinde bir sorumluyla görüşmek yerine belli tarihler için tatilinizi bilgisayar üzerinden programlayıp ödemesini yapabiliyorsunuz. Aynı şekilde emlak alım satım işlerinde de satış görevlileri siz web sitesinde ön elemeleri yaptıktan sonra devreye giriyor. Birçok kurumsal şirket dijital sekreterler aracılığıyla -çoğu zaman şikayet konusu olsa da-  sorunlarımızı çözmeye çalışıyor. Bilgisayarlar satranç, jeopardy gibi oyunlarda insanları alt edebiliyor, gazete haberleri, raporlar yayınlayabiliyorken, yakın gelecekte muhasebe bilgilerinizi bilgisayar programı aracılığıyla düzenlemek veya hukuki danışmanlık almak hayal değil. Hatta Google’ın ürettiği şoförsüz arabalar gelecekte taksiciliğin de tarih olabileceğinin işaretlerini veriyor.

TÜRKİYE’DE ROBOT TEKNOLOJİSİ KULLANIMI

Ülkemizde robot teknolojisi yatırımları için gerekli teçhizat ve altyapı hizmetleri sağlayan şirketler arasında başta Altınay olmak üzere, Pulsar, Teknodrom ve Robottechnic öne çıkan isimler. Gerek yurtdışında gerekse Türkiye’de birçok fabrikada kullanılan bu robotlar, optik ölçüm, montaj, boyama, paketleme, transfer ve paletleme yapabiliyor. 3D vizyon yetisi sayesinde bir kutu içerisindeki karışık nesneler arasından istenilen objeleri seçip ayrıştırabilen robotların paketleme alanında giderek daha etkin olarak çalışası, nakliye ve dağıtım alanlarında insanlara kıyasla daha çok tercih edilmeleri bekleniyor. İnsan vücudunun kapasitesini aşacak yükleri sakatlık riski olmaksızın daha hızlı bir şekilde taşıyabilen robotlar kamyon yükleme ve boşaltma gibi işlerde de kolaylık sağlayabiliyor. Günümüzde en çok kullanıldığı sektörler otomotiv, cam, savunma sanayi, havacılık, gıda ve tıp. Bazılarımızın deneyimleme şansı olmuş olabilir; hani arabanızı küçük bir odaya park edip anahtarınızı alıp çıktığınız otomatik otoparklar da robot teknolojisini kullanan bir diğer iş alanı.

“Bu teknolojinin maliyeti yüksektir, bize bir etkisi olmaz,” diye düşünebilirsiniz. Ancak Çin merkezli Great Wall şirketinin Genel Müdürü Hao Jianjun’un verdiği rakamlar robotla üretimin zannedildiği kadar maliyetli olmadığını gösteriyor. Jianjun, 2012’de sahip olduğu dört tesisin 1200 adet robotla otomasyona geçişi için 161 milyon dolarlık bir yatırım yapmış. Adet fiyatı 50.000 dolar civarında olan robotlardan sipariş edilmiş ve fabrikalarda çalışan işçi sayısı 1300’den 400’e gerilemiş. Yaklaşık üç sene içinde işçi sayısındaki düşüşe paralel azalan harcamalar sonucunda robotlar maliyeti çıkarmış.2 Dolayısıyla, değişen görevlere uygun olarak yeniden programlanması, bakım ve tamir giderleri dışında robotla üretimin masraflarını kısa sürede ödeyerek işletmeyi kâra geçirdiğini söylemek mümkün.

ROBOT TEKNOLOJİSİNİN UZUN DÖNEM ETKİLERİ

Küresel ölçekte fabrikalarda robotların istihdam edilme trendi, işgücünün ucuz olması sebebiyle üretimi Uzakdoğu ve Afrika gibi bölgelere kaydıran Batılı şirketlerin yatırımlarını tekrar Avrupa ve ABD’ye çekebilmelerine olanak tanıyacak.3 Apple için iPhone üreten Tayvanlı Foxconn şirketinin robot teknolojisi üretmek amacıyla Pensilvanya’da 40 milyon dolarlık yatırım üssü kurma girişimi bu trende bir örnek. Bugüne dek şirketler işgücünün ucuz olması sebebiyle üretimi yurtdışına kaydırmayı tercih ediyorlardı. Ancak maliyet hesabına nakliye ve vergiler eklenince ortaya farklı bir tablo çıkabiliyor. Buna ek olarak üretilen malın standartlara uygun olup olmadığının test edilebilmesi açısından ABD ve Avrupa gibi standartları yüksek ülkeler giderek tercih ediliyor.

Robot istihdamının niteliksiz işgücüne talebi azaltırken, robotları kontrol edecek ve üretim sürecini gözlemleyecek nitelikli eleman ihtiyacını artırması bekleniyor. Bu durum, özellikle otomasyona geçişle birlikte niteliksiz işgücünün açıkta kalmasını önlemek amacıyla sektöre göre eleman yetiştirilmesi konusunu ülkelerin gündemine taşıyor. Öte yandan, bilgi teknolojisinin hızla ilerlemesi sadece yeni teknolojiyle uyumlu çalışacak işgücüne değil, uluslararası rekabet açısından teknolojiyi üretecek ve ileri taşıyacak bilim adamlarına, teknisyenlere duyulan talebi de artırıyor. Batılı ekonomistler, bizleri bekleyen yeni mali krizler üzerine tahminler yürütüp, diplomalı işsizlerin artması, maaşların bir türlü yükselmeyişi, işsiz kalan mavi yakalıların işlerine beyaz yakalıların mecburen talip olması gibi sorunlara çare ararken, bu konular hızla artan genç nüfusa sahip Türkiye ölçeğinde bir hayli önem kazanıyor.

Tüm sorunların dönüp dolaşıp eğitimde düğümlendiği ülkemizde 2006 yılında Milli Eğitim Bakanlığı ile Koç Holding arasında imzalanan ‘Mesleki Eğitimin Geliştirilmesi İşbirliği Protokolü’ nitelikli işgücünün yetiştirilmesi yönünde katkı sağlayan ve kendinden sonra gelenlere ilham veren öncü bir proje olma özelliği taşıyor. 2006’dan bu yana ‘Meslek Lisesi Memleket Meselesi’ sloganıyla özdeşleşen ve konuyla ilgili farkındalık yaratan proje kapsamında iş garantili mesleki eğitim verilmesi için burslar temin edilerek meslek liseleri yeniden yapılandırılmaya çalışılmış. Ne var ki Dünya Bankası’nın 2013 yılı verilerinin işaret ettiği üzere Türkiye’deki işgücü genel olarak düşük eğitim düzeyine sahip. İşgücüne katılan genç nüfus nispeten daha eğitimli olsa da OECD ülkelerindeki yaşıtlarına kıyasla bir hayli geride kalmakta. Bu bağlamda uygulamaya geçilen 10.Kalkınma Planı’nın öngördüğü şekilde mesleki eğitimde gerekli düzenlemeler yapıldığı takdirde dahi 2012’de yüzde 38 olan lise mezunu çalışanların oranının 2018’de ancak yüzde 42’ye ulaşabileceği öngörülüyor. Öte yandan örgün eğitimde kazanılan bilgilerin başvurulan meslek dalına uygunluğu veya iş için yeterliliği ise ayrı bir tartışma konusu. Yüksek-öğrenim görmüş, diplomalı işsizlerin oranı 2000 ile 2011 yılları arasında iki kat artmış ve artmaya devam ediyor. Tüm bunlara sıkça değişen eğitim sistemlerimiz, altyapı eksikliklerimiz ve PISA gibi küresel ölçekte verilen eğitim niteliğini ölçen sınavlardaki derecelerimiz gibi faktörler eklenince daha önümüzde kat edilmesi gereken uzun bir yol olduğu anlaşılıyor.

Robot teknolojisinin yaygınlaşması bir taraftan insanları kötü çalışma şartlarına sahip, riskli iş kollarında görev almaktan kurtarıyor. İşçiyi aynı hareketin sürekli tekrarı ile adeta çarklının dişlisi haline getiren ve bu sebeple Karl Marx’ın şiddetle eleştirdiği üretimdeki ‘yabancılaşma’ sürecini en aza indirgiyor. Diğer yandan çalışan işgücünü, robot istihdamı yüzünden işinden olma riskiyle de karşı karşıya bırakıyor. Brynjolfson ve McAfee’nin de altını çizdiği gibi çalışan kesimin her gün gelişen yeni teknolojilere adaptasyon sağlayabilmesi için gerekli eğitimden geçirilmesi hayati önem taşıyor. Üretim tercihleri ve hizmet anlayışı değişirken, işgücü de gerekli dönüşümü tamamlayabildiği takdirde yapısal işsizliğin önüne geçilebilir. Böylece hayatımızın her alanını kolaylaştıran bilgisayarlarla ve yakın gelecekte sıkça karşılaşacağımız robotlarla onlara rağmen değil onlarla birlikte uyum içinde yaşayabiliriz.

 

    SEZGİSEL ROBOT

Teknolojinin vardığı nokta hakkında sadece bir fikir vermesi amacıyla paylaşmak isterim. Robottechnic’in web sitesinde tanıttığı Universal Robot yanında tekrarlamasını istediğiniz hareketi sadece bir kez kolunu hareket ettirerek gösterdiğinizde hafızasına kaydediyor ve çalışmaya başlıyor. Tabletlere benzer bir şekilde dokunmatik ekrandan kontrol edilebiliyor ve güvenli olduğundan herhangi bir tel veya cam kafes gerektirmeksizin insanlarla yan yana uyum içinde çalışabiliyor.

 

“The Future of Jobs: The Onrushing Wave,” 14 Ocak 2014, http://www.economist.com/node/21594264

http://www.businessweek.com/articles/2012-11-29/the-march-of-robots-into-chinese-factories

“Apple Supplier Foxconn to Invest Millions in Pennsylvania,” 22 Kasım 2013, http://www.bloomberg.com/news/2013-11-21/iphone-maker-foxconn-said-to-plan-investment-in-pennsylvania.html