Günlüklerin yerini bloglar aldı: BLOGGER’LARIN KALEMİNDEN HAYAT

Eskiden hepimiz günlük tutardık. Özenle seçtiğimiz defterlerimize günün sonunda bir iki satır da olsa bir şeyler yazar sonra da o defterleri herkeslerken saklardık. Şimdi devir değişti. Devir internet devri, paylaşma devri. Her gün milyonlarca kişi günlük hayatlarında yaptıklarını Facebook, Instagram, Twitter aracılığıyla hiç çekinmede paylaşıyor. Hal böyle olunca gizli gizli tutulan günlüklerin yerini bloglar aldı. Şimdilerde kendini anlatmak isteyen, yazmaya hevesli ve bu yazdıklarını paylaşmak isteyenlerin yeni tutkusu bloglar. İster günlük diyelim ister kişisel gazete bugün merak ettiğiniz, aradığınız, bilgi almak istediğiniz her konuda binlerce blog mevcut. Biz de sizler için takipçileri ve hayranları bol olan popüler blog ve bloggerları bir araya getirdik.

Rayka NAYIR GÜVEN Yaşam
19 Mart 2014 Çarşamba

Anette İnselberg - Zamazingo

Üniversite, yüksek lisans, doktorayla birlikte iş hayatı derken makine gibi çalışmaktan isyan eder bir hale gelmiştim. “İstediğim hayat bu değil,” dedim ve her şeyi bırakıp, kendimi bulmak için yollara düştüm.

Böylece gezginliğim başladı. Plansız, programsız ve tecrübesiz bir şekilde gezmeye başladım… Önce Karadeniz’e gittim, karış karış yaylaları gezdim. Arkasından Ege’ye indim, denizin güneşin, rüzgârın tadını çıkardım. Sonra yolum Datça’da bir çiftlikle kesişti. Orada çok güzel dostluklar kurdum, ekmeyi biçmeyi öğrendim. Arkasından Akdeniz’de dolandım.

Gezdikçe kendimi bulmaya, kendimi keşfetmeye başladığımı hissettim ve yurtiçinden yurtdışına açılmaya karar verdim. Sanki ne kadar uzağa gidersem içimin derinliklerine daha çok ulaşabilirmiş gibi geldi. Küba’ya gittim önce. Arkası geldi kendiliğinden. Çok insan tanıdım, çok hikâye dinledim.

Sonra bir gün baktım içimden yazmak geliyor. “Ne duruyorsun?” diyerek blogum ‘Zamazingo’yu açtım. Çocukken arayıp da bulamadığım şeyleri “Şu zamazingo nerede?” diye arardım. Böylece çocukluğumun da elinden tutmuş gibi hissetim…

Önce sadece gezi blogu olsun dedim. Gezi yazılarımı yazmaya başladım. Ardından arayışlarımı, kendime vereceğim öğütleri, güldüğüm şeyleri, bana ulaşan sözleri paylaşmaya başladım. Sonra “insanlara umut vermeli ve onları mutlu etmeliyim,” dedim… O da yetmeyince bitkilerin faydalarından karikatüre, özlü sözlerden müziğe, yemek tariflerine uzanan geniş bir içeriğe sahip oldum.

Blogumun mottosu ‘Güldürürken Düşündüren Blog -ZAMAZİNGO’, şarkısı da Nil Karaibrahimgil’den ‘Özgür Kız.’

Bu vesileyle birçok insanla tanıştım… Beni en çok etkileyen ise bana özelden atılan, “O dönemde ne sorunum varsa sen o gün o konuyla uğraşmaya başlıyorsun” diyen mesajlar.

 O zaman bir kez daha anladım ki, hepimiz aynı şeyleri yaşıyor, üzülüyor, çözüme ulaştırmak istiyor, seviniyor, kıskanıyor, arıyor, affetmek istiyor, öfkeleniyor, kırıyor, kırılıyoruz…

Sonuçta 7000 takipçiye ulaştım. Aldığım sorumluluktan biraz olsa ürksem de yine de Yaradan’a sığınıp yoluma devam etmeyi seçtim.

http://anetteblogzamazingo.wordpress.com

 ***

Lili Bardavit – Kalemimden Düşenler

1982 yılında iki çocuklu bir ailenin üçüncü çocuğu olarak dünyaya geldim. Mesleğim Fransızca öğretmenliği. Üniversiteden sonra yurtiçi, yurtdışı aldığım kurslar ve sertifikalarla kendimi eğittim, hâlâ da öğrenmeye devam ediyorum. Sekiz yıldır da bence dünyanın en güzel dilini konuşuyorum ve çocuklarıma öğretiyorum. Özellikle liselilerle olmaya bayılıyorum ve sanırım sayelerinde ben de hiç büyümüyorum.

En büyük şansım annem, tek vazgeçilmezim ailem. Nefes almak, keyifle yaşamak, seyahat etmek, güzel bir dost meclisinde sohbet etmek ve hayatımın her anında tamamen içimden geldiği gibi davranmak üzerine programlanmışım.

Blog serüvenim 13 Aralık 2013'te başladı. Yıllardır sağda solda paylaştığım yazılarım ve bunları dünyaya açmam için sonsuz destek olan arkadaşlarım sayesinde blogger oldum.

Hayatıma ve öğretmenliğe bir süreliğine "dur" demiştim. Enerjim sadece okula gidip gelmek için fazla geldi. “Başka bir şeyler daha yapmam lazım, bu içimden taşan sözleri paylaşmam lazım” dedim. Kafamı toparladım, bir süre dinlendim. Ben sustum, kalemim başladı konuşmaya. Bu arada Mario Levi ile yazı atölyesi çalışmalarına katılıyorum, daha öğreneceğim çok şey var. 

Şimdi çok mutluyum. ‘Kalemimden Düşenler’ artık benim bir parçam.

Amacım, öncelikle kendime “cesaret edince neler oluyormuş gördün mü” demek. Ve tabii ki bir kitap çıkarmak. Bu yazıların bir kitapçının rafında olması beni çok mutlu edecek.

Aşka, hayallere, kadına, adama, gidene, kalana, ayrılığa, gözyaşına, yeni başlangıçlara, hastalığa, mutluluğa, ölüme, doğuma, mucizelere, dualara, cinselliğe, maddiyata, açlığa, tokluğa kısaca hayata dair ne görüyorsam, ne duyuyorsam, ne yaşıyorsam kalemimden süzülsün, elim kolum  hızlansın, hiç tanımadığım daha nice insana ulaşayım istiyorum. 

Hayalim bir gün kitapçıda sıra beklerken benim kitabımı alan birileriyle karşılaşmak ve sohbet etmek.

Beni bile şaşırtan, motive eden, çok içten ve samimi mesajlar ve tepkiler alıyorum. Bana doğru yolda olduğumu hissettiren, hiç tanımadan nice güzel dilekte bulunan ve yazılarımda hep kendi hayatlarından kesitler bulduklarını söyleyen herkese çok teşekkür ediyorum. Hayat yolculuğum benimle yürümek isteyen herkese açık. Yazılarımı okumak isteyenler için adresim: www.lilikam.com 


***

İgal Biton – İgal’s Way

Sıradan ama sıradan olduğu kadar farklı biriyim aslında. Düşünen, düşündüğünü söyleyebilen ve bunları yazıya dönüştürmekten hoşlanan biriyim.

Benim için düşünmek: zihinsel bir orgazm. Düşündükleri satırlara dökebilmek ise; bunu hayalden gerçeğe dönüştürmek gibi… 

İnsanoğlu tarih boyunca yaratmaya ve yaratıcılığa karşı ilgi duymuştur. Var olmayan bir şeyi çizebilmek, bir binayı inşa edebilmek, var olmayan bir objeyi tasarlamak/yaratmak vb. Yaratma içgüdüsü hepimiz için müthiş heyecan yaratan, önemli bir şey olmuştur.

Yaratıcılıkta her bireyin sınırları, karakter yapısı, fiziksel ve ruhsal özelliklerine göre değişebilir. Bu hayattaki yaratıcılığımı, kelimelere anlam katarak, hayat üzerine yazılar yazarak kullanabildiğimi düşünüyorum. Kalbimden ve beynimden geçen his ve düşünceleri satırlara dökerek kendimi doğru ifade edebildiğimi, yazarak kafamı daha iyi toparlayabildiğimi düşünüyorum.

“Düşünmenin en iyi yolu yazmaktır” demiş Pascal Quignard. Çok beğendiğim bir söz olduğu için ben de yazarak kendimi anlatma taraftarıyım…

Blog serüvenim yaklaşık 4 sene evvel sosyal medyada yazdıklarıma arkadaşlarım ve yakın çevremin desteği ile başladı. Kelimeleri iyi kullandığımı ve yazmam gerektiğini söyleyen insanlar sayesinde cesaretimi topladım ve blog açmaya karar verdim. 

Aslında kendimi daha iyi ifade etmek için hayat üzerine bir blog yazıyorum. Dünya değişiyor ve gelişiyor. Bu hayatta arkanızda bırakabileceğiniz kalıcı işlerden biri de yazılı bir metin.  Teknoloji ne kadar ileri giderse gitsin; bana göre önümüzdeki nesiller de bizler gibi okumaktan vazgeçmeyecek. 

Ayrıca yazmak, benim kendi ifadelerimi olgunlaştırmama ve düşündüklerim üzerinde yoğunlaşmama yardımcı oluyor. 

Kelimelere hayat verebilmek, onları cümleler ile buluşturmak, sanki çalan müziğe ses verebilmek gibi bir şey. Yazmanın verdiği hazzı inanın okumak ve düşünmekten başka çok az şeyde alabiliyorum.

Genelde ‘hayat’ teması üzerine yazdığım için çoğu blogger’lardan farklı bir konsept seçmiş durumdayım. Gerçek olan yazılar her zaman daha fazla dikkat çeker. Çünkü size o duyguyu yaşatabilir ve sizi yazının içerisine çekip sürükleyebilir.

Yazmak konusunda kendini geliştirmeye açık bir yapıya sahibim... Daha fazla okuyor ve yazarak kendimi geliştirmeye çalışıyorum. Yeniliklere açık ve sosyal bir yapım var.

Aralık ayında birçok blogger’ın da destek verdiği ‘Blog Fırtınası’ uygulamasına ben de katıldım. Blog Fırtınası, blogger’ları birleştiren, kaynaştıran ve böylece yazmaya teşvik eden çok farklı bir proje. 31 gün boyunca her gün yazmanız için bir konu veriliyor ve siz de her gün (tabii yazabilirseniz) düzenli olarak bu konularda yazılar yazıyorsunuz. Çok güzel bir projeydi. Üç ayda bir yazabilen ben kendimi zorladım ve bir ay içerisinde on farklı yazı yazdım. Bu vesile ile farklı türden yazılar yazan blogger’ları takip etmeye ve tanımaya başladım.

Blogumu daha okunulur kılabilmek için ‘Misafir Blogger’ uygulaması başlattım. Her ay, farklı hayat görüşlerine sahip, başarılı kişilerin tecrübe ve deneyimlerini, hayat görüşlerini paylaşmalarını sağlamaya çalışıyorum. Bu uygulama da çok olumlu tepkiler aldı. Misafir blogger'ların da beni kırmayarak hayat teması üzerine yazması blogumun dağınık ve takip edilmesi zor bir blog olması yerine, tematik ve daha okunulabilir olmasına olanak veriyor diye düşünüyorum.

Sonuçta bana göre yazabilmenin en önemli şartlarından biri gelişime ve değişime açık olabilmektir.

http://igalsway.wordpress.com/

 

***

Rayka Arditi Yeşilbahar – Life is Life

İstanbul Üniversitesi Sosyoloji’yi bitirdim. Beş senedir halkla ilişkiler ajansında marka yöneticiliği yapıyorum. Yazı yazma tutkumun tam olarak nasıl başladığını ben de bilmiyorum aslında. Küçüklükten beri herhangi bir yazı, özel mesaj vb. yazılması gerekiyorsa arkadaşlarım hep bana yazdırırdı. Bugün www.halklailiskiler.com sitesinin yayın koordinatörlüğünü yapıyorum. Siteyi yaparken patronumum, “Hadi bakalım sen de yazmaya başla biraz,” demesiyle yazmaya başladım.  Yazmaya ilk başladığımda belli bir amacım yoktu, dediğim gibi çok doğal gelişti ama sonradan yazı yazmayı çok sevdiğimi fark ettim... Aslında bir çeşit terapi gibi düşünüyorum yazmayı. Sadece düşüncelerimi değil hislerimi de paylaşıyorum. Köşemin adı ‘Life is Life’ ve adından da anlaşıldığı gibi sadece benim yaşadıklarım değil, etrafımda gördüğüm, duyduğum herhangi bir şey de yazmama sebep olabiliyor. Bu süreçte beni en çok motive eden şey aldığım olumlu tepkiler oldu. Çünkü aslında birçok insanın yaşadığı, bazen dile getiremediği hayatın içinden şeyleri yazıyorum. Bazen kızıyorlar, daha çok yazmalısın diye. Daha çok yazmayı hedefliyorum ve eğer bir gün cesaretimi toplarsam ileride kitap yazmak istiyorum.

http://www.halklailiskiler.com/rayka-arditi-yesilbahar-yazilari.html

 

***

 

Teri Beraha- Kocasını Seven Kadın

Marmara Üniversitesi Fransızca Öğretmenliği mezunuyum. Şimdilerde kendi tekstil işimi kurmak için çok yoğun çalışıyorum ama ilk çocuğum Can’ı doğurduğum dönemde evde çok fazla zaman geçirmek durumundaydım. O dönemde takip etmeye başladığım blog’lardan birçok şey öğrenip uyguluyordum ve bu çok hoşuma gidiyordu. Çocuklar, moda, makyaj, sanat, sergiler, yemek, aklınıza ne gelirse takip ediyor ve yeniliklerden haberdar oluyordum.  Sonunda ben de okuduklarımdan esinlenip yazmaya karar verdim.

İlk başlarda amacım beğendiklerimi, tercihlerimi insanlarla paylaşmaktı ve gelen yorumlar çok teşvik edici oluyordu. 2007’de başladığım ‘Kocasını Seven Kadın’ bloguma 2012 senesine kadar aralıklarla yazdım. Taşınmalar, hamilelik, Safir’in doğumu derken bir dönem yazmaya ara vermek zorunda kaldım. Fakat 2012 yılında başladığım Mario Levi yazım atölyesinden sonra blogumun şeklini değiştirip daha kişisel bir hale sokmaya karar verdim. Kocasını Seven Kadın gittikçe olgunlaştı ve kendini buldu.

Aldığım yorumlar iyi ya da kötü beni hep motive ediyor. Bazen sadece paylaşmak bile iyi geliyor. Şimdi de bu yeni başladığım proje yüzünden ara vermek zorunda kaldığım bloguma en yakın zamanda geri dönüp yazılarımı paylaşmaya devam edeceğim.

http://kocasinisevenkadin.blogspot.com.tr/