Nihao

Vladi BENBANASTE Köşe Yazısı
31 Ekim 2013 Perşembe

Başlığı okuyup “ben de senin” demeyiniz, Çince iyi günler / günaydın demek... Eeee ne demişler çok okuyan değil çok gezen bilir... Değil mi ki sebeb-i hayatım istedi; değil mi ki uzun uçuşlardan hiiiç haz almadığını, bayramlarda İstanbul boş olur, hoş olur, bu bayramı da İstanbul’da geçirelim dedi... Onu kıracağıma kafamı kırarım daha iyi dedim veee;

 Bu defa ayağımın tozunu silerek geldiğim için sorun yok, beni salonunuzda ağırlayabilirsiniz. Çoook uzaklardan, farkı bir kültürden, Çin’den geldim. Yaklaşık 8 ay önce dostlar ile birlikte planlamaya başladığımız gezimizi güzel, unutulmaz, muhtemelen tekrarı olmayacak anlar ve anılar ile dopdolu bir şekilde bitirdik. Malumunuz olduğu üzere ölmeden önce hayatımın film şeridi gözlerimden geçecek ya, bu son geziyi de katınca film o kadar uzadı ki, ben kolay kolay gitmeyeceğe benzerim.

Bayram dediğin ‘köprüsüz’ olmaz. 4 günlük bir bayram, biraz baştan, azıcık ortadan, bi de kenardan çekiştirdin mi 12 güne nasıl çıktığına kendiniz bile şaşırırsınız. Kolay değil koskoca bir kıta ve bizlere tamamen yabancı bir kültürü tanıyoruz, öyle 3-5 gün yetmez. Yolculuk günü “bin atlı çocuklar gibi şendik.”Hava alanında ‘çek in’ işlemlerini, bendenizin vesveseli karakteri ile vaktinden çok önce bitirdik. Torpilli bazı dostlarımız sayesinde “cip”e girdik. Yeni maceralara doğru yelken açmaya hazırız (yine kullandım bu kalıbı... Bayılıyorum buna yaa), sabırsızız. Ufak ufak! ondan bundan şundan atıştırıyoruz “cip” in ikramlarından. (rejim abla tatile çıktığından sorun yok) bitince bir de öbüründen, berikinden ve ötedekinden de azcık yiyoruz. Derken beklenmeyen haber geliyor. 4,5 saat rötar var... Aman ne sevimsiz bir havadis. Vakitler gece yarısını gösterirken; büfe kapatmak üzere diye haber geliyor. Devam… Neme lazım acıkırız felan. Bütün bir geceyi o koltuk senin, bu koltuk benim, dolana dolana kâh uyuyarak, kâh sohbetle tüketmeye çalışıyoruz. Uykusuz iken lanetlettiğim için tüm dostların hayrına uyumaya çalışıyorum.

Derken sabah oluyor erken ve “kabin kru, kros çek” ve ardından “kabın kru teyk off pozişin” talimatları ile pistte tam gaz ilerliyoruz. Sebeb-i hayatım yanımda, elini tutuyorum. Yok, yanlış anladınız hiç korkmaz uçmaktan, sadece romantizm olsun diye tutuyorum elini. Kendisi yarım yamalak bir gülümseme ile bana bakıyor sonrasında her uçuş öncesi yaptığı gibi koltuğuna sıkı sıkıya yapışıyor gözleri kapıyor ve başlıyor; mırıldanmaya... Sanırım; bir taraftan bana bu kısa uçuş için sevgilerini iletiyor, bir taraftan da uçağın havada kalmasını sağlayacak duaları sıralıyor... Kontrol ediyorum totem ti-şörtü üzerinde, (kendimi bildim bileli sadece uçuşlarda giyilen, muhtemelen bir zamanlar siyah renkte olan ve Wright kardeşlerin uçmayı başarmalarından sonraki en müthiş icat olan “garantili uçuş” ti-şörtü) içim rahatlıyor. Uyuya kalıyorum.

Çin’de “şan-gay”dayız. Teorik olarak Çin komünist bir yönetim ile yönetildiği iddia edilse de en azından görüntüde ve “Shangai”da bu rejimin varlığından bahsetmek pek olası değil. Özgürlük Anıtı’nı getirseniz; sanırsınız ki “ni-york”. Tek tip elbiseli, sazdan yapılma şapka giyen, babet ayakkabılı Çinli tiplemesi yerine yeni versiyonu var. “Lui viton” çantalı, “bör-bery” anoraklı, Çinlilerin, geleneksel Çin yemeklerinin yanı sıra “KFC”(kısaca “ki-ef- si”;kentaki frayd çikin) ve “tgi friday ”( ti ci ay fraydey) da yemek yemeleri sıradanlaşmış. Yollarda en lüksünden değilse bile iç güveysinden hallice arabaların sayısı çok fazla, arada bir “be em ve”, gibi üst segment arabaları da görmek mümkün, Ferrari galerisi satış olmasaydı herhalde çoktan kapatır giderdi; demek alıcısı var... Tabii ki hayat herkese aynı derecede bu kadar tozpembe değil. 1,5 milyar nüfusa 1 tek çift ayakkabı vermek için 3 milyar ayakkabı üretmiş olmak gerek... Hele bir de yılda bir herkese ağız ve diş bakımı yapmaya kalksanız...

 Çin, nüfus artışını kontrol etmek için bizdekinin aksine az çocuğa prim veya başka bir bakış açısından çok çocuğa maliyetler getirmiş... İdeal çocuk sayısı bir olarak belirlenmiş. Nüfus hızındaki artışı 1990’ da binde 21’den kontrol altına almış olsalar da, uzun vadede bu politikanın devam etmesi durumunda ‘yaşlanacak’ bir nüfus sorunu ile nasıl baş edecekleri merak konusu. Bekleyelim, görelim...

Komünizmin etkisi ile nüfusun büyük bir bölümü ateist ise de Budizm buralarda yaygın. Biz de bol miktarda tapınak geziyoruz. Kenarları kalkık çatıların oluşturduğu ‘Çin’ mimarisinin klasik bina görüntüleri, gökdelenlerin gölgesi altında ve neredeyse sadece tapınaklarda kalmış. Tütsü dumanı, ses ve ışık cennetteki Buda’ya haber gönderdiği için tapınaklarda sürekli yanan bir ateş ve tutuşturulan yüzlerce tütsünün yoğun dumanı var. Yüzlerce insan, belirgin bir ritüel ile ‘Buda’ya olan bağlılıklarını gösteriyor ve ibadet edip ya teşekkürlerini sunuyorlar ya da ‘isteklerini’ aktarıyorlar. İbadet, tapınağın bahçesinde tütsünün yakılması ve dumanı ile Buda’nın ruhuna ulaşma ile başlıyor. Önce tapınağa doğru, sonra sağa-sola ve arkaya doğru, tütsü iki ellerinin arasında, bilindik ‘selamlamalarını’ yapıyorlar. Sonra tapınağın içindeki Buda heykelinin önünde ve tapınağın içinde kaç tane Buda heykeli varsa hepsinin önünde alınlarını yere değdirip ‘dua’ ediyorlar... Ne diyelim; Buda kabul etsin... Heykelleştirilmiş Buda figürleri arasında bir tane şişman ve mutlu Buda var; nedense kayınvalidem bana bir tanesini hediye etti... Benzetti mi ne?

Evet, daha anlatacak çok güzel anılarımız var, acelemiz yok, hayatın akışı bize bir mani çıkartmaz ise, artık yaza kadar yavaş yavaş anlatırız.

 (yanda Çince sevgiyle kalın yazıyor) inanmıyorsanız okutun… Çince zor zanaat; her kelimenin kendi sembolü var ve tonlama ile 4-5 farklı manaya bürünebilen zor bir lisan. İnternetten baktım... Doğru olmayabilir ama sizinle paylaşıyorum; 40.000 sembol var ve bunların 4000 tanesi gündelik konuşabilmek için yeterli, kitap okumak için 10.000 sembol bilmelisiniz... Düşünsenize 29 harf yerine 10.000 sembol... Bu bilgi ile ancak üniversiteyi bitirebilenlerin bir kısmı ulaşabiliyormuş... Ne diyelim... Kolay gelsin...

Bu defa 29 harften bir kaçını kullanarak; sevgiyle kalın.