Biraz kafa dağıtmak için…

Joelle PİNTO Köşe Yazısı
19 Mart 2014 Çarşamba

Bugünlerde gazeteyi ve televizyondaki haber kanallarını her açtığımda üzülüyorum. Gencecik insanların cenazeleri, bu dünyadaki en büyük acı olan evlat acısını yaşamak zorunda kalan gözü yaşlı anne ve babalar, seçim propagandaları, birbirini dinlemekten yoksun insanların gece yarılarına kadar süren tartışmaları…

‘Birbirini dinleyememe’ problemi sadece siyasette değil, yaşamımızın her anında yanlış anlaşmalara sebebiyet veren ve hayatımızı zorlaştıran bir unsur. Duymak ile dinlemek arasındaki farkı bilmeyen insanlarla ilkokul sıralarında tanışıyoruz ve bazen bir ömür boyu dinlenemeden – veya dinlemeyi bilmeden – yaşamımızı sürdürüyoruz. En ufak eleştiriyi bile kaldıramadan, hemen savunmaya dayalı yorumlar yapanlar, sadece seslerimizi duyan ama anlatmak istediğimizi dinlemeyen insanlar. Onlar sadece kendi fikirlerini savunmak için ‘sıranın onlara gelmesini’ bekliyorlar. Sizi dinlemiyorlar bile. Artık sadece sıranın bize gelmesini değil, dinlemeyi de hepimizin öğrenmesi gerek.

***

Geçen hafta Sevgili Tilda Levi’nin yazısını okuduğumda, ‘görüntü ve ses kirliliği’ hakkındaki paragrafını yaşar gibi oldum. Tartışma programlarına bir haftadır ara verdim. Ben de onun gibi Kurt Seyit ve Şura’yı seyretmeye başladım. Başrolde hatta yardımcı rollerdeki güzel insanlar, Petrograd’ın karlar altındaki büyüleyici güzelliği, kıyafetlerdeki asalet, kadın gibi kadınlar, adam gibi adamlar bugünlerde içimi açıyor.

Biraz kafa dağıtmak için seyrettiğim ikinci tip program ise güzel yemek yapan şeflerin televizyonda yayınlanan programları. Aralarında favorim ise Master Chef. Bugünlerde Master Chef’in kaçırdığım eski bölümlerini seyrettim.  Yarışmacıların genelde altmış dakika verilerek yaptıkları yemekler, benim için sanat. Pişirilmesinden, tabağa konulma şekline kadar seyretmesi bir keyif. Ancak televizyondan bile seyretmesi ziyafet olan bu yemekleri yapan şeflerin, yarışma ilerledikçe birbiriyle olan iletişimi de ne yazık ki neredeyse nefret boyutunda.

Yurt dışında bu yarışmanın Master Chef Junior (8-13 yaş çocuk aşçılar arasında yapılan) versiyonunu seyretme şansım olmuştu. Küçük yaşlarına rağmen lüks lokantalardaki şefleri aratmayacak bu çocukların birbirleriyle kurduğu ilişkiler ve elenmelere verdikleri tepkiler yetişkin şeflere göre çok daha olgun, çok daha insani ve daha duygu dolu idi. Yetişkinlerin aksine bazı çocuklar özür dilemesini de, dinlemeyi de daha iyi biliyorlar. Yetişkin şefler birbirini karalayıp, ettikleri küfürler yüzünden televizyon ‘bip’lenirken, çocukların birbirini tebrik etmesi, kazanan çocuk yarışmacının ikinci olan yarışmacının en az onun kadar iyi yemek yaptığını belirtmesi, belki daha iyi bir neslin yetiştiğinin göstergesi. Belki de çocukluk. Umarım birincisi doğrudur.

***

Yazılarımda siyasi konulara değinmemeye genellikle özen gösterim. Ancak oy vermeyen bir vatandaşın, şikâyet etmeye hakkı olmadığına inanıyorum. Siyasi görüşünüz ne olursa olsun, sizi dinleyebilmeleri için, önce sesinizi duyurmanız gerek…