Bir kırlangıç ile bahar gelmez

Daha önce piyasaların ve beklentilerin aksine FED’in varlık alımını azaltmayacağını ve bunu yeni Başkan’ın belirlemesi yönündeki Amerikan verilerinin henüz istenilen seviyelerde olmadığını belirtmiştik. Karşı komşu Ayşe Teyze ile emekli öğretmen esnaf Salih Amca ise, FED kararında bir değişiklik olmamasına, uluslararası piyasalarda rahatlama havasının devamına rağmen bizde dövizin yükselmesine, borsanın düşüşüne anlam vermekte zorlanıyor

Cüneyt DİRİCAN Ekonomi
2 Ekim 2013 Çarşamba

FED cephesinde henüz bir değişiklik olmadı. Peşine, Avrupa Merkez Bankası ve Draghi’nin de benzer yöndeki açıklamaları gelince, piyasalardaki likidite bolluğunun (tuzağının) hâlâ devam ettiği ve edeceği yönünde geçici bir rahatlama sürecine girildi. Ancak, Merkez Bankası Başkanı Sn. Başçı’nın açıklamalarına rağmen bizde dolar ve Euro kuru bizde halen 2 ve 2.7 TL’nin üzerinde yükseliş yönlü devam ediyor.  Parite 1,35 seviyelerinde, Aralık ayı FED kararlarına kadar yatay seyirde devam edecek gibi. BİST de bu anlamda dövizdeki dalgalanmalardan nasibini alarak 74.000 endeks seviyelerine doğru indi. Altının onsu ve petrolün varil fiyatı ise, FED kararlarına istinaden yatay bandında yine alt seviyelere doğru hareket etti. Altının onsu 1300 dolara doğru gidiyor. Brent petrolün fiyatı emtialardaki gevşeme ile 107 dolara, Amerikan ham petrolünün varili 104 dolara indi. Bizde yine hazine bonolarında gösterge faiz yüzde 8,65 seviyelerine çıktı, Amerika’da yüzde 2,70 seviyelerine inerken.

Karşı komşu Ayşe Teyze ile emekli öğretmen esnaf Salih Amca ise, FED kararında bir değişiklik olmamasına, uluslararası piyasalarda rahatlama havasının devamına rağmen niye bizde döviz yukarıda, borsa düşüyor anlam vermekte zorlanıyor. Sebebini Ödemeler Bilançosu’ndaki Cari (Denge) Açık rakamımızın GSYİH’ya oranının yüksekliği, dış borç rakamının yüksekliği, döviz borcu ve pozisyon açığı olan kurumların talebi olarak açıklıyor piyasalar ve Fitch gibi kredi derecelendirme kurumları.

Durum aslında nedir?

Fransızların meşhur bir atasözü vardır. Bir kırlangıç baharın geldiğini müjdelemez diye. “Cari Açık Öcü Değildir” başlıklı yazımızda belirttiğimiz üzere, cari açık önemlidir ancak tek başına korku yaratacak bir başlık değildir. Evet, dolara talebin artması ile yabancı sermaye akışında sorun yaşanma ihtimali olabilir ve bu büyüme rakamlarımızı etkileyebilir ama Türkiye’nin dinamikleri salt bu ikilinin (GSYİH büyüme ve cari açık) üzerine de kurulu değildir.

2001 krizinden sonraki ekonomik performansa baktığımızda, Türkiye’nin iç / dış borç kompozisyonu TL lehine dönmüştür ve bugün Hazine’nin borçlarının yüzde 40’ı dış borçtur. Eskiden yüzde 60’dı. Hazine’nin ortalama borç vadesi 10 aydan 77 aya kadar çıkmıştır. Borçlanma faiz oranı 10 katı kadar ve tek digite düşmüştür. Borçlanma konusunda kamu bütçe dengesine bakıldığında, bütçesi uzun zamandır dengede ve rasyo olarak çok iyi durumda olan Maliye nedeni ile Hazine kamu finansmanında rahat durumdadır. Genel ve merkezi yönetimin yani kamunun borçlarına baktığımızda, Avrupa Birliği Maastricht kriteri olan yüzde 60 borçluluk oranına göre Türkiye yüzde 40’lar ile Birlikte kurucu üye ülkeler arasında bu rasyoyu tutturan tek ülkedir. Kasadaki para yani Merkez Bankası döviz rezervleri kamunun kısa vadeli dış borç stoğunu defalarca karşılayabilecek miktardadır. Yabancı sermayeye bağımlılık noktasında varlık satışı yani Özelleştirme İdaresi’nde FED ve dünyadaki konjonktürden kaynaklı likiditede portföy ve doğrudan yatırımlar anlamında sorun yaşanabilir ama bu en fazla ekonomik büyüme yönünde kontrollü bir etki yaratır. Toplam net dış borç stoğu 350 milyar doların 250 milyar doları reel ve finansal sektörün üzerindedir. Burada, bankalarımızın bono ihraçları ve sendikasyon kredilerinin de, maliyeti yükselse dahi, çevrilebileceği düşünülürse, piyasalardaki asıl sebep açık pozisyon riskini kapamak isteyen reel sektörden ağırlıklı kaynaklanmaktadır. Başçı’nın açıklamaları da elindeki veri seti ile aslında burayı rahatlatmaya yöneliktir.

Amerikan hazinesi bütçe açığı veriyor

Amerikan Hazinesi’nin uzun zamandır bütçe açığı vermesi, 17 trilyon dolar bütçe açığına her sene bütçe borçlanma limitine yasal olarak takılarak 1 trilyon dolar daha eklemesi, FED’in son beş senede beş katına çıkardığı yani 4 trilyon dolara yaklaşan bilançosunun yarısının Amerikan Hazine bonoları ve Bankalarının bu yönde verdiği kağıtlar dikkate alındığında, evet belki yüzde 6,3’den yüzde 5,7’ye düşen Amerika’nın Cari Açık / GSYİH oranı, yüzde 8 seviyelerine çıkan Türkiye’nin aynı oranına göre daha düşüktür ancak.... Kimin Merkez Bankası veya Hazinesi ile genel verileri daha iyidir diye bakıldığında, eğer işsizliği halen hedefe yaklaşamamış Amerika’da büyüme yüzde 2,5’lardayken, Türkiye’de yüzde 4,5’lara tekrar yaklaştıysa, kamu borcunun GSYİH’ya oranı bizim iki katımıza yakın olarak yüzde 73’deyse, piyasalarımızdaki bu panik atağın aslında algıda seçicilikten kaynaklandığını da söylemek çok iddialı olmayacaktır. Eğer konu para basmak ise, bunu yapmak da dünyadaki her Merkez Bankası’nın işidir.

Bu yazı yazıldığında Kongre’de yeni bütçe henüz oylanmamıştı. 17 Ekim’de Amerikan Hazinesi’nin yasal borçlanma limitinin aşımı da oylanacak. İkisinden birinin onaylanmaması halinde, teknik olarak Amerika default edecek yani maaşlar, borçlar ödenemeyecek. Bu şu anlama gelir o zaman. Dolardan kaçış başlar, Amerikan tahvillerinin faizi uçar, emtia fiyatları yükselir. Euro değer kazanır. Bu arada İtalya’daki hükümet krizi Avrupa’ya sıçrarsa o zaman borsalar iyice dip yapar ve emtia daha da değer kazanır. Bu durumda önce tahvil, sonra hisse senetlerinde uzun bir süre sıkıntı yaşanır.

Özetle, Titanik’te kaptan köşkünde veya VIP kamaralarda değiliz ancak 1 sınıftayız. Buzdağına çarpınca bizde dengemizi kaybedebiliriz ama filikalara yakınız ve sağlam olduğu sürece kurtarabilecek durumdayız ve yine iddia edildiği gibi alt katlarda kesinlikle değiliz, bu da kırlangıç kadar kesin.

Not: Bu yazıda yer alan bilgi ve yorumlar herhangi bir şekilde yatırım danışmanlığı ve önerisi kapsamına girmemektedir. Yer alan bilgiler ve bunların kapsamında alınan karar ve uygulamalardan, doğabilecek sonuçlarından, Şalom ve yazarın herhangi bir yükümlülüğü ve sorumluluğu bulunmamaktadır.