‘Barışa bir şans verin’

(...) Önkoşulsuz olarak başlayacağı söylenen görüşmelerin, iyi niyet göstergesi olarak sunulan bir maddesi var, 104 mahkûmun serbest bırakılması. Oslo Anlaşması öncesi tutuklanan Filistinli terörist mahkûmların serbest bırakılması, İsrailliler için duygusal olarak oldukça yaralayıcı. Bu karar barış için ödenmesi gereken bir bedel olarak tanımlanıyor. Oysa henüz görüşmeler bile başlamadan, sonucu kestirilemeyen, belki de hiçbir yere varmayacak bir süreçte, karşılığında görünürde hiçbir şey almadan yapılan bir ‘jest’ bu. (...)

Karel VALANSİ Köşe Yazısı
31 Temmuz 2013 Çarşamba

İsrail ile Filistinliler arasında doğrudan görüşmelerin liderler bazında olmasa da müzakereciler tarafından yürütülecek ilk etabı Washington’da başladı. ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, göreve geldiği gün bu konuyu ana önceliği yapmış ve ne olursa olsun iki tarafı masaya oturtmaya kararlı olduğunu belli etmişti. Azmi, ikna kabiliyeti ve enerjisi görüşmelerin başlamasının arkasındaki asıl neden.

Kerry’nin ısrarı olmasa, iki tarafın statükodan memnun olduğu, değiştirmek için de pek bir gayret sarf etmeyecekleri söylenebilir. Görüşmelerin durduğu son üç yıla baktığımızda Abbas birçok kez görüşme masasına oturmak için talep ettiği şartları açıklamış, Netanyahu da birçok kez önkoşulsuz görüşmelere hazır olduğunu yinelemişti. Ancak bu yaklaşım tarafları hiçbir yere götürmemişti.

Kerry’nin altı ziyareti sonunda, bir değişim yaşandı. Filistinlilerle barışa öncelik vermeyen Netanyahu, demografik tehditten ve iki uluslu bir devletin oluşma tehlikesinden bahsediyor artık. Abbas ise birçok önkoşulundan vazgeçmiş gözüküyor. Ancak açıklanan kısıtlı bilgiler, görüşme masasına dönmeye ikna edilirken tarafların ne talep ettiği ve neyin garantisini aldığı sorularını karanlıkta bırakıyor.

İsrailliler görüşmelerle ilgili büyük bir beklenti içinde değiller. Başta Hamas olmak üzere Filistinli grupların bazıları ise görüşmelerin başlamasından memnun değil. Abbas’ın kendilerine danışmadan tek başına hareket ettiğini düşünen bu gruplar, önkoşulların terk edilmesine de itiraz ediyor.

Önkoşulsuz olarak başlayacağı söylenen görüşmelerin, iyi niyet göstergesi olarak sunulan bir maddesi var, 104 mahkûmun serbest bırakılması. Oslo Anlaşması öncesi tutuklanan Filistinli terörist mahkûmların serbest bırakılması, İsrailliler için duygusal olarak oldukça yaralayıcı. Bu karar barış için ödenmesi gereken bir bedel olarak tanımlanıyor. Oysa henüz görüşmeler bile başlamadan, sonucu kestirilemeyen, belki de hiçbir yere varmayacak bir süreçte, karşılığında görünürde hiçbir şey almadan yapılan bir ‘jest’ bu.

Mahkûmların serbest bırakılması Abbas için, rakibi Hamas karşısında hanesine kattığı bir puan. Şalit sonrası serbest bırakılanlar kahramanlar gibi karşılanmış, ailelerine kavuşanların mutluluk tablosu Hamas’a verilen halk desteğini büyük ölçüde arttırmıştı. Anlaşılan o ki, şimdi de aynı desteği Abbas kendisi için istiyor.

İsrail ve Filistinli tarafların talepleri arasındaki uçurum, liderler arasındaki güvensizlik, görüşmelerdeki gizlilik, bu tarihi sorunun şimdi çözülebileceğine olan inanca bir katkı sağlamıyor. Hele Obama’nın sessizliği bu şüpheyi destekler nitelikte. Obama’nın bu konuda kendini uzak tutup tüm dikkatleri Kerry’ye yöneltmesi, olası bir başarısızlıkta kendisini arka planda güvenceye alma isteği olarak tanımlanabilir.

Kerry’nin ABD’nin doğrudan katkı sağlayabileceği ve bölgedeki nüfuzunu olumlu yönde etkileyebilecek İsrail ve Filistinliler arasındaki barışa odaklanması, bugünkü Ortadoğu gerçeğinde mantıklı bir hedef. Mısır, Suriye veya Irak, ABD’nin tek başına altından kalkamayacağı ve doğrudan etkileyemeyeceği sorunlar. Uluslararası baskı altında olan Netanyahu ile içerde sıkıntı yaşayan Abbas ise oyunbozanlık yapan taraf olmak istemiyor, barış için çaba sarf ettiklerini göstermek istiyorlar. İran konusunda destek isteyen İsrail ile ekonomik yardıma ihtiyacı olan Abbas’ı bir masada buluşturacak olan sebeplerin başında da bunlar geliyor.

Çok da karamsar bakmamak lazım bu yeni sürece. Arap Birliği’nin desteğinin olması, kendi iç sorunları ile boğuşan çevre ülkelerin gidişatı etkileme ihtimallerinin azalmış olması ve zayıflamış gözüken Hamas, tarafların bazı konularda anlaşmaya varmasını sağlayabilir. Kimbilir, belki de bu sefer barış galip gelir.