Kestirmeler

Riva ŞALHON Köşe Yazısı
23 Ekim 2013 Çarşamba

10.000 saat kuralını duymuşsunuzdur. Malcolm Gladwell’in ‘Çizginin Dışındakiler’ adlı kitabında bahsedilen bir teoridir. Kısaca şunu diyor: bir işi 10.000 saat boyunca yapanlar başarılı oluyor. Çalışma temposunun ilk başlarında gelişme hızlıyken sonraları çok ufak gelişmeler kaydedilir. Yine de usta olmanın kuralı 10.000 saati doldurmaktır. Bütün dahi müzisyenler başyapıtlarını müzikle geçirdikleri on yıldan önce vermemişlerdir.

Yetenek önemli diyebilirsiniz. Ancak beyin cerrahı olarak henüz okulda geçirdiği süreyi yeni bitirmiş birine ne kadar yetenekli de olsa beyninizi teslim etmezsiniz. Zira bilgi ve tecrübe gerektiren karmaşık konularda uzun bir olasılık ve senaryo listesi vardır.  Birçok farklı durumun daha önce görülmüş olması ve senaryoların her türlüsünün çalışılmış olması ustalığa giden yolu çizer.

Tek değişkenli senaryolarda örneğin, bireysel sporlarda, (uzun atlama, yüzme gibi) 1000 saatlik tecrübeyle bir dünya ustasını yenmek mümkündür. Ancak bu tür dallarda standart sapma da yüksektir. Yani rövanş olmasında fayda vardır. Tek değişkenli alanlarda yeteneğin de çalışma kadar önemli olduğunu savunanlar olacaktır. Ki doğrudur. Örneğin yavaş bir atlet hızlı bir atlete dönüşemeyebilir. Kas yapısını bir yere kadar geliştirebilir.

O zaman ustalık formülünde yeteneğe biraz yer versek de hazırlık döneminin mesai olarak uzun olmasının çok önemi var. Bilginin de tecrübeyle gelişmesi gerek. Doğru yönlendirmeyle, yıllar süren çalışma gerçek başarıyı getirecektir. Doğuştan yetenekli insanların başarılı olmasının sebebi de araştırmalara göre yetenekleri değil, aksine uzun mesailerini istekle ve şevkle ayırabilmelerinden. Zamanlarını verimli kullanabilmelerinden. Ancak ‘nasıl olsa yeteneğim var’ diyerek çalışmaktan ödün verenleri ustalar sınıfında maalesef göremiyoruz. Beatles grubu henüz hiç kayıt yapmadan, iki yıl boyunca Hamburg’da striptiz kulüplerinde çalarak performans yeteneklerini geliştirdiler.

Kısaca demek istediğim şu: Kestirmeden bir yere varmak imkânsız. Arka yollardan hak etmediğimiz işlere - okullara girip diplomaları -  unvanları cebe indirmek, okumadığımız kitapların sınavına girmek, gerekli mesaiyi vermeden bilgileri hap gibi yutmaya çalışmakla sadece görünürde başarı elde etmek mümkün. Doğuştan bize verilmiş lütufları da geliştirmeden üzerinden bir süre prim yapmak mümkün.

Aynı şey ülkeler için de geçerli. Doğal kaynakların zenginliği, ülkenin ekonomisi için büyük bir lütuf olabilecekken, doğru çalışma yapılmadığında gelişmeye dönüşmüyor. Yani lütufun rolü gitgide azalıyor. Örneğin Türkiye üreterek büyüme yıllarını geride bıraktı. Artık eski avantajlarını yitirdiği için ithalata dayalı bir ekonomiye geçti.  Endüstri sonrası toplum oldu. Bu durumda paraya sahip olduğu sürece üretilmiş olanı satın alıp kullanabilir bir ekonomi. Sanırım üretime tarıma ve hayvancılığa gerekli emek mesai ve yatırımı yapmayarak kestirme yolu seçtik ve bu konularda usta olma yetkimizi yitirdik.

Doğal kaynaklarda nispeten fakir olan İsrail’deydim geçtiğimiz bayram tatilinde. Orantılı bir kentsel büyümenin yanı sıra, hiçbir kestirmeye sapmadan yıllarca emek verilmiş araştırmaların ürünü teknolojileri ve bunun ihracata dönüşme şeklini hayretle gözlemledim. Yetenek gerekli diyerek mazeret öne sürenler olacaktır. Onlara şiddetle yeteneğin başarıya giden yolda cüzi bir rolü olduğunu, her şeyin çalışarak, kestirmelere sapmayarak ve hak ettiği mesaiyi vererek gerçekleşebileceğini savunabilirim.