“ Bir tiyatro abidesi”: GENCO ERKAL

“... insanlar için ölebileceksin, hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için, hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken, hem de en güzel en gerçek şeyin yaşamak olduğunu bildiğin halde.” “...öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı, yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin, hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil, ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için, yaşamak yanı ağır bastığından.”

Erdoğan MİTRANİ Sanat
18 Eylül 2013 Çarşamba

Geçen tiyatro mevsimini en son kapatan Dostlar Tiyatrosu, bu sezonu da ilk açan topluluk oldu. Dile kolay, Dostlar’ın kurucusu Genco Erkal 50 küsur yıldır sahnede! Neredeyse tamamı tiyatroya adanmış bir yaşam... İnançlarından, tiyatro sevgi ve saygısından, siyasal ve sanatsal görüşlerinden, devrimci tiyatro anlayışından hiç ödün vermeksizin, düşündüklerini hangi iktidar döneminde olursa olsun sakınmadan söylediği, sanat ve mücadele ile dopdolu geçen bir yarım yüzyıl...

Robert Kolej’den mezun olduktan sonra İstanbul Üniversitesi’nin Psikoloji bölümünü bitiren Erkal, tiyatroya öğrencilik yıllarında atılmış, 1959’den itibaren profesyonel olarak önce Kent Oyuncuları’nda sonra da Gülriz Sururi Engin Cezzar Tiyatrosu’nda oyuncu ve yönetmen olarak devam etmiş.

1965’de, Ankara Sanat Tiyatrosu (AST)’na katılmış, aynı yıl bir trafik kazasının bizlerden çok genç yaşta kopardığı Asaf Çiyiltepe’nin Nazizm’in kapkara bir parodisi olarak sahnelediği Brecht’in Arturo-Ui’nin Önlenebilir Tırmanışında başrolü oynamış.

Arturo-Ui, Erkal’ın bugüne kadar canlandırdığı 60’ı aşkın karakter arasında efsaneleşmiş yorumlarından ilkidir ki, bunlara zamanla yine Brecht’in ‘Galileo’su, Yaroslav Hasek’in ‘Aslan Asker Şvaykı, Gogol’ün ‘Bir Delinin Hatıra Defteri’, Maxwell Anderson’un ‘Yalınayak Sokrates’i, Nâzım Hikmet’ten ‘Kerem Gibi’ ve Can Yücel’den ‘Can’  da katılacaktır.

Erkal’ın 1960’lı yıllarda iki farklı yorumla sahneye koyup yıllarca oynadığı ve o yıllarda neredeyse imzası haline gelmiş olan ‘Bir Delinin Hatıra Defteri’nin Türk Tiyatrosu’nda özel bir yeri var: Oyun, geleneksel meddah dışında Türkiye’de batılı anlamda metne dayalı olarak sahnelenen ilk tek kişilik yorumdur.

Değişik yıllarda defalarca ‘yılın en iyi erkek oyuncusu’ ve ‘en iyi tiyatro yönetmeni’ seçilen Genco Erkal, ününü olağanüstü oyunculuğu ile yapmış olsa da, öncelikle çok önemli bir yazar-yönetmendir. Bugün de sanat yönetmeni olduğu ve 1969 yılında kurduğu Dostlar Tiyatrosu’nda, Gorki, Brecht, Sartre, Peter Weiss, Steinbeck, Havel, Tankred Dorst gibi yabancı yazarların yanısıra, Aziz Nesin, Haldun Taner, Nazım Hikmet, Can Yücel, Yaşar Kemal, Refik Erduran, Vasıf Öngören, Orhan Asena, Behiç Ak gibi Türk yazarlarının oyunlarını yönetmiş, roman, öykü, şiir gibi değişik türlerden tiyatroya uyarlamalar yapmış, birçok oyunu Türkçe’ye çevirdi. 2008’de ‘Sivas’93’belgesel oyununu yazıp yönetti, 2009 senesinde, ABD’li tarihçi ve tiyatro yazarı Howard Zinn’in 1999’da yazmış olduğu ‘Marx in Soho’ adlı tek kişilik oyunu güncelleyerek ‘Marx’ın Dönüşü adıyla sahneledi.

Senfonik konserlerde birçok yapıtı anlatıcı olarak seslendiren Erkal 1993-1998 yılları arasında, Paris’te ve Avignon Festivali’nde Fransızca Nâzım Hikmet’in Sevdalı Bulut, Philippe Minyana’dan  Ou vas-tu Jérémie? ve Paulo Coelho’nun ünlü romanından uyarlanan Simyacı’da başrolleri oynadı.

Sinemada  ‘At’, ‘Faize Hücum’, ‘Hakkâri’de Bir Mevsim’, ‘Camdan Kalp’, ‘Pazar-Bir Ticaret Masalı’ ‘Prensesin Öyküsü’ filmlerinin başrollerinde oynamış, tiyatro kökenli pek çok oyucunun aksine, sahnede hep ‘tiyatro oyuncusu’, filmde hep ‘sinema oyucusu’ olmayı başardı. 1982’de At’, 1983’de ‘Faize Hücum’ filmleri ile Antalya Film Festivali’nde ‘en iyi oyuncu’ dalında iki kez Altın Portakal aldı.

Tiyatro topluluğu sahnesiz kalınca; Ali Paşa Hanı

Dostlar Tiyatrosu çalışmalarını yıllardır, bulvar tiyatrosunun önde gelen isimlerinden Muammer Karaca’nın yaptırarak kendi adını verdiği ve son yıllarında büyük bir borç batağına düştüğü için Beyoğlu Belediyesi’ne satmış olduğu tiyatro binasında sürdürüyordu. Bu mekân, Belediyenin Beyoğlu’nu eğlence ve sanattan arındırarak AVM’leştirme programı kapsamında geçen sezonun ortasında kapatılınca, tiyatromuzun en eski ve en köklü topluluklarından biri sahnesiz kaldı. Kim bilir, belki de amaç Erkal’ın sesini kısmaktı. Ama kolay değildir özgürlüğün sesini kısmak! Genco Erkal, uyarlayıp yönettiği ve Tülay Günal’la yorumladığı yılın ödül rekortmeni  ‘Ben Bertolt Brecht’ başta olmak üzere repertuarındaki bütün oyunları İstanbul içinde ve dışında turnelere çıkarak, ya da Kültür Merkezine dönüştürülen eski Şişli Kent Sinemasının ve Trump AVM’nin tiyatro salonlarında sahneleyerek sürdürdü.

Yaşamaya Dair – Bursa Cezaevi’nden Mektuplar

Ancak, uzun tiyatro yolculuğunda ona defalarca yol arkadaşlığı yapmış olan  Nazım Hikmet’in 50. ölüm yıldönümü için uyarladığı “Yaşamaya Dair – Bursa Cezaevi’nden Mektuplar” adlı yeni çalışması için yerleşik bir sahneye ihtiyacı vardı.

Tiyatromuzun bu yılmaz savaşçısı, Eminönü’nde 18. yüzyılda inşa edilmiş olan aile yadigârı  Ali Paşa Hanı’nı rekor sürede 150 kişilik bir açık hava tiyatrosuna dönüştürdü.

Aslında iki katlı sivri tuğla kemerlerin çevirdiği bu iç avlu, ağırlıklı olarak ozanın Bursa Cezaevindeki yaşamını ve eşi Piraye’ye olan tutkusunu anlatan oyun için biçilmiş kaftan. Mekânın ana aksı dikdörtgenin diyagonali olarak düşünülmüş, üst kata çıkan merdiveni de içine alan oyun alanı avlunun bir köşesinde oluşturularak, basamaklı oturma yerlerindeki izleyicilerin bu alanı üç tarafından çevirmesi sağlanmış.

Genco Erkal’ın afişinde her zamanki alçak gönüllülüğü ile ‘müzikli gösteri’ olarak adlandırdığı oyun aslında çok ciddi bir dramatürji çalışması, onun bir başka can yoldaşının, Bertolt Brecht’in, izlemiş olsaydı eminim ki çok beğeneceği bir ‘epik tiyatro’ örneği.

Erkal elindeki malzemeyi öyle bir kurgulamış ki, tamamı Nazım’ın şiirlerinden oluşan metin, savaşa, sömürüye, haksızlığa, baskılara başkaldırışının bedelini hapislerde çürüyerek, sürgünde vatan hasretiyle içi yanarak ödeyen şairin ‘mahpushane’ yıllarından ‘sürgün’ yıllarına, Piraye hasretinden memleket hasretine, destansı yaşam öyküsüne dönüşmüş.

Erkal’ın neredeyse sadece mekânın büyüsünü kullanarak, minimal teknolojik olanaklarla maksimum etki sağlayan sahnelemesi, iki katlı mekânın olanaklarını büyük başarı ile kullanıyor.

Nazım’ın kilometrelerce uzağındaki, ancak hep içinde taşıdığı, her an yanı başında olan ‘kadını’ nı, ‘Ben Bertolt Brecht’ den beri ideal bir ikili oluşturduğu Tülay Günal canlandırıyor. Bu ayrılık/birliktelik ikilemini Erkal bir iki dakikada, Piraye’nin yorgun Nazım’ın saçını ve sırtını birkaç santim yukarıdan, elini değdir(e)meden okşadığı olağanüstü bir sahnede veriyor. Genco Erkal’ın kimi zaman yalın, kimi zaman da Nazım’ın şiirinin istediği teatrallikteki oyunculuğunu anlatacak sözcük bulmak mümkün değil. Bu 75’lik delikanlıyı sahnede seyretmek gerek!

Giysi tasarımını Özlem Kaya’nın, ışık tasarımını Yüksel Aymaz’ın, koreografisini Sernaz Demirel’in yaptığı oyunda, Tülay Günal, duru ve pırıl pırıl sesiyle, Yiğit Atalay’ın  piyanosu ve Deniz Doğangül’ün viyolonseli eşliğinde Fazıl Say, Zülfü Livaneli, Cem Karaca, Tarık Öcal, Edip Akbayram, Tolga Çebi, Nadir Göktürk ve Timur Selçuk’un bestelediği Nâzım şarkıları’nı da seslendiriyor.

16 Mayısta başlayıp haziran sonuna kadar kapalı gişe oynayan oyun perşembe, cuma, cumartesi ve pazar akşamları saat 21.00’de yeniden sahneleniyor. Hava şartları elverdiği sürece, -şimdilik- ekim ortalarına kadar devam edecek. Sonrası belli değil ama siz siz olun ‘Yaşamaya Dair’i sizi Bursa Cezaevi’nin avlusu gibi içine alan Ali Paşa Hanı’nın büyülü atmosferinde seyredin. Bir lambada parlayan güneşi, bir pardösü ya da bir palto ile değişen mevsimleri, ‘karlı kayın ormanı’na birkaç avuç konfetiyle  yağan karı izleyin. Ve bırakın gözyaşlarınız hasret şiirlerine, alkışlarınız da o olağanüstü finale eşlik etsin.

Hepinize iyi seyirler.