Yılın aşk filmi

‘BAŞKA SİNEMA’ sinemaseverlere festival tadında beş haftalık bir sinema şöleni sunuyor

Viktor APALAÇİ Sanat
13 Kasım 2013 Çarşamba

Bu yıl Cannes Film Festivali’nde, herkesin favorisi ‘Mavi En Sıcak Renktir/ La Vie d’A’déle’in Altın Palmiye’nin galibi ilan edilmesi hiç kimseyi şaşırtmadı. Tunus asıllı Fransız yönetmen Abdellatif Kechiche’in bu başyapıtı, iki genç kadının tutkulu, ihtiraslı aşkını anlatıyor. Cinselliğe cesur ve gerçekçi bir tavırla yaklaşan, erotizm ile porno arasında gidip gelen, kadın eşcinselliği sekanslarıyla izleyiciyi sarsan film, son yılarda izlediğim en güzel aşk filmi. İki sevgilinin lezbiyen olması durumu değiştirmiyor. ‘BAŞKA SİNEMA’nın ağır topları arasında Thomas Vinterberg’in ‘Onur Savaşı’, Onur Ünlü’nün ‘Sen Aydınlatırsın Geceyi’ ve Aslı Özge’nin ‘Hayat Boyu’su var

‘LA VİE D’ADELE’

Yön: Abdellatif Kechiche

Sen: A. Kechiche-Ghalya Lacroix

Görüntü Yön: Sofian El Fani

Oyuncular: Adéle Exarchopoulos, Lea Seydoux, Salim Kechiouche, Jeremie Laheurte, Aurelien Recaing, Catherine Salée, Alma Jodorowski

Kariyo ve Ababay Vakfı’nın sponsorluğunda M3 dağıtım şirketinin tertiplediği ‘BAŞKA SİNEMA’ etkinliği, sinemaseverlere festival tadında beş haftalık bir sinema şöleni sunuyor. 1 Kasım-6 Aralık tarihleri arasında, bağımsız filmlerden oluşan gösteriler Beyoğlu Beyoğlu, Kadıköy Rexx ve Altunizade Capitol Spectrum sinemalarında izlenebilecek.

BİZE HER GÜN FESTİVAL’ logolu ‘BAŞKA SİNEMA’nın çok kişinin yılın sinema olayı olarak karşıladığı ‘Mavi En Sıcak Renktir’i Thomas Vinterberg’in ‘Onur Savaşı’nı, Noah Baumbach’ın ‘Frances Ha’sını, son İstanbul Film Festivali’nin iki ödüllü filmi ‘Sen Aydınlatırsın Geceyi’nin de bulundurduğu zengin bir programı var.

ADÉLE HAKKINDA HERŞEY

Beş haftalık ‘BAŞKA SİNEMA’ festival tadındaki programın ağır topu, bu yıl Cannes’da herkesin favorisi, Altın Palmiye almasına kimsenin itiraz etmediği Abdellatif Kechiche’in ‘Mavi En Sıcak Renktir/ La Vie d’Adéle’ başyapıtı.

Julie Morak’ın 1990’lı yılların aynı adı taşıyan çizgi romanından, bu Tunus asıllı yönetmen tarafından senaryolaştırılan film, iki genç kadının tutkulu, ihtiraslı aşklarını anlatıyor.

Cinselliğe cesur ve gerçekçi bir tavırla yaklaşan, ateşli sevişme sahneleriyle bezeli, erotizm ile hardcore porno arasında gidip gelen, sansürcüleri zora sokan kadın eşcinselliği sekanslarıyla izleyicileri sarsan film, son yıllarda izlediğim en güzel aşk filmi.

İki sevgilinin lezbiyen olması durumu değiştirmiyor.

Cinselliğe çekincesiz yaklaşımı ve gerçekçiliği ile biri henüz lise öğrencisi diğeri ise mavi saçlı bir sanatçı olan iki genç kızın yıllara yayılan birliktelikleri üzerine olan film yaşam ve aşkı sorguluyor.

İlk görüşte aşk, aşkı dolu dolu yaşamak, kıskançlık, ihanet, terk edilme, ölümüne aşk acısı gibi temaları işleyen film, üç saatlik süresince hiç düşmeyen temposuyla izleyicisini avucunun içine alıyor.

Orta direk bir ailenin kızı olan lise talebesi Adéle’in hedefi, kısa bir üniversite öğreniminden sonra anaokulu öğretmeni olmaktır. Kendisinden yaşça büyük, sanat tarihi öğrencisi Emma’ya rastlayınca hayatı ve yazgısı değişir.

Adéle kendisinden çok daha fazla deneyimli, açık fikirli ve özgür ruhlu Emma’nın çekim alanına kendini kaptırır.

Ancak Adéle, Emma’nın bir iş ziyaretine gittiği bir gecede hayatının hatasını yapar. Eski flörtlerinden bir erkeğin ısrarlarına dayanamayarak yaptığı kaçamak ona pahalıya patlayacaktır. Durumu öğrenen Emma, kendisini evinden kovar, hayatından çıkmasını ister.

Lille’de geçen konusuyla film, kırılgan, masum bir genç kadının ilk büyük aşkını, yaşadığı hazzı, acıyı, tutkuyu epik bir sinema diliyle anlatıyor.

YAKIN PLANLARIN BÜYÜSÜ

İlişkinin getirdiği zorluklar, ayrılık süreci, ayrılığın ardından gelen boşluk hissi,

 artık sevilmediğinizde hissettiğiniz yalnızlık ve hüzün duygusu çok etkileyici bir atmosfer eşliğinde anlatılıyor.

Entelektüel altyapısı sağlam, derinlikli karakter tahlilleri, iyi yazılmış diyalogları içeren mükemmel bir senaryoyu, Abdellatif Kechiche samimi, içten, gerçekçi ve inandırıcı bir sinema diliyle işlemiş.

Genellikle el kamerasıyla çalışan, film boyunca yakın planlarla etkili olmayı başaran görüntü yönetmeni Sofian El Fani, Kechiche’in başarısında pay sahibi olmuş.

İkili arasındaki (oldukça uzun süreli) üç sevişme sekansında, yakın planın büyüsü bizlere iki sevgili arasındaki tutkulu ilişkiyi doğallığıyla aktarıyor.

Sosyolojik açıdan film orta sınıfın ahlakına değinirken, sınıf farkının iki sevgilinin farklı isteklerinin ortaya çıkmasına sebep olduğunu gösteriyor.

Özgür fikirli bir aileye mensup olan Emma’nın sevgilisini ailesine takdim ettiği sekanstan sonra tutucu bir ailenin mensubu Adéle’in, Emma’yı ailesine ilişkisini gizleyerek bir arkadaşı olarak takdim ettiği sekans ileride olacaklarının habercisi oluyor.

Tıpkı (yine Altın Palmiye ödüllü) Laurent Cantet’in ‘Entre les Murs’ başyapıtında olduğu gibi, bu film de Fransız eğitim sisteminin karakteristiği olan özgürlükçü havayı yansıtmada başarılı.

Son bir not: Filme kaynaklık eden orijinal çizgi roman metninde, Adéle’in ani ve trajik ölümünden sonra Emma yaşadıklarını sevgilisinin bıraktığı günlüklerden öğreniyor.

HASSAS KONU: PEDOFİLİ

1995’te Danimarka’da ortaya çıkan, film çekimi usullerine radikal bir değişiklik getiren Dogme hareketinin ilk başyapıtı, Thomas Vinterberg’in (DOT’ta oyununu da izlediğimiz) ‘Şölen/Festen’ (1998) filmiydi.

‘BAŞKA SİNEMA’nın ikinci ağır topu, aynı Vinterberg’in senaryosunu yazıp yönettiği ‘Onur Savaşı’ adıyla bizde vizyona giren ‘Jagten/Av’ idi.

‘Şölen’ ile Cannes’da (ikincilik ödülü sayılan) Jüri Özel Ödülü’nü kazanan Vinterberg, aynı fesitvalde ‘Onur Savaşı’ındaki oyuncusu Mads Mikkelsen’e En İyi Aktör ödülünü kazandırıyordu.

Pedofili ve çocuk taciri gibi evrensel bir konuyu büyük ustalıkla anlatan Vinterberg, Danimarka gibi uygar ve örnek bir ülkede dahi, bağnazlığın nasıl korkutucu bir boyuta gelebileceğini etkileyici bir sinematografi eşliğinde işliyor.

40’lı yaşlarını sürdüren Lucas, moral bozucu bir boşanma sürecinden sonra bir çocuk yuvasında iş bulur, yeni bir sevgili edinir, 15 yaşındaki oğluyla ilişkilerini düzeltir.

Her şey yoluna girmişken, en yakın arkadaşının hayalci küçük kızının iftirasına uğrar, kendisini pedofili ile suçlayan çevresi tarafından adeta linç edilir.

Kolektif bir histerinin ürünü olan bu toplumsal linç sonucu genç adamın hayatı cehenneme döner, tutunacak dal, masumiyetine inanan insan bulamaz. Günümüzün modern toplumunun, yargısız infaz yaparak günahsız bir insana sübyancı sapık muamelesine tabii tutulmasını, insanın içini acıtan bir gerçekçilik atmosferiyle anlatan film, soğuk, kasvetli ve iç burkucu tonuyla izleyiciyi etkiliyor.

Danimarka’daki taşra hayatını ve önyargılı insanların gerçekçi bir portresini çizen bu dram, sosyolojik açıdan da çok başarılı.

Lucas’ın içine düştüğü ürkütücü cadı kazanından kurtulma mücadelesini isyan edercesine izleyenler, filmin finalinde Lucas’ın kızın babası Theo’dan, kilisedeki yılbaşı ayininde hesap sorduğu vurucu sahne ile teselli buluyorlar.

FANTASTİK-ABSÜRD YERLİ FİLM

Süreel, absürd ve fantastik sinemanın ülkemizdeki en iyi temsilcisi olan Onur Ünlü’nün geçen yıl İstanbul Film Festivali’nde En iyi Film ve En iyi Kurgu ödüllerini kazanan filmi ‘Sen Aydınlatırsın Geceyi’ bir yıl gecikmeden sonra, ‘BAŞKA SİNEMA’ oluşumunda izleyicisiyle buluştu.

Absürd mizahıyla, şiirli sinema diliyle özel olmayı başarabilen Onur Ünlü bizleri şirin bir Ege kasabasına götürüyor. Babasının yaşadığı Akhisar’ın bir kasabasına. Bu kasaba sakinlerinin olağanüstü güçleri var. Kimisi duvarın içinden geçebiliyor, kimisi eliyle ateş edebiliyor.

Kahramanımız yan hakem Cemal duvarların ardını görebilme özelliğine sahip. Sevgilisi Yasemin ile aşk yaşadıklarında fiziki olarak havaya uçuyorlar.

Berber babası (Ahmet Mümtaz Taylan) ile kasaba doktoru (Ercan Kesal) psikolojik sorunları olan Cemal’e (Ali Atay) yardımcı olmaya çalışırlar. Cemal’in âşık olduğu öksüz Yasemin (Demet Evgar) ile evlenmesi sorunları çözmez.

Süper güçlere sahip olan kasaba insanlarının ‘endişe’ temelli yaşantısını sinemasının aracılığı ile anlatan Onur Ünlü, dar alanda sıkışıp kalmış kasaba halkının bunalımının altını çiziyor.

Kırık bir aşk hikâyesi anlatan filmin başrollerini paylaşan Ali Atay- Demet Evgar ikilisi olağanüstü bir oyun çıkartıyorlar. Zampara patronu tarafından sürekli sıkıştırılan sekreter rolünde Ezgi Mola’da başarılı.