Bu hafta ağımıza takılanlar

Mühendis-mimar Rafael Alguadiş´in adı, Nişantaşı Valikonağı Caddesi´nin görkemli ikiz apartmanları Sümer ve Marmara´nın cephesine yerleştirilen tabela ile ölümsüzleştirildi. Emek, İpek ve Rüya sinemalarında imzası bulunan Alguadiş, Sebat Apartmanı, Miramar Apartmanı, Mensucat Santral Fabrikası gibi binalarla İstanbul’un kültür varlığına katkıda bulunmuş bir mimar... – AMBER EROYAN /mimarizm.com

İzak BARON Diğer
24 Temmuz 2013 Çarşamba

 

  • İSRAİL’İN KURULUŞUNDAKİ LİBERAL VE DEMOKRATİK İLKELERDEN UZAKLAŞMASI VE LİBERALLERİN ULTRA ORTODOKS HAREDİM VE FANATİK MİLLİYETÇİLER İLE CİDDİ BİR MÜCADELEYE MECBUR KALMASI YAKIN GİBİ GÖZÜKÜYOR

Söz konusu iki kitap da (Y.Elizur ve L.Malkin tarafından yazılmış olan 2013 baskısı “The War Within” ve A.Pedahzur tarafından yazılmış “The Triumph of İsrail’s Radikal Right” adlı 2012 Oxford yayını kitap) İsrail’in nasıl kuruluştaki hedeflerinden uzaklaştırıldığını Musevi yazarların ağzından anlatıyor.

İsrail’de kendi dillerinde “haredim” denen aşırı dindar ve Ultra Ortodoks Musevi olarak adı geçen bir grup var. Bu insanlar yazara göre Kudüs’ü bir yandan “Musevi Riyad”a çevirirken, 1948 yılında kuruluşta nüfusun yüzde bir kadarını temsil ederken bugün yüzde 10 oranını geçmekteler. Yeshiva sistemi içinde kalan çocukları askere gitmiyor, kendileri butün gün dinle meşguller ve siyasi partileri kanadıyla da koalisyonlarda yer alıp, işgal edilen topraklarda kentler inşa edenlerin çoğunluğunu oluşturup ve Filistinliler ile uzlaşmanın da önünü kesmekteler. Bu aşırı din faktörüne bir de radikal ulusalcılık eklenince, ki bunun öncüsü de toprak işgali ve kolonizasyonun en büyük taraftarı Menachem Begin’in Likud Partisi idi, bir de Doğu Kudüs’te son yıllarda Arap bölgelerinde arazi satın alarak Kudüs’ü de tamamen Musevi yapmaya çalışan Elad gibi kuruluşların faaliyeti eklenince İsrail- Filistin veya Musevi- Müslüman sulhunun önü tamamen kesilmiş oluyor.

Her ne kadar Yesh Atid adlı liberal televizyon yorumcusu Yair Lapid yüzde 15 oy alarak Haredim tercih ve yaklaşımlarının önüne dikilse ve de iki ayrı devlet çözümünü desteklese de ve de Kudüs’ün meşhur Batı Duvarı’nda “Duvarın Kadınları” adlı kuruluş kadınların erkekler gibi serbest ve yüksek sesle dua edebilmesi için kadınlara ayırımcılık konusunda sürekli gösteri yapsa da, İsrail’in kuruluşundaki liberal ve demokratik ilkelerden uzaklaşması ve liberallerin Ultra Ortodoks haredim ve fanatik milliyetçiler ile ciddi bir mücadeleye mecbur kalması yakın gibi gözüküyor.

Deniz Gökçe

http://www.aksam.com.tr/yazarlar/deniz-gokce/israil-musevi-suudi-arabistan-olur-mu/haber-227448

 

  • MISIR'DAKİ GELİŞMELER TÜRKİYE'NİN ORTA DOĞU SİYASETİNİ DERİNDEN ETKİLERKEN; EN AĞIR DARBEYİ DE HAMAS'A İNDİRMİŞTİR

Suriye sorunu ve Mısır darbesi en çok Hamas'ı etkiledi. Hamas, Arap Baharı'nın başlaması ve Suriye sorunun ortaya çıkışı ile birlikte İran-Suriye-Hizbullah- ekseninden kopartılmış ve Katar bloğuna oturtulmuştu. Böylece Suriye'nin başkentinde olan siyasi bürosunu Katar'ın başkenti Doha'ya taşımıştı. Katar, Mısır ve Türkiye, El Fetih-Hamas uzlaşması için devreye girerek taraflar arasında Kahire, Doha ve Ankara görüşmelerini başlatmışlardı. Son Kahire görüşmelerinde Devlet Başkanlığı, Parlamento ve yerel seçimlerin yapılmasıyla ilgili önemli kararlar alınmış ve yol haritası çıkartılmıştı. Bugün gelinen noktada Filistin barış süreciyle ilgili kararları sadece Abbas ve El Fetih yönetiminin verdiği anlaşılıyor.

Hamas Sözcüsü Sami Ebu Zuheyr, barış görüşmeleri ile ilgili bir açıklama yaparak, “Hamas, Filistin yönetiminin işgalci Siyonistlerle müzakerelere dönmesine karşıdır. Bunu ulusal tutumdan sapmak olarak nitelendiriyoruz. Bu şartlarda müzakerelerden yararlanacak tek taraf İsrail'dir” dedi.

Mısır darbesi ve Suudi Arabistan liderliğindeki Körfez ülkelerinin bunu desteklemesi en çok Filistin-İsrail siyasetini etkileyecek. Şimdiden Mısır, Refah sınır kapısından günlük geçişleri 4 saate indirmiş ve tünellerin büyük bir kısmını tahrip etmiş durumda.

Gazze halkını ve Hamas'ı zor günler bekliyor. Hamas, bugün ilk ittifak blokundaki pozisyonundan daha geri duruma düşmüştür. ABD arabuluculuğunda New York'ta başlayacak olan barış görüşmelerini etkileme gücü yok. Ayrıca olası bir İsrail gerginliğinde kendisine direkt destek olacak ittifakları da kaybetmiş gözüküyor. Mısır'daki gelişmeler Türkiye'nin Orta Doğu siyasetini derinden etkilerken; en ağır darbeyi de Hamas'a indirmiştir.

Süleyman Gündüz

http://yenisafak.com.tr/yazarlar/SuleymanGunduz/gazzeyi-zor-gunler-bekliyor/38671

 

  • YAHUDİLER NE YAPAR, NE EDERLER? BU İŞE SARDIM. ÜZERİMDE DENEYEYİM, ETKİLERİNİ GÖZLEYEYİM İSTEDİM

Hazırı bulmak, aramadan okuyup gözatmak nasıl bir lükstür! Ezelden beri sahip olmak istediğim bilgi elimin altında dursun istedim. "Miskinlikle tembellik" arasında salınan bir ruh hali işte. Bununla birlikte, astrolojik bir etki olabilir mi, arada araştırma iştahım kabarmada... Büyüklerimiz papatya falında gibi, kah "Yahudi diasporası" demede. Kah "Demedim demedim" inan olsun demede ya...

Yahudiler ne yapar, ne ederler? Bu işe sardım. Üzerimde deneyeyim, etkilerini gözleyeyim istedim. Bir de yıllardır Kudüs'ü görmeyi isterdim. Her seferinde annem mani oldu: "Oğlum orası karışık" savı bu... Maçka'dan çıkmamdan hazzetmiyor. Taksim ya da Kshuaia fark yok. Huzursuz oluyor. Ne zaman Taksim-Maçka hattı karıştı. Tadat sırasında sormaya başladı: "Haftada iki kez bir yerlere gider dururdun. Evine gaz dedektörü taktırdın mı? Kapı ve pencereleri iyi örrttün mü? Çarşı'ya gitmeyesin! İhtiyacını internetten gider." Sessiz sedasız dinlemedeyim. "Duydun mu, anladın mı" diye kontrol ediyor. Scorsese'nin filmlerindeki yedi bela Sicilyalılara mı benzedim ne? Anasının karşısında süt dökmüş kedi gibi oturanlar var ya... Neyse. Madem ki ısrar annemden, şefaat Allah'tan yola düştüm. Nereye? Yahu dedik ya "Kudüs'e. Diaspora'nın merkezine." Garabet Tel Aviv Ben Gurion'da çıktı. Saat 20.30. Daha üstümü değişip lokantaya gideceğim: Otel, oda, duş, yeni elbiseler, lokanta...

Ve fakat sırada, önümde iki geveze. Daha oyalandık mı, mutfak siparişlere kapanır. Nihayet pasaport polisindeyim: Badem gözlü, Turkish delight bir kadın. "Ne diye geldiniz?" Kafam karışık. Sabırsızlıkla dökülüyorum: "Gece hayatını karıştırmaya." Tatlı tombik, bilgisayardan başını kaldırıp bana bakıyor, "İyi, çok iyi" diye damgayı basıyor. Tel Aviv hazır mısın? Az eğlen, geldim!

Ali Esad Göksel

http://www.haberturk.com/yazarlar/ali-esad-goksel/862045-diaspora-kurbaninin-kimyasi

 

  • “CANAVARLAŞMA” İLE “CANAVAR DOĞMA” AYNI ŞEY DEĞİLDİR. İKİNCİSİNDE CANAVARLIK BİR “ÖZ” MESELESİ. BİRİNCİDE, “LAŞMA” EKİNİN ANLATTIĞI BİR SÜREÇ VAR; BU DA BELİRLİ KOŞULLARA BAĞLI. NAZİLER’İN YAPTIĞINI LÂNETLERKEN SİON PROTOKOLLERİ YALANINI UYDURANLARI UNUTABİLİR MİYİZ?

Tony Judt bir Yahudi’dir. Ailesinin birçok üyesi Doğu Avrupa ülkelerinden. Kendisi de dünyanın o bölgesinde epey zaman geçirmiş; Çekçe de öğrenmiş. Doğum yeri İngiltere; Amerika yurttaşı; Fransa’da çok bulunmuş ve çalışmış. Yani birçok bakımdan “gezgin”, uluslararası Yahudi tipine uygun. Ve bu tipe uyan daha birçok Yahudi gibi, Yahudilik bilincini hayatının merkezine yerleştirmeyen bir aydın.

Snyder sorularını sormaya, bu çok-kimlikli adamın Yahudi kimliğinden başlıyor. Bu genel alanda konuşurlarken, söz Hannah Arendt’e geliyor. Arendt de Yahudi, tabii. Judt’tan epey önce doğduğu için, canını Hitler’den zor belâ kurtarabilmiş Yahudiler’den Yahudi sorunlarıyla muhtemelen Judt’tan daha fazla ilgilenmiştir. Eichmann üstüne yazdıkları da çok ünlüdür: Eichmann in Jerusalem ve “banality of evil” sözü. Gelgelelim, Arendt de öncelikle uluslararası bir aydındır.

Arendt’in birçok Yahudi’yi kızdıran bir sözü, “Holocaust”a yalnızca Almanlar ve Yahudiler arasında geçmiş bir olay olarak bakmamayı önermesidir. Yani, olayın birçok benzeri olduğunu, onun için daha genel bir planda bakmanın daha yararlı (açıklayıcı) olacağını anlatmaya çalışıyor. Uğradıkları zulmün benzersiz olduğuna inanan (ki elbette buna hakları var) Yahudiler bu “olağanlaştırma”ya kızıyorlar. Arendt’in sözü, üstelik, Alman suçunu da hafifletecek nitelikte. Bu herhalde daha da fazla öfke yaratıyor.

Oysa aslında Holocaust hafifletilemez, yutulup geçilemez; ama Arendt de haklı. Çünkü tarih boyunca insanlar birbirlerini kitle halinde imha etmişler. Bugünlere yaklaştıkça “gelişen teknoloji” olgusu da işin içine karışıyor ve bu “kitle”nin niceliği alabildiğine artıyor. Ama bu olgunun “Almanlık”la doğrudan ilgisi yok.

Her zaman olan ya da “durup dururken” olan bir şey değil elbette; yoksa dünyada insan kalmazdı. Ama olağandışı bir biçimde gerçekleşmesi, gerçekleştirenlerin de olağandışı, ucube, canavar vb. olmalarını gerektirmiyor. Şüphesiz, yapılan iş canavarca ve bunu yapmak için insanların (belirli bir koşullanma alanı içinde bulunan bazı insanların) “canavarlaşma”sı gerekir. Ama “canavarlaşma” ile “canavar doğma” aynı şey değildir. İkincisinde canavarlık bir “öz” meselesi. Birincide, “laşma” ekinin anlattığı bir süreç var; bu da belirli koşullara bağlı. Naziler’in yaptığını lânetlerken Sion Protokolleri yalanını uyduranları unutabilir miyiz?

Murat Belge

http://www.taraf.com.tr/murat-belge/makale-arendt-ve-kotuluk.htm

 

  • SAVAŞ BAŞLIYOR, JUDT ORDUYA GÖNÜLLÜ YAZILIYOR. AMA ONU CEPHEYE GÖNDERMİYOR, BİR GERİ HİZMETE VERİYORLAR NE OLSA, İSRAİLLİ YAHUDİ DEĞİL, NE KADAR GÜVENİRSİN?

Judt böyle spekülasyonlara girmiyor. Genç yaşında İsrail’e gidip kibutz’larda çalıştığını anlatıyor. İsrail’le Judt aynı yaşta: tevellüt 1948. Bu kibutz’larla, Yahudiler’in bir Ortadoğu tarımsal sosyalizmi kuracaklarına dair bir “efsane” dolaşımda. Derken Judt kız arkadaşıyla (o da Yahudi) yeniden İsrail’e gidiyor. Yıllardan 1967, mevsimlerden ilkbahar. “Altı gün Savaşı”na altı gün bile yok.

Savaş başlıyor, Judt orduya gönüllü yazılıyor. Ama onu cepheye göndermiyor, bir geri hizmete veriyorlar ne olsa, İsrailli Yahudi değil, ne kadar güvenirsin?

Bu geri hizmeti sırasında Judt İsrail’in kendi çalıştığı “kibutz”lardan ibaret olmadığını öğreniyor. Kendisi bunu şöyle anlatıyor: “İlk olarak, kelimenin her anlamında şovenist olan İsrailliler tanıdım: ırkçılık sınırına gelip dayanacak ölçülerde Arap düşmanı; nerede mümkünse Arap öldürmek fikrinden hiçbir şekilde rahatsız olmayan adamlar; Şam’a kadar gidip Araplar’ın canına okumalarına izin verilmediği için yakınıp duran adamlar; ‘Holocaust Varisleri’ dedikleri, yani İsrail dışında yaşayan, İsrail’de doğmuş yeni Yahudiler’in değerini anlamayan Yahudiler’i küçümseyen adamlar.”

Böylece, daha yirmisine gelmeden, Judt’un Zionizm’i sona eriyor.

Eriyor da, Holocaust üzerinden otuz yıl geçmemişken bu zihniyetle donanmış adamlardan söz ediyoruz.

Yani, Holocaust yalnız Almanlar ve Yahudiler arasında geçmiş bir olay mı?

Murat Belge

http://www.taraf.com.tr/murat-belge/makale-bagzi-kisiler-kahrolsun.htm

 

  • · TÜRKİYE’DE VE DÜNYADA, SAĞ İLE SOLUN PAYLAŞTIĞI ORTAK KARAKTER FAŞİSTLİK EĞİLİMİ OLUP, GÖSTERGESİ DE YAHUDİ DÜŞMANLIĞIDIR!

Başbakan, haziran direnişini “faiz lobisi”nin marifeti diye sunarken, bazı AKP’liler de lobinin Yahudi olduğunu açıkladı. Bu saçmalık, elbette ki İslamcı ve İslam emperyalizmi hayalleri kuran bir hükümetten beklenebilecek temel içgüdü, yani Yahudi düşmanlığıydı.

Bozacının şahidi şıracı olur ya, dinci sağın imdadına sağlı sollu ulusalcılar yetişti ve AKP’nin “Yahudi faiz lobisi ” komplosunun teorik altyapısını, güya AKP’ye muhalif “aydın” ulusalcılar üretti.

Neymiş efendim?

Kuzey Afrika ve Ortadoğu’daki kalkışmalar (tabii ki Yahudi) Rockfeller ile Rotschild sermaye gruplarının marifetiymiş. Zaten ABD’nin diplomasi ve CIA raporlarını basına sızdıran WikiLeaks bile Rotschild’in tezgâhıymış! Ayaklanmaların altında OTPOR’la Georges Soros’un parmağı varmış, vb. vb.

AKP’nin tam da baskıcı, yasakçı, hukuksuz, gaddar, zevksiz, doğal yaşam düşmanı olduğu için ve ülkeyi tarümar eden rant politikalarına karşı ayaklanan soylu halk hareketini “Yahudi faiz lobisi” diye karalamasına arka çıkan, dayanak olan bu komplo teorisyenleri hakkında söyleyeceğim tek şey var:

Türkiye’de ve dünyada, sağ ile solun paylaştığı ortak karakter faşistlik eğilimi olup, göstergesi de Yahudi düşmanlığıdır!

Oysa yurtsever geçinen ve güya iktidara muhalif görünen sağlı sollu bu komplocuların, teoriye değil, gözlerinin önünde olup biten “pratiğe” dönüp bakmaları yeter.

Mine G.Kırıkkanat

http://www.cumhuriyet.com.tr/?hn=430168&kn=896&ka=4&kb=5&kc=896

 

  • YAHUDİ AZINLIĞIN FİLİSTİNLİ ÇOĞUNLUĞA HÜKMETMESİ İYİYE ALAMET DEĞİLDİR

ABD ile Avrupa Birliği (AB) ‘iyi polis, kötü polis' rollerini paylaşmışa benziyorlar ve AB biraz baskı yaparmış gibi görünmeye çalışıyor. Bu da sonuç vermeyecektir. Asıl ilginç tartışma İsrail'de oluyor. Geçenlerde Haaretz gazetesinde bir makale yayınlayan İsrail'in en tanınmış köşe yazarı Gideon Levy infiale yol açtı. Levy mealen, ‘İsrail hükümetini yerleşim politikasından vazgeçirtmenin tek yolu, İsrail'e siyasi, ekonomik ve kültürel alanlarda mutlak boykot uygulamaktır', demişti. İsrail'de bu görüşe katılanların sayısı küçümsenmemeli. Öte yandan Batı Şeria ile Akdeniz arasındaki topraklarda Yahudi'den fazla Arap yaşıyor. Yahudi azınlığın Filistinli çoğunluğa hükmetmesi iyiye alamet değildir.

Michael Lüders

http://www.dw.de/abd-ortado%C4%9Fuyu-yeniden-ke%C5%9Ffediyor/a-16964878

 

Netten okumalar

 

  • EMEK'İN MİMARI ALGUADİŞ'İN ADI NİŞANTAŞI'NA NAKŞOLDU

http://www.mimarizm.com/Haberler/haberdetay.aspx?id=53149&BultenID=75

 

  • İŞGAL ÜLKESİNE YOLCULUK – 1 & 2

http://www.gazetebilkent.com/2013/07/12/yazi-dizisi-isgal-ulkesine-yolculuk/

http://www.gazetebilkent.com/2013/07/18/isgal-ulkesine-yolculuk-bolum-2/

 

  • BİR ZAMANLAR İSTANBUL'DA YAHUDİLER VE YAŞANTILARI-ROZ KOHEN'DEN HATIRALAR

http://beyogluoml.blogspot.com/2013/07/bir-zamanlar-istanbulda-yahudiler.html#!/2013/07/bir-zamanlar-istanbulda-yahudiler.html

 

  • “TÜRKÇE EDEBİYATLA TANIŞTIM VE ...” – MARİO LEVİ

http://kitap.radikal.com.tr/Makale/turkce-edebiyatla-tanistim-ve-369018

 

  • ABDÜLHAMİD’İN YAZDIĞI MEKTUP

http://www.sabah.com.tr/Gundem/2013/07/22/abdulhamidin-yazdigi-mektup

 

  • İSRAİL’DE ORDU TARTIŞMALARI VE TSK – ÜMİT ÖZDAĞ

http://www.21yyte.org/arastirma/milli-guvenlik-ve-dis-politika-arastirmalari-merkezi/2013/07/22/7121/israilde-ordu-tartismalari-ve-tsk