Conatus

Ülke olarak olağanüstü ilginç günler yaşıyoruz. Bir o kadar da zor zamanlar. Çıkış yolu da pek görülmüyor şimdilik. Bu durumlarda her zaman yaptığım gibi çözümü felsefede arıyorum...

İvo MOLİNAS Köşe Yazısı
8 Ocak 2014 Çarşamba

Olağanüstü günler yaşıyoruz memlekette. Herkesin morali bozuk. Zira herkes siyasete odaklanmış durumda. Zaman, hüznün ilacıdır diyoruz ama her şey mütemadiyen tekrar ediyor. Her gün değil, her saat gündemde yeni gelişmeler oluyor. Ve bizler, seyirciler olan bitenin ardından biçare adımlarla yere bakarak yürümeye çalışıyoruz. Yolda büyük engeller var, ilerlemeyi durduran önemli sıkıntılar var. Sorunların kaynağına inmek için tarafsız bir iklim ve barış peşinde koşan atletlere ihtiyaç var, başta, en önde yürüyenler olmak üzere.

***

İlginçtir psikanaliz biliminde bireyin sorununu psikanalistler, hastanın yolunda beliren olumsuz ruh durumunu durdurmak veya paralize etmek suretiyle çözmeye çalışırlar. Zira olumsuzluk, kötülük her daim yolunuzda vardır, var olmaya devam edecek sonsuza değin. Onu yok etmek nafile bir çaba olacaktır. Tek çözüm onu yolun ortasında tespit edip bireyin yürüyüşünün devamını mümkün kılmak.

Çin felsefi düşüncesi de kötülüğün, “tao” – ‘yol’ içindeki engeller olduğu gerçeğinden hareket eder. Kötülük bireyin tao’sundan belirdiği zaman yol bloke olur, iletişim en aza iner. Burada da önemli olan engeli yaratanı yok etmekten öte kımıldamasını engellemek ve bireyin hayat yoluna, tao’suna devamını sağlamak...

Bu noktada düşünülmesi gereken, insanın yolundaki engeller gibi toplum hayatında beliren zorluklar karşısında bireyin hem ‘oyuncu’, hem de ‘seyirci’ bağlamında nasıl davranacağı olmalı.

***

Baruch Spinoza’yı çoğunluk, kendisini Yahudi düşüncesindeki Tanrı kavramına Tevrat’taki anlamından farklı bir yaklaşım getirdiği için toplumdan aforoz edilmesiyle tanır. Oysaki, Spinoza’nın felsefesini sadece onun özgün bir Tanrı kavramına indirgemek yazık olacaktır ünlü düşünce adamına.

Spinoza’dan önce yaşamış ünlü bir başka filozof Thomas Hobbes, bireylerin yaşamının çıkarlar üzerine kurulu olduğundan bireyler ve toplumlar arası çatışmaların kaçınılmaz olduğunu ileri sürer. Zira her insan farklı zekâ ve duyguyla bir diğerine üstünlük kurmaya çalışacağından çatışma meydana gelecektir. Bunun tek çaresi ise toplumsal sözleşme dediğimiz kurallar zinciriydi.

Baruch Spinoza ise o güne kadar devrim sayılabilecek bir teori atar felsefe tarihine. Şöyle der: “Her birey Tanrı’nın kendisi olan ‘Doğa’nın doğal bir parçasıdır ve her canlı; insan, hayvan veya bitki olsun, bu doğallık içinde var olmak için, kendiliğinden sahip olduğu bir yaşam gücüyle, bir ‘conatus’ ile yaşar. Spinoza  ‘conatus’ bireyin taşıdığı içsel bir güçtür. Her varlığın kendi varlığında ve Tanrı’nın içinde sürüp gitmek için gösterdiği bir ‘çaba’dır. Daha açık bir deyimle conatus, varlığını sürdürme veya varolmanın sürdürülme çabası olarak tanımlanır ve aklın temeli de tam olarak bu varolma çabasına uygunlukta inşa edilir. Mutsuzluk bu gücün eksilmeye başlamasıyla, mutluluk ise onu tekrar yukarıya çıkmasıyla şekillenir. Spinoza, bu ikisinin dışında bir de ‘isteklerimiz’den bahseder, üçüncü bir faktör olarak. Ona göre, istekler Eflatun’un düşündüğü gibi bir eksikliğimizin giderilme arzusundan doğmaz; istekler, ‘conatus’un doğal motorudur. Bu doğal istekler, bireyi birey yapan yapıcı bir dinamiktir...

Peki, ‘öteki’ ile çatışma olasılığı ıne zaman başlıyor? İşte bu noktada Spinoza conatus’u aşan ‘dışsal gücün’ varlığından bahseder. Dış faktörlerin bizim doğal ve hayata bağlayan isteklerimizi deforme ederek kendimizle bir mücadeleye soktuğunu iddia eder. İşte, çıkar çatışması dediğimiz de bu evrede başlar. Sorunun çözümü Spinoza’ya göre çok zordur; belki de sadece Doğa’nın-Tanrı’nın içindedir. Burada tek bir çıkış yolu gösterir insana: ‘Caute’! der. ‘Temkinli olun!’ Spinoza burada; bireye, kendini yönetebilme ve özgür bir hayat ve giderek özgür bir toplum olma adına sadece kendine yararlı isteklerin peşinde olmayı öğütler.

Zira ‘dış’ dünyadan gelen istekler aslında özgürlüğümüzü elimizden alanlar olacaktır, çoğunlukla...

***

Biliyorum teorik fikirleri hayata uyguladığımızda hiç de örgördüğümüz çözümlere ulaşamıyoruz. Ya bu teorileri doğru dürüst anlayamamışızdır; ya da insan beyni bütün filozofların algılarının ötesinde bir karmaşıklığa sahip.

Son tahlilde; daha sonraları Nietzsche’nin, ‘irade gücü’, Freud’un ise ‘libido’ olarak adlandıracağı Spinoza’nın ‘conatus’unu doğru yönde kullanmamızı dilemekten öte bir çaremizin olmadığı gözüküyor.

Son dilek, ‘İustitia Omnibus’ ‘Herkes için adalet’ olsun...