ErteleMEmek mümkün

Alper Rozanes ticaret alanında çalışırken bir yandan da ileri boyutlara varan erteleme huyunun artık kendisine zarar verdiğini hissedip, bu konuda bir şeyler yapmaya başlamış. Zaman içinde uyguladığı yöntemlerin işe yaradığını fark edince de bu yöntemleri insanlarla paylaşmaya karar vermiş... Şimdi gelin ertelemenin ne olup ne olmadığını ve kimi zaman bizlere zor anlar yaşatan bu olumsuz alışkanlığın üstesinden gelebilmek için ne gibi yöntemlere başvurabileceğimizi Alper’den öğrenelim

Rayka NAYIR GÜVEN Yaşam
22 Ocak 2014 Çarşamba

 

 

Alper seni tanıyabilir miyiz?

1978’de İstanbul’da doğdum. Liseyi bitirdikten sonra Amerika’ya gittim. Altı sene Amerika’da kaldım ve Baruch College’dan mezun oldum. 2002’de Türkiye’ye döndüm. Askerden sonra çeşitli yerlerde çalıştıktan sonra 2008’de kendi işimi kurarak ticaret yapmaya başladım.

Limmud’da ‘ErteleME’adlı bir seminer verdin. Katılımı oldukça yüksek olan seminerlerden biriydi. Nedir bu hepimizin başında olan bu erteleme sorunu?

Hayatımda çok fazla şeyi erteleyen bir insandım. Bundan yüzde yüz kurtulabilmiş değilim ama bununla ilgili bir şeyler yapmaya karar verdiğimde araştırdım, okudum. Deneyip işime yarayan bazı şeyler olunca da bunları insanlarla paylaşmaya karar verdim. Yaptığım her konuşmaya şöyle başlıyorum: “Aranızda hiçbir şeyi ertelemeyen kimse var mı?” ve henüz “Ben hiçbir şeyimi ertelemiyorum,” diyen biri çıkmadı. Erteleme hayatımıza fark ettirmeden yayılan sinsi bir yaratık gibi. Ancak işler çok sarpa sardığında kendini gösteriyor. Fakat çeşitli yöntemlerle bunun aşılabildiğini gördüm. Tamamen kurtulmuş değilim ama birçok konuda bunu kontrol altına alabiliyorum.

 Peki, öncelikle şunu öğrenmek istiyorum. Neden sürekli erteliyoruz?

Söyleyeceklerimin hepsi kendi araştırmalarım sonucu edindiğim bilgiler. Herhangi bir psikolojik ya da medikal sertifikam yok. Bir sürü insanla da konuştum. Aldığım ortak cevap korkularımız.

Çeşitli korkularımız var. Reddedilme, başarı ve başarısızlık korkuları, çocukluktan gelen bir takım sıkıntılar ya da benim durumumda olduğu gibi ki en büyük sebeplerden biri bence bu, mükemmeliyetçilik. Mükemmel kelime anlamıyla hiçbir zaman erişilemeyecek bir şey olduğu için mükemmeliyetçilik algısı altında günlerce, haftalarca hatta bazen yıllarca bir şeyleri erteleyebiliyor insanlar.

 Hangi noktada yaptığımız şeye erteleme diyebiliriz?

Elimizdeki iş için ‘bir bakayım bir ara yaparım’ dediğimiz zaman bu ertelemeye giriyor. Bugün yapılması gereken bir şeyi gereksiz yere ve alışkanlık olarak belirsiz bir süreye attığımız zaman bu erteleme oluyor.

 Bu bir alışkanlık mı?

Kesinlikle alışkanlık çünkü bunu alışa alışa öğreniyoruz. Eskiden okulda kasım ayında dönem ödevleri verilirdi mayıs ayında teslim edilmek üzere ve hepimiz teslim tarihinden bir gün önce başlardık ödevlerimizi yapmaya. Zaman içinde ertelemenin bize çok fazla şey kaybettirmediğini, son dakikada ödev yapmanın çok büyük sıkıntılar yaratmadığını gördük. Bir de özellikle bizim çok sık kullandığımız bir laf vardır: “Geç olsun güç olmasın.” Diğer hiçbir dilde buna benzer bir söz yok.

 Ne zaman ertelemeye başlıyoruz?

Yaptığımız işten çok haz almıyorsak ya da o işle ilgili başımıza tatsız bir olay gelmemişse, mesela geç kaldığımız için kovulmadıysak bir rehavete kapılıp ertelemeye başlıyoruz. Tabi ‘daha sonra’ya ertelediğimiz zaman iki seçeneğimiz kalıyor.  Biri eğer yapabiliyorsak türlü bahanelerle durumu geçiştirmek ya da son dakikada çok vasat bir iş yapmak. Yumurta kapıya dayandığı zaman bir de pazarlık süreci başlıyor. “Bu sefer geç kaldım Tanrım ama söz bir dahakine ödevime erken başlayacağım. Ne olur ödevden iyi not alayım,” gibi sözler sarf etmeye başlıyoruz. Fakat daha sonra yine eski tas eski hamam şeklinde ertelemeye devam ediyoruz.

 Niye ertelemekten vazgeçemiyoruz?

Bu bir alışkanlık ve diğer bütün alışkanlıklar gibi erteleme geceden sabaha oluşan bir şey değil. Erteleye erteleye ve bunun sonucunda bir şey olmadığını gördükçe hayatımıza yerleşen bir düzen haline geliyor. Bunu nasıl öğrendiysek aynı şekilde unutmayı öğrenmemiz gerekiyor. Çok somut ve net adımlar atarak istikrarlı bir şekilde hayatımızdan çıkartmamız gerekir. Aniden gelmediği için aniden de gitmesini bekleyemeyiz.

ÖNEMLİ OLAN İLK ADIMI ATMAK


 

 Önüne nasıl geçebiliriz?

Kendi uyguladığım bir takım yöntemler var. Yeri geldiğinde zorlandığım, yeri geldiğinde saçma bulduğum ama yine de inatla devam edip faydasını gördüğüm bazı sonuçlar var. Bunlardan bir tanesi belirsizliği ortadan kaldırmak. Bir ödeme geldiği zaman ‘Bir ara öderim bunu,’ diyoruz. O ‘bir ara’ yerine, bunu çarşamba ödemiş olacağım deyip aklımıza, ajandamıza not almamız yani oradaki belirsizliği ortadan kaldırmamız gerekiyor. Belirsizlik olduğu sürece, daha ileriki geniş bir zamana yaymış oluyoruz. Netleştirdiğimizde ise bir şekilde kendi bilinçaltımıza o mesajı vermiş oluyoruz. Uyguladığım bir diğer yöntem de 10-2 dakika yöntemi. Yapmam gereken şeye bir saat aralıksız odaklanmam neredeyse imkânsız. Telefon, e-mail, Facebook, Twitter… aklınıza ne gelirse dikkatimizi dağıtıyor. Fakat On dakika odaklanmak o kadar zor değil. İlk başlarda bunun için saat kuruyordum. On dakika boyunca hiç bir şeyle uğraşmadan yaptığım işe odaklanıyorum. E-mail’lerim kapalı, mümkünse interneti de kapatıyorum, cep telefonum sessizde. On dakikanın sonunda ne kadar çalışmaya devam etmek istesem de iki dakika ara veriyorum. Kalkıp bir yürüyorum, mail’lerimi, telefonumu kontrol ediyorum. İki dakikanın sonunda yeniden on dakika çalışıyorum. Bu şekilde bir saat içinde beş set yapmış oluyorum. Dolayısıyla bir saat içinde 50 dakika bölünmeden ve aklım dışarda kalmadan verimli bir şekilde çalışmış oluyorum.  Üçüncü ve en çok üstüne gitmem gereken şey de mükemmeliyetçilikten kurtulmak. Mükemmeliyetçiliğin, mükemmel bir şey olduğunu düşünürdüm. En mükemmeli yakalayıp ondan sonra bir işe başlardım her zaman ancak bunun çok sakıncalarını gördüm.  Bir sürü insanda da aynı sıkıntının olduğunu gördüm zaman içinde. Mükemmel kelimesinin sözlük anlamı tam ve artık gelişmeye açık yönü olmayan demek. Kafamızda yarattığımız mükemmele ulaşabilmek için harcadığımız zaman, ciddi bir ertelemeye neden oluyor. Örneğin bir rapor yazdığımda bilerek ve isteyerek bir imla hatası yapmaya zorluyorum kendimi. Bu şekilde de hayat devam ediyor ve her şey yolunda gidiyor demek için kendime. Kafamdaki mükemmellik kelimesi o kadar büyüktü ki bunu kırabilmek için böyle garip yöntemler keşfetmem gerekti. Ama asıl önemli olan bütün bunları halledebilmek için ilk adımı atmak çok önemli. İlk adım atıldıktan sonra,  bir şekilde o iş yoluna giriyor. Belirsizlikten kurtulduğumuz için ne olursa olsun yola devam edebiliyoruz.

 Korkularımızdan bahsetmiştin.

Öncelikle başarısızlık korkusundan bahsedeyim. Bu işi yaparsam başarısız olurum ama yapmazsan başarısız olma ihtimalim yok diyerek o işi yapmıyoruz. Bu sizi bir yere kadar kurtarabilir ama bir yerde karşınıza ciddi bir sıkıntı olarak çıkabilir. Şunu aklımıza koymamız gerekir ki yaptığımız bir iş başarısız olduğunda başarısız olan iştir, biz değil. O iş yeteri kadar iyi yapılmamıştır ve bunun da çok büyük bir avantajı vardır; bize nerede hata yaptığımızı ve nerelerde kendimizi geliştirmemiz gerektiğini gösterir.

Başarı korkusu daha da ilginç. Mesela bir kişi ilk kitabını çıkartır ve best seller olur ama bir türlü ikincisi gelmez. Başarılı olma kriteri ilk başta o kadar yukarıdadır ki ikinciyi yaptığı zaman onu yakalayamayacak olma korkusu kişiyi yola çıkartmayabiliyor.

 Hep olumsuzluklar üzerinden gittik. Peki, ertelemediğimiz zaman neler oluyor?

Hem fiziki hem ruhsal olarak sağlığımızı geri kazanabiliriz. Mesela dişimizde ufacık bir çürük olduğunda dişçiye gitmeyi ertelediğimiz için o büyür ve dişimizi çektirmemiz gerekebilir. Ya da ertelediğimiz zaman ‘oh hayat ne güzel daha ileride’ diye ertelemiyoruz. O şey hep içimizde bir sıkıntı olarak kalıyor. Örneğin, 30 Aralık’ta teslim etmemiz gereken proje varsa ve 25 Aralık olmuş biz hâlâ başlamamışsak o bizde ciddi bir yük haline geliyor. Ne o işi yapmıyor olmanın tadını çıkartıyoruz ne de işi yapıp bitirmiş olmanın keyfini çıkartabiliyoruz. Bu da strese neden oluyor. Dolayısıyla bunu bırakmanın sağlık açısından ciddi faydaları var.

İkincisi ertelemediğimiz zaman şunu söyleyebiliyoruz: “Elimdeki işi zamanında bitiren bir insanım.” Özgüven, kendine inanmak, verdiğim sözleri tutabilmek açısından çok önemlidir. Dışarıya vermiş olduğumuz mesaj da güvenilir bir insan olduğunuz yönünde oluyor ve çeşitli bahaneler uydurmaktan kurtulmuş oluyoruz.

Ertelememek mümkün mü ?

Eğer bize gelecek zararın o an farkındaysak bu mümkün. Fakat ertelemeyle ilgili sıkıntı şu; zararın hemen o an farkına varmayabiliyoruz.  İş işten geçtikten sonra zararın farkında varıyoruz.  Yoksa elbette mümkün.

 


Bunun dışında ilgilendiğin farklı konular var mı?

Üç senedir insanların topluluk önünde konuşurken yaşadıkları sıkıntılar ve korkular üzerine eğitimler almaya başladım ki bu konuda en çok sıkıntı duyan kişilerden birisi de benimdir. Kurduğumuz şirkette kurumlara ve bireylere, sunum yapma ve topluluk önünde konuşma üzerine destek veriyoruz.