Bir değişimin öyküsü: Ariel Şaron (1928-2014)

Alber NASİ Köşe Yazısı
15 Ocak 2014 Çarşamba

İsrail bir kahramanını daha kaybetti. 2006 yılından beri komada olan Ariel Şaron, geçtiğimiz hafta son nefesini verdi.

Ariel Şaron’ı anlatmak için çok şey söylenebilir. Hiç şüphesiz çok iyi ve sıra dışı bir askerdi Ariel Şaron. Ancak siyasi hayatında aldığı kararlarla hem çok tepki çekti, hem de birçok beklenmeyeni yaptı. Ariel Şaron’un hikâyesi insanların değişebileceğinin, hem de değişim için yaşın önemli olmadığının gerçek bir kanıtı.

Şaron’un hayatına bakıldığında çocukluğundan itibaren Filistinlileri düşman olarak bellediğini anlamak hiç de zor değil. Hatta Filistinlilere yaklaşımı zaman zaman hem İsraillileri hem de İsrail’i kızdırdı.

Senelerce Sabra ve Şatilla kasabı olarak anıldı. Hatırlanacağı üzere, Lübnan Cumhurbaşkanlığına seçilen Beşir Cemayel bombalı bir saldırı sonucunda öldürüldüğünde, Lübnanlı Falanjistler olaydan Filistinlileri sorumlu tutmuş, Sabra ve Şatilla kamplarını basarak binlerce mülteciyi öldürmüşlerdi. İsrail ordusu olaya doğrudan müdahil olmamakla beraber, İsrail kontrolündeki bölgede gerçekleşen olaydan zamanın İsrail Savunma Bakanı Ariel Şaron sorumlu tutulmuş, sonrasında Şaron görevinden istifa etmek zorunda kalmıştı.

Aynı Şaron bu olaydan 24 yıl sonra mensubu hatta lideri olduğu Likud’tan ayrılarak, Filistinlilerle barış yapabilmek için Kadima Partisi’ni kurdu. İşin ilginç tarafı Şaron Likud liderliğinden istifa ettiği sırada halen İsrail’in başbakanıydı.

Başbakan Şaron Gazze’den çekilmeye Filistinlilerle herhangi bir anlaşma yapılmadan, tek taraflı karar vermişti. Amacı Kadima Partisi’nin başında tekrar başbakan seçilebilmek ve Batı Şeria’dan da çekilmekti. Ancak olmadı. Seçimlerden önce felç geçirdi ve sekiz yıl sürecek komaya girdi.

Acaba Şaron o gün bitkisel hayata girmemiş ve seçimlerden yeniden başbakan olarak çıkmış olsaydı bugün İsrail-Filistin sorununda farklı bir yerde olunur muydu? Hiçbir şeyin garantisi yok elbette, ancak büyük ihtimal İsrail ile Filistinliler barışa daha yakın olur ve daha da önemlisi barışa daha fazla şans tanırlardı sanırım.

Şaron’un siyaset sahnesinden çekilmesinden sonra yerine gelen Ehud Olmert, Şaron kadar güçlü bir lider değildi. 2006 yılında Başbakan Olmert yerine Şaron olsaydı Lübnan’la bir savaş olmayabilirdi. Nedeni ise Şaron’un varlığı. Şaron’un ismi Filistinliler arasında öfke ve nefret uyandırdığı kadar derin bir korku da uyandırırdı hiç şüphesiz. Acaba Hizbullah sekiz İsrailli askeri öldürüp iki İsrailli askeri rehin alır mıydı yine? Buna cesaret edebilir miydi? İsrail’in askeri stratejilerine karşı böyle bir hamleye kalkışmak biraz zor olurdu diye düşünüyorum.

Ariel Şaron siyasi hayatının son döneminde hiç şüphesiz barış istiyordu. Barış için Filistinlilerle masaya oturmaya hazırdı. Ancak ne yazık ki bilinçli ömrü bölgeye barışı getirmeye yetmedi. Ondan sonra gelenler ise ne yazık ki gereken güçte değillerdi. Zaten kurduğu Kadima Partisi iki seçim sonrası seçim barajını zor aşarak neredeyse tarihe karıştı. İsraillilerin gözünde buldozer, Filistinlilere göre Beyrut kasabı olarak anılan Ariel Şaron’un gerçek öyküsü ise barışa ulaşmak adına geçirdiği bu değişimde gizli..