Yazık…

Köşe Yazısı
11 Eylül 2013 Çarşamba

NEDİM BÜYÜKABOLAFYA


Bu hafta yazı yazma sırasının bende olduğunu öğrendiğimde neler yazabileceğimi düşünmeye başladım. İlk aklıma gelen en taze iki konu Olimpiyat ve On İki Dev Adam oldu. Taze olmalarına taze idiler ama mutlu sonla bitmeyen iki hikâye.  Olmaz dedim kendi kendime… Fatih Terim merkezli milli takım ve Galatasaray’dan bahsedeyim… Çok uzun, bir o kadar da sonu belli olmayan hikâye. Dört büyükler deseniz, hangi birini ele alsan mutlaka elinde kalıyor.

Olimpiyatları ele alalım.  Çok ümitliydik Madrid’i elemiş, son ikiye kalmıştık. Tokyo Avrupa’ya yaklaşık olarak 10.000 km uzaklıkta, İstanbul ise yaklaşık 3.000 km… Bunların yanı sıra yarışmalara katılan ülkelerin yaklaşık yüzde yetmişi dünyanın batı bölümünden. Bu nedenle hem mesafe hem de saat farkı Türkiye’nin kendisini daha şanlı hissetmesini sağlıyordu. Üstelik Tokyo böyle bir organizasyona ev sahipliği yapmıştı; ayrıca geçmişte nükleer santral sızıntı tehlikesi yaşamıştı ve gelecekte de bu sıkıntıların olabileceğinden korkuluyordu.

Ama olmadı… Kulislerde konuşulanlara göre Tokyo İstanbul’dan daha güvenli bulundu.

Kaldı ki son haberlere göre Akdeniz Oyunları’nda 36 Türk sporcusunun doping yaptığı tespit edildi.

On İki Dev Adam’a gelince durum felaket. Nerede o eski günler? İlk üç maçında hezimete uğrayan devlerin maçları için kısa özetleri şöyle:

Türk Milli Takımı’nın ilk üç maçtaki top kayıpları hayli fazla… Oyuncuların savruk performansı ile karşılaşma başı 12 top kaybı ortalamasıyla oynayan ay-yıldızlılar (Finlandiya maçı: 14, İtalya maçı: 10, Yunanistan maçı: 12), top çalmada ise bu üç maçlık periyotta ancak 3,6 ortalamasını tutturabildi.

Tanjevic turnuvayı “Felaket yaşattım” cümlesiyle özetledi. Milli Takım’da maalesef yıldız isim yoktu. Oyun sıkıştığı anda açacak, takımı ateşleyecek bir devin yokluğu hissedildi. Grubumuzda oynadığımız ilk üç maçtaki istatistikler de skorer oyuncumuz olmadığını açıkça gösteriyor. Üç maçtaki en yüksek sayı ortalaması dokuz ile Ersan’a ait...

Fatih Terim meselesine gelince, konu gerçekten karmaşık olanı. Aslında duruma geniş çaplı bakacak olursak durum karmaşıklığın yanda acizliği de gözler önüne seriyor.  Düşünsenize 90 yıllık cumhuriyet tarihide sadece üç yerli teknik direktör üretebilmişiz. Diğerlerinin pek bir değerleri yok anlaşılan… Fatih Terim’in Milli Takım’ın başına getirilmesinde Başbakan’ın ve Aziz Yıldırım’ın da etkili olduğu sızan dedikodular arasında. 

Gelelim futbol kulüplerimize. Öncelikle belirtmeliyim ki dört büyüklerimizin toplam borçları iki milyar lirayı yakalamak üzere. Bu borçta en büyük pay yaklaşık olarak 725 milyon lira ila Galatasaray’ın. İkinci sıradaki Fenerbahçe’nin borcu ise 430, Beşiktaş’ın 330 milyon ve Trabzon’un ise 220 milyon civarında. Anlaşıldığı üzere uyguladıkları transfer politikaları son derece başarısız, bu konuda özellikle Galatasaray tam bir felaket.

Şöyle izah edeyim. Bu sezon transferde bugüne kadar yaklaşık 28 milyon lira harcadılar, bunun karşılığında sıfıra yakın gelir elde ettiler. Ayrıca daha bu yıl büyük ümitlerle transfer edilen Chedjou Bruma gelir gelmez elden çıkarılmak isteniyor. TT Arena’ya daha ayak bile basmadığını düşündüğüm bir oyuncu yeni transferle yollanmak için formül aranılıyor.

Fenerbahçe ve Beşiktaş’a çeşitli sebeplerle verilen Avrupa kupalarına katılamama cezası bu yıl ve gelecek yılı kapsamakta. Bu durumda çok ciddi maddi kayıplar yaşayan bu iki kulüp gelecek için planlarında daha dikkatli olmak zorunda kalacaklar.

Hafta yok ki atletizmde bir doping haberi manşetlerde yer almasın.

Bu aralar spor bültenlerindeki tek mutlu haber ‘Filenin Sultanları’ndan geliyor. Allah nazardan saklasın.

Bu nedenle sizlere spordan bahsetmek istemiyorum. Yazdan kalma bu güneşli günlerde tek dileğim yeni senede sağlık, huzur ve mutluluk hep sizinle olsun. Arada unutmadan yazın başladığınız ufak yürüyüşlere de devam, spor niteliğini taşımasa da sizleri mutlu edeceği kesin…