2013´te ağımıza takılanlar

2013 böyle geçti... Geride bıraktığımız yıl boyunca ağımıza takılanlardan seçtiklerimiz, Moda deyimle bir nevi “Best of”! Ne çok şey olmuş, yazılmış, söylenmiş, Zaman o kadar hızlı ki, gündem sürekli değişiyor, hatta tüketiliyor. Bir yıla sığan onca şeye bakınca bunu daha da iyi farkediyoruz, Ağımıza takılanlardan seçtiklerimize göz gezdirin, Gündeme dair ağımıza takılanlar aklımıza da takılsın mı, karar verin...

İzak BARON Diğer
2 Ocak 2014 Perşembe

ocak

  • HEM TÜRKİYE’NİN HEM DE İSRAİL’İN BU ÇÖZÜMÜ SAĞLAMASI İÇİN VAR GÜÇLERİYLE ÇALIŞMASI GEREKİYOR

Bu her iki ülke için de talihsiz bir durum ve bence bunun çözülmesi gerekli. Hem Türkiye’nin hem de İsrail’in bu çözümü sağlaması için var güçleriyle çalışması gerekiyor. Ancak sonuç olarak baktığımızda bunun bölgede büyük bir istikrarsızlık yaratacağını düşünmüyorum. Çünkü her iki ülke de bölgede taşıdıkları sorumlulukları biliyor ve bir belirsizliğe neden olmak istemiyor. Her ikisi de ordu üzerinde güçlü sivil otoriteye sahip olgun demokrasi özelliği taşıyor ve hukukun üstün olduğu bir sistem işliyor. Ayrıca, gerek Türkiye gerekse de İsrail, bölgenin istikrarlı, güçlü ve sorumluluk taşıyan devletleri konumunda, bu nedenle bölgede bir istikrarsızlığın oluşmasına izin vermeyeceklerini düşünüyorum.

(...) Evet, bir çözüm bulunacak. Devletler dönem dönem ilişkilerinde bozulmalar yaşar. Burada önemli olan bunun bölgesel bir istikrarsızlığa neden olup olmayacağıdır. Ben böyle bir durumun oluşacağını düşünmüyorum.

Fareed Zakaria

http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/19130259.asp

 

  • “SİZİN TÜRKLER HALA KENDİLERİNİ BURALARIN SAHİBİ SANIYORLAR. OSMANLI DÖNEMİ SÜRÜYOR ZANNEDİYORLAR. UYANIN! BURADA ARTIK BAŞKALARI HÜKÜM SÜRÜYOR!”

İsrail siyasetindeki değişim, sağın oy kaybı neler getirebilir? Filistin sorunu için bir umut var mı? Kudüs’teki gerçekleri “Siyasetçiler fahişeler gibidir” diyor 70’lerine gelmiş olan Uri. 1930’larda Filistin’e gelmiş olan Polonyalı bir Yahudi ailenin çocuğu. “Lapid güzel sözler verdi, Filistin meselesini çok öne çıkarmadı. Ama o çok genç ve tecrübesiz. Onun da değişeceğinden korkuyorum.” Buruşmuş ellerini geniş geniş açarak, abartılı jestlerle konuşan sevimli ihtiyar kimilerine göre karamsar sayılabilecek gerçekçi bir değerlendirme yapıyor: “Bana göre bu sorun daha 40 yıl çözülemez. Ama Filistinlilerle konuşmak zorundayız. Bunu bugün olmazsa 30 yıl sonra yapacağız. Öyleyse en iyisi bunu şimdi yapmak! Filistin sorunu yüzünden bütün dünya bize karşı. Örneğin Türkiye. Türkiye ile İsrail’in hiçbir sorunu yok. Filistin yüzünden yaşanıyor bunlar.”

Bora Bayraktar

http://tr.euronews.com/2013/01/25/filistin-meselesi-kabuk-degistiriyor/#.UQKM6GQAtUI.facebook

 

Şubat

  • BİR GÜN AĞZIMDAN “KORKAK YAHUDİ” LAFI ÇIKTI... ÇIKTIĞI ANDA BEN UTANDIM KELİMELERİMDEN. SAHİ NEREDEN DUYMUŞTUM O YAŞTA, KİMDEN ÖĞRENMİŞTİM?

Hayatımda hiç ayrımcılık yapmadım...

Sanırım...

Küçükken ezberlediğim “Yağmur yağıyor seller akıyor, Arap kızı camdan bakıyor” tekerlemesi sayılmaz değil mi? Çok sonradan anladım ben o kızın kim olduğunu, hiç düşünmemiştim bile...

Bir gün ağzımdan “Korkak Yahudi” lafı çıktı... Çıktığı anda ben utandım kelimelerimden. Sahi nereden duymuştum o yaşta, kimden öğrenmiştim?

Diyorum ya... Sanırım, ben hiç ayrımcılık yapmadım.

Peki bana karşı ayrımcılık yapıldı mı?

Yoo! Bilmiyorum o hissi, çok şükür.

Kötü davranan oldu orası ayrı, ismimle dalga geçen de oldu, ''Ağlıyor bak kız değil mi?'' diye aşağılayan da... Çok sürmedi! Hep üste çıktım, ayağa kalktım. Düşman bellenmedim. Kimse arkamdan kimliğimle, dinimle, nereden geldiğimle ilgili konuşmadı. Yüzüme karşı istenmiyorsun diyen de olmadı. Hayatımda hiçbir zaman girdiğim mekâna, ortama ait olmadığımı düşünmedim. Düşünmedim, çünkü böyle yetişmedim, yetiştirilmedim. Kendimi iyi hissetmem için bütün şartlar hazırdı. Nasıl bir şans bu düşünsenize? Nasıl bir lüks!

O yüzden kusura bakmayın ama...

Benim gibi Türklerin “hassasiyetleri” beni zerre kadar ilgilendirmiyor!

Hatta açık söyleyeyim midemi bulandırıyor!

Bu memleketteki son vatandaş benim gibi kimliğinden, dininden, kökeninden, cinsel kimliğinden ötürü rahat ve huzurlu hissedene kadar bu böyle arkadaş!

O yüzden bırakacaksınız bu “Peki ya Türklerin hassasiyetleri” ayaklarını...

Açıkça soracaksınız kendinize, hayatımda hiç ayrımcılık yaptım mı diye...

Önce... Yaptınız mı? Sonra... Size yapıldı mı?

Ondan sonra oturur konuşuruz!

Balçiçek İlter

http://www.haberturk.com/yazarlar/balcicek-ilter/816914-once-durust-olun

 

  • TÜRKİYE-İSRAİL İLİŞKİLERİNDE NORMALLEŞME, TÜRKİYE’Yİ RAHATLATACAKTIR

Washington’da, TÜSİAD-Brookings Türkiye projesi direktörü Kemal Kirişçi, gazetemizin başarılı Washington temsilcisi Pınar Ersoy’a verdiği mülakatta, Obama’nın ikinci başkanlık döneminde, “İran sorununun önemli olmakla birlikte, İsrail’in İran’dan daha önemli olacağını” söylüyor. Doğru öngörü. Obama’nın ilk dış ziyaretini İsrail’e yapacak olması da, Kirişçi’nin öngörüsünü destekliyor.

Obama ilk dış gezisi olarak İsrail’e gidiyor. Dışişleri Bakanı Kerry de ilk gezisi olarak Türkiye’ye geliyor. Obama İsrail’e, Kerry Türkiye’ye, “ilişkilerinizi en azından normalleştirin, birbirinizle konuşmaya başlayın” önerisinde bulunacaklar.

Türkiye ve İsrail’in tekrar konuşmaya başlaması, başta Suriye sorunu çözümü olmak üzere, Arap Baharı ve Ortadoğu istikrarı için çok önemli ve faydalı olacaktır.

İsrail’in, Mavi Marmara’da öldürülen vatandaşlarımız için “özür dilemesi” ve “ailelere tazminat ödemesi” gerekiyor. Bu konuda çalışanlar ve bilgiye sahip olanlar, İsrail’in özür dilemeyi ve tazminat ödemeyi kabul edebileceğini söylüyorlar.

Hareket tarzını ve hamlelerini, Suriye’de, Esad rejiminin gideceği ve Esad-sonrası sürecin başlayacağı üzerine kurmuş olan Türkiye dış politikasının bugün “çıkmaza” girdiğini görüyoruz. Türkiye, hızlı değişim içinde olan bölgesinde ve dünyada, Suriye sorunu yüzünden, “manevra kabiliyetini” kaybediyor.

Türkiye-İsrail ilişkilerinde normalleşme, Türkiye’yi rahatlatacaktır.

Fuat Keyman

http://siyaset.milliyet.com.tr/turkiye-israil-iliskileri-normallesebilir-mi-/siyaset/siyasetyazardetay/09.02.2013/1666581/default.htm

 

Mart

  • MİLİTAN ANTİSİYONİZM DE ANTİSEMİTİZM GİBİ ESASINDA YAHUDİ OLMAYAN TOPLUMLARIN KENDİLERİNE TUTTUKLARI BİR AYNA GİBİ

İslamcı bakış açısından bütün bunlar önemsiz ve asıl cevap şu mudur: "Emperyalist ve İslam düşmanı devletler İsrail'i Müslüman Arap dünyasının kalbine hançer gibi saplamıştır ve Müslümanların hiçbir değeri yoktur, Siyonistler onlarla istediklerini yapmakta ve dünya buna seyirci kalmaktadır çünkü medyada, ekonomide, her alanda güç siyonist ve Batı ittifakının elindedir."

Her düz cevapta gerçekle ilişki kuran noktalar olmasa, yüzmilyonlarca insan ona geçit vermezdi.

Ama konu hakkında hiçbir şey bilmeseniz bile mantıkla şunu diyebilirsiniz: Bunun karşısındaki fikre de yüzmilyonlarca insan evet diyorsa, gerçek arada bir yerde demektir.

Üstelik İsrail'i eleştirmek bugün Batı'da neredeyse mainstream olmuştur. Ama eleştirinin nasıl yapıldığı önemli: Hangi değerler için, nasıl bir çözüm uğruna?

Antisyonizm ve antisemitizm arasında kıldan ince bir çizgi var.

Bizdeyse durum hala ak kara görülüyor. Herhangi bir büyük internet kitapçısında "siyonizm" araması yapınca karşınıza en çok bir düzine kitap geliyor, onların da hemen hepsi siyonizme söven ve komplo teorisi seven Türk yazarlarca veya siyonizme eleştirel bakan yabancı bir iki yazar tarafından kaleme alınmış. Abdülhamit'in siyonistlerle ilişkisi, siyonistlerin Osmanlı'nın batışındaki rolü gibi konular ön planda.

Militan antisiyonizm de antisemitizm gibi esasında Yahudi olmayan toplumların kendilerine tuttukları bir ayna gibi.

Haklı olduğumuz nokta şu: İsrail'i eleştirmek, ona yaptırım uygulayıp Filistin sorununa gerçek bir çözüm bulmayı sağlamadı bugüne kadar.

Haksız olduğumuz nokta ise şu: Filistin sorunu da bütün ana sorunlarımız gibi ancak liberal değerleri sonuna kadar götürerek yani kağıt üzerindeki ama evrensel insan hakları vb. değerlerin hakikaten gerçekleşmesini talep ederek çözülebilir ancak. Radikal, seküler ve olabildiğince pasifist bir hak savunuculuğunun anlamı bence budur.

Evrensel olamayan ve sadece bize özgü bir bakış açısıyla (o "biz" bir milyar kişi bile olsa, diğer milyarları yanımıza alamadıkça) bu sorunu sert sözlerle eleştirebilir, uğruna savaşabilir, şehit olabilir ama çözemeyiz.

Dilek Zaptçıoğlu

http://dilekzaptcioglu.typepad.com/blog/

 

  • BURADA FİLİSTİN HALKINA YAPILAN ZULÜMDEN KAYNAKLANAN BİLİNÇLİ BİR TEPKİDEN Mİ, YOKSA DİNÎ NEDENLERE DAYANAN VE “ANTİSEMİT” UNSURLARI BARINDIRAN KOLEKTİF BİR ALGIDAN MI SÖZ EDİYORUZ; BUNUN YANITINI EHİL TOPLUMBİLİMCİLERE BIRAKMAK GEREKİYOR

Yeni Şafak yazarı (ve genel yayın yönetmeni) İbrahim Karagül, Başbakan Erdoğan’ın Viyana’da yapılan “BM Medeniyetler İttifakı” forumunda Siyonizm’i ırkçılıkla bir tutmasına gelen tepkiler karşısında “bu sözün nesi yanlış” diye sordu.

Burada “Siyonizm” hakkında Abdülhamit’e kadar uzanan ve sonunu getirmek mümkün olmayan bir tartışmaya girecek değilim. Sadece şu söylenebilir. Sözkonusu olan “Helenizm” veya “Türkiye Türklerindir” sloganı etrafında son günlerde tekrar tartışılan “Türkçülük” gibi bir kavramdır.

Özetle, siyasi ve ideolojik bakış açısına göre olumlu veya “ırkçı” olan bir kavramdan söz ediyoruz. Karagül’ün sorusuna gelince, Türkiye’deki geniş kitleler ve özellikle de İslami kamuoyu açısından Erdoğan’ın sözleri doğru olduğu kadar takdire şayandır.

Burada Filistin halkına yapılan zulümden kaynaklanan bilinçli bir tepkiden mi, yoksa dinî nedenlere dayanan ve “antisemit” unsurları barındıran kolektif bir algıdan mı söz ediyoruz; bunun yanıtını ehil toplumbilimcilere bırakmak gerekiyor.

Yalnız kesin olan bir husus daha var. Hürriyet Daily News yazarlarından Serkan Demirtaş’ın, birlikte katıldığımız bir konferansta söylediği gibi, “Türkiye’nin artık dış politikası yok. Dışa taşmış bir iç politikası var”. Bu nedenle Erdoğan’ın bu söylemiyle ülke içinde takdir toplamasının AKP’de memnuniyet yarattığı kesin.

...

Erdoğan’ın sözlerine dönersek, BM Genel Sekreteri adına bu konuda yapılan açıklama bile hatanın nerde olduğunu gösteriyor. Açıklamada, Erdoğan’ın sözlerinin “Medeniyetler İttifakı kavramının üzerine oturduğu temel ilkelere aykırı olduğu” belirtilerek, BM Genel Sekreteri’nin, “bu yaralayıcı ve bölücü sözlerin sorumlu liderlik temasının işlendiği bir toplantı sırasında söylenmiş olmasının talihsiz olduğuna inandığı” vurgulanıyor.

Bu arada Ankara’daki Batılı diplomatlar da, Erdoğan’ın Siyonizm ile ilgili sözlerini Viyana’da elaffuz etmiş olmasının sakıncalarına işaret ederek, “ya bunun ne anlama geldiğini bilmiyor, ya da biliyor ve kasıtlı yapıyor” diye konuşarak “her iki durumun vahim olduğunu” belirtiyorlar.

Semih İdiz

http://www.ehlibeytalimleri.com/kose-yazisi/425/semih-idiz/lanet-olsun-diplomasi

 

  • PESAH SOFRASINDA EN KÜÇÜK ÇOCUK BENDİM. HAMURSUZ PESAH EKMEĞİ ‘MATSA’YI BİR BEZE SARMIŞ, BOHÇALAMIŞ, DUA BOYUNCA TAŞIMAM İÇİN SIRTIMA VERMİŞLERDİ

Pesah sofrasında en küçük çocuk bendim. Hamursuz pesah ekmeği ‘matsa’yı bir beze sarmış, bohçalamış, dua boyunca taşımam için sırtıma vermişlerdi. Çölde Musa’nın peşinde yürüdüğümü hayal ederdim bohçamla… Masadaki büyük tepsinin üzerinde, hamursuz matsa ekmeği, atalarımızın çektiği acıların anısına acı otlar, gözyaşlarını temsilen tuzlu su veya sirke, Hz. Allah’ın Mısır üzerine yağdırdığı belaların bize zarar vermeden üzerimizden atlaması için kesip kanıyla kapılarımızı işaretlediğimiz kurbanı temsilen bir parça kurban eti ve köleliğimizde yapı işlerinde kullandığımız harç ve tuğlaları temsilen de ‘haroset’ denilen bulamaç vardı. Hep birlikte küçük parmaklarımızla bir ucundan tutup tepsiyi havaya kaldırdık ve rahmetli büyükbabam yüksek sesle şöyle dedi: “İşte Mısır ülkesinde atalarımızın yediği sefalet ekmeği. Her aç olan gelip yiyebilir! Fakirler gelsinler bizimle beraber Pesah’ı kutlasınlar! Mübareksin sen Tanrım, dünyanın kralı Rabbim! Yeni ilahilerle kurtuluşumuzu, ruhumuzun hürriyetini seslendirerek seni methedelim! Mübareksin sen Tanrım, İsraeloğulları’nı kurtardın! Amin…

Sözüm firavunun askerlerinden ve altın buzağıya tapmayı tercih edenlerden dışarı; ‘Hag Sameah’-’İyi bayramlar’!

Musa Dede

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/22884144.asp

 

Nisan

  • BİZ, TÜRKİYE’DE “İSRAİL’İ DİZE GETİRDİK” HAVASINDA ‘DİPLOMATİK ZAFER’İN ESRİKLİĞİNDE İKEN, AMERİKAN YAHUDİ KURULUŞLARI İSRAİL’İN TAM İÇERİĞİNİ ‘YORUMA TABİ TUTTUKLARI’ BİR ‘ÖZÜR’ SAYESİNDE ORTADOĞU’DA ‘YALNIZLIKTAN KURTARILMASI’NI KUTLUYOR HALDELER

Biz, Türkiye’de “İsrail’i dize getirdik” havasında ‘diplomatik zafer’in esrikliğinde iken, Amerikan Yahudi kuruluşları İsrail’in tam içeriğini ‘yoruma tabi tuttukları’ bir ‘özür’ sayesinde Ortadoğu’da ‘yalnızlıktan kurtarılması’nı kutluyor haldeler.

Bu da bir tür ‘kazan-kazan’ hali sayılabilir.

Türkiye-İsrail işbirliğini bırakın, bir ‘özür’ ile simgelenen ‘yeni durum’ bile Ortadoğu’da dengeleri etkileyebilecek bir enerji üretiyor. İsrail, Suriye’ye karşı Golan’da 1973’ten bu yana en güçlü askeri harekâta girişecek kadar psikolojik bakımdan elini kolunu serbest hissetti ve önceki gün söz konusu operasyonu yaptı.

İran ve bu yakınlaşmaya zemin teşkil eden Suriye’nin fevkalade rahatsız olduğunu söylemeye gerek bile yok. Bölge çapında bakıldığında, İsrail ile hiçbir zaman ‘stratejik anlamda’ ters düşmemiş Kürtleri rahatsız eden hiçbir şey yok ortaya çıkan durumda. Yani, Kürtlerin Türkiye’ye karşı İsrail tarafından ‘kullanılacağı’ iddiaları da otomatik olarak düşecek.

Türkiye’de ‘Diyarbakır Newroz mesajı’yla altı çizilen ‘Türk-Kürt yakınlaşması’na eklenen ‘Türkiye-İsrail normalleşmesi’nin yerinden kımıldatacağı dengelerin Tahran-Bağdat-Şam hattında nasıl bir ‘operasyonel’ tepkiye yol açacağını yakında göreceğiz.

Spektaküler ‘terör’ eylemleri ihtimali ve ‘provokasyonlar’a dikkat!

Cengiz Çandar

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=1126783&CategoryID=78

 

  • ÖZÜR, SADECE İSRAİL VE AMERİKA’DA DEĞİL, TÜRKİYE VE FİLİSTİN’DE DE HEM SİYASİ ÇEVRELERİ HEM DE İŞ ÇEVRELERİNİ RAHATLATTI. AMA BANA SORARSANIZ, OBAMA SÜRECE DAHİL OLMASAYDI İSRAİL’DEN ÖZÜR GELMEYECEKTİ

Geçen hafta, İsrail’in Mavi Marmara olayındaki hatalarından dolayı Türkiye’den özür dilemesinin hemen sonrasında İsrail’deydim. Türkiye bu özrü çoktan hak etmişti. Ancak özür Obama faktörünün devreye girmesiyle geldi. İsrail Başbakanı Netanyahu, Başkan Obama’nın nezaretinde Başbakan Erdoğan’ı telefonla arayarak yazılı özür metnini okudu. Sesinde bir mutluluk ifadesi yoktu, ama en nihayetinde doğru olanı yaptı. Aslında özür metni üzerinde anlaşmaya varılalı bir yıldan fazla olmuştu. Ama Netanyahu ancak şimdi, İsrail seçimlerinden sonra pes edip özür dilemeye razı oldu. Özür, sadece İsrail ve Amerika’da değil, Türkiye ve Filistin’de de hem siyasi çevreleri hem de iş çevrelerini rahatlattı. Ama bana sorarsanız, Obama sürece dahil olmasaydı İsrail’den özür gelmeyecekti.

İsrail ve Türkiye arasındaki ticari ilişkiler siyasi krizden pek etkilenmemişti. Ancak İsrail’den Türkiye’ye gelen turist sayısı 500.000’den fazla iken 50.000’in altına düşmüştü.

Temel olarak süreçten en kötü etkilenen Antalya bölgesi oldu. Krizden önce, İsrailli turistler için Türkiye, Amerika’dan sonra en gözde ikinci turist destinasyonuydu. İsrailli turistler burada kendilerini güvende hissediyordu. Ama durum değişti. İsrail medyası, Türk Yahudileri arasında bile güvensizlik duygusunun yayıldığını söylüyordu. İsrail’in özrü ilişkileri düzeltmek adına atılmış ilk adım olsa da, hala yapılması gereken çok şey var. Bana sorarsanız, iki ülkenin insanları arasındaki ilişkiler açısından daha fazla adım atılması gerekiyor. Mesele sadece özür dilemek ve tazminat ödemekle bitmiyor.

Güven Sak

http://www.tepav.org.tr/tr/blog/s/3923

 

  • WASHİNGTON NETANYAHU İLE ERDOĞAN’IN TELEFONDA EL SIKIŞTIKLARINA İNANABİLİR. FAKAT BU EL SIKIŞMA ANCAK TELEFONDA OLABİLECEĞİ KADAR BİR EL SIKIŞMA

Washington Netanyahu ile Erdoğan’ın telefonda el sıkıştıklarına inanabilir. Fakat bu el sıkışma ancak telefonda olabileceği kadar bir el sıkışma. Geçtiğimiz hafta sonu, Davutoğlu diplomatik ilişkilerin eski düzeye gelebilmesi için İsrailin yapması gerekenleri sıraladı. Bu taleplerin arasında Gazzeye yapılan ekonomik yaptırımların iptali var. "Tüm ambargolar hemen, bir daha uygulanmayacak şekilde kaldırılmalıdır" dedi. Tabiki Davutoğlu "tüm ambargolar" derken ambargoların hepsini mi kastetti, bunu bilemeyiz.

Silah ithali serbest mi bırakılsın? Ya roket ithali? Zararsız Gazze yapımı Katyuşalar için ham madde?  Obama ve ABD dışişleri bakanı Kerry'nin İsrail’in özrüyle Türkiye’nin zafer sarhoşluğunu görmeleri ve onu takip edecek zoraki yakınlaşmayı görmek için daha zamanları var. Erdoğan İsrail’in "sadece 1967 sınırları içinde" var olmasını reddetmiyor. Bunu Obama ve Kerry belki kabul ederler. Eğer kabul ederlerse, Kuartete bir dansöz de ekleyip dörtlüyü beşliye çevirebilirler. Sorun, dansözün İsraili gizlice 1948 sınırlarına itmek istediği.

Amerikalıların bir mucize beklediklerini biliyoruz. Ilımlı İslamcı Erdoğan, çok ılımlı olmayan Hamas'ı mantık sınırlarına çekebilecek. Bu misyonun gerçekleşebilmesi için belki Amerikalılar önce Erdoğanı mantık sınırlarına çekmeliler.

Bunun haricinde, ara bulucuların kutsal olduğunu biliyoruz. Fakat kutsal kitapta sahte ara bulucular yok mu?

Burak Bekdil

http://www.hasturktv.com/anti_semitizm/6191.htm

 

  • BİR YAHUDİ BAZEN KENDİ ÜLKESİNİN POLİTİKALARINI BİLE ELEŞTİREBİLİR. ONUN AÇISINDAN ÖZGÜRLÜK, ÇAĞDAŞLIK, BİLİM VE SANAT OLMAZSA OLMAZ KOŞULUDUR

Bir Yahudi bazen kendi ülkesinin politikalarını bile eleştirebilir. Onun açısından özgürlük, çağdaşlık, bilim ve sanat olmazsa olmaz koşuludur. O nedenle İsrail Devleti birçok ülkeyi kıskandıracak kadar ileri düzeyde teknolojik buluşlara imza atmaktadır.

Bir Arap yaşadığı kâbuslarda silah, savaş, terör, cihad, kılıç görür. Sabah uyandığında bunların gerçek olduğunu sanır, hepsini yaşamına uyarlamak için hemen çalışmaya başlar. Kendi ezik, zayıf, köhnemiş duygularını başka türlü öne çıkartamaz, toplumundan arzu ettiği ilgiyi göremez.

Bir Yahudi ise, rüyalarında kumsalda güneşlenen ailesini, beyaz güvercinleri, masmavi denizi, pırıl pırıl gökyüzünü, yemyeşil kırları görür. Sabah kalktığında ailesiyle çıkacağı tatili hesaplar, içindeki huzuru doyasıya yaşar. Onun bütün amacı huzurlu bir yaşantı sürmektir.

İki toplum arasındaki bu kadar derin bir fark nereden kaynaklanmaktadır. Hemen söyleyelim: Arapları yöneten, idare eden, onlar adına kararlar alan ve bu doğrultuda emirler/fetvalar veren Şeyhler, Şıhlar, tarikat ve cemaat liderleri vardır. Onların her dediği kesinlikle bir emirdir! Bir Arap bu emirleri yorumlamak, eleştirmek, farklı bir gözle görmek şansına sahip değildir. Onun yerine düşünen, konuşan, kararlar alan, kendi geleceğini bir başkasının yöneteceği bu kişilere kesinlikle itaat etmek zorundadır. Böyle bir kişilik travması içinde, kendisi olamayan, daima bir başkasının emri altında kalan, zayıf karakterli bir kişinin çağdaş dünyayla uyumu söz konusu olabilir mi? Kendi toplumunu ezdiğini öne sürerek elindeki tek gücü kullanmak isteyecektir. Yani, terörü! Başka ne yapabilir ki? Zaten bildiği başka bir şey de yoktur.

Öte yandan Ortadoğu’da tam anlamıyla barış ve dostluk kurulsa ne güzel olur. Ancak; Hamas, El Fetih, Hizbullah, El Kaide gibi terör örgütleri, tarikat ve cemaat liderleri, Şeyhler ve Şıhlar temizlenmeden Arap toplumu nasıl çağdaş bir kültür düzeyine yaklaşabilir ki?

Yahudiler ise bilim ve sanatta sürekli yükselmektedir. Burada liste vermek öyle zor ki. Hele dünya markaları olan firmaların, şirketlerin, ürünlerin isimlerini yazmaya kalksak sayfalara sığmaz. Peki, bu ne demektir? Araplar kâbuslarından kurtulmak için öncelikle özgür olmalıdır. Böylelikle sosyal alanda, bilim ve sanatta, ticarette hatta genel kültürde bile geri kalmışlıklarını yenebilirler. Öte yandan unutmayalım ki, rüya ve kâbus farklı duygulardır. Sonuçta hepimiz insanız! Neden savaşalım ki! 

Her şeye karşın, Ortadoğu’da barış ve huzurun gelmesi için elimizden geleni yapmalıyız. Çünkü dünyanın buna çok ihtiyacı var.

Tufan Erbarıştıran

http://www.hasturktv.com/arsiv/6211.htm

 

Mayıs

  • TÜRKİYE-İSRAİL UZLAŞMASI ŞİMDİLİK, ‘ÇOLUK-ÇOCUK’ SAHİBİ BOŞANMIŞ BİR ÇİFTİN MEDENİ İLİŞKİLERİ TESİS SÜRECİNDE İLERLİYOR. BİR DAHA AYNI ‘AŞKIN’ YAŞANMAYACAĞI AŞİKÂR. MÜHİM OLAN İKİ TARAFA DA ZARAR VEREN KAVGA/GÜRÜLTÜYÜ BİR KENARA BIRAKMAK…

Türkiye’nin ilişkileri normalleştirme koşullarından bir tanesi de Gazze’ye yönelik abluka’nın kaldırılmasıydı. İsrailli yetkili ise, “Gazze’ye yönelik bir abluka yok. Gazze’de insani kriz yok. Her istediklerini alıyorlar” diyor. Bir örnek olarak da Türkiye’nin Gazze’de inşa ettiği hastaneyi gösteriyor. İsrailli yetkiliye göre, Gazze ile ilgili olarak sadece ‘güvenlik sorunları bulunuyor’. “Hamas, benim ülkemi tanımayı reddediyor. Bu da onu bizim için düşman konumuna getirir” diyor. Türkiye’nin Gazze’yi yöneten Hamas’ın İsrail’e karşı tutumunu değiştirmesi, yani İsrail’in varlığını tanıması konusunda kolaylaştırıcı bir rolü olup olamayacağını sorunca, sorunun muhatabının kendisi olmadığını belirtip, ‘herhangi bir değişiklik görmediklerini’ ekliyor. Erdoğan’ın Gazze ziyareti planı için yorum yapmak istemiyor fakat, “Bunun ne gibi bir sebebi olabilir” diye sorduktan sonra daha ziyade Türkiye’de iç siyasete yönelik olabileceğini ekliyor.

İsrailli üst düzey yetkili, ekonomik ilişkilerin zaten yaşanan tatsızlıklara rağmen bozulmadığını anımsatırken, Türkiye-İsrail-Ürdün ticari trafiğine atıf yapıyor. Türkiye-İsrail normalleşme sürecinde her şey yolunda giderse, ilişkilerin askeri yönleri de dahil yeniden ‘stratejik düzeye’ gelebileceği umudunu dile getirmeyi de ihmal etmiyor.

Türkiye-İsrail uzlaşması şimdilik, ‘çoluk-çocuk’ sahibi boşanmış bir çiftin medeni ilişkileri tesis sürecinde ilerliyor. Bir daha aynı ‘aşkın’ yaşanmayacağı aşikâr. Mühim olan iki tarafa da zarar veren kavga/gürültüyü bir kenara bırakmak…

Ceyda Karan

http://t24.com.tr/yazi/israil-normallesme-surecine-zeval-gelmesin-istiyor/6627

 

  • BUGÜN HALA İSRAİL’LE BARIŞMAYI, DİLENEN ÖZRE VE BÜYÜK BİR OLASILIKLA ÖDENECEK TAZMİNATA RAĞMEN, İÇİMİZE SİNDİREMİYORSAK KAFAMIZA KAZINMIŞ İSRAİL VE YAHUDİ İMAJI NEDENİYLEDİR

Geçtiğimiz hafta Kudüs’te Soykırım Müzesi’ni dolaşırken gördüğüm karikatürler bana çocukluğumu anımsattı. Dedemin aldığı Akbaba dergisinde de aynı türden karikatürler olurdu. Orada da Yahudiler prototip olarak kan içici canavarlar olarak tasvir edilirler, genellikle de şişman ve korkunç dururlardı.

Yaşadığımız kasabanın yapısı gereği çoğu arkadaşı Yahudi olan dedem bu karikatürleri sever miydi bilmem, ama bana derginin komik geldiğini ve elime geçen her sayısını keyifle okuduğumu hatırlıyorum. Ne de olsa ben de o dergiyi yaratan ve bu şekilde yaşatan toplumun bir ürünüydüm.

***

O zamanlar toplumun zayıf halkaları üstünden yapılan hicvin sanat olduğunu sanır, ırkçılıktan, ayrımcılıktan keyif alırdık. Sonra biz de, toplum da, karikatür dergileri de değişti. Onlar zayıf halka yerine gücü hedef almaya başladı, Akbaba da yerini bu ülkenin azınlıkları konusunda daha hassas olan Gırgır’a bıraktı.

Ama önyargılar değişmedi. Irkçılık, ayrımcılık sadece satır aralarına kaydı. Ana akım gazeteler manşetlerine suç işlemiş insanları Müslüman olmadıkları takdirde dinini sıfatlayarak taşıdı. Ermeniler, Yahudiler sık sık hedef gösterildi. Terör, şiddet ve bölgesel sorunlar da bu siyasi söylemin pekişmesine, aklımıza kazınmasına yardımcı oldu.

Çok uluslu bir imparatorluktan ulus devlet kurmaya çalışan, kuruluş aşamasında bunun ideolojisini ve pratiğini yaratan, üstelik de bu sırada Nazizm’den ve Faşizm’den etkilenen Türkiye’nin değişmesi çok zor oldu. İçeride ve dışarıda devletini yok etmeye çalışan düşmanları bertaraf etmeye yeminli nesiller kendileri gibi olmayanlardan korktu.

Asala, PKK, Filistin derken bu korkular her gün daha da pekişti, önyargılarla birleşti. Siyaset alanının daralmasına, önyargıların çizdiği çerçevenin dışına çıkılamamasına yol açtı. Demokrasi açığından oldum olası mustarip olan Türkiye, konuşamadığı, tartışamadığı için özgürleşemedi, yarattığı önyargıların esiri oldu.

Bugün hala 2015’den çekiniyorsak önyargılarımız yüzündendir. Bugün hala İsrail’le barışmayı, dilenen özre ve büyük bir olasılıkla ödenecek tazminata rağmen, içimize sindiremiyorsak kafamıza kazınmış İsrail ve Yahudi imajı nedeniyledir. Benzeri önyargılar ne yazık ki hemen herkes, hemen her etnik ve dinsel grup için geçerlidir.

Bizler, ne yazık ki, kucaklayıcı ve kapsayıcı olmadan kimliklerimizi tek bir potada eritmeye kalkmış bir ülkenin insanlarıyız. Çoğumuz tarih yerine efsane okuyarak büyümüş, Akbaba gibi ırkçı, ayrımcı yayınlara gülmüştür. En iyi komedyenlerimiz Çingene taklidi yapanlar ve onları aşağılayanlardır.

Mensur Akgün

http://haber.stargazete.com/yazar/onyargilardan-kurtulmak-gerek/haber-751765

 

  • “VAY YAHUDİ VAY” DİYE ATILAN MANŞETLER, HANGİ KÜLTÜRÜN ÜRÜNÜ?

İKİ taraftar, ellerindeki muzu Afrika kökenli futbolcuya doğru sallayınca ortalık karıştı.

Komik savunmalar birbirini kovaladı:

-  “Elimde muz vardı onu salladım, başka şey olsaydı onu sallardım” demeler...

-  “Hastayım, muz yemeden duramam” demeler...

-  “Afrika kökenli futbolcu o anda sahada değildi” demeler...

Ama bunlardan bile daha komik olan savunma cümlesi şu idi:

“Bizde ırkçılık olmaz... Bizim kültürümüzde yok ki ırkçılık.”

Hadi ya?

Sahiden yok mu?

-  İyi de o zaman “Ermeni” sözcüğünü küfür gibi kullananlar hangi kültürden geliyorlar acaba?

-  Daha düne kadar “Kürt esnaftan mal almayın” cümlesini kapak yapan dergiler hangi kültürün ürünüydü?

-  Emin-önü’nde saat satan üç-beş siyahı bile mesele eden kültür kimin kültürü?

-  Ameri-ka’daki kadar siyah bizde olsaydı bizim kültür, kaç tane “Klu Klux Klan” çıkarırdı, hiç düşündük mü?

-  En medenimiz, en kültürlümüz bile “Arap aşağılaması” yapmıyor mu?

-  “Vay Yahudi vay” diye atılan manşetler, hangi kültürün ürünü?

Ahmet Hakan

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/23301780.asp

 

Haziran

  • İSRAİL, TÜRKİYE’YLE İLİŞKİLERİN HÂLÂ LİMONİ SEYRETMESİNE KARŞILIK “NAPTIYSAK OLMADI YAHU” HAVASINA BÜRÜNMÜŞ

Öncelikle Rubin’in yaklaşımı ve sözlerinden net bir şekilde anladığım kadarıyla İsrail, Türkiye’yle ilişkilerin hâlâ limoni seyretmesine karşılık “Naptıysak olmadı yahu” havasına bürünmüş. “Başbakan Erdoğan, İsrail ile ilişkilerin düzelmesini çok da istemiyor anladığımız kadarıyla. Çünkü İsrail ne yaparsa yapsın, kameraların önünde taviz verse de o arayı düzeltmemek için bir bahane buluyor. İsrail’le arayı düzeltmemek Erdoğan için bir iç siyaset malzemesi” diyor Rubin.

İkinci mevzu elbette Suriye’ydi. CIA şefi John Brennan’ın yakın zamanda İsrail’i ziyaret etmesiyle Suriye konusunda İsrail-ABD arasında nasıl bir ‘senkronizasyon’ kuruldu diye sordum. Şöyle dedi: “ABD ve İsrail bir süredir Suriye konusunda koordinasyon içerisinde. Fakat İsrail’in taraf tutmuyor olması bu koordinasyonun pratik anlamını azaltıyor. Koordinasyon genel olarak Suriye rejiminin silahlarının Lübnan Hizbullahı’nın eline geçmemesi üstüne. Şu kadarını söyleyebilirim: İsrail asla Suriye savaşında herhangi bir tarafla birlikte hareket etmeyecek ve yüzde yüz bu savaşa girmeyecektir. Nötr pozisyonuna devam edecek.”

Rubin’e, özürden sonra Türkiye-İsrail arasında Suriye’yle ilgili bir koordinasyon başlayıp başlamadığını soruyorum. “Kesinlikle hayır” cevabını veriyor. “İsrail ve Türkiye’nin Suriye’de El Kaide’nin hâkim olmaması konusunda ortak kaygıları var, orası kesin. Kesin olmayan ise radikal Selefilerle ilgili tavır. Erdoğan, Müslüman Kardeşler’in kazanmasını istiyor ve aynı anda Selefilerin kazanmasını çok da umursamıyor. Gördüğüm kadarıyla Türkiye’de çok az kişi şu önemli gerçeğin farkında: Arap Baharı ile Türkiye’nin bölgesel hırslarının karşılık bulması imkânsız hale geldi. Türkiye içinde insanlar ne düşünürse düşünsün, ne Müslüman Kardeşler ne de Selefi İslamcılar Türk etkisini istiyor. Sebebi gayet basit ve net: Türkler Arap değil. Evet, Erdoğan Arap dünyasında bir süre için popüler olmuştu. Arapların dayanacak başka hiçbir şeyleri yokken. Ama unutmayın, artık onların kendi devrimleri var. Siz gerçekten Esad’dan sonra başa geçecek radikal İslamcı bir hükümetin Türkiye’ye dostane davranacağını mı sanıyorsunuz? Ve şunu da kabul edelim, Suriye’de yakın gelecekte diplomatik bir çözüm yok. İstediğiniz kadar konferans düzenleyin. Bu savaş bir tarafın zaferiyle bitecek ve bu, savaşın en iyi ihtimalle iki yıl daha sürmesi demek.”

Ezgi Başaran

http://www.radikal.com.tr/yazarlar/ezgi_basaran/musluman_kardesler_turk_etkisi_istemiyor_anlayin-1135387

 

  • ŞİMDİ SORMAK İSTİYORUM; “İSRAİL, TAKSİM OLAYLARI TAYİP DEVRİLENE KADAR DEVAM ETSİN DİYE DUA EDİYOR” HABERİNİ OKUYUNCA YÜZ BİNLERCE YURTSEVER DİRENİŞÇİYİ İSRAİL YANLISI MI İLAN ETMEK GEREKİYOR

“Bu tür toplumsal tepkileri fırsat bilip, buradan bir iktidar devirme senaryosu yazanlar vardır” dediğnizde özellikle ulusalcı kesimden, “yurttaşların özel yaşamına müdahale etmek, kişisel bilgilerini fişlemek, faşizan bir uygulamadır” dediğinizde muhafazakar çevrelerden, “ortalığı kırıp dökerek, kamu binalarına parti bayrakları asarak bir yere varamazsınız” dediğinizde marjinal sol grup ve partilerden tepki alırsınız.

Bunların tümünü birden bir tespit olarak yazdığınızda farklı çevrelerden çok farklı tepkiler geliyorsa bunun başka izahı olabilir mi?

Şimdi sormak istiyorum; “İsrail, Taksim olayları Tayip devrilene kadar devam etsin diye dua ediyor” haberini okuyunca yüz binlerce yurtsever direnişçiyi İsrail yanlısı mı ilan etmek gerekiyor.

Ya da şimdiye kadar AK Partinin tüm politikalarını ABD emperyalizmin Ortadoğu projesi olarak savunanlar, “ABD Dışişleri bakanlığının protestoları destekleyen açıklamaları” için ne diyecekler?

Tüm olay ve gelişmeleri, kendi zaman ve koşullarında nesnel gerçekliği dikkate alarak değerlendirmeden ucuz ve kolaycı senaryolar üretmek, kendi halkınıza ve iç dinamiklerin verdiği onurlu mücadeleye de saygısızlıktır.

O zaman yapılması gereken, algı dünyamızı özgürleştirmektir!

Ayhan Ongun

http://blog.milliyet.com.tr/Algi_Dunyamizi_Ozgurlestirmek/Blog/?BlogNo=418653&RefNo=22

 

Temmuz

  • GEÇEN GÜN ŞALOM'DA OKUYORUM...30 YIL ÖNCE AİLESİYLE TÜRKİYE'DEN HOLLANDA'YA GÖÇEN RAUL FİRESKO İKİ TOPLUMU MUKAYESE EDERKEN "BİZ TÜRKLER" DİYE BAŞLIYOR SÖZLERİNE..

Tel Aviv'de Kudüs'te gittiğim bizden göçme Yahudilerin evlerinde, dükkanlarında da ayni şeyi görmüştüm. Türkiye fotoğrafları…

Orhan Gencebay, İbrahim Tatlıses posterleri…

Geçen gün Şalom'da okuyorum…

30 yıl önce ailesiyle Türkiye'den Hollanda'ya göçen Raul Firesko iki toplumu mukayese ederken "Biz Türkler" diye başlıyor sözlerine…

Dünya Yahudilerini buluşturan oyunlar 18-30 Temmuz'daki 19. Maccabiat Oyunlarına katılacak Türkiye ekibiyle yapılan konuşmayı okuyorum... "30 bin seyirci önünde Türkiye'yi en şık temsil etmeye çalışıyoruz. Buradaki tek amacımız ülkemizi en güzel şekilde temsil etmek" diyorlar...

Memleket işte bu... Biz hepimiz buyuz... Bu memleketin çocukları…

Hıncal Uluç

http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/uluc/2013/06/30/memleketi-insanin-icinden-cikaramazsin

 

  • İSRAİL’LE NE ZAMAN SORUNLAR YAŞANSA TÜRKİYE’DEKİ MUSEVİLERİ DE OLUMSUZ YÖNDE ETKİLEYEN BİR SİYASET DİLİ GELİŞİYOR. SİYASETÇİLERİN AÇIKLAMALARI -ÇOĞUNLUKLA- GENELLEMELER İÇERİYOR VE BÜTÜN MUSEVİLERİ SUÇLADIKLARI GİBİ BİR İZLENİM UYANDIRIYOR

İsrail’le ne zaman sorunlar yaşansa Türkiye’deki Musevileri de olumsuz yönde etkileyen bir siyaset dili gelişiyor. Siyasetçilerin açıklamaları -çoğunlukla- genellemeler içeriyor ve bütün Musevileri suçladıkları gibi bir izlenim uyandırıyor.

Medya maalesef bu konuda çok ölçüsüz ve özensiz. Museviler hakkındaki düşünceler -diğer azınlıklara olduğu gibi- önyargılarla dolu.

Medyamız, Türkiye’deki Musevileri “İsrail hükümetinin uzantısı” gibi görüyor. Bu, elbette son derece sağlıksız ve yanlış bir düşünce.

Burada yaşayan Museviler, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarıdır. Vatanlarını seven, vergilerini ödeyen, askerliklerini yapan insanlar.

Üstelik 1492 yılında İspanya’daki zulümden kaçarak Anadolu’ya yerleşen Musevilerin torunları olarak bu ülkede yüzyıllardır barış ve huzur içinde hayatlarını sürdürüyorlar.

Vatanıyla aidiyet ilişkisinin, Müslüman bir Türk’ten hiçbir farkı olmayan insanlara ‘potansiyel İsrail ajanı’ muamelesi yapmak kadar büyük yanlış olabilir mi?

Türkiye Musevi Cemaati’nin dün yaptığı duyuruda dile getirdiği hassasiyetleri ben de paylaşıyorum.

 Ajanlık ya da vatana ihanet bağlantısı; din, inanç ya da etnik kökenle ilgili bir şey değildir.

 Pekâlâ, Türkiye’de doğmuş Müslüman bir Türk de başka bir ülkenin istihbarat kuruluşuyla bağlantıya girmiş olabilir.

Kaldı ki anayasası laik bir ülkede vatandaşlarımızın hangi din ve inançtan oldukları devleti ilgilendirmez. İnsanların inançları ve düşünceleri üzerinden bir yargılama yapılamaz.

Bu konulardaki genellemeleri çok tehlikeli buluyorum. Türkiye’de yaşayan Alevilerin kategorik olarak İran ve Suriye rejimleriyle paralel zeminde görülmesi de bu bakışın bir örneği.

Hakan Çelik

http://www.gazete3.com/kose.php?yazi=1867

http://www.posta.com.tr/siyaset/YazarHaberDetay/Museviler.htm?ArticleID=184626

 

  • MİLYONLARCA ANTİSEMİT İNSANIN VARLIĞI KARŞISINDA, KENDİLERİNİ KORUMAK ADINA NE YAPABİLİRLERDİ Kİ, "GÖRÜNMEZ" OLMAKTAN BAŞKA!

Coğrafyamızda büyük haksızlıklara uğramış olan Yahudi toplumu, antisemitik yaklaşımlar nedeniyle, adeta "görünmez" olmayı tercih etmiştir.

Yahudi toplumunun yaşadığı hak ihlalleriyle ilgili, yazdığı her kitaptan büyük kazanımlar elde ettiğimi düşündüğüm Rıfat Bali'nin, "Tarihin Ufak Bir Dipnotu: Azınlıklar" isimli kitabından bazı alıntılar yapmak istiyorum.

Şöyle anlatıyor Rıfat Bali; "Türk Yahudilerinin popüler kültüründe yeralan iki deyimi hatırlatacağım. Bunlardan ilki, bir zamanlar İstanbul Sefaratların anadili olan Ladino'dan bir kelime, KAYADES...

Diğeri ise, İstanbullu Sefaratların kullandıkları İngilizceden bir kelime, LOW PROFİLE, yani düşük profil.

KAYADES, "suskunluk" veya "sessizlik" anlamını taşıyor.

LOW PROFİL ise, "toplumun dikkatini üstüne çekmemek için kamusal alanda görünmeme" anlamında kullanılıyor.

İşte KAYADES ve LOW PROFİL deyimleri, temeli tarihsel geçmişe dayanan bir hayat felsefesini özetlemekte...

Yahudiler, Türkiye Cumhuriyetinde yaşamaya kararlı iseler, onlar için uyumlu bir yaşam sürdürmenin tek çaresi unutmak, susmak ve toplumun dikkatini üstüne çekmemek için kamusal alanda görünmez olmaktır. Bu "suskun", "sessiz" tavır aynı zamanda, siyasi iktidara ve topluma karşı duyulan derin güvensizliğin bir ifadesidir.

Türk Yahudi toplumu, bu antisemit, milliyetçi ve yabancı düşmanı ortamla baş edebilmek için çareyi, hafızasını kilitlemekte, arşivlerini imha etmekte ve oto-sansüre başvurmakta bulmuştur."

Rıfat Bali'nin bu satırları beni her zamanki gibi çok etkiledi.

Beşir Atalay'ın yaptığı konuşma sırasında, Türkiye'de yaşayan Yahudi halkının neden "görünmez olmayı" tercih ettiğini daha iyi anladım.

Milyonlarca antisemit insanın varlığı karşısında, kendilerini korumak adına ne yapabilirlerdi ki, "görünmez" olmaktan başka!

Onlar eğer "görünmez" olmayı seçtilerse, bu suç hepimizin!

Eren Keskin

http://www.marksist.org/yazarlar/eren-keskin/12191-unutmayi-tercih-edenler

 

  • MÜSLÜMAN BİR TÜRK ARKADAŞIN HAYALLERİ İLE BİR MUSEVİNİN VEYA BİR BAŞKA GAYRİMÜSLİMİN HAYALLERİ AYNI OLMUYOR, GİDEREK HAYATA BAKIŞ AÇILARINDA DA FARKLILIKLAR BAŞLIYOR...”

Sevgili,

“Seni Şişli Tünel tramvayında ikinci mevki vagonunda biletçi dahi yapmazlar!..”

Bir küçük çocuğun daha duyar duymaz dünyasını karartmaya yetip de artacak bu sözleri 1930’lu yıllarda akrabası Osmanlı döneminin eski polis müdürlerinden Samuel Efendi, o sıralarda Fransız ilkokuluna gitmekte olan Moris’e (Gabbay) söylemektedir.

Dilersen, sözü doğrudan Moris Gabbay’a bırakalım:

“... Bu sözler uzun zaman benim aklımda yer etti. Okul döneminde bazı arkadaşlarım ‘Ben Kuleli’ye, Deniz Lisesi’ne gideceğim’ veya ‘Pilot olacağım’ diyorlardı. Daha yolun başında, çocukluk yıllarımda benim için bu yolların kapalı olduğunu görüyordum. Bu durum bir çocuk için ileriye dönük hayaller kurma adına, çıkmaz bir sokaktı. Geleceğini veya istediğin bir şeyi yapamıyor olmak bir çocuk için ağır bir travmaydı. Bu durum ister istemez okulda arkadaş çevrende de seni etkiliyor, hayallerde bile farklılaşma başlıyor. Müslüman bir Türk arkadaşın hayalleri ile bir Musevinin veya bir başka gayrimüslimin hayalleri aynı olmuyor, giderek hayata bakış açılarında da farklılıklar başlıyor...”

Okuduğum anda, tüylerimin diken diken olduğu yukarıdaki satırlar, dostum Moris Gabbay’ın özyaşamöyküsünü anlattığı “Cumhuriyetle Birlikte Büyüdüm” adlı kitabından alınma.

Ali Sirmen

http://www.cumhuriyet.com.tr/?hn=431382&kn=51&ka=4&kb=5&kc=51

 

Ağustos

  • YÜZ YILDIR GAYRİMÜSLİM VATANDAŞLARINI KESİP BİÇEN, KORKUTAN, KAÇIRTAN, GÖÇERTEN, MALLARINA EL KOYAN, MEZARLARINI TALAN EDEN, SUİKAST DÜZENLEYEN ‘FAŞİZAN DEVLET RUHUNUN’ İKİDE BİR ORTAYA ÇIKIP, İŞİNİ GÖRDÜKTEN SONRA SAKLANDIĞI KARA KUTUNUN ŞİFRELERİNİ VERİYOR BU RAKAMLAR

Muhtemelen gayrimüslim vatandaşlarımız bütün hayatları boyunca, görünmeyen bir zıpkının, orağın, tırmığın onları ha bire dürttüğünü, çekiştirdiğini, bazen de etlerine saplanıp canlarını inanılmaz bir şekilde yaktığını hissettiler. Ama ya çok korktular ve bunu anlatmaya cesaret bile edemediler veya anlatmaya kalktıklarında da inanmaz gözlerle bakan birilerini buldular karşılarında.

Nasıl olduğunu bilemedikleri bir biçimde, onların gerçekte kim olduğunu hemen her zaman bilen bir devletin otoritesi altında yaşadığını hissetti gayrimüslim vatandaşlarımız. Adını İshak’tan İsmail’e çevirdi Yahudi vatandaş; ama işte o külyutmaz devletin hınzır bakışlarını hep ensesinde hissetti. Nüfusuna, gitti Müslüman yazdırdı ama her nasılsa aslında onun Hıristiyan olduğunu bildiler. Belki Rum kökenli olduğunu unuttu Yorgo’nun oğlu, ama karşılaştığı ‘tuhaf’ durumlar üzerine düşünürken, ‘tekinsiz’ bir hayaletle göz göze gelir gibi, tüyleri diken diken olarak, her şeyin aslında ‘kökeniyle’ alakalı olabileceğini hissetti.

Yüz yıldır gayrimüslim vatandaşlarını kesip biçen, korkutan, kaçırtan, göçerten, mallarına el koyan, mezarlarını talan eden, suikast düzenleyen ‘faşizan devlet ruhunun’ ikide bir ortaya çıkıp, işini gördükten sonra saklandığı kara kutunun şifrelerini veriyor bu rakamlar. Trakya’da Yahudi pogromlarından 6-7 Eylül’e, Hrant Dink cinayetine kadar her şeyi bir kere daha gözden geçirmemiz için yeni bir yol haritası çıkıyor önümüze.

Orhan Kemal Cengiz

http://www.radikal.com.tr/yazarlar/orhan_kemal_cengiz/turkiyenin_sifreleri_1_2_3-1144541

 

  • SÖZCÜLERİ İSTER DİNDAR, İSTER LAİK; İSTER SAĞCI, İSTER SOLCU; İSTER İLERİCİ, İSTER GERİCİ OLSUN, BÜTÜN MÜSLÜMAN ÂLEMDE HER DERDE DEVA BİR DAYAK OĞLANINA DÖNÜŞTÜRÜLEN ŞU EBEDİ VE EZELİ İSRAİL SUÇLAMASI ASLINDA HEM MUAZZAM BİR ACZİN, HEM DE DEHŞET BİR NEFRETİN TEZAHÜRÜDÜR

Gezi Direnişi’nden beri zaten bin bir komplo teorisi uyduran ve bunların üstüne daha da balıklama atlayan iktidar sözcüleri yukarıdaki ithama ne cevap verecekler?

Kaldı ki Mısırlı generale ek olarak Şam’ı da, Tahran’ı da Ankara’yı zaten habire “Tel Aviv maşası” ve “Washington ajanı” olmakla suçluyorlar.

Üstelik, dün belirttiğim gibi, yine Mısır kökenli komünist Samir Amin’le aynı fasileden olan ve bizim ulusalcılarla ortak kaba def-i hacet eyleyen bilumum Arabi “ilericiler” (!) de Türkiye’yi “Siyonizm ve emperyalizm işbirlikçisi” addediyorlar.

Dolayısıyla, ateş olmayan yerden duman çıkmaz diyerek böylesine kepazelikleri ciddiye mi alacağız?

Başbakan’ın “darbenin arkasında İsrail var, hem de ‘belgesi’ (!) mevcut” sözünü hedef şaşırtmak için kullandığına hükmedip yukarıdaki zırvaları gerçek mi addedeceğiz?

Tabii ki hayır!

HAYIR, zira her iki mantık da tümüyle yanlış, yanlış olduğu ölçüde de traji-komiktir!

Sözcüleri ister dindar, ister laik; ister sağcı, ister solcu; ister ilerici, ister gerici olsun, bütün Müslüman Âlemde her derde deva bir dayak oğlanına dönüştürülen şu ebedi ve ezeli İsrail suçlaması aslında hem muazzam bir aczin, hem de dehşet bir nefretin tezahürüdür.

Çünkü Siyonist devletin saldırgan siyasetlerini eleştirmek bir şeydir, dağ başında kuş uçsa bunu Davudi yıldızlı ülkeden ve genel olarak Yahudilerden bilmek bambaşka bir şeydir.

OYSA her başarısızlığının, her yenilgisinin, her toslamasının sorumluluğunu mutlaka bir ötekinde arayan şu habis beyin uru, hem anti-semit dürtüler bilinçaltına kök saldığından, hem de daima işin kolayına kaçtığından o ötekini en kaba biçimiyle Çıfıt’ta, en kalleş tanımıyla “Sabetayist”te (!), en terbiyeli şekliyle de hep İsrail’de keşfediyor.

Hadi Uluengin

http://taraf.com.tr/hadi-uluengin/makale-general-erdogan-ve-israil-ajani.htm

 

  • İLGİNÇ OLAN ŞU: TÜRKİYE İNSANI İSPANYOL ENGİZİSYONU’NDAN, POGROMLARDAN VE HOLOKOST’TAN KAÇAN YAHUDİLER’E KUCAK AÇMAKLA DAİMA ÖVÜNMÜŞTÜR. BAŞBAKAN ERDOĞAN DA ÜLKESİNİN BU ONURLU GEÇMİŞİNDEN HEM YERLİ HEM DE YABANCI KAMUOYU ÖNÜNDE DAİMA İFTİHARLA BAHSEDER. ÖTE YANDAN, YAHUDİ KARŞITLIĞI MODERN TÜRKİYE’DE HER ZAMAN VAROLAGELMİŞTİR

2-3 dakikalık bir videoda tartışmalı görüşler ifade eden Yahudi kökenli bir Fransız’ın sözlerini İsrail’e ve ince bir şekilde bütün Yahudiler’e atfetmenin birçok sakıncası var. İlk olarak, bunu yaparak Başbakan kendi argümanlarının altını oyuyor. Erdoğan, geçmişte İsrail’i eleştirirken bunu özellikle Yahudi karşıtlığından ayrı tuttuğunun altını çizerdi. Ancak son açıklamaları önyargının en temel tanımlarından birine uyuyor: tek bir kişi üzerinden o kişinin bağlı olduğu bir grup insanın bütün üyeleri hakkında olumsuz fikir ifade etmek. Başbakan’ın, İsrail vatandaşı bile olmayan Lévy’nin İsrail’in sözcülüğünü yaptığını iddia etmesi, bundan sonra İsrail’e karşı yapacağı eleştirilerde haklı bile olsa kendisinin Yahudi karşıtı olduğu iddiası hep dile getirilecek.

İkinci nokta ise şu: artık Başbakan’ın İsrail karşıtı söylemleri kolayca öngörülebilir ve ciddi tutarsızlıklar içerir oldu. Erdoğan, İsrail’e ve “Batı ülkelerine” (aralarında Mısır’daki askeri darbeyi sert bir dille kınayan İsveç’in ve Almanya’nın varlığını görmezden gelerek) öfkelenirken, Katar, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi darbeyi alenen desteklemiş petrol zengini ülkelere karşı sesini fazla yükseltmedi. Hatta Riyad, Batı ülkeleri Kahire’ye yaptıkları yardımları keserse bunu ikame edeceği sözünü verdi. Galiba Erdoğan’ın İsrail’le uğraşmasının altında “kolay hedef” olması yatıyor.

Üçüncü nokta ise, Mahmud Ahmedinejad’ın İran’da yarattığı etkiye benzer bir rolü Başbakan Erdoğan’ın Türkiye adına oynuyor olması. Tıpkı Ahmedinejad gibi Erdoğan da Yahudi karşıtı önyargıları vasıtasıyla büyük bir ulusu dünya kamuoyu nezdinde espri konusu haline getiriyor. Nasıl ki yabancılara İran halkının Ahmedinejad’ın Yahudiler’le ve İsrail’le ilgili aşırı fikirlerine katılmadığına ikna etmek mümkün olmadıysa, artık hiç kimse Türkiye halkının Erdoğan’ın önyargılarını paylaşmadığına inanmayacak. Yabancı kamuoyu Borat karakterinin Kazak olmadığını ve Kazakistan’ı temsil etmediğini kısa sürede çözmüştü. Aynı şeyi ülkesinde son yapılan iki seçimde yüzde elliye yakın oy almış bir Başbakan için söylemek mümkün değil.

İlginç olan şu: Türkiye insanı İspanyol Engizisyonu’ndan, pogromlardan, ve Holokost’tan kaçan Yahudiler’e kucak açmakla daima övünmüştür. Başbakan Erdoğan da ülkesinin bu onurlu geçmişinden hem yerli hem de yabancı kamuoyu önünde daima iftiharla bahseder.

Öte yandan, Yahudi karşıtlığı modern Türkiye’de her zaman varolagelmiştir. 1934’deki Trakya olayları, İkinci Dünya Savaşı esnasındaki Varlık Vergisi hadisesi, 1955’deki 6-7 Eylül olaylarında Yahudiler ya birincil hedefti ya da ana hedef olan Rum ve Ermeni azınlıkların yanında zarara uğramıştı. İlk iki olay CHP’nin tek parti iktidarı döneminde meydana gelmiş olsa da, 1955 olayları Erdoğan’ın siyasi mirasçısı olarak gördüğü Adnan Menderes ve Demokrat Parti iktidarı döneminde meydana gelmişti.

İşin özü şu: bugün gördüğümüz olgu, Türkiye’nin belirgin olmayan ancak kökleri eskiye dayanan yabancı düşmanı ve Yahudi karşıtı reflekslerinin su yüzüne vurmasıdır. Bunda Türkiye’nin laik ve AKP karşıtı kesimlerini de göz ardı edemeyiz. Birkaç sene önce AKP karşıtı bir yazarın yazdığı ve Başbakan Erdoğan’ın ve karısının “gizli Yahudi” olduğunu iddia eden bir kitabın en çok satanlar listesine girdiğini unutmamak lazım.

Barın Kayaoğlu

http://www.al-monitor.com/pulse/tr/contents/articles/opinion/2013/08/erdogan-israel-remarks-anti-semitism-sacha-baron-cohen.html

 

Eylül

  • EĞER LİDERLER MUĞLAK SİNYALLER GÖNDERMEYE BAŞLARSA, BİR TAKIM AKLI BAŞINDA OLMAYAN İNSANLAR BUNLARA SARILIP DAHA FAZLASINI YAPMAK İÇİN SINIRSIZ YETKİ (CARD BLANCHE) OLARAK GÖREBİLİRLER. YAHUDİ CEMAATİ KONUSUNDAKİ KAYGIM DA BU TÜR SİNYALLERİN ONLARIN HAYATINI ZORLAŞTIRANLAR TARAFINDAN KULLANILACAĞI BİR İKLİME NEDEN OLMASI İHTİMALİ

- Böyle düşünülmesinin temel sebebi, sanıyorum Başbakan Erdoğan’ın açıklamaları için diplomaside çok güçlü bir karşılığı olan ‘kınama’ ifadesini kullanmış olmanız.

Bence bu biraz fazla anlam yüklemek gerçekten de. Türk Başbakanı’nın Mısır ordusunun müdahalesinin arkasında İsrail’in olduğunu söylemesinden memnun olmadık. Bu açıklamayı bir kenara bırakırsak, benim Türkiye’de daha az olmasını gerçekten temenni ettiğim şey komplo teorilerine yönelik bu ilgi. Bu hiç de sağlıklı değil. Bu merak başka ülkelerde de var biliyorum ama komplo teorileri sizi hiçbir yere götürmez. Çoğu zaman ya kendi mesuliyetlerinizin ötelenmesinden doğar ya da entelektüel tembellik işaretidir. Belki ben bu eğilimden çok rahatsız oluyorum, çünkü çoğu kez bu komplolar bir şekilde ABD ile bağlantılı oluyor. Bu çılgın hikâyelere inanmak ne Türk gazeteciliğine ne de siyasetçilerine fayda sağlamaz. Şunu da söylemem lazım; 5 yıl önce Tzipi Livni ile Bernard Henri Levy arasındaki diyaloğun İsrail’in askeri müdahalenin arkasında olduğunu ortaya koyduğunu iddia etmenin ciddiye alınacak tarafı yok. Bu konularda, gelin ciddi tartışmalar yapalım, böyle komplolara dayalı tartışmalar değil.

...

- Bu tür açıklamaların Türkiye’de Yahudi karşıtlığı eğilimini beslediğine yönelik kaygınız var mı?

Var. Birkaç tane doğrudan Yahudi karşıtlığı olarak algılanabilecek açıklama oldu. Çoğu zaman bunlar kinayeli biçimde tarihsel olarak Yahudi karşıtlığıyla bağdaştırılan bazı ifadelerin kullanılması şeklinde oldu. Bilinçli ya da değil, faiz lobisi bunlardan biri olarak düşünülebilir. Başkaları da var. Görebildiğim kadarıyla bu tür kavramlar genelde İsrail’in siyasi çizgisini eleştirmek için kullanılıyor. İsrail’in bölge politikaları üzerine çok şey söyleyebilirsiniz ama kullandığınız dile çok dikkat etmelisiniz. Amacınız İsrail devletinin politikasını eleştirmek iken Yahudilerden bahsetmeye başlarsanız bu, dünyanın epey geniş bölümünde başka bir anlama gelir. Eğer Yahudi karşıtlığına dair sinyaller göndermeye başlarsanız, başka insanlar bunu uç şeyler yapmak adına yeşil ışık olarak algılayabilir. Ne yazık ki Türkiye’nin geçmişinde bu tür üzüntü veren olaylar var. Hrant Dink olayını hatırlayın. Eğer liderler muğlak sinyaller göndermeye başlarsa, bir takım aklı başında olmayan insanlar bunlara sarılıp daha fazlasını yapmak için sınırsız yetki (card blanche) olarak görebilirler. Yahudi cemaati konusundaki kaygım da bu tür sinyallerin onların hayatını zorlaştıranlar tarafından kullanılacağı bir iklime neden olması ihtimali.

Scott Kilner

http://www.hurriyet.com.tr/gundem/24671622.asp

 

  • BİR TÜRK YAHUDİSİ İÇİN, KENDİ VATANI TÜRKİYE İLE GÖNÜL BAĞI OLDUĞU İSRAİL ARASINDAKİ DOSTLUĞUN SÜRMESİ, HER ZAMAN EN ÖNCELİKLİ MESELEDİR

Sokaktaki herhangi bir Türk Yahudisine sorsanız 'Hayatta kaybetmek istemediğiniz üç şey nedir?' diye, öncelikle sağlığı, ailesi ve son olarak mutlaka 'İyi giden Türk-İsrail ilişkileri' şeklinde bir cevap verecektir. Bir Türk Yahudisi için, kendi vatanı Türkiye ile gönül bağı olduğu İsrail arasındaki dostluğun sürmesi, her zaman en öncelikli meseledir. Dolayısıyla Gazze operasyonlarıyla başlayan, 'One Minute' ile kötüleşen ve Mavi Marmara ile noktalanan iyi ilişkiler sürecinden, Türk Yahudisi son derece rahatsız. Yahudi, İsrail, Siyonist gibi ince çizgileri olan kavramlar birbirine kolayca karışıyor. İsrail’i eleştirirken aslında Yahudiyi eleştiriyorsunuz, Yahudiyi eleştirirken İsrail’i eleştiriyorsunuz, Siyonizmi eleştirirken antisemitizm yapabiliyorsunuz. Bunlar sınırları çok muğlak olan kavramlar. Dolayısıyla herhangi bir İsrail eleştirisini Türk Yahudisi kendine yönelik bir eleştiri olarak da algılamıştır. Gezi olaylarında olsun, Mısır'daki darbede olsun "İsrail ve Yahudi diasporasının parmağı var" şeklindeki iddialar ki manasını aşmış söylemlerdir belki ama sonuç olarak söylendi. Bunlar Türk Yahudi cemaatini son derece tedirgin etti. Bugün dahi bu tedirginliği üzerinden atabilmiş değil. Sonuçta siz Lozan'dan beri bir ülkenin asli vatandaşı olma gayretindeyken, hala (pratikte) tam olarak asli vatandaş olarak görülmeyerek 'yabancı', 'azınlık', 'öteki' hissine maruz kaldığınızda, tabi tedirgin oluyorsunuz. Bu tedirginliği ortadan kaldırmak, yasama ve yürütmeyi elinde bulunduran iktidarın elinde.

İvo Molinas

http://www.zamanbenelux.com/haber/r%C3%B6portaj/1631/sorunlar%C4%B1n-kayna%C4%9F%C4%B1nda-%C3%B6tekile%C5%9Ftirme-var

 

  • “ONE MİNUTE.. “ FALAN FİLAN.. HEDEFE VARMAMIŞ!  VARSAYDI HİÇ TANIMADIĞIM İSRAİL’Lİ HEMCİNSİM BELKİ DE BENİ KORUMAZDI!  “OH OLSUN!” BİLE DERDİ!

Dün gece bir oyunumda, karşı sağ tarafımda İsrail’li bir hemcinsim vardı.  Deklarasyon tam bitmiş ve 4 pik yapma fırsatı elime geçtiğinde karşımdaki eşim “turnuvaya katılmak için” oyundan ayrılmak zorunda kaldı ve yeni bir oyuncu yerine geçti.  Ben oyunumun planımı kurmakla meşgul olduğum anda.. alt bölümdeki “chat” köşesine bir yazı düştü ama okuma fırsatı bulamadım.

Birden, yeni partnerimin oyunu terk ettiğini fark ettim. “Chat” bölümüne göz attığımda ne göreyim?  Oyunu çabucak terk eden yeni partnerim. gerekçesini bırakarak kaçıp gitmiş ve bana cevap verme şansı bile tanımamıştı.

“Ben Türk’lerle oynamam!”

Tam bu hakaret dolu mesajı içime sindirecekken.. sağdaki Israil’li hemcinsimden bir not düştü.

“Bu terbiyesiz kişiyi derhal idareye şikayet ediniz!”

“Böyle ifade kullanma görgüsüzlüğünde bulunanlar aramıza alınmamalı!”

“Bu sistemde böyle terbiyesiz ifadeleri hiç kimse kullanamaz.”

İsrail’li rakibim sanki benden daha fazla etkilenmişti ve hem beni korumaya almaya çalışıyor hem de kırılmış bulunabilecek gururumu tamire çalışıyordu.  Bu telaşı içerisinde yanlış bir kart attı ve derhal “Geri Alabilir miyim?” tuşuna bastı.  Derhal kartını geri almasına izin verdim.  Ekledim…

“İlgine çok teşekkür ederim. Beni çok fazla üzmedi. O kişi nefis bir oyun masası kaçırdı.

Kaybeden kendisidir.  Üzerinde bile durmaya değmez.”

Harikulade bir 4 pik çıkardım ve karşımdaki yeni (İzlanda’lı) partner’im teşekkür etti.

“One minute.. “ falan filan.. hedefe varmamış!  Varsaydı hiç tanımadığım İsrail’li hemcinsim belki de beni korumazdı!  “Oh olsun!” bile derdi!

Ayşe Özgün

http://www.gazeteport.com.tr/yazar/14/ayse-ozgun/3835

 

Ekim

  • BİZDE KİBARLIK OLSUN DİYE "YAHUDİ" LAFINI KULLANMAZ BAZILARI…

Bizde kibarlık olsun diye "Yahudi" lafını kullanmaz bazıları.. "Çingene" diyemedikleri gibi.. Musevi ve Roman derler.. Oysa Musevi ile Yahudi ve Roman'la Çingene farklı kavramlardır.. Bunu anlatamadım yıllardır..

Mario Levi "Yahudilik, bir kimlik ve kültürdür" diyor.. "Musevilik ise bir din.."

Dediği doğru.. Herkes Musevi olabilir. Ama Yahudi olmanız için, bir Yahudi anadan doğmanız şarttır.. Onu dememiş Usta..

Ana dil konusunda bana sorarsanız, çelişkiye düşmüş. İzzet de atlamış..

"Bir toplumu silmek isterseniz, önce dilini yok etmelisiniz" diyor..

Edebilmişler mi, Yahudileri peki..

İsrail devletinin resmi dili İbranice. Yahudilerin dili İbranice..

Peki Mario Levi'nin ana dili ne?.

Ladino..

Ladino ne?. 1500'lü yılların İspanyolcası..

Niye 1500'lü yılların?. Çünkü o tarihte İspanya'dan kovulmuşlar, ora Yahudileri.. Dilleri İspanyolca ile buraya gelmişler.. Ama İspanya İspanyolcası gelişirken, onlar Türkiye'de yaşadıkları için gelişmelerden haberdar olmamışlar.. İspanyolcaları kalmış, 1500'lerde..

...

Ladino da öyle İspanyolca işte.. Yani Avrupa'da ibranice konuşan Yahudi kalmamış.. Peki Yahudi toplumu yok olmuş mu?. Hitler'in yaktığı Yahudiler, nece konuşuyordu?.

Hemen hepsi gittikleri ülkenin dilini konuşan Yahudiler, kimliklerini ve kültürlerini nasıl olmuş da böyle sımsıkı korumuşlar o zaman?.

Hıncal Uluç

http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/uluc/2013/10/01/ana-dili-abartiyor-muyuz

 

  • ANKARA, KIZACAK BİR YER ARIYORSA, KOLAYA KAÇIP ‘İŞTE YİNE YAHUDİLER!’ DEMEK YERİNE WASHİNGTON’DAKİ DOSTLARINA ‘ALLAH AŞKINA NE OLUYOR?’ DİYE SORMALI

Başından beri bu yazılarla ilgili medyada yanlış analiz yapıldığını düşünüyorum. Hükümet yetkilileri de, hükümete yakın medya da, WSJ yazısı çıkar çıkmaz ”İsrail yaptı!” dedi. Oysa İsrail, MİT’in başına ilk geçtiğinde Fidan’a karşı yürüttüğü kampanyadan çoktan vazgeçmiş gibi. ‘Mesele tatlıya bağlandı’ demek biraz ileri olsa da, MİT ve Mossad’ın yeniden ilişki tesis etmesinden anlıyoruz ki, ‘Mesele geride kaldı’. Anladığım kadarıyla İran-ABD yakınlaşmasından son derece rahatsız olan İsrail, şimdilerde Türkiye’yle ilişkileri düzeltmeye bakıyor. Neden ısırsın? 

-  Gel de bütün bunları kamuoyundaki önlenemez anti-Semitik reflekse anlat. Wall Street Journal’ı da, Washington Post yazarı David Ignatius’u da bir çırpıda rahatlıkla ‘Yahudi’ ve bunun uzantısı olarak ‘neo-con’ yapıverdiler. (Ignatius Musevi bile değil) En şahanesi de, hiçbir mantığı ve temeli olmamasına karşın ‘Bu yazı neo-con’ların Obama’ya karşı hamlesi’ yorumu ki, ‘Allah başımızdan böyle analistleri eksik etmesin’ dedirten cinsten.  

-  Gerçek şu ki, Hakan Fidan yazılarının çıkış yeri Washington; daha da önemlisi ABD’nin ulusal güvenlik bürokrasisi. Hem WSJ muhabiri Adam Entous, hem de Ignatius, ABD başkentinde savunma ve ulusal güvenlik ağından iyi haber alan isimler. Zaten yazıda bizzat Beyaz Saray yetkilileri ve Amerikalı yetkililerden alıntılar var. Eski ABD büyükelçisi James Jeffrey, doğrudan isim vererek konuşmuş. Haliyle Ankara, kızacak bir yer arıyorsa, kolaya kaçıp ‘İşte yine Yahudiler!’ demek yerine Washington’daki dostlarına ‘Allah aşkına ne oluyor?’ diye sormalı.  

-  Bu soruya, hamaset ötesinde dürüst bir cevap isterseniz, ben kendi gözlemlediğim tabloyu aktarayım. Gezi olayları, Suriye’deki radikal gruplara destek, Batı’ya sürekli atarlanmalar, Obama’nın devreye girmesine karşın İsrail’le barışamama, Çin füzesi ve NATO’daki diğer sıkıntılar derken, Washington’da bu aralar Türkiye’ye yönelik menfi bir atmosfer var. Tabii Türkiye hâlâ Batı açısından önemli bir müttefik. Ama, ne bileyim, sanki konu Ankara olunca, bir cins yorgunluk, bir bezginlik var...

Aslı Aydıntaşbaş

http://siyaset.milliyet.com.tr/su-hakan-fidan-meselesi/siyaset/ydetay/1781095/default.htm

 

Kasım

  • SEVGİLİ HAYİM PİNTO ŞÖYLE DİLE GETİRMİŞ İTİRAZINI:"BU TANIMLAMALAR DOĞRU OLMAMIŞ MÜSLÜMAN OLMAYABİLİRİZ AMA BİZ DE TÜRK'ÜZ."

DÜN "zorunlu din dersi" uygulamasını eleştirir ve hele hele dir dersinin kolej sınavlarında yer almasını hiç anlamadığımı belirtirken yazıya şöyle girmiştim:

"Galatasaray'da okuduğum sırada din dersi zorunlu değildi.

Bazı arkadaşlarımız bu derse girmezdi.

Bazıları Ermeni'ydi, bazıları ise Yahudi.

Girmeyen Türk öğrenciler de vardı ama niye girmediklerini anlamazdık, çünkü o zamanlar 'Alevilik' diye bir ayrışmanın olduğunun farkında değildik."

Bu satırlara itiraz geldi.

Sevgili Hayim Pinto şöyle dile getirmiş itirazını:

"Bu tanımlamalar doğru olmamış Müslüman olmayabiliriz ama biz de Türk'üz."

Pinto'nun bu satırlarını okuyunca gözlerim doldu.

Mutlu oldum.

Sevindim.

Türk olmayı, Atatürk'ün Cumhuriyet'e kazandırdığı Türklük tanımını bundan daha iyi hangi sözcükler ifade edebilirdi.

Üstelik de Hayim Pinto bu sözleri bundan 15 yıl önce söylese önemli değildi.

Bugün daha önemli.Türk olmak "demode" olmuşken, hatta neredeyse "ayıp" olmuşken bunu söylemek gerçekten değer taşıyor.Ama Sayın Pinto bilmeli ki, ben o tanımlamaları "yanlışlıkla" yapmadım.Özellikle yaptım.

Çünkü artık pek çok kişi "Türk" kelimesini hakaret olarak algılıyor.

"Kardeşim beni zorla nasıl Türk yaparsın. Ben Türklüğü kabul etmem" diyor.

Allah muhafaza, gidip dava mava açarlar.

Mahkemede "hakaretten" yargılanırım, bu ülkenin vatandaşlarına "Türk" dediğim için.

Fatih Altaylı

http://www.fatihaltayli.com.tr/content.cfm?content_id=8619

 

  • BUNUNLA DA YETİNMEMİŞ, BİR KEMALİST REÇETEYE SADIK KALARAK, DIŞ GÜÇLERİN VE TÜRKİYE’NİN KREDİ NOTUNU DÜŞÜRMEK İSTEYEN YAHUDİLERİN KONTROLÜNDE OLDUĞUNU VURGULAMIŞTI

Toplumun gelir seviyesi düşük veya sınıf atlama aşamasındaki bölümü otoriter ve ataerkil değerlere ve pratiklere bağlı kalmayı tercih ediyor. Bu manada Başbakan Erdoğan’ı rahatlatıcı buluyorlar. Değişim, özellikle sosyal merdivende bir üst basamağa ayağını dayamış olanlar için korkutucudur. İstikrar ve düzen ise ticarete iyi gelir. İşte bu yüzden Başbakan Erdoğan Gezi protestocularını kamu malına zarar veren, küçük esnafın işini bozan kişiler olarak şeytanlaştırmıştı. Bununla da yetinmemiş, bir Kemalist reçeteye sadık kalarak, dış güçlerin ve Türkiye’nin kredi notunu düşürmek isteyen Yahudilerin kontrolünde olduğunu vurgulamıştı. İşte bu söylemler ekonominin herkese eşit oranda iyi davranmadığı gerçeğini perdeliyor. Halbuki 2013 Gallup araştırması, üç Türk’ten birinin fakirlikle mücadele ettiğini söylüyor. Bu rakam bir önceki yıl yüzde 18 civarlarında, yani yarı yarıyaydı. Geçtiğimiz temmuz enflasyon yüzde 8.9’u buldu ve dış ticaret açığı ciddi boyutlara vardı. Sahiden de tanıdığım bazı kimseler ekonomi merdiveninde bir basamak aşağıya indi ama yine de AKP’yi desteklemeye devam ediyor. Çünkü altyapı ve toplu taşıma sistemlerindeki iyileştirmenin hayatlarını genel manada iyileştirdiğini düşünüyorlar.

Prof. Dr. Jenny White (Ezgi Başaran)

http://www.radikal.com.tr/yazarlar/ezgi_basaran/yeni_turk_kimligi_musluman_milliyetciligidir_ve_islami_burjuvazi_insa_eder-1162671

 

Aralık

  • KİM NE DERSE DESİN, TÜRKLER ASLA VE ASLA YAHUDİLERE YA DA GAYRİMÜSLİMLERE DÜŞMAN OLAMAZ

Bugün duygusal bir sahne yaşadık...

İsrail'den, Türkiye kökenli Musevi bir arkadaşım Hanuka Bayramı dolayısıyla Türkiye'de.

Misafir ettim. Ben de Kudüs'te kendisine misafir olmuştum.

Arkadaşım, 20 sene önce İsrail'e göçmüş (aliya).

Rica etti, Bostancı'da ikametleri sırasında iken eski komşularını arayıp buldum.

Sivaslı bir aile imiş.

Evime gelip arkadaşı aldılar. Hasret gidermek, eski günleri yad etmek için.

Buluşma sahnelerinden etkilenmemek mümkün değildi.

Yedikleri ayrı gidermiş (Ağızları ayrı olduğu için ya da koşer kuralından dolayı olmalı :)

Sivaslı amca, gözleri yaşarmış bir şekilde dönüp dönüp bana arkadaşımın ailesi ile çok iyi komşuluk ilişkileri olduğundan bahsetti.

Arkadaşım da benzer durum ve ruh halinde komşuluklarından aklında kalanlardan bahsetti...

Etkilendim doğrusu...

Arkadaşlığın dini, milleti, cibilliyeti olmuyor.

Özetle söylemek isterim:

Kim ne derse desin, Türkler asla ve asla Yahudilere ya da gayri müslimlere düşman olamaz.

Tarihte onlara kötülük yapmadılar.

Kendi işlerini kendilerine bıraktılar. Devlet içinde devlet oldular.

Bayramlarını kutladılar, ibadetlerini yaptılar. Toplumdan dışlamadılar. Entegre olmak isteyene de engel olmadılar.

İspanya ve Portekiz'den yoğun Yahudi göçüyle gelenleri kabul eden Türklerdi.

Avrupa'dan dışlanan, aşağılanan Yahudileri Türkler kabul etti.

İspanya ve Portekiz sürgünü meşhurdur; ancak ondan çok önceleri ta Osmanlı'nın kuruluş günlerinden itibaren Avrupa'dan yaşanan yoğun Aşkenaz göçlerini kabul eden de Türklerdir.

Olumsuzluklar yok mu? Elbette var. Ama genel görüngüyü bozmaz.

Bu sebeple ulu orta olarak Türklere yönelik kullanılan "Yahudi düşmanı" yaftası, tarih bilenler için komik kalır.

"Antisemitizm" de dünya milletleri içerisinde en çok Türklere yabancıdır.

Nuh Arslantaş

http://www.nuharslantas.com/Yz-93-TURKLERDEN-YAHUDI-DUSMANI-OLUR-MU-tr.html

 

  • ERDOĞAN’IN AĞUSTOS AYINDA, MISIR’DAKİ 3 TEMMUZ DARBESİNİN ARKASINDA İSRAİL’İN BULUNDUĞUNU SÖYLEMESİNİN WASHİNGTON’DA KARAR VE GÖRÜŞ SAHİPLERİ ÜZERİNDEKİ ETKİSİ TÜRKİYE’DE TAHMİN EDİLENDEN DAHA FAZLA VE KALICI OLMUŞ

Türkiye’nin dış politikasına dair sorulan soruların başında Türkiye-İsrail ilişkilerinin yakın zamanda düzelip düzelmeyeceği geliyor. İran ile nükleer anlaşma konusunda atılan ilk adım, ABD Kongresi’nde güçlü etkiye sahip İsrail lobisinin ‘İsrail’in güvenliği’ konusunu öne çıkarması sonucunu doğurmuş. Dolayısıyla Türkiye-İsrail ilişkilerinin ne zaman normale dönebileceği merak ediliyor.

Hatırlanacağı gibi 2010 yılında Mavi Marmara gemisinde 9 Türk vatandaşının İsrail komandolarınca öldürülmesi sonrasında Ankara’nın beklediği özür ABD Başkanı Barack Obama’nın devreye girip İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun Başbakan Tayyip Erdoğan’a özür diletmesiyle bir aşamayı geride bırakmıştı. Ancak tazminat konusunda ilerleme sağlanamaması, buradan bakılınca Obama girişiminin askıda bırakılması olarak görünüyor. (Burada sorulduğunda Kılıçdaroğlu İsrail’i haksız bulduğunu, kınadığını, ancak işbaşında CHP olsa o koşullarda Mavi Marmara’yı Gazze’ye göndermeyeceğini, felaketin meydana gelmemiş olacağını söylüyor.) Diğer yandan Erdoğan’ın ağustos ayında, Mısır’daki 3 Temmuz darbesinin arkasında İsrail’in bulunduğunu söylemesinin Washington’da karar ve görüş sahipleri üzerindeki etkisi Türkiye’de tahmin edilenden daha fazla ve kalıcı olmuş. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun son Washington temasları sırasında Türk hükümetinin ‘anti-Semitik’ olup olmadığı açıkça sorulmuş ve Davutoğlu’nun da kısa bir ‘Hayır’ yanıtı vermiş olması anlatılıyor örneğin.

Murat Yetkin

http://www.radikal.com.tr/yazarlar/murat_yetkin/istanbul_abd_radar_ekraninda_ve_cankaya-1164590

 

  • BİZİMKİ GİBİ TAA OSMANLI’DAN BERİ ARADA AZ ÖNCE BAHSETTİĞİM GİBİ “SIKINTILAR” ÇIKSA DA MÜSLÜMANI, HRİSTİYANI, YAHUDİSİ BÜYÜK HOŞGÖRÜYLE, KARDEŞÇE, İÇ İÇE YAŞAYAN, KARINCANIN EZİLMEDİĞİ, BİRBİRİMİZE ŞÖYLE SİNİRLİ BİLE BAKMADIĞIMIZ BİR TOPLUMUN İÇİNDE YAŞADIKLARI İÇİN BU ÇOCUKLAR DIŞARIDAKİ “KÖTÜLÜKLERİ” BİLMİYOR

Bizimki gibi taa Osmanlı’dan beri arada az önce bahsettiğim gibi “sıkıntılar” çıksa da Müslümanı, Hristiyanı, Yahudisi büyük hoşgörüyle, kardeşçe, iç içe yaşayan, karıncanın ezilmediği, birbirimize şöyle sinirli bile bakmadığımız bir toplumun içinde yaşadıkları için bu çocuklar dışarıdaki “kötülükleri” bilmiyor.

Ama toplum da ne yapsın?

Örnek olmayınca zor bu işler, öyle dışarılardan örnek vererek, uzaktan uzağa anlatarak olmaz ki.

Yahudilerle ve Ermenilerle ilgili dile yerleşmiş “olumsuz” sözler mi? Aman canım bu yeni nesil onları bilmiyor bile. Bir de zaten o sözler de kötü niyetli değil. Şaka.

Yani şimdi bizde eğer örneği olsa, ya da en azından bu sözler örnek kabul edilse yüce adalet bunu “nefret suçu” saymaz mı? Bu insanlık dışı suça ceza vermez mi? E vermediğine göre demek ki yok. E o zaman da bu yavrucaklar bunu bilemez. Basit.

Ama arada sırada çıkan birkaç “şuursuzun”, “münferit” antisemit hareketlerini de  “aman tadımız kaçmasın” diye görmezden gelmeyeymişiz iyiymiş baksana.

Belki bu yüzden böyle şeylerin “nefret suçu” olduğunu öğretemediysek?

“Antisemitizm” ile Siyonizm karşıtı olmanın farklı şeyler olduğunu belletemediysek?

Neyse, ne diyelim. Umarım yaptıkları “şakanın” karşılığında Polonya polisinin kulaklarını çekmesi genç kardeşlerimize ders olur. Kazasız belasız okudukları Macaristan’a, Budapeşte’ye geri dönerler.

Malum bir musibet bin nasihattan iyidir derler.

Ama kardeşler belki bu sayede okudukları kente başka bir gözle bakarlar.

Budin ve Peşte’yi ayıran Tuna kıyısındaki sahipsiz demir ayakkabılar neden orada, ya da Raoul Wallenberg kim öğrenirler.

Utku Başar

http://www.cnnturk.com/yazarlar/utku-basar/naziymisim-gibi-cek-panpa

 

  • Bu Haftanın “Takılanlar”ı
  • FAİZ ORANI, KAOS, YAHUDİ LOBİSİ - OHAD AVİDAN KAYNAR

http://israilblogu.com/2013/12/27/faiz-orani-kaos-yahudi-lobisi/

 

  • MOSSAD İSTANBUL’DA KURULDU – AZİZ ÜSTEL

http://haberler.stargazete.com/yazar/mossad-istanbulda-kuruldu/yazi-822064

 

  • CEMAAT - AKP KAVGASINA ISRAİL'İN BAKIŞI VE AKP'NİN ÇIKMAZI (MELİSA KOHEN)

http://haber.sol.org.tr/serbest-kursu/cemaat-akp-kavgasina-israilin-bakisi-ve-akpnin-cikmazi-melisa-kohen-haberi-84754

 

  • HASKÖY YAHUDİ MEZARLIĞI - SAMİ MERT EĞİLMEZER

http://smegilmezer.blogspot.com/2013/12/haskoy-yahudi-mezarlg.html

 

  • KİM BU DAVİD KAZADO – HALUK HEPKON

http://www.odatv.com/n.php?n=kim-bu-david-kazado-2912131200