Bu hafta ağımıza takılanlar

Kim ne derse desin, Türkler asla ve asla Yahudilere ya da gayrimüslimlere düşman olamaz. Tarihte onlara kötülük yapmadılar. Kendi işlerini kendilerine bıraktılar. Devlet içinde devlet oldular. Bayramlarını kutladılar, ibadetlerini yaptılar. Toplumdan dışlamadılar. Entegre olmak isteyene de engel olmadılar. İspanya ve Portekiz´den yoğun Yahudi göçüyle gelenleri kabul eden Türklerdi. Avrupa’dan dışlanan, aşağılanan Yahudileri Türkler kabul etti. İspanya ve Portekiz sürgünü meşhurdur; ancak ondan çok önceleri ta Osmanlı´nın kuruluş günlerinden itibaren Avrupa´dan yaşanan yoğun Aşkenaz göçlerini kabul eden de Türklerdir. Olumsuzluklar yok mu? Elbette var. Ama genel görüngüyü bozmaz. Bu sebeple ulu orta olarak Türklere yönelik kullanılan "Yahudi düşmanı" yaftası, tarih bilenler için komik kalır."Antisemitizm" de dünya milletleri içerisinde en çok Türklere yabancıdır. NUH ARSLANTAŞ

İzak BARON Diğer
4 Aralık 2013 Çarşamba

 

  • YAHUDİLERİN DİLİYLE ‘LA VAKA’ (OLAY, VAK’A), ‘BARUNDA’ (GÜRÜLTÜ, KARIŞIKLIK, KIYAMET) VEYA ‘LA FURTUNA’ (FIRTINA), YAHUDİ CEMAATİNİN ÖNDE GELENLERİNDEN GAD FRANKO VE MİŞON VENTURA’NIN 4 TEMMUZ 1934 GÜNÜ ATATÜRK’LE YAPTIĞI GİZLİ GÖRÜŞME SAYESİNDE SONA ERECEKTİ

Aradan 7 yıl geçti. 1934 yılı yazında devlet yine elindeki listeleri karıştırdı ve hem Trakya’daki Yahudilere hem de Doğu’daki Kürtlere karşı bir tasfiye harekâtına girişti. Önce Yahudilerin başına gelenleri özetleyeyim. Yaklaşan savaşın da yarattığı gerginlik ortamında devletin bazı unsurları ve yerel faşistler, tarihsel olarak Trakya’da yoğunlaşmış olan yerleşik Yahudi halkını, mandıracılık ve ticaretteki başarıları yüzünden kıskanıyorlar, tefecilik yaptıkları için öfkeleniyorlar, Türkçe konuşmadıkları için sadakatlerini sorguluyorlardı. Bu duyguların merkezi yönetimin Trakya’daki uzantıları tarafından yönlendirilmesi zor olmadı. Önce, Edirne, Kırklareli, Keşan, Çanakkale gibi merkezler olmak üzere Trakya’nın çeşitli bölgelerinde yaşayan Yahudi cemaatinin önde gelen üyelerine ölüm tehditleri içeren mektuplar gelmeye, halkı Yahudi tüccarları boykot etmeye davet eden bildiriler boy göstermeye başladı.

İlk fiziki saldırılar 21 Haziran 1934’te, yaklaşık 1.500 Yahudi’nin yaşadığı Çanakkale’de başladı. Militanlar, alışveriş edilmesini önlemek için Yahudilerin dükkânlarının önünde nöbet tutuyor, bazı evlere, şehri terk etmedikleri takdirde öldürüleceklerine dair tehdit mektupları yolluyorlardı. Durumun her geçen gün kötüye gittiğini gören Yahudiler 25 Haziran 1934 tarihinden itibaren Çanakkale ve Gelibolu’yu terk etmeye başladılar. Alelacele gitmek zorunda kaldıkları için mal ve mülklerini değerinin çok altında fiyatlarda elden çıkarmak zorunda kalmışlardı.

2 Temmuz 1934 günü bir grup saldırgan “Yahudilere ölüm!” haykırışlarıyla Edirne’deki Yahudi mahallesini bastılar, dükkânları ve evleri yağmaladılar, Yahudileri dövdüler ve İstanbul’a gitmelerini emrettiler. Panik içindeki Yahudilerden varlıklı olanlar buldukları ilk araçla İstanbul’a doğru yola çıkarken, yoksullar ve araç bulamayanlar, yaya olarak Yunanistan ve Bulgaristan sınırına yönelmişlerdi. Geride kalan bir avuç ürkmüş yoksul Yahudi’ye ise, fırınlar ekmek satmıyor, bakkallar yiyecek vermiyor, sakalar su dağıtmıyordu. Görevleri etnik kökeni ne olursa olsun vatandaşı korumak olan idari makamlar, görevlerini yapmak yerine, kalanlara 3 Temmuz günü bir tebligat 48 saat içinde şehri terk etmelerini emrettiler.

Ama en acı olaylar Kırklareli’nde yaşandı. Sadece o yıla mahsus olmak üzere, her yıl Edirne’de düzenlenen Kırkpınar güreşleri, Kırklareli’nin Loryalo Parkı’na alınmış, böylece aslında küçük bir kasaba olan Kırklareli’nde büyük bir kalabalığın toplanması sağlanmıştı. Ardından Yahudilere karşı sözlü sataşmalar başlamış, Kırkpınar güreşlerinin son günü kalabalık dağılırken, bazı insanlar bu grupların arasına sızarak, Yahudilerin evlerine, dükkânlarına girmeye, onlara karşı kaba ve saldırgan bir tavır takınmaya, kadınlarına ve çocuklarına sataşmaya başlamışlardı. Bir grup lise öğrencisinin Yahudi mahallesindeki evleri taşlamasıyla tırmanan olaylar taşlamaya silahsız askerlerin ve halkın da katılmasıyla çığırından çıkmış ve 65 ev yağmalanmıştı. Olaylar çarşıya sirayet etmeden bastırılmıştı ancak çapulcular Kırklareli hahamı Moşe Fintz’i evinde yakalayıp çırılçıplak soymuşlar ve usturayla sakalını kesmişler, biriktirdiği paralarını almışlar, sokaklarda birkaç genç kızın yüzüklerini çalmak için parmaklarını kesmişler, bir genç kıza da tecavüze yeltenmişlerdi. Gün ağarırken, Kırklareli’nde yaşayan 400 Yahudi dehşet içinde gara koşmuş, trenlere atlayıp İstanbul’a kaçmıştı. İşin ilginç yanı, Kırklareli tren istasyonunda her zaman en fazla üç vagon olurken, o sabah tam 16 vagonun hazır beklemesiydi.

Yahudilerin diliyle ‘La Vaka’ (olay, vak’a), ‘Barunda’ (gürültü, karışıklık, kıyamet) veya ‘La Furtuna’ (fırtına), Yahudi cemaatinin önde gelenlerinden Gad Franko ve Mişon Ventura’nın 4 Temmuz 1934 günü Atatürk’le yaptığı gizli görüşme sayesinde sona erecekti. Olayların ardından CHF’nin hazırladığı bir rapora göre Trakya’da yaşayan 13 bin Yahudi’den 3 bini (bazı kaynaklara göre 7-8 bini) İstanbul’a göçmüş, pek çok kişi mal ve mülklerini kaybetmişti. Bu tarihten sonra Türkiye’deki Yahudiler hiçbir zaman kendilerini güvende hissetmediler. Ve fırsatını buldukça başka ülkelere göç ettiler.

Ayşe Hür

http://www.radikal.com.tr/yazarlar/ayse_hur/en_uzun_yuzyilimiz_asr_i_fisleme-1163826

 

  • ABD-İRAN UZLAŞMASINDAN HAYAL KIRIKLIĞI DUYANLAR ELBETTE VAR. BAŞTA İSRAİL VE KÖRFEZ’DE VE TÜM ORTADOĞU’DA İRAN’LA ‘ZERO SUM GAME’E TUTUŞMUŞ GÖZÜKEN SUUDİ ARABİSTAN

Konu, İran ile anlaşma olunca, konuşmayı kestik. Obama’yı dinlemeye başladık. Demokrat Obama’yı dinlerken, arada bir başında gördüğüm kippasıyla dindar bir Yahudi olarak tanıdığım Cumhuriyetçi Dov Zakheim, “Bu, İsrail’in İran’a saldırısı ihtimalini arttırabilir” dedi.

“Netanyahu bunu bir ‘Münih’ olarak mı niteler yani?” diye sordum. Dov Zakheim onay anlamında kafasını salladı. Ama Obama’nın konuşması bittikten sonra, biraz daha serinkanlı düşündüğünde ve anlaşmanın teknik yönlerine bakarak, “İsrail’in bu içerikte bir anlaşmayı çiğnemesi ve İran’a saldırması da pek kolay değil açıkçası” diyerek bir şekilde Obama’nın ‘hakkını’ teslim etti.

ABD-İran uzlaşmasından hayal kırıklığı duyanlar elbette var. Başta İsrail ve Körfez’de ve tüm Ortadoğu’da İran’la ‘zero sum game’e tutuşmuş gözüken Suudi Arabistan. ‘Münih’ kavramı da ABD-İran uzlaşmasından rahatsız olan çevrelerde ortaya atılmış olmalı ki, Washington Post yorumcularından Eugene Robinson önceki günkü “İran Anlaşması bir diplomatik başarı öyküsüdür” başlıklı yazısında, anlaşmanın siyasi yönünün yanı sıra teknik ayrıntılarına dikkat çekerek “‘Münih’ referansı ile anlaşmaya saldıranlar var. Boş versenize” diyor ve bunun niçin bir ‘diplomatik başarı’ olduğunu somut argümanlarla sıralıyordu.

Gerçekten de, anlaşmanın Obama’nın tüm başkanlık dönemindeki en önemli başarı olduğunu bir yere kaydetmek gerekiyor.

Peki, Türkiye’den bakıldığında ya da bir başka deyişle Türkiye’nin çıkarları ve dış politika anlayışı açısından bakıldığında nasıl bir sonuca varmak gerekiyor?

“‘Reset’lenme” çabası içindeki Türk dış politikası açısından, ABD-İran geriliminin ortadan kalkması, İran’ın uluslararası sisteme daha önceki yıllarda olmadığı ve görülmediği biçimde dahil olabilecek olması, tartışmasız, çok olumlu bir gelişme. Türkiye’nin yanı başında ‘nükleer silahlanmaya giden’ bir İran ile ‘gerilimli’ bir coğrafyada ‘yalnız’ yaşaması, elbette, iyi bir şey olamazdı.

Ne var ki, ABD ile İran arasında ortaya çıkan ‘uzlaşma’, bir yandan da ‘ABD+Avrupa’ ve bir nebze Rusya ile Çin’in de duruma göre dahil oldukları ‘uluslararası sistem’ nezdindeki ‘Türkiye önemi’ni göreceli olarak düşürüyor. Öyle ki, ABD ve İran arasında 2013 Mart ayından beri en üst düzeyde gizli temaslar kurulmuş ve bunda Washington, müttefiki olan ve bir yandan da İslam Cumhuriyeti İran’a komşu bulunan ‘İslamcı kimlikli’ kabul edilen bir iktidarın hüküm sürdüğü Türkiye’ye ihtiyaç duymamış. ABD-İran teması, Umman üzerinden sağlanmış.

Türkiye’nin Tayyip Erdoğan iktidarının Realpolitik’e sırt çeviren ‘irrasyonel’ dış politika pozisyonları nedeniyle içine düştüğü ‘uluslararası yalnızlık’, ABD-İran uzlaşmasıyla

Cengiz Çandar

http://www.radikal.com.tr/yazarlar/cengiz_candar/yalniz_etkisiz_cunku_yanlis-1163336

 

  • “İSRAİL’İN ÖNÜMÜZDEKİ AYLARDA İRAN’IN NÜKLEER TESİSLERİNE DÜZENLEYECEĞİ TEK TARAFLI ASKERİ HAREKÂT ARTIK ÇOK ZORLAŞTI.” DÜNYANIN BÜYÜK BÖLÜMÜ ANLAŞMADAN UMUTLANDIĞI İÇİN İSRAİL ASKERİ GÜÇ KULLANMAYA KALKIŞIRSA ULUSLARARASI CÂMİA KARŞISINA ÇIKARMIŞ...

Michael Freund imzasıyla yine Jerusalem Post’ta yayımlanan başka bir yazı da ‘alarm’ zillerini fena halde çaldırıyor. Yazının başlığı bile “Bittik, bitiyoruz” hissini veriyor: ‘Cenevre: Yahudileri terk ettiler...’

“Kimse hata yapmasın; hafta sonu İran’la Batı arasında imzalanan anlaşma tarihi ölçekte bir teslimi anlaşması; ayetullahların yanlış davranışlarını ödüllendirirken İsrail’in sağlam güvenilirliğini cezalandırıyor...”

Freund’un esas derdi yazısının son bölümlerinde başını gösteriyor: “Bu anlaşmadan sonra” diyor yazarımız, “İsrail’in önümüzdeki aylarda İran’ın nükleer tesislerine düzenleyeceği tek taraflı askeri harekât artık çok zorlaştı.” Dünyanın büyük bölümü anlaşmadan umutlandığı için İsrail askeri güç kullanmaya kalkışırsa uluslararası câmia karşısına çıkarmış...

Sanmayın ki, bu tür yakaran yazıların sayısı bir-iki veya yalnızca Jerusalem Post gazetesinde yazanlar böyle düşünüyor... Hayır, Post’ta arşivime attığım böyle en az on makale daha çıktığı gibi, diğer İngilizce gazeteler de ondan geri değil... Sanıyorum İbranice basın daha da karamsardır...

Şaşırtıcı olan, imzalanan anlaşmanın İran’da da seveni az. Bir milletvekili anlaşma için ‘bir zehir kadehi’ demiş sözgelimi... Hem de şöyle bir cümle içerisinde: “Zehir kadehi halka sunuldu, ama hükümet medyanın da yönlendirmesiyle onu tatlı bir içecek gibi sunma çabasında...”

İkinci bir milletvekili de hükümetin anlaşmayla ilgili halka yanlış bilgi verdiğini iddia edip duruyormuş...

ABD İsrail’i ve özellikle Netanyahu’yu rencide eden böyle bir uzlaşmayı nasıl oldu da göze aldı? Yoksa İsrail’de dökülen göz yaşları sahte mi?

Taha Kıvanç

http://haber.stargazete.com/yazar/israil-de-mutlu-degil-iranda-da-herkes-mutlu-gorunmuyor/yazi-811351

 

  • SONUÇ OLARAK ULUSLARARASI İLİŞKİLERDE ORTA VADE TANIMININ BAĞLAMA GÖRE EN FAZLA 30-40 YIL ARASI OLDUĞUNU DÜŞÜNÜRSE İRAN’IN, ABD VE İSRAİL İLE İLİŞKİLERİNİN “ESKİYE DÖNME” YA DA “YENİ BİR POZİTİF İŞLEYİŞ KAZANMA” İHTİMALİNİN TÜM BU YUKARIDA KONUŞTUKLARIMIZIN ORTAK TAKVİMİ İLE TUTMASI, BAŞTAN BERİ BELİRTTİĞİMİZ OLASILIĞI GÜÇLENDİRİYOR

Yukarıda konuştuklarımız ışığında; içindeki siyasi karışıklıkları yadsımamakla birlikte, “sisteme katılmasıyla” daha da zenginleşecek, bölgede en fazla çatışmanın yaşandığı Şii kuşağı üzerindeki kesin hakimiyeti ve Batı’ya yaklaşmasıyla siyasi olarak daha da değer kazanarak çatışmaları sonlandırabilecek, kısacası bölgeye istikrar sağlayacak bir lider olarak sivrilebilecek İran’ın Ortadoğu’dan çıktıktan sonra arkasına bakmak istemeyecek ABD’nin bölgede en iyi anlaşacağı ülke olabileceği değerlendiriliyor.

Birleşik Devletler’ in hali hazırda bölgede orta büyüklükte güç olan müttefikleri, Türkiye ve İsrail ile arasında son dönemde esen serin rüzgarlar, İsrail’in Filistin sorunu, bizim de Kürt meselesi dolayısı ile yakın gelecekte stabilize olamayacak gibi görünen siyasi durumumuz, öte yandan ABD açısından “İsrail’in kontrol edilemezliği”  ve Türkiye’nin “kendi başına buyruk olması” dolayısı ile “güvenilmezliği”nin yanında Mısır ve Ürdün’de her an değişebilecek dengeler de denkleme eklendiğinde ABD’nin orta vadede böyle bir hesap yapmıyor olabileceğinin garantisi yok.

Buna en çok sevineceklerin başında ise İran ve Hizbullah üzerinden gelişen güvenlik sorunu ortadan kalkacağı için İsrail’in olabileceği belirtiliyor.

Sonuç olarak uluslararası ilişkilerde orta vade tanımının bağlama göre en fazla 30-40 yıl arası olduğunu düşünürse İran’ın, ABD ve İsrail ile ilişkilerinin “eskiye dönme” ya da “yeni bir pozitif işleyiş kazanma” ihtimalinin tüm bu yukarıda konuştuklarımızın ortak takvimi ile tutması, baştan beri belirttiğimiz olasılığı güçlendiriyor. 

Utku Başar

http://www.cnnturk.com/Yazarlar/Utku.Basar/Iran.ABD.ve.Israil.in.en.buyuk.muttefiki.olacak/137.6853/index.html

 

  • KİM NE DERSE DESİN, TÜRKLER ASLA VE ASLA YAHUDİLERE YA DA GAYRİMÜSLİMLERE DÜŞMAN OLAMAZ

Bugün duygusal bir sahne yaşadık...

İsrail'den, Türkiye kökenli Musevi bir arkadaşım Hanuka Bayramı dolayısıyla Türkiye'de.

Misafir ettim. Ben de Kudüs'te kendisine misafir olmuştum.

Arkadaşım, 20 sene önce İsrail'e göçmüş (aliya).

Rica etti, Bostancı'da ikametleri sırasında iken eski komşularını arayıp buldum.

Sivaslı bir aile imiş.

Evime gelip arkadaşı aldılar. Hasret gidermek, eski günleri yad etmek için.

Buluşma sahnelerinden etkilenmemek mümkün değildi.

Yedikleri ayrı gidermiş (Ağızları ayrı olduğu için ya da koşer kuralından dolayı olmalı :)

Sivaslı amca, gözleri yaşarmış bir şekilde dönüp dönüp bana arkadaşımın ailesi ile çok iyi komşuluk ilişkileri olduğundan bahsetti.

Arkadaşım da benzer durum ve ruh halinde komşuluklarından aklında kalanlardan bahsetti...

Etkilendim doğrusu...

Arkadaşlığın dini, milleti, cibilliyeti olmuyor.

Özetle söylemek isterim:

Kim ne derse desin, Türkler asla ve asla Yahudilere ya da gayri müslimlere düşman olamaz.

Tarihte onlara kötülük yapmadılar.

Kendi işlerini kendilerine bıraktılar. Devlet içinde devlet oldular.

Bayramlarını kutladılar, ibadetlerini yaptılar. Toplumdan dışlamadılar. Entegre olmak isteyene de engel olmadılar.

İspanya ve Portekiz'den yoğun Yahudi göçüyle gelenleri kabul eden Türklerdi.

Avrupa'dan dışlanan, aşağılanan Yahudileri Türkler kabul etti.

İspanya ve Portekiz sürgünü meşhurdur; ancak ondan çok önceleri ta Osmanlı'nın kuruluş günlerinden itibaren Avrupa'dan yaşanan yoğun Aşkenaz göçlerini kabul eden de Türklerdir.

Olumsuzluklar yok mu? Elbette var. Ama genel görüngüyü bozmaz.

Bu sebeple ulu orta olarak Türklere yönelik kullanılan "Yahudi düşmanı" yaftası, tarih bilenler için komik kalır.

"Antisemitizm" de dünya milletleri içerisinde en çok Türklere yabancıdır.

Nuh Arslantaş

http://www.nuharslantas.com/Yz-93-TURKLERDEN-YAHUDI-DUSMANI-OLUR-MU-tr.html

 

  • BAŞBAKAN ERDOĞAN GEÇEN HAFTA BİR MÜLAKATTA İSRAİL’LE İLİŞKİLERİN NORMALLEŞMESİ İÇİN TÜRKİYE’NİN KOYDUĞU ÖNKOŞULLARI TEL AVİV’İN YAKINDA YERİNE GETİRECEĞİNE İNANDIĞINI SÖYLEDİ

Daha bitmedi: Başbakan Erdoğan geçen hafta bir mülakatta İsrail’le ilişkilerin normalleşmesi için Türkiye’nin koyduğu önkoşulları Tel Aviv’in yakında yerine getireceğine inandığını söyledi. Yine, Türkiye’nin Ermenistan’la ilişkilerini düzeltmek için bir yol planı çizdiği geçen günlerde yazılıp çizildi. İşte tüm bunlar da Türkiye’nin dış politikasında ‘sıfır sorun’ politikasına geri döndüğü savını ortaya çıkardı.

Ne var ki, bu ‘reset’ bölgesel bir ‘reset’e, çok daha geniş bir tektonik kaymaya işaret ediyor. Yeni bir Ortadoğu doğuyor. Geçen hafta İran’la P5+1 ülkeleri (ABD, Rusya, Çin, İngiltere, Fransa ve Almanya) arasında imzalanan anlaşma bunun sadece bir ayağı. Görünen o ki, Suriye üzerinden yürütülen vekâlet savaşına yavaş yavaş bir son verilmeye çalışılıyor. ABD ve Rusya’nın işbirliği yapıyor olması bunun en somut göstergesi. Birleşmiş Milletler bu hafta Cenevre II Konferansı’na Suriye rejiminin ve muhalefetinin katılacağını açıkladı, ki bu iki tarafın Suriye savaşının başlamasından bu yana ilk kez bir araya gelişi olacak. Yine, Maliki’nin kasım ayındaki Washington ziyaretinden sonra ve İran’la yapılan anlaşmanın hemen akabinde Tahran’ı ziyaret edecek olması ve Irak Kürdistan Yönetimi ile Bağdat arasındaki yakınlaşma, geniş bir bölgesel mutabakatın ayak izleri. Diğer tarafta, ABD’nin 30 yıllık müttefiki Mısır şimdilerde Rusya’ya yanaşıyor ve Washington bölgedeki en yakın iki müttefiki olan İsrail ve Suudi Arabistan’la arasını açmak pahasına İran’la uzlaşıyor. Diğer bir deyişle bölgesel güç dengeleri ve ittifaklar yerinden oynuyor.

Verda Özer

http://www.radikal.com.tr/yazarlar/verda_ozer/turk_reseti_ortadogu_reseti-1164175

 

  • Netten okumalar
  • TÜRKİYE'DE KİM NASIL ZENGİN OLDU? - DOÇ. DR. SAİT YILMAZ

http://www.ulusalkanal.com.tr/turkiyede-kim-nasil-zengin-oldu-makale,1604.html

 

  • MESELE DERSHANE DEĞİL HÂLÂ ANLAMADIN MI? – TURGAY GÜLER

http://www.aksam.com.tr/yazarlar/turgay-guler/mesele-dershane-degil-hala-anlamadin-mi/haber-265212

 

  • ETGAR KERET: “PEŞİNE TAKILDIĞIM O ÜNLÜ YAZAR BENMİŞİM…”

http://egoistokur.com/etgar-keret-pesine-takildigim-o-unlu-yazar-benmisim/

 

  • YAHUDİLERİ ARNAVUT GELENEĞİ KURTARDI

http://www.sabah.com.tr/NewYorkTimes/2013/12/01/yahudileri-arnavut-gelenegi-kurtardi

 

  • SURİYE SAVAŞLARI VE DÜRZİLER - MEHMET YUVA

http://www.aydinlikgazete.com/yazarlar/mehmet-yuva/28383-mehmet-yuva-suriye-savaslari-ve-durziler.html

 

  • HANUKA BAYRAMI: YAHUDİLER NEDEN KUTLAR? – NUH ARSLANTAŞ

http://www.nuharslantas.com/Yz-92-Hanuka-Bayrami-Yahudiler-neden-kutlar-tr.html

 

  • YAHUDİ EBCEDİ: GEMATRİYA – NUH ARSLANTAŞ

http://www.nuharslantas.com/Yz-88-Yahudi-Ebcedi-Gematriya-tr.html

 

  • İSRAİL-SUUDİ AYNASINDA TARİHSİZLEŞME – AKİF EMRE

http://yenisafak.com.tr/yazarlar/AkifEmre/israil-suudi-aynasinda-tarihsizlesme/42942