Provence’da Yahudi izleri

14. yüzyıl Fransa’sında “Papa’nın Yahudileri” lakaplı toplumun yaşadığı eski getto, UNESCO Dünya Mirası olarak bu ülke turizminin en ilginç noktalarından birine dönüşebilecek

Nelly BAROKAS Kültür
4 Aralık 2013 Çarşamba

Marcel Pagnol’un kitaplarına da yansıyan Fransa’nın Provence bölgesi, farklı lehçesi ve Paul Cézanne’ın eserleri ile tanınır. Son zamanlarda bölge Yahudi geçmişi ile de tanınmaya başladı. Fransa’nın güneyinde yaşayan Yahudiler bölgenin Fransa Krallığına bağlandığı 14. yüzyılda Languedoc ile Provence’den kovulmalarına dek barış ortamında yaşamışlardı.

Sürgün edilen Yahudi toplumunun Avignon’da Papa’ya ait bir bölgenin Comtat Venaissin olarak adlandırılan ve günümüzde Avignon, Carpentras, l’Isle-sur-la-Sorgue ve Cavaillon yerleşimlerinin bulunduğu topraklarda yerleşmelerine izin verildi. O yörede barınan Yahudilere ‘Juifs du Pape’ (Papa’nın Yahudileri) lakabı takıldı.

Günümüzde halen hizmet vermekte olan Carpentras’daki sinagog, l’Isle-sur-la-Sorgue’daki birkaç yüzyıllık getto ve Yahudi mezarlığı uzun zamandır unutuluş bir toplumdan arda kalanlar.

DÜNYA MİRASI OLMAYA ADAY

Yahudi tarihine ait bu bilinmeyen hazine Cavaillon Bölgesi Turizm Ofisi Başkanı Annie Stoyanov sayesinde ulusal medyanın da dikkatini çekti. Geçtiğimiz temmuz ayında Stoyanov bu değerlerin UNESCO Dünya Mirası olarak kabul görmesi için Paris’te Kültür Bakanlığına başvurdu.

Annie Stoyanov The Times of Israel’e yaptığı açıklamada “Bu oldukça gecikmiş bir girişim. Fakat bölgemiz tarihinin Yahudilerle doğrudan ilişkisi bizleri çok heyecanlandırıyor. Cavaillon ve Vaucluse’un Fransa ve Yahudi tarihine ev sahipliği yaptığını tarih kitaplarında bulamazsınız. Bu yüzden bunu Kabul ettirmek zor bir mücadele,” dedi. 

UNESCO statüsünü kazanma şansını arttırma adına Stoyanov, aralarında Vaucluse Yahudileri konusunda uzman tarihçi Simone Mrejen-Ohana’nın da bulunduğu bilim insanlarından oluşan bir kadro kurdu. Bu ekip tarihi değeri olan mekanların ayrıntılı bir listesini hazırladı.

Simone Mrejen-Ohana “Hayatımın önemli bir unsuruna dönüşen bu bölgeye aşık oldum. Bu projede yer almayı kabul ettim çünkü çok az kimsenin hakkında bilgi sahibi olduğu bu küçük Yahudi toplumunun sesi olmayı istiyorum. Bazen, Carpentras sokaklarında dolaştığımda zamanın durduğu izlenimine kapılıyorum” sözleri ile görüşlerini belirtmekte.

KENDİNE ÖZGÜ BİR TOPLUM

Bu Yahudi toplumunun kendine özgü olduğunu vurgulayan Mrejen-Ohana, Papa’nın Yahudilerinin, o dönemin Aşkenaz veya Sefaradları ile fazla benzerlik taşımadığını söylüyor. Mrejen-Ohana bu toplumun, ortaçağda Provence Yahudilerine özgü “shuadit” denen bir diyalekte sahip olduğu, kendi aralarında evlendiği, atalarının Talmud öncesi döneme dayanan dini vecibelerini uyguladığı bilgisini veriyor.

O bölge Yahudilerinin bazı ritüelleri Hıristiyan gelenekleri ile benzerlikler göstermekteydi. Örneğin bir bebeğin brit mila töreni süresince bebekten sorumlu olacak bir vaftiz anne tespit edilmekteydi. Bu Yahudi toplumu duaları sırasında dini şarkılardan (piyutim) ve şiirlerden oluşan zengin bir edebiyata sahipti. O dönemde Yahudilik dinini en iyi simgeleyen mekan Carpentras Sinagogu’ydu. XV. Louis tarzındaki mekan 1367’de inşa edildi, 1741-1743 yılları arasında Mimar Antoine d’Allemand tarafından kapsamlı bir şekilde onarıldı.

Carpentras bilge ve eğitimli kişilerden oluşan bir Yahudi toplumuna sahipti. Carpentras Sinagogu da bölgede Yahudi rönesansının simgesiydi. 18. yüzyılda 1.000 kişilik nüfusu ile Carpentras Yahudi toplumu bölgedeki Hıristiyan nüfusun onda birini oluşturmaktaydı.

Tarihçi Mrejen-Ohana, Yahudi liderlerin sinagoglarını geliştirme arzularının kısa zamanda Kilise’ye rakip olacağı endişesini yarattığını belirtmekte. Sinagogun daha fazla kişiye hizmet verebilmek için genişletilme çalışmaları başlayınca Papa yetkilileri genişletme çalışmaları sınırlama kararı aldı.

Mrejen-Ohana, sınırlama kararının Yahudi tarihine göre 9 Av gününde alındığına dikkat çekmekte. Bu tarihin Birinci ve İkinci Tapınağın yıkıldığı tarihe denk gelmesi ilginç bir rastlantı.

Papa’nın koruması altına alınmalarından önceki dönemlerde Yahudiler, Avignon, L’Isle-sur-la-Sorgue, Cavaillon,  ve Carpentras’da istedikleri yerlerde yaşama ve çalışma hakkına sahiptiler. Bu dört yerleşimde oturanların tümüne İbranice “Arba Kehilot” (Dört Toplum) lakabı takılmıştı.

Başlarına yuvarlak şapka takan Yahudi erkekleri zaman zaman Yahudi karşıtlığı yükseldiğinde bazı meslekleri yapmaktan men edilirler, sadece eski giysi ve mobilya satışı ya da faizcilikle ilgilenmelerine izin verilirdi. Mülk edinmeleri engellenir, ağır vergiler ödemek zorunda kalırlardı.

1524’te Kilise Yahudilerin Hıristiyanlardan daha belirgin bir şekilde ayırt edilebilmeleri için erkeklerin sarı şapka takmaları, kadınların da sarı renk kullanmaları şeklinde giysilerinde daha göze batan simgeler taşımaları emrini verdi.

Fransız Devrimi öncesinde, Kilisenin Yahudilere Hıristiyanlığı seçme yönündeki baskısı devam ettiği için baskıya dayanamayanlar göç etti. Hıristiyanlaştırma akımı 1789’dan sonra Yahudilere getto içinde yaşama özgürlüğü tanındı. Mrejen-Ohana bu göçlerin Papa’nın Yahudileri için sonun başlangıcı olduğunu vurgulamakta. Göç edenler Fransa’nın diğer bölgelerine dağıldı, kalanlar ise Hıristiyanlaştı.

Mrejen-Ohana “Yahudi tarihine baktığınızda her zaman bir başlangıç vardır fakat bir son yoktur. Çünkü Yahudiler var olmaya devam ediyorlar. Oysa Papa’nın Yahudileri ve onların mirası söz konusu olduğunda üzücü bir son ile karşılaşıyoruz,” demekte.