Otizm bir gelişim bozukluğudur

Bir çocuktaki iletişim ve ilişki kurma sistemlerinin gelişimindeki bozulmanın ürünüdür

Yankı YAZGAN Köşe Yazısı
11 Aralık 2013 Çarşamba

Giderek daha sık tanılanan çocukluk çağı gelişim sorunlarının en ciddilerinden birisi olan otizmin özünü çocuğun ‘ilişki kurma ve paylaşma amaçlı iletişim becerilerinin gelişmesindeki bozulma’ ve ‘zihninin çalışmasındaki takılıp kalmalar (tekrarlayıcı hareketler ve ısrarlı düşünceler)’ oluşturur. Küçük çocukların iletişim ve etkileşim gelişimini ciddi biçimde bozan bu sorun yumağı hakkında ilk işaret, anne-babanın gelişimin yolunda gitmediğini hissetmesi. Bu his, ailelerin başvurularında konuşma gecikmesi (otizm tanısını koymak için tek başına yetmez) ve en önemlisi iletişim kopukluğu ve sosyal ilişkiye isteksizlik (ya da ihtiyaçlarının karşılanmasıyla yetinme) olarak dile getiriliyor.

Konuşma gecikmesinin, otizmden daha sık görülen sebepleri var (örneğin, işitme kaybı). İlk başta otizmle tıpatıp benzer bir tablo ile başlayıp, uygun uyaranlar sağlanarak süratle toparlanan çocuklar da oluyor. Dolayısıyla, ‘otizm mi değil mi?’ ikileminde zaman kaybetmekten ziyade gelişimdeki aksamanın varlığını saptamak daha öncelikli. Çocuk psikiyatrisindeki genel yaklaşımda ilk iş kesin bir tanı telaffuz etmekte zorlansak bile, çocuğun gelişimindeki eksiklerin ayrıntılı dökümünü yapıp, çocuğun iletişim ve etkileşim becerilerini destekleyecek, bilişsel açıklarını kapatacak ve kendini kontrol becerilerini geliştirecek eğitsel ve gelişimi destekleyici terapötik çalışmalarını başlatmaktan yanayız.

Erken tanınan çocukların önemli bölümü bu çalışmalarla hızlıca bir toparlanmaya girerken, otizme özgü tablonun ne ölçüde hafifleyeceği ve silikleşeceği dil gelişiminin boyutuna ve zihinsel bir gerilik bulunup bulunmamasına bağlı. Her çocuk için ayrı ayrı tartılıp hesaplanması gereken bir beklenti. Her şey bir yana, düzelme eğrisinde ailenin sorunları kabul edip, dayanışma içinde hareket etmesinin belirleyici olduğunu kendi gözlemlerimde görmekteyim.

Otizm spektrumu (benzer özellikleri değişik ciddiyet düzeyinde gösteren durumların hepsine birden verilen toptan isim) bozuklukları tanı grubundaki çocuklarda, birkaç ana gelişim alanında problemler gözlüyoruz:

• Duygusal/sosyal bir karşılıklı ilişkiye girmekte yetersizlik/zorluk,

• İletişim (sözlü/sözsüz) kurmak ve sürdürmekte yetersizlik/zorluk,

• Belli bir alana ya da sıraya sınırlı tekrarlayıcı, kısıtlı ilgi ve hareketler (bu hareket ya da merakların ilişki/paylaşım değeri olmadığını, yapılmadıklarında rahatsızlık doğduğunu görürüz);  duyusal aşırı veya ‘az’ duyarlılıklar.

Otizmin nedenlerini açıklamak için ortaya atılan (kimisi ciddi bir ürün pazarlama kampanyası ile desteklenen) iddialar çeşitli. Bunlar arasında modern çağın temposu, çevremizdeki (besinlerdeki, aşılardaki, havadaki, gebelikte alınan ürünlerdeki) toksik maddeler ya da ailelerin mutsuzluğu gibileri akla yakın gelseler de, bugüne kadar yapılan araştırmalar bu görüşlere kanıt sağlamadı. Yıllardır toksik madde barındırmayan aşıların uygulandığı ya da çevresel zehirlerin daha iyi denetlendiği ülkelerde de otizmin daha çok tanılanıyorsa, bu etkenler sebep oluyor, demek zor.

Anne-babaların çocukları ile ilişkilerini ve iletişimlerini yoğunlaştırmaları ile içe dönüklükte bir azalma, iletişim arzusunda bir değişiklik görmekteyiz. Diğer yandan, anne-baba-çocuk arasındaki iletişim eksikliğinin otistik belirtilere yol açmadığını biliyoruz.

Gelelim, klipler, reklamlar ve TV ile otizm arasında olduğu söylenen ilişkiye. Dil gelişimini tamamlamamış, iletişim becerileri tam oturmamış, toplumsal ilgisi yeterince güçlü olmayan çocukların, günlerini klip kanalları ya da reklam kuşakları başında geçirmeleri gelişimlerini bozabiliyor; özellikle sözel becerilerin gelişimini kısıtlayıcı etkiler yaratabiliyor. TV, ya da ekranlı araçlar, tek başına otizme neden olamaz. Ancak, bir çocuğun genel gelişimine, bilhassa dikkati gereken yoğunluk ve süre ile verebilmek için gereken mekanizmaların gelişmesini bozabilir. Genel bir öneri olarak, üç yaşın altındaki çocuklar için, hele dil gelişimi yeterli değil ise, televizyondan (ve karşılıklı etkileşim içermeyen ilişkilerden) uzak durmayı öneririm. Çocukların ekranlara değil sahici bir alışverişe girebilecekleri canlılara ihtiyaçları var.

Otizme sebep olan biyolojik, psikolojik ve sosyal etkenleri henüz tam olarak belirleyemediysek de, otizm belirtilerini hafifletici yaklaşımlar var: çocuğun ilgisini arttırıcı, bilişsel ve iletişim donanımını arttırıcı özel eğitim ve uygulamalı davranış analizi uygulamaları, anne-babanın tutum ve yaklaşımlarını düzenleyici, çocukla iletişimi ve etkileşimi sağlayıcı gelişimsel çalışmalar ve beden kontrolünü ve duyuların eşgüdüm içinde kullanımını sağlayıcı bedensel terapi yöntemleri.

Otizmin ilişki ve iletişim alanlarında yarattığı zaafları giderici ilaç tedavileri ise henüz yok; ancak tekrarlayıcı hareketleri ve dürtü/dikkat problemlerini düzeltici ilaçlardan (çocuk psikiyatrisinin diğer alanlarında olduğu gibi) yararlanabiliyoruz. Otizm belirtileri gösteren çocukların yaklaşık yüzde 20’sinde otizme ek olarak görülen nörolojik bazı hastalıklar (epilepsi ya da kromozomal bozukluklara bağlı sorunlar gibi) için ayrıca tedavi gerekebilir. Bu tedavilerin otizmi iyileştirici etkileri olmasa da, düzeltildikleri ölçüde çocuğun gelişimi üzerindeki ek yükleri hafifletici faydaları olabilir.

Bütün bu bilgilerden bir mesaj çıkartmak istersek: Otizm ve otizme benzeyen gelişimsel problemlerin erken tanınması, duruma bir an evvel müdahale edilebilmesini sağlar. Erken ve yoğun bir eğitim temelli çalışmayla, çocuğa ilişki kurma ve iletişim için gerekli becerilerin kazandırılması amaçlanır. Çocuğunuzun gelişimine ilişkin bir kuşkuya kapıldığınızda, öncelikle çocuk doktorunuza veya bir çocuk psikiyatrisi uzmanına başvurmanız doğru olur.

18 aylık ve daha büyük bir çocukta şu yakınmaların birkaç tanesi var ise, üzerinde durup bir değerlendirme başlatmak gerekir:

• Konuşmuyor (bir şey söylemiyor), konuşsa da ihtiyaç ifadesinden öteye pek geçmiyor

• Göstermiyor (kendi eli ile ihtiyaçlarını işaret etmiyor, ilgisini çeken bir şeyi paylaşmak amacıyla getirip göstermiyor),

• İlgilenmiyor (bir şeyi göstererek dikkatini çekmeye çalıştığımızda)

• Bakmıyor (ismini söylediğimizde, gözümüze, yüzümüze),

• Dinlemiyor (kulak vermiyor),

• Söylenenleri anlamıyor (işine gelenler dışında),

• Durmuyor (yerinde),

• Hep aynı şeyleri yapıyor (amaçsızca, gereksiz sıralamalar gibi),

• Sanki işitmiyor,

• Oyuncaklarla oynamayı bilmiyor,

• Bir şeye takılıp kalıyor, aynı hareketi tekrarlıyor

• Çok ‘bağımsız’, sanki ‘takmaz’ görünümde

• ‘Göz teması kurduğunda bana yeterince baktığını hissetmiyorum’

• Çocuklara ilgisi zayıf,

• ‘Nesneleri diziyor, sıralıyor; bu düzenin bozulmamasını adeta amaç ediniyor’.

• Sayı, marka gibi ‘sistemli’ bilgileri kolayca öğreniyor.

Otizm’in erken tanınması ve tanı alan çocukların gelişiminin yoğun eğitim programlarıyla desteklenmesi gerekiyor. Anne-babalara yol gösterilmesine, kamu kaynaklarının otizmli çocukların eğitimi için ayrılması için toplumun bilgilendirilmesine ihtiyaç var. Otizmin tanınıp çocukların gelişiminin desteklenmesi sürecinde ailelerin moral ve bilgi düzeylerinin yüksek tutulmasının önemine inandığım için Tohum Otizm vakfının kermesinde (18.12.2013, saat: 13.30, Martı Oteli, Taksim) konuşmacıların arasında yer alma davetini kabul ettim. Konuşmamda çocukların gelişimine günümüz anne-babalarının katkı ve etkilerinin ilişkin bilgi ve bulguları paylaşacağım.

Dr Yankı Yazgan

@yankiyazganco