Evine dönen Buchenwald çocuğunun öyküsü

Holokost kurtulanı olan İsrail eski Baş Hahamı Meir Lau’nun hayatını anlatan ‘Derinliğin İçinden’, uzun süren bir çalışmanın ardından Gözlem Kitap tarafından Türkçe’ye kazandırıldı. Eserin çevirmeni E. Seval Vali ve editörü Gila Erbeş kitabı eşsiz yapan yönlerini ve bu zorlu süreci anlattılar

Sara YANAROCAK Sanat
25 Eylül 2013 Çarşamba

‘DERİNLİĞİN İÇİNDEN’ adlı kitabın Türkçeye tercüme edilme ve yayınlanma serüvenini bizlere anlatır mısın?

GİLA ERBEŞ: İki yıl evvel, Pesah bayramı vesilesiyle bir dostum ‘Derinliğin İçinden’ kitabının İngilizcesini hediye etmişti. Çok yalın bir dille yazılmış olan kitabı kısa sürede bitirdim ve çok beğendim. İsrail’in Aşkenaz eski Baş Hahamı Rav İsrael Meir Lau’nun çarpıcı yaşam öyküsünü konu alan kitap, Yahudilikle ilgili aklınıza gelebilecek pek çok konuyu kapsıyordu.

Kısaca kitaptan bahsetmek gerekirse; Rav Lau, II. Dünya Savaşı’ndan sekiz yaşında mucizevî bir şekilde çıkmayı başarıyor ve ailesinden kalan tek kişi ağabeyi ile birlikte henüz kurulmamış İsrail’e göç ediyor. Lau’nun yeni vatanında yaşadığı genelde tatlı anılarını ya da zorlukları okurken farklı açıdan İsrail’in tarihine de tanıklık ediyorsunuz. Yer yer araya serpiştirilmiş Talmudik felsefeler kitaba müthiş lezzet katmış. Meir Lau mesleki kariyerinde ilerlerken bir yandan da ülkesinde önemli ve saygın bir yer ediniyor ve dünyaca ünlü pek çok liderle yapmış olduğu görüşmelerde barış ya da Yahudilikle ilgili çok ilginç söyleşiler yapıyor.

Kitabı bitirdiğimde, “İşte, bu kitabı Türkçeye çevirmeliyiz. Buradaki bilgileri herkes okumalı, özellikle de cemaat mensubu gençlerimiz…” diye düşündüm. Bu fikrimi Estreya Seval Vali ile paylaştım. Seval, gerek konuya hâkimiyeti gerekse çevirideki akıcı dili ile çevirmen olarak en doğru kişiydi bana göre. Nitekim basıldıktan sonra kitabı okuyanlardan aldığımız geri dönüşler bunu doğruladı. Daha sonra, pek çok kitap projemizde bizi desteklemiş olan Lea ve Leon Cibili ile görüştüm; Meir Lau’nun ismini duyar duymaz bu projede de yer almayı kabul ettiler. İsrael Meir Lau ile bizi tanıştıran da, Lau’nun aile dostu Rav Mendy Chitrik oldu.

Gözlem Kitap basılmaya değer kitapları hangi kriterlere göre seçiyor?

Gözlem Kitap olarak, basacağımız kitap ya da CD’lerin Yahudilikle ilgili olmasına gayret ediyoruz. Bu çizgi roman da olabilir, tarih ya da yemek kitabı da... Kitapçılarda kolaylıkla antisemit yayınlara ulaşılabildiği göz önüne alındığında, doğru kaynaktan doğru bilgiyi verme daha da önem kazanıyor. Ayrıca, cemaatimizin ihtiyacı için dua ve Yahudilik dini ile ilgili kitaplar yayınlıyoruz. Bu konuda en önemli destekçimiz Ester Asa ve Tora Grubu ile bazı duyarlı cemaat üyelerimiz. Bundan başka, Ladino dilinde Sefarad kültürünü tanıtıcı kitap ve müzik CD’leri yayınlıyoruz. Bu konuda da Sefarad Kültürü Araştırma Merkezi bize destek oluyor.

Gözlem Kitap olarak biz okuyucularınız için yeni projeleriniz var mı? Mesela kitabın yazarı Rabi İsrael Meir Lau’yu İstanbul’a davet edip bir söyleşi ve imza günü tertiplemek gibi…

‘Derinliğin İçinden’ kitabının yazarı ve hitabetiyle ünlü Rav Lau, kasım ayında düzenlenecek olan Limmud’a katılmak üzere şehrimizi ziyaret edecek. Bu vesileyle okurlarımız kendisini yakından tanıma fırsatını yakalayabilecekler.

Çevirileri bitmiş, yakında basacağımız iki kitabımız olacak. Bir tanesi çocuklar için ebeveynleriyle birlikte eğlenerek okuyabilecekleri ‘Ailemizin Şabat Kitabı’. Bu, Bereşit kitabının ilk altı peraşasını içeriyor. Farklı yaş grubu ve seviyedeki çocuklar için hazırlanmış; içerisinde yemek tarifleri, bulmacalar, çizgi romanlar vs. yer alıyor.

Diğeri ise, ‘Ester’in Şifresi’ (Le Code d’Ester). Tamamen gerçek olayları içeren bu kitap, geçen sene Fransa’da yayınlanmış ve çok ses getirmiş. Konusu: 16 Ekim 1946’da Nürnberg Mahkemesi sonucunda Nazi önde gelenlerinden Julius Streicher, idam sehpasına çıktığında, asılmadan önce şöyle bağırır: “Yahudiler memnun olacak! Purim 1946!” Dünya şaşkınlık içindedir. Acaba, Streicher ne demek istemiştir? Streicher’in iki bin yıllık dinî bir metinde -Ester’in Kitabı- sözü edilen olayları anan bir bayrama atıfta bulunduğu gayet açıktır. Aynı zamanda gazeteci olan yazar Bernard Benyamin, birbirinden bağımsız gibi gözüken bu iki olayın şifresini çözüyor ve bizleri hayretler içinde bırakıyor. Çok ilgi çekeceğine inandığım bu kitabı da Türkçeye Seval Vali çevirdi.

On yılı aşkın bir süredir Gözlem’den çıkmış pek çok kitabın çevirisini üstlendin. Okurlarımız seni ayrıca, Şalom ve Şalom Dergi’de yer alan yazılarından tanıyor.  Bu kitabı dilimize çevirirken, oldukça etkilendiğini düşünüyorum. Çeviriyi yaparken neler hissettin?

E. SEVAL VALİ: Holokost çok hassas ve çok tartışılan bir konu; olumlu ya da olumsuz, etkilemediği fazla kimse yok sanırım. Ben istisna olmadığım gibi, konuya karşı aşırı bir duyarlılığım olduğunu da söyleyebilirim. Çevirmen olarak hemen her sene bir şekilde karşıma çıkıyor ve beni az ya da çok hasta edebiliyor. “Neden bile bile hasta oluyorsun, bu tür çevirileri yapma o zaman,” diyenler çıkabilir. Ancak bazı durumların kaçarı yoktur. Benim açımdan Holokost’tan kaçış yok. Konu eninde sonunda gelip beni buluyor ve o pek garip suçlamadaki gibi, kesime giden koyun misali, kendimi teslim ediyorum. Bir Kabalist’e göre, Holokost’ta can vermiş birinin ruhunu taşıyorum. İnanırsınız ya da inanmazsınız. Doğrusunu isterseniz neye inandığımı ben de bilmiyorum. Ancak Holokost’tan kaçış yoksa hastalanmayı göze alıp bu zorlu süreci en hafif hasarla atlatmaya çalışmak zorundayım. Tabii bu arada işimi en mükemmel şekilde yapmalıyım. Bunun da yolu, konunun içine girmek ve empati yapmaktan geçiyor. İki ucu keskin bir kılıç, anlayacağınız.

Çeviriyi yaparken bu kez neler hissettim? Annesinden zorla ayrılan yedi yaşlarındaki bir çocuk oldum, ağabey Naphtali’ye sonsuz bir hayranlık duydum, onun yapacaklarını izleyip tartışmasız itaat ettim, ceset yığınlarının arkasına saklandım, kendim aç olduğum halde ağabeyim yesin diye ekmek dilimleri sakladım... Çocuk İsrael Meir için Tanrı kavramı yok. Ne bir suçlama ne de şükran. Ağabeyi ve diğer insanlar var. Bunu anladığımız zaman olayın içine kolaylıkla giriyorsunuz.

‘Derinliğin İçinden’ adlı kitabın çok uzun soluklu bir çalışma dönemini kapsadığını biliyorum. Bu zorlu süreci anlatır mısın?

Zorlu evet, ama çok uzun bir süreç denemez. Bir kitabı normal çevirme süresi sekiz aydır. Ben iki kitap üst üste çevirdim ve aralıksız on üç ay çalıştım. Her gün bilgisayarın karşısına geçtim ve bütün enerjimi vererek yapabildiğimi yaptım. Başlardaki bocalama dönemini, kitabın sonunda hızlanarak telafi ettim. Enerjimi kitaba verdiğim için sevdiklerimi ve evimi çok ihmal ettim. Çevirmenlik yarı zamanlı bir iş değildir. Uykuda iken de devam eder. Zihninizin en uyanık olduğu zaman bulamadığınız sözcük ve kavramları uykuda keşfettiğiniz olur. O bakımdan kitapla yüzde yüz bütünleşirsiniz. Başarının sırrı, belki de budur. Gün yirmi dört saat, kitabı düşünürsünüz.

Kitabın ilk kısmı olan ‘Bıçak, Ateş ve Odun’ (AKEDA) bölümü, Avraam Avinu’nun oğlu Yitshak’ı kurban etme hikâyesine gönderme yapmak amacıyla konmuş. Diğer bir deyişle Holokost kurbanlarıyla, Biblik öykü arasında koşutluk kurmak amaçlanmış… İkinci kısım ise ‘Koç Boynuzu’ (ŞOFAR) adını taşıyor. Kanımca bu bölümde ise, Yahudi ulusunun her daim yaşadığı zorluklara mukabil, şofar aracılığı ile Göklerdeki Babamıza haykırışlarını, yaşamla verilen mücadeleleri, en sonunda ise yine de ona sığındıklarını simgeliyor. Bu konudaki düşüncelerini almak isterim.

Holokost gibi Akeda da, bilgelerimiz tarafından günümüzde bile hâlâ çok tartışılan bir konudur. Bir yanda kurban edilmesi istenen genç bir adam (Yitshak o dönemde otuz yedi yaşındadır), diğer yanda ulus olma yönünde Tanrı’nın Avraam’a verdiği bir söz vardır. Birkaç cümle ile hatta senelerce tartışarak bile, çözebileceğimiz bir konu değil bu. Ancak Akeda ölümle sonuçlansaydı, Holokost misali tamamıyla yanmış bir kurban şeklinde bitecekti. Yahudi soykırımı ile Yitshak’ın kurban edilme girişimi arasındaki paralellik budur. Holokost kabullenmesi imkânsız bir olay olsa da, sonucu tıpkı Akeda olayında olduğu gibi, bir ulus olmaktır.

Bir kitabı okuduğum sürede, kendimi hep kahramanlarla yakınmışım gibi hissederim. Okumayı bitirdiğimde onlar hayatımda boşluk yaratırlar. Birkaç gün onları sık sık kafamın içinde döndürür, adeta özlerim. Kitabın çevirisini noktaladığında sen neler duyumsadın?

Bir roman değil de anı kitabından söz ettiğimizden, kendimi kahramana yakın hissetmedim. Evet, kendimi onun yerine koyduğum zamanlar oldu çünkü bazı sözcükleri onun ağzından söylemem gerekiyordu. Buna karşın asıl kahraman benim için ağabey Naphtali’dir. Şimdi onun yazdığı kitap olan ‘Balaam’s Prophecy’yi okumaya hazırlanıyorum.

Son söz olarak, okuyucuya neler söylemek istersin?

Bu kitap hakikaten ‘derinliğin içinden’ zirveye çıkışın öyküsüdür. Büyük acıların büyük sevinçlere, yoksunlukların zenginliklere (maddiyattan söz etmiyorum), kalabalıklardan birkaç kişi kalmanın ve birkaç kişiden yine kalabalıklara dönüşmenin öyküsüdür. Tanrı istemediği takdirde bir zincirin asla kopamayacağının öyküsüdür. Tanrı’nın Eli’nin, insan hayatını nasıl yönlendirdiğinin öyküsüdür. Bu kitapta umutsuzluğa yer yok. Okurlarımıza, esinlendirici olması açısından yürekten tavsiye edebileceğimiz bir eser kazandırdığımızı düşünüyorum.

www.gozlemkitap.com