İlk defa limanımızdan çıktık!

Gönüllü hanımlar arı hızında çalışıyorlar. Kimi, Şalom gazetesi ekini dağıtmakla meşgul, kimi de aralıksız bir tepside borekitasları dağıtıyor. Cemaat başkanı bir köşede Şalomcularla sohbet ederken dikkatle gelenleri gözlemliyor. Herkesin içinde tedirginlikle karışık bir heyecan var. Heyecan ilk defa isminde “Yahudi” geçen bir günün topluma açık bir alışveriş merkezinde gerçekleşmesi, tedirginlik ise “acaba” ile başlayan cümlelerden ibaret.

Mois GABAY Köşe Yazısı
9 Ekim 2013 Çarşamba

Jojo, ne haber nasılsın?
İyiyiz paşayiko ne olsun, sen nasılsın? Biz de gelelim dedik bu Pazar bizim Faniler, Tildalar herkes, sanki bütün ada burada, ilerde de bizim hanım borekitas dağıtıyor. Patlıcanlının yanında lokumlu da yaptılar tatmadan geçme, İzzetlerin korosu beş buçukta çıkacakmış, görüşürüz…

İstinyePark AVM’nin hıncahınç dolu olduğu bir Pazar günü… Saat 14.30 sıraları Uzaklardan tanıdık melodiler kulağıma çalınıyor. Lokantaların olduğu bölüme, seslere doğru ilerliyorum. Kayda değer bir kalabalık toplanmış, sahnede her zamanki heyecanı ile Şemeş Karmiel Topluluğu kulağımızın aşina olduğu melodilerle etrafı coşturuyor. Kafamı kaldırıp yukarılara baktığımda üst katlardan bir o kadar daha kalabalığın gözünü tek noktaya, sahneye diktiğini görüyorum. Çoğunluk yine tanıdık simalar. Sırf meraktan duraksayan ya da bir süre duraksayıp “Ne varmış burada, Yahudi kültürüymüş, iyi hmm peki”  diyerek geçip devam eden hatırı sayılır bir kalabalık da var. Güvenlik tedbirleri hafta arası yaşanan yazılı saldırıdan ötürü en üst seviyede alınmış. Cemaatin çoğu kurum ve dernek başkanları tam kadro oradalar. Gönüllü hanımlar arı hızında çalışıyorlar. Kimi, Şalom gazetesi ekini dağıtmakla meşgul, kimi de aralıksız bir tepside borekitasları dağıtıyor. Cemaat başkanı bir köşede Şalomcularla sohbet ederken dikkatle gelenleri gözlemliyor. Herkesin içinde tedirginlikle karışık bir heyecan var. Heyecan ilk defa isminde “Yahudi” geçen bir günün topluma açık bir alışveriş merkezinde gerçekleşmesi, tedirginlik ise “acaba” ile başlayan cümlelerden ibaret. Bu safhaya gelene kadar yaşanan süreç kolay olmuyor. Görüşülen onca alışveriş merkezinden ilk seferde tek yeşil ışık yakan İstinyePark oluyor. Bu sayede senelerce yine “kendi kendimize kendi mekânlarımızda” yaptığımız tanıtımlar yerine ilk defa kendi limanımızdan çıkıyoruz. Karmiel gösterisi sonrasında Jak Kamhi’nin kitap imza etkinliği devam ediyor. Sahnede uzunca bir sıra oluşuyor. Demek ki bu ülkede Jak Kamhi’nin hayatını merak eden ve kitabını imzalatmak isteyen hatırı sayılır bir kalabalık da varmış diyorum içimden. Cemaatin diğer faaliyetlerinde görmeye alışık olmadığımız farklı yüzleri de görebiliyoruz. Ladino müziklere hâkim yaşı altmış üstü hanımlar, beyler ön taraflardaki sandalyeleri erkenden kapmışlar, saatlerce sıkılmadan arkadaşları ile sohbet edip, beş buçuktaki konseri bekleyecekler. Bu kalabalık bu tarz etkinliklerin de bel kemiğini oluşturuyor. Bugüne özel üretilen 10.500 borekitas hızla midelere inerken, aradaki boşluk zamanda gözüm sahne arkasına kurulan sergiye dalıyor. Bayramların farklı karelerde anlatıldığı fotoğrafların sonuna doğru iki ayrı harita dikkatimi çekiyor. Üstteki Türkiye’deki Yahudilerin 1945 yılına alttaki ise 2013 yılına ait şehir şehir sayısal dağılımını gösteriyor. Ziyaretçilerin en uzun süre baktığı fotoğraf bu oluyor. Van’da, Urfa’da, Antep’te Yahudi yaşadığını bilmeyenler de öğrenmiş oluyor bu sayede. Jak Kamhi, imzaları bitirip ayrılırken uzaklardan sergiye Kemal Gülman’ın arkadaşları ile geldiğini görüyorum. Bu sırada İsrail Başkonsolosu Moşe Kamhi’de arka taraflarda hararetli bir sohbete dalmış. Bir sonraki etkinlikle arada iki buçuk saatin olmasını fırsat bilerek çoğunluk gibi üst katlardaki kafelere gidiyorum. İstinyePark sanki bir getto olmuş, her masada bir tanıdık, Albukrek kardeşler de tam kadro buradalar. İçimden keşke bu boşluk zamanda da hani bir Mario Levi davet edilip İstanbul’da Yahudi olmak gibi bir sohbet ya da hiç olmadı Geveze ve Bay J’den bir stand-up rica edilse nasıl olurdu diye düşünüyorum? Tanıdıklarla bir sohbete dalıyorum, herkesin bambaşka fikirleri var. Kapıları bu kadar açmak ne kadar doğru diyen de var, yapılan tanıtımları yetersiz gören de… Peki, biz bu kadar tanıtımdan sonra Neve Şalom’a düğüne gelenlerden nasıl kimlik soracağız?  “E hani siz kültürünüzü tanıtmaya çok hevesliydiniz” demezler mi diye düşünen de… Hiçbir şey yapılmasaydı bile, oradan geçenlerin sahnedeki “Yahudi Kültürü Avrupa Günü” yazısını okuması yeterli. En azından bugün belki bir bin kişi daha Yahudilerin garip görünümlü, uzaylı insanlar olmadığını öğrendi.  Saatler geliyor, Şemeş Karmiel bu kez “Damdaki Kemancı” ile sahne alıyor. Hemen sonrasında alkışlarla Los Paşaros Sefaradis, Orhan Şallıel orkestrası ile etrafı coşturuyor. “Las Candelicas” ve “Adio Kerida” şarkılarında sahneye alınan “Estreyikas D’Estambol” minikleri, sayıca azız belki ama gelecekten umutluyuz mesajını veriyor. Epey uzun süren sahne performansında İzzet Bana’nın teatral şovuna, Karen Şarhon’un etkileyici sesi eklenince ortaya hoş bir manzara çıkıyor. Konser sonrası bu kez sıra yine Karmiel’de; Avram Avinu ile sahneye girip Roman dansıyla devam ediyorlar. Nihavend makamında müzikleri, roman dansını uzaktan izleyenler belki de bunun bir Yahudi etkinliği olduğunun bile farkına varmıyor. Gösteri sonunda Karmiel ekibinin açtığı iki ayrı “Türk bayrağı” ise hem anlamlı hem de düşündürücü…  Düşünmesi gereken tabii ki biz değil, o bayrağı açtırma,700 yıldır bu topraklarda yaşayan bir kültüre “biz de sizin bir renginiziz” diye hatırlatma ihtiyacı hissettirenler…

İlk deneme yarı limanda başarıyla sonuçlanıyor. Seneye belki de “Yahudi” kelimesi toplum hazır olana kadar “Sefarad” ile değiştirilerek Türkiye’nin renkleri adı altında daha toplumun içinde olan bir Cevahir’de, olmazsa Nişantaşı veya Beşiktaş semtinde bir meydanda denenebilir, ne dersiniz? Patlıcanlı börekitas tadında geçen bu güzel Pazar gününe emek veren herkese teşekkürler…