Bu hafta ağımıza takılanlar

• Şoförler Mordi’ye inanılmaz bir saygı gösterirdi. Rampa çıkarken yavaşlayan Mordi’yi asla sıkıştırmazlar, o daracık yolda sollamaya kalkışmazlar, önlerinden çekilmesi için korna çalmazlardı. Düze çıkınca Mordi’nin motoru rahatlar, sesi bir anda değişir, artık tatlı bir mırıltıyla çalışmaya başlardı. Genişleyen yolda iyice sağa yanaşan Mordi, arkasından gelen arabalara eliyle işaret ederek yol verirdi. Üşenmez, yolda önüne çıkan yayalara, ciddi ciddi korna çalardı. Ama herkese aynı sesle çalmazdı. Erkeklere kalın ve uzun, kadınlara daha ince, kibar bir sesle korna çalardı. Çocuklar Mordi’ye bayılırdı, Mordi de onlara! Yanından geçerken kendisine el sallayan çocukları, ince bir, bip bip sesiyle selamlardı. Arabasını çok dikkatli kullanırdı Mordi, hiç kaza yapmazdı. Annesi ve babası bir süre sonra kederlerinden peş peşe ölüp gittiler. O tarihlerde, mahallede yaşlı bir Sabetay amca vardı. Anne ve babası ölünce, Mordi’ye bu Sabetay amca göz kulak oldu. Mahalleli, Mordi’yi hiç aç susuz, yetim öksüz bırakmadı. Kimisi yemek verdi, kimisi su, kimisi yaz sıcağında limonata, ayran… Kadınlar Mordi’ye hem acır hem severlerdi. Bir gün yoldan geçmese, merak eder, pencerelerden birbirlerine seslenip Mordi’yi sorarlardı. blog.milliyet.com.tr/hazandaguzeldir

İzak BARON Diğer
27 Kasım 2013 Çarşamba

ÇOCUKLAR MORDİ’YE BAYILIRDI, MORDİ DE ONLARA! YANINDAN GEÇERKEN KENDİSİNE EL SALLAYAN ÇOCUKLARI, İNCE BİR, BİP BİP SESİYLE SELAMLARDI. ARABASINI ÇOK DİKKATLİ KULLANIRDI MORDİ, HİÇ KAZA YAPMAZDI

Mordi ilk başlarda, evlerinin etrafındaki sokaklarda dönüp dolaştı. Ne de olsa, henüz acemi bir şofördü. Sonra gittikçe ustalaştı. Artık Çıksalın’dan tutun da Zindanarkası’na, Seferikoz'a kadar bütün Hasköy’ü dolaşıyordu. Canı istediği zaman Ford marka bir otomobil kullanıyordu Mordi, istediği zaman bir Mercedes, istediği zaman bir Studabaker, istediği zaman 64 model Chevrolet, istediği zaman 57 model Chevrolet Bel Air!

Her marka arabanın, motor, şanzıman ve korna sesini inanılmaz bir yetenekle taklit ediyordu Mordi! Aynı marka arabanın çeşitli modellerinden çıkan motor sesleri bile birbirinden farklıydı. Bazen, mahallenin şoförleri aralarında bahse tutuşurdu. Mordi arkasını yola döner, görmediği halde geçen arabaların motor seslerini dinleyerek markasını, hangi yılın hangi modeli olduğunu bilirdi. Asla yanılmazdı. Bunun dışında başkaca tek kelime konuşmazdı. Bir anda mahallenin sevgilisi olmuştu yakışıklı Mordi. Yolun hep sağından giderdi. Dönüşlerde sol kolunu pencereden çıkarıp arkadan gelen arabalara sinyal vermeyi de ihmal etmezdi üstelik.

Ablamın oturduğu Toygar sokağın rampasını çıkarken arabasının motoru zorlanır, Mordi şanzımanı gacırdatarak usta şoförler gibi ara gazı vererek vites küçültürdü. Aynalıkavak kasrının arka kapısından, karakolun önüne kadarki dar yolda daha da zorlanır, motoru bağırtarak, ağır ağır çıkardı yokuşu. Tabii, arkasından gelen arabalar da!..

Şoförler Mordi’ye inanılmaz bir saygı gösterirdi. Rampa çıkarken yavaşlayan Mordi’yi asla sıkıştırmazlar, o daracık yolda sollamaya kalkışmazlar, önlerinden çekilmesi için korna çalmazlardı.

Düze çıkınca Mordi’nin motoru rahatlar, sesi bir anda değişir, artık tatlı bir mırıltıyla çalışmaya başlardı. Genişleyen yolda iyice sağa yanaşan Mordi, arkasından gelen arabalara eliyle işaret ederek yol verirdi. Üşenmez, yolda önüne çıkan yayalara, ciddi ciddi korna çalardı. Ama herkese aynı sesle çalmazdı. Erkeklere kalın ve uzun, kadınlara daha ince, kibar bir sesle korna çalardı. Çocuklar Mordi’ye bayılırdı, Mordi de onlara! Yanından geçerken kendisine el sallayan çocukları, ince bir, bip bip sesiyle selamlardı. Arabasını çok dikkatli kullanırdı Mordi, hiç kaza yapmazdı.

Annesi ve babası bir süre sonra kederlerinden peş peşe ölüp gittiler. O tarihlerde, mahallede yaşlı bir Sabetay amca vardı. Anne ve babası ölünce, Mordi’ye bu Sabetay amca göz kulak oldu. Mahalleli, Mordi’yi hiç aç susuz, yetim öksüz bırakmadı. Kimisi yemek verdi, kimisi su, kimisi yaz sıcağında limonata, ayran… Kadınlar Mordi’ye hem acır hem severlerdi. Bir gün yoldan geçmese, merak eder, pencerelerden birbirlerine seslenip Mordi’yi sorarlardı.

Ben okulu bitirdikten birkaç yıl sonra evlendim. Mesleğim yüzünden uzun zaman İstanbul’dan uzakta başka şehirlerde yaşadık. Zaman zaman İstanbul’a gelip ablama uğradığımızda yollarda, sokaklarda Mordi’ye rastlardım. Yıllar içerisinde Mordi inanılmaz bir hızla yaşlandı. Önce, kendisine çok yakışan o çok güzel, dalgalı siyah saçları ağardı. Sonra sakalı, bıyıkları…

Daha gencecik bir adamken, yüz hatları uzun yol şoförleri gibi derin çizgilerle yol yol oldu. Aradan yıllar geçti. Artık Hasköy’e uğradığımızda Mordi’ye pek rastlamaz olmuştum. Dediklerine göre, bazen uzak semtlere gidiyor, günlerce ortalıkta görünmüyordu. Kimi zaman Şişhane’de, kimi zaman Kuledibi’nde, kimi zaman Tünel’in oralarda görenler oluyordu. Aradan yıllar geçtikçe Mordi de, onun acıklı hikâyesi de aklımdan çıkmaya yüz tutmuş, neredeyse artık hatırlamaz olmuştum.

Biz sonraki yıllarda kayınvalidemin bitişiğindeki apartmandan bir daire satın aldık. Üç yıl önce bu eve taşındık. Taşındıktan birkaç ay sonraydı. Eşimle oğlum bir gün tesadüfen Taksim’de Mordi’ye rastlamışlar. Eşim selamlaşıp konuşmuş Mordi’yle. Ona Sabetay amcayı sormuş. Hatırlamış Mordi! Ve nasıl olmuşsa konuşmuş. Ama sadece üç kelime söylemiş. ‘’Çoktan öldü, o.‘’ demiş.

http://blog.milliyet.com.tr/Mordi_nin_Direksiyonu/Blog/?BlogNo=437698&ref=milliyet_anasayfa

 

  • KUDÜS, TEL AVİV’İN AKSİNE DAHA SAKİN, MUHAFAZAKÂR NÜFUSUN YOĞUN OLDUĞU BİR ŞEHİR. MÜSLÜMAN, HIRİSTİYAN VE YAHUDİLER İÇİN KUTSAL SAYILAN KUDÜS TOPRAKLARI İNSANI HEYECANLANDIRIYOR

Tel Aviv’deki havaalanında bizi bir sürpriz bekliyordu. Grup üyelerinden bas bağlama çalan ‘Mustafa’nın adı kayıtlara ‘Mostafa’ olarak geçince Mustafa’yı sorguya çektiler. Yarım saatlik sorgunun ardından bize de gelip “Mustafa sizin grupta mı” diye ısrarla sordular. En ilginci bu soruyu iki gün sonra gruptan birini arayarak tekrar sormaları oldu. Biz sırada beklerken İsrail vatandaşları ise pasaport kontrol noktalarındaki otomatik makinelerde ellerini okutarak ülkeye giriş yapıyordu.

Kudüs, Tel Aviv’in aksine daha sakin, muhafazakâr nüfusun yoğun olduğu bir şehir. Müslüman, Hıristiyan ve Yahudiler için kutsal sayılan Kudüs toprakları insanı heyecanlandırıyor. Ancak yol kenarlarındaki eski askeri araçlar, silahlı askerler, Filistin’le sınıra örülen yüzlerce kilometrelik duvar yabancı birinin sufi duygularını bir anda yitirmesine neden oluyor.

Kentin simgelerinden biri Mescid-i Aksa, diğeri Ağlama Duvarı. Hz. Muhammed’in Miraç’a çıktığı, Hz. İsa’nın çarmıha gerildiği yer de Eski Kudüs’te. İlk durağımız Mescid-i Aksa oldu. Kutsal mekâna çıkan dar sokakta silahlı askerler bekliyor. Önce ‘buraya giremezsiniz’ uyarısı aldık. Türkiye’den geldiğimizi söyleyince askerler geçişimize izin verdi. Mescid-i Aksa’ya yalnız Müslümanların geçişine izin var. Yalan söylemek pek mümkün değil. Çünkü askerler

‘Müslümanım’ diyenlere inanmadığı takdirde o kişiye “Fatiha suresini oku” diyebiliyor.

Ağlama Duvarı’na ise geçiş serbest. Girerken herhangi bir dini aitlikle ilgili sorgulama yapılmıyor. Kadınlar ve erkekler için ayrı ayrı bölümler var. Kimi dua ediyor, kimi duvara dileğini yazdığı küçük kâğıtları sıkıştırıyor, kimi Yahudilerse binlerce yıl önceki yıkılan kutsal mekânlarından geriye kalan tek kutsal duvarlarının önünde dakikalarca ağlıyordu.

Serkan Ocak

http://www.radikal.com.tr/hayat/korku_devleti_israilde_baris_icin_turkuler-1162545

 

  • SOKAKTAKİ İSRAİLLİ'NİN "TÜRKİYE İLE SORUNU YOK"

Tel Aviv'de inşaatı devam eden bir gökdeleni yapan müteahhidin "Türk olduğunu" biliyor muydunuz?

Biz bilmiyorduk... Yeni öğrendik.

İnşaatta "Türk işçilerin çalıştığını da" bilmiyorduk.

Üç gündür "İsrail-Filistin izlenimlerimizi" yazıyoruz...

Bugün son yazı... Bir şeyin altını çizelim:

1. Sokaktaki İsrailli'nin "Türkiye ile sorunu yok."

2. Pek çok İsrailli, iki ülke arasındaki gerginlikten "Kendi yöneticilerini" sorumlu tutuyor.

3. İlişkiler iyileşsin, "İsrailli bayram yapacak."

Yavuz Donat

http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/donat/2013/11/25/buyuk-turkiye

 

  • İSRAİL, LAZER SAVUNMA SİSTEMİ GELİŞTİREREK, ÜLKEYİ TAMAMEN KORUMA ALTINA ALMAYI HEDEFLİYOR

David's Sling, yani Davud'un Sapanı da bu çok katmanlı sistemin üçüncü aşaması. Bu sistemin 2014'te devreye girmesi planlanıyor.

İsrail Savunma Bakanlığı, Davud'un Sapanı'nı füze savunma sistemlerinde "devrim niteliğinde" bir mekanizma olarak nitelendiriyor.

Balistik füzelere karşı etkili Ok ve kısa ile orta menzilli füzelere karşı koruma sağlayan Demir Kubbe'ye eklenen Davud'un Sapanı ise orta ve uzun menzilli füzelerde etkili olacak.

40 ile 300 kilometre arasındaki bir mesafeden ateşlenen füzeleri vurması planlanan Davud'un Sapanı, İsrail'e İran'ın elindeki M600, Zelzal, Fecir ve Fetih 110 gibi füzelerin yanı sıra Hizbullah'ın elindeki çok sayıda füzeye karşı da koruma sağlayacak.

Bu sistemin de hem geliştirilme hem de finansman aşamalarında ABD'nin önemli katkı ve desteği var.

Davud'un Sapanı ile birlikte İsrail 1980'lerden bu yana üzerinde çalıştığı füze savunma sistemini de tamamlamış oluyor.

Bir başka deyişle, ülkenin üzerine bir zırh örtüsü örtüyor.

Elbette, bu gelişmeler bir yandan memnuniyetle karşılanırken, diğer yandan ciddi eleştirilere de maruz kalmıyor değil.

Eleştiriler, öncelikle, İsrail'in füze savunma sisteminde ABD'nin ağırlığına yönelik. Ne zaman iki ülke arasında sıkıntı yaşansa, bu durumun ABD'lilerin elini güçlendirdiği öne sürülüyor.

İkinci eleştiri de maliyet-fayda dengesinde. Bu eleştiriyi getirenler, bu sisteme milyarlarca dolar yatırım yapılmasına karşın ülkenin tamamını koruyamayacağı görüşünde.

Özellikle de "kabus senaryosu" gerçekleşirse... Yani İran, Hizbullah ve Hamas aynı anda füze saldırısı düzenlerse, bu sistemlerin de stratejik noktalara konuşlandırılması gerektiği ve bu nedenle de sivil kayıpları engelleyemeyeceğini düşünüyorlar.

İsrail’in şimdiki hedefi ise tüm bu eleştirilere de yanıt niteliğinde. İsrail, lazer savunma sistemi geliştirerek, ülkeyi tamamen koruma altına almayı hedefliyor.

Karmaşık Ortadoğu denkleminde bir yandan diplomasinin hız kazandığı bir dönemde geçerken, diğer yandan da İsrail’in savunma ve silahlanma çalışmaları soluksuz devam ediyor.

İrem Köker

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/25179503.asp

 

  • HAMAS’I, SÜREÇ DEVAM EDERKEN İSRAİL’İN ELİNE KOZ VERECEK EYLEMLERDEN KAÇINMAYA VE BARIŞÇIL ÇÖZÜME RAZI OLMAYA İKNA ETME KONUSUNDA TÜRKİYE ROL ÜSTLENEBİLİR

Ortadoğu Dörtlüsü’nün diğer aktörleri BM, AB ve Rusya Federasyonu’nun sürecin içine katılımı şart. 2003’teki Yol Haritası Dörtlü tarafından hazırlanmıştı ve çok önemli bir adımdı. Bu aktörler son üç ayda ise sadece seyirci pozisyonundaydılar. Artık inisiyatif üstlenip İsrail üzerinde uluslararası bir baskı oluşturmalarının zamanı geldi. Özellikle Rusya ve AB’nin, Washington’un geleneksel İsrail yanlısı tutumuna karşı dengeleyici rol üstlenmeleri gerekiyor. Son olarak, görüşmelerden olumlu sonuç çıksa bile, Filistin tarafında bunun Hamas’a kabul ettirilmesi konusu bir sorun olarak duruyor. İşte bu noktada ABD, Türkiye’nin desteğini almalı. Hamas’ı, süreç devam ederken İsrail’in eline koz verecek eylemlerden kaçınmaya ve barışçıl çözüme razı olmaya ikna etme konusunda Türkiye rol üstlenebilir. Askerî darbe süreci yaşayan ve Hamas’a bakışı çok olumsuz olan Mısır yönetimi bu rolü oynayamayacağına göre, görev için en uygun aktör Türkiye. Realist yanım bu süreçten olumlu bir sonucun çıkmayacağını söylese de, Ortadoğu’ya gelecek barışın rüyası ile yaşayan biri olarak kalbim, hâlâ müzakerelerin olumlu bir seyre dönebileceği umudunu taşıyor…

Erkan Ertosun

http://zaman-online.de/filistinde-baris-icin-umut-var-mi-84365

 

  • SEVGİLİ HAYİM PİNTO ŞÖYLE DİLE GETİRMİŞ İTİRAZINI: "BU TANIMLAMALAR DOĞRU OLMAMIŞ MÜSLÜMAN OLMAYABİLİRİZ AMA BİZ DE TÜRK'ÜZ."

DÜN "zorunlu din dersi" uygulamasını eleştirir ve hele hele din dersinin kolej sınavlarında yer almasını hiç anlamadığımı belirtirken yazıya şöyle girmiştim:

"Galatasaray'da okuduğum sırada din dersi zorunlu değildi.

Bazı arkadaşlarımız bu derse girmezdi.

Bazıları Ermeni'ydi, bazıları ise Yahudi.

Girmeyen Türk öğrenciler de vardı ama niye girmediklerini anlamazdık, çünkü o zamanlar 'Alevilik' diye bir ayrışmanın olduğunun farkında değildik."

Bu satırlara itiraz geldi.

Sevgili Hayim Pinto şöyle dile getirmiş itirazını:

"Bu tanımlamalar doğru olmamış Müslüman olmayabiliriz ama biz de Türk'üz."

Pinto'nun bu satırlarını okuyunca gözlerim doldu.

Mutlu oldum.

Sevindim.

Türk olmayı, Atatürk'ün Cumhuriyet'e kazandırdığı Türklük tanımını bundan daha iyi hangi sözcükler ifade edebilirdi.

Üstelik de Hayim Pinto bu sözleri bundan 15 yıl önce söylese önemli değildi.

Bugün daha önemli. Türk olmak "demode" olmuşken, hatta neredeyse "ayıp" olmuşken bunu söylemek gerçekten değer taşıyor. Ama Sayın Pinto bilmeli ki, ben o tanımlamaları "yanlışlıkla" yapmadım. Özellikle yaptım.

Çünkü artık pek çok kişi "Türk" kelimesini hakaret olarak algılıyor.

"Kardeşim beni zorla nasıl Türk yaparsın. Ben Türklüğü kabul etmem" diyor.

Allah muhafaza, gidip dava mava açarlar.

Mahkemede "hakaretten" yargılanırım, bu ülkenin vatandaşlarına "Türk" dediğim için.

Fatih Altaylı

http://www.fatihaltayli.com.tr/content.cfm?content_id=8619

 

  • BUNUNLA DA YETİNMEMİŞ, BİR KEMALİST REÇETEYE SADIK KALARAK, DIŞ GÜÇLERİN VE TÜRKİYE’NİN KREDİ NOTUNU DÜŞÜRMEK İSTEYEN YAHUDİLERİN KONTROLÜNDE OLDUĞUNU VURGULAMIŞTI

Toplumun gelir seviyesi düşük veya sınıf atlama aşamasındaki bölümü otoriter ve ataerkil değerlere ve pratiklere bağlı kalmayı tercih ediyor. Bu manada Başbakan Erdoğan’ı rahatlatıcı buluyorlar. Değişim, özellikle sosyal merdivende bir üst basamağa ayağını dayamış olanlar için korkutucudur. İstikrar ve düzen ise ticarete iyi gelir. İşte bu yüzden Başbakan Erdoğan Gezi protestocularını kamu malına zarar veren, küçük esnafın işini bozan kişiler olarak şeytanlaştırmıştı. Bununla da yetinmemiş, bir Kemalist reçeteye sadık kalarak, dış güçlerin ve Türkiye’nin kredi notunu düşürmek isteyen Yahudilerin kontrolünde olduğunu vurgulamıştı. İşte bu söylemler ekonominin herkese eşit oranda iyi davranmadığı gerçeğini perdeliyor. Halbuki 2013 Gallup araştırması, üç Türk’ten birinin fakirlikle mücadele ettiğini söylüyor. Bu rakam bir önceki yıl yüzde 18 civarlarında, yani yarı yarıyaydı. Geçtiğimiz temmuz enflasyon yüzde 8,9’u buldu ve dış ticaret açığı ciddi boyutlara vardı. Sahiden de tanıdığım bazı kimseler ekonomi merdiveninde bir basamak aşağıya indi ama yine de AKP’yi desteklemeye devam ediyor. Çünkü altyapı ve toplu taşıma sistemlerindeki iyileştirmenin hayatlarını genel manada iyileştirdiğini düşünüyorlar.

Prof. Dr. Jenny White (Ezgi Başaran)

http://www.radikal.com.tr/yazarlar/ezgi_basaran/yeni_turk_kimligi_musluman_milliyetciligidir_ve_islami_burjuvazi_insa_eder-1162671

 

  • EĞER BU ANLAŞMAYI UZUN DÖNEMLİ BİR UZLAŞI TAKİP ETMEZSE VE İRAN NÜKLEER GENİŞLEME PLANLARINI YENİLERSE, O ZAMAN İSRAİL’İN HAVA SALDIRISI RİSKİ DE BÜYÜK ORANDA ARTAR

Bu iki önemli noktaya işaret ediyor. Birincisi, Riyad’ın İsrail’i devlet olarak tanımamasına rağmen Suudi ve İsrail’in algıları giderek birbirine daha çok yaklaşıyor.

İkincisi de ABD’nin müttefikleri, ABD-İran işbirliğinin Arap ve İsrail’in zararına olacağı konusunda hem fikir olmaya başlıyor. Suriye’de çözüm için ABD ve Rusya’nın öncülüğünde yürütülen barış görüşmelerine İran’ın da dâhil edilmesi durumunda bu görüş de sağlamlaşacak.

Peki bu ülkeler nasıl bir cevap verebilir? İsrailli yetkililer, anlaşmanın kendileri için bağlayıcı olmadığı uyarısında bulundu. Bu da, askeri seçeneğin hala masada olduğu tehdidi anlamına geliyor. Suudi yetkililer de Pakistan’dan nükleer silah temin edebileceklerini üstü kapalı bir şekilde dile getiriyor.

Bu adımların hiçbiri, bu geçici anlaşmanın süresi boyunca atılacak gibi değil. İsrail’in eski askeri istihbarat müdürü Amos Yadlin’in dediği gibi, “Gelecek altı ay içinde saldırı meşruiyeti azalacak.”

ABD ve İsrail daha önce İran’a karşı düzenlenen sanal saldırılarda işbirliği yapmıştı. İran’da öldürülen nükleer bilimcilerin faillerinin de İsrailli olduğuna inanılıyor. Bu örtülü eylemler de göz ardı edilmemeli fakat bunlar Washington’u ve bu anlaşma için müzakere edenleri öfkelendirebilir.

Eğer bu anlaşmayı uzun dönemli bir uzlaşı takip etmezse ve İran nükleer genişleme planlarını yenilerse, o zaman İsrail’in hava saldırısı riski de büyük oranda artar.

İngiliz Sunday Times gazetesinin bu ay ortaya attığı Suudi Arabistan’ın herhangi bir İsrail saldırısına doğrudan askeri destek verebileceği iddiası çok inanılır bir durum değil ama İsrail’in bombardıman uçaklarına gizlice hava sahasını açabilir.

İran’ın anlaşmayı ihlal ettiğine dair işaretler peşinde koşan Suudi ve İsrail istihbaratları arasındaki bağlantı da gelişebilir. Ama bu iki ülke de ABD’yi bir kenara itmeyi göze alamaz.

Cenevre Anlaşması, ardında yapılması gereken birçok iş bırakan mütevazı bir adım. Ama Amerika’nın bazı müttefikleri için, bu anlaşma geleceğin getirecekleri açısından rahatsız edici bir işaret olarak görülüyor. Öncelikleri, bu nükleer ‘çözünme’nin bölgede şimdi yeni bir düzene dönüşmesini engellemek olacak.

Shashank Joshi

http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2013/11/131125_iran_analiz.shtml

 

  • NETANYAHU ANLAŞMAYI ‘TARİHİ BİR HATA’ OLARAK NİTELERKEN POLİTİKA YAPIYOR. BUNA KARŞILIK İSRAİL CUMHURBAŞKANI ŞİMON PERES İRAN HALKI İLE ASLA DÜŞMAN OLMADIKLARINI, ZOR DA OLSA BARIŞA BİR ŞANS VERMEKTEN YANA OLDUKLARINI SÖYLÜYOR

İsrail jetleri İran’ı vurursa Amerikan jetleri de İsrail’i vurmalı!”

Bu cümleyi sıradan biri kursa “Yok artık o kadar da değil” der geçersiniz...

Ama konuşan, Amerika’nın efsane başkanlarından Jimmy Carter’ın güvenlik danışmanı Zbigniew Brzezinski.

Obama yönetiminde resmi bir görevi yok fakat en zor zamanında Obama’ya verdiği destekten dolayı özellikle Ortadoğu konusunda hükümet üzerindeki etkisi çok yüksek.

Elbette Brzezinski ne İsrail jetleri İran’ı vursun diyor ne de Amerika İsrail’i.

Ama Cenevre’de İran’la imzalanan 6 aylık anlaşma o kadar ezberleri bozdu ki bu olasılık bile Amerika’da açıkça konuşulabiliyor.

Düşünün, 6 ay önce Amerika İran’ın nükleer merkezlerini nasıl bombalar haberleri yapılıyordu.

Suriye’de Esad’ın kendi halkına karşı acımasızca kimyasal silah kullanarak Amerika’nın kırmızı çizgilerini delik deşik ettiği, Amerika’nın her an Suriye’ye havadan saldıracağı konuşuluyordu.

Ama ne oldu?

Obama tüm eleştirilere rağmen Rusya ile birlikte önce Suriye ile kimyasal silah anlaşması yaptı, ardından İran anlaşması geldi.

Evet, İsrail hükümeti İran’la anlaştığı için Obama’ya ateş püskürüyor.

Ama hemen herkes Amerika’ya rağmen İsrail’in İran’a saldırmak gibi bir çılgınlık yapamayacağında hemfikir.

Netanyahu anlaşmayı ‘tarihi bir hata’ olarak nitelerken politika yapıyor.

Buna karşılık İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres İran halkı ile asla düşman olmadıklarını, zor da olsa barışa bir şans vermekten yana olduklarını söylüyor.

Eyüp Can

http://www.radikal.com.tr/yazarlar/eyup_can/amerika_israili_vurmali-1162905

 

  • NETANYAHU HÜKÜMETİ CENEVRE ANLAŞMASINI DAHİ BU YÜZDEN “TARİHİ BİR HATA” OLARAK NİTELENDİRİYOR VE İSRAİL’İN KENDİSİNİ BUNA BAĞLI SAYMAYACAĞINI SÖYLÜYOR

İran’la ilk kez nükleer alandaki uyuşmazlığı giderecek bir anlaşmaya varılmasının yarattığı iyimserliğe rağmen, yeni sürecin ilk aşamasındaki güçlükleri dikkate alarak, ihtiyatı elden bırakmamakta yarar vardır.

 Bu mutabakata varılmasında kuşkusuz Tahran’daki yönetim değişikliğinin ve halen Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin iş başında olmasının büyük rolü var. Ama İran basınına da yansıdığı gibi, İran’daki radikal unsurlar veya Ruhani’ye muhalif çevreler, bu sonuçtan hiç de memnun değiller. Ancak bunların Ruhani’nin izlediği politikayı engellemeleri mümkün değil. Hele bu politikanın Ayetullah Hamaney’in desteğine sahip olduğu bir ortamda...

ABD’de de bu anlaşmayı beğenmeyenler var. Bunlar Kongre’de örneğin İran’a karşı yaptırımlar konusunda zorluklar çıkarabilir. Kaldı ki Başkan Obama için esas zorluk, Ortadoğu’daki müttefiklerinden geliyor. Cenevre anlaşmasına en büyük itiraz İsrail‘den geliyor. Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri de benzer itirazlarda bulunuyorlar.

İsrail öteden beri İran’ın nükleer programının nükleer silah üretmeye yönelik olduğunu öne sürüyor ve İran liderlerinin sık sık İsrail’in yok edilmesi tehdidinde bulunmasını gerekçe göstererek bu faaliyeti, kendi varlığına ve güvenliğine karşı potansiyel bir tehlike olarak kabul ediyor.

Netanyahu hükümeti Cenevre anlaşmasını dahi bu yüzden “tarihi bir hata” olarak nitelendiriyor ve İsrail’in kendisini buna bağlı saymayacağını söylüyor.

Bu, İsrail’in “askeri opsiyonu” saklı tuttuğu anlamına gelir. Ne var ki, İsrailli analistler dahi, yeni durum karşısında İsrail’in tek başına (ve ABD’ye rağmen) böyle bir maceraya girişeceğine pek ihtimal vermiyorlar.

 Suudi Arabistan ve Arap Emirlikleri’nin bu konuda İsrail ile aynı çizgide yer almaları ilginç. Onlar da İran’ın bölgede özellikle Şii güçlerini de kullanmasından rahatsız. İran’ın nükleer silah üretmesi halinde Suudilerin de bir şekilde aynı silaha sahip olmaya çalışacakları hep söylenmiştir.

 Cenevre anlaşması şimdiki şekliyle İsrail gibi Suudilerin ve Arap Emirlikleri’nin korkularını yatıştırmış değil. Bu coğrafyadaki Şii-Sünni rekabeti ve sürtüşmesi devam ettikçe, karşılıklı güvenin kurulması zor.

Sami Kohen

http://dunya.milliyet.com.tr/iran-la-anlasma-ortadogu-yu-nasil/dunya/ydetay/1797846/default.htm

 

  • Netten okumalar

 

  • GEÇMİŞLE YÜZLEŞME VE ÖZÜR – SEDAT YURTDAŞ

http://www.radikal.com.tr/yazarlar/sedat_yurtdas/gecmisle_yuzlesme_ve_ozur-1162691

 

  • CENEVRE ANLAŞMASI OLUMLU BİR İLK ADIM – FİKRET ERTAN

http://www.zaman.com.tr/fikret-ertan/cenevre-anlasmasi-olumlu-bir-ilk-adim_2172369.html

 

  • NAZİLERİN “DEJENERE SANAT” YAĞMASI – MEHVEŞ EVİN

http://mehvesevin.tumblr.com/post/67933551832/nazilerin-dejenere-sanat-yagmas

 

  • KUDÜS’TEKİ EZANIN BÜYÜSÜ LEVENT’TE NEDEN YOK? – MERAL TAMER

http://ekonomi.milliyet.com.tr/kudus-teki-ezanin-buyusu-levent-te/ekonomi/ydetay/1795797/default.htm

 

  • 1027 FİLİSTİNLİ’YE BEDEL 1 İSRAİLLİ – ERDAL GÜVEN

http://erdalguven.wordpress.com/2013/11/15/1027-filistinliye-bedel-1-israilli/

 

  • BİR VEFA ÖRNEĞİ: BU ÖYKÜ SİZİ ETKİLEYECEK – CEYHUN İRGİL

http://www.bursahakimiyet.com.tr/makaleler/ceyhun-irgil/bir-vefa-ornegi-bu-oyku-sizi-etkileyecek-5028.html

 

  • İRAN NÜKLEER ANLAŞMASININ ÖZETİ: İYİ, KÖTÜ VE ÇİRKİN

http://t24.com.tr/haber/iran-nukleer-anlasmasinin-ozeti-iyi-kotu-ve-cirkin/244756

 

  • Netten seyredin

 

  • İSTANBUL PATLAMALARI: HAYATIN TANIĞI

http://tv.cnnturk.com/video/2013/11/25/programlar/hayatin-tanigi/istanbul-patlamalari-hayatin-tanigi-23-11-2013/2013-11-23T1925/index.html