Bu hafta ağımıza takılanlar

İsrail’le ne zaman sorunlar yaşansa Türkiye’deki Musevileri de olumsuz yönde etkileyen bir siyaset dili gelişiyor. Siyasetçilerin açıklamaları -çoğunlukla- genellemeler içeriyor ve bütün Musevileri suçladıkları gibi bir izlenim uyandırıyor. Medya maalesef bu konuda çok ölçüsüz ve özensiz. Museviler hakkındaki düşünceler -diğer azınlıklara olduğu gibi- önyargılarla dolu. Medyamız, Türkiye’deki Musevileri “İsrail hükümetinin uzantısı” gibi görüyor. Bu, elbette son derece sağlıksız ve yanlış bir düşünce. Burada yaşayan Museviler, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarıdır. Vatanlarını seven, vergilerini ödeyen, askerliklerini yapan insanlar. Üstelik 1492 yılında İspanya’daki zulümden kaçarak Anadolu’ya yerleşen Musevilerin torunları olarak bu ülkede yüzyıllardır barış ve huzur içinde hayatlarını sürdürüyorlar. Vatanıyla aidiyet ilişkisinin, Müslüman bir Türk’ten hiçbir farkı olmayan insanlara ‘potansiyel İsrail ajanı’ muamelesi yapmak kadar büyük yanlış olabilir mi? HAKAN ÇELİK - POSTA

İzak BARON Diğer
10 Temmuz 2013 Çarşamba
  • “BİR YÜRÜYÜŞTE EN ÖNDE BEN YÜRÜYEMEM, İSTEMEDİĞİMDEN DEĞİL, YÜRÜRSEM YAHUDİ LOBİSİ OLURUM ÇÜNKÜ”

Gezi eylemlerine katılan 33 yaşındaki işkadını Rifka (soyadını ailesini korumak için vermek istemiyor), başkalarıyla empati kurmak için Gezi’nin çok iyi bir platform olduğu düşüncesinde.

Hedef gösterilme korkusu 'apolitik yaptı'

Empati kurmayı Gezi sürecinde öğrenen Rifka, “Eğer Müslüman olsaydım ve Yahudiliği basında yazanlardan öğrenseydim Yahudilerden kesinlikle nefret ederdim” diyor.

520 yıldır Türkiye’de yaşayan Yahudi cemaatinin hedef gösterilme korkusu oto-sansür ve apolitik kalma tercihini de beraberinde getirmiş.

Cemaatin içinde Gezi olayları nedeniyle “Dönüp dolaşıp bu bizim başımıza patlar” şeklinde görüşler olduğunu ve sonunda bunun doğru çıktığını söylüyor Rifka.

Ona göre Yahudi karşıtlığı sadece Türkiye’ye has bir konu değil ama çocukluktan beri yaşıyor bunu.

“Ben alışveriş yaparken bile 'Türk müsün?' sorusuyla karşılaşıyorum. Bu soruya cevap vermek artık hayatımın bir parçası. Ben sonuna kadar Türk hissediyorum ama bu ne kadar kabul görüyor bilmiyorum.”

Yahudilerle Müslümanlar kağıt üstünde eşit haklara sahip ama sosyal anlamda bunun doğruluğu kuşku götürür.

Yahudi cemaatinden insanların bu tür büyük toplumsal olaylarda arka planda kalmak istediğine işaret ediyor Rifka.

“Bir yürüyüşte en önde ben yürüyemem, istemediğimden değil, yürürsem Yahudi lobisi olurum çünkü.”

“Kırmızılı kadın ben olsaydım ne olurdu? Bu olaylar nereye giderdi?” diye soruyor Rifka.

Elçin Poyrazlar

http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2013/07/130705_gezi_parki_yahudiler.shtml

 

  • ERDOĞAN’IN GEZİSİNİN BU ŞARTLARDA GERÇEKLEŞMESİNİN İMKÂNSIZA YAKIN BİR HALE GELMESİ...

Şimdi arka arkaya birkaç olayı sıralayalım; Son Amerika gezisi ve öncesinde sürekli tartışma yaratan ve İsrail’in kesinlikle yapılmasını istemediği, Tayyip Erdoğan’ın Gazze gezisi...

Bu geziyi engellemek için harekete geçen, Amerika’daki Musevi lobisi...

Avrupa’nın Gazze meselesine soğuk durması...

Erdoğan’ın Gazze’ye İsrail üzerinden değil; Mısır üzerinden, Refah Sınır Kapısı’nı kullanarak gitmeyi planlaması...

Mısır’da arka arkaya meydana gelen olaylar ve değişen yönetim...

Darbe ve geleceği belirsiz hale gelen Refah Sınır Kapısı...

Erdoğan’ın gezisinin bu şartlarda gerçekleşmesinin imkânsıza yakın bir hale gelmesi...

En önemli müttefik olan Mısır Cumhurbaşkanı Mursi’nin alaşağı edilmesi...

Türkiye’de bitmek bilmeyen olaylar, Mısır’da devam eden olayların arkasından gelen darbe...

Peki; Türkiye’deki Gezi Parkı olaylarını ateşleyen uluslararası medya yıldızı CNN dünya muhabiri Christiane Amanpour’la ilgili bir soru da soralım mı o zaman?

Amanpour geçtiğimiz yıllarda kendinden genç ve yakışıklı üst düzey bir Amerikalı diplomatla evlilik yapmıştı...

Amanpour’un eşi James Rubin; Amerikan Dışişleri Bakanlığı’nda çok etkin bir görevde idi...

Hangi lobinin etkin bir ismi olarak bilinir Christiane Amanpour’un eşi acaba?..

Her neyse?..

Siz isterseniz olayları uyanık demagojilerle gizlemeye çalışan cin demagogların zevzek analizlerini okuyun...

Benim işim var...

Reha Muhtar

http://haber.gazetevatan.com/Haber/551742/1/Gundem

 

  • KENTİN ÇOK GÜZEL VE TARİHİ BİR BİNASINI TÜRKİYE'YE TAHSİS ETMİŞTİ. TÜRK EVİ OLARAK AÇILACAKTI. "AÇILIŞI YIL SONUNDA YAPACAĞIZ. KURDELAYI DA ABDULLAH GÜL KARDEŞİMLE BERABER KESECEĞİZ, SİZ DE GELİN, AMA YARIN GİDİN BİNAYI VE ÇALIŞMALARI GÖRÜN" DEMİŞTİ

Soykırım döneminde Polonya'dan kaçıp kurtulanlardan biri Şimon Peres... İsrail Cumhurbaşkanı… 90'ıncı yaşını Çocuklar Korosu'nun "Barışa bir şans ver" şarkısıyla kutlamış.

Peres, en Türk dostu yabancı politikacılardan biriydi.

Yıl galiba 2008... Fazıl Say'ın Zubin Mehta eşliğinde vereceği konser için Tel Aviv'e, 29 Ekim'de gitmiştik. Sefir bizi, evinin bahçesindeki "Cumhuriyet Bayramı Resepsiyonu"na davet etti. Namık Tan, bugünkü Amerika Büyükelçimiz… Muhteşem bir malikane, harikulade bir davetti. Sefir "Sizi, İsrail Devlet Başkanı ile tanıştırayım" dedi…

İsrail Cumhurbaşkanı davete gelmişti. Hem de öyle laf ola, resmi uğrama değil… Geceye tümüyle katılmak üzere… Bunun diplomatik anlamını bilen bilir. Bahçenin bir köşesinde etrafı kalabalık duruyordu. Sefirimizle yanına gittik. Beni tanıttı. Gazeteci olduğumu söyledi. Peres elini uzattı. El sıkıştık. Ama elim elinin içinde… Bırakmıyor. Bir kaç fotoğrafçı resim çektiler... "Onlar için uzatıyor" dedim… Hayır… Çekimler bitti, tüm fotoğrafçılar ayrıldı, elim hala Peres'in ellerinde... Meğer benimle konuşmayı uzatmak, gitmemi engellemek için elimi bırakmıyormuş... O zaman dönüşte yazmıştım, uzun uzun…

Kentin çok güzel ve tarihi bir binasını Türkiye'ye tahsis etmişti. Türk Evi olarak açılacaktı. "Açılışı yıl sonunda yapacağız. Kurdelayı da Abdullah Gül kardeşimle beraber keseceğiz, siz de gelin, ama yarın gidin binayı ve çalışmaları görün" demişti… Haşo ve Nebil'le gittik. Muhteşem bir binaydı.

Sonra Davos patlak verdi, biliyorsunuz…

Türk Evi ne oldu, bilmiyorum!...

Hıncal Uluç

http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/uluc/2013/07/05/nice-yillara-peres

 

  • “BUNUN GEZİ PARKI İLE ELBETTE İLGİSİ YOKTU. AMA İKİ TARAF DA ARTIK GÖRÜŞTÜĞÜNÜ GİZLEMİYOR. SADECE PARDO DA DEĞİL. MISIR DA YAPILAN İKİLİ GÖRÜŞMEYİ DE KAMUOYU İLE PAYLAŞMAKTA ÇEKİNCE GÖRMEDİ İSRAİL. DEMEK Kİ HAKAN FİDAN KONUSUNDA İSRAİL'İN BİR TAVRI OLAMAZ. O ÖNEMLİ BİR İSİM VE KENDİSİ DE İSRAİL İLE GÖRÜŞÜYOR”

İsrail Hükümetine daha yakın olduğunu bildiğimiz bir başka akademisyen Nimrud Goren'in görüşleri daha da çarpıcıydı. İsrail Enstitüsü Bölgesel Dış Politika Çalışmaları isimli düşünce kuruluşundan gelen Goren'e İsrail'in MİT Müsteşarı Hakan Fidan konusundaki çekince ve tepkisini sordum. Öyle ya, iki ülke arasındaki gerginliğin merkezinde pekçok kişiye göre hala yıllar önce verilen o tepki duruyordu. Sonrasında Hakan Fidan, Beyaz Saray'da en üst düzeyde ağırlanmış olsa bile geçen hafta Haberturk'e yaptığı yazılı açıklamada isim vermeden İsrail'e olan tavrını ima ediyordu.

Goren, Gezi olaylarının başladığı günlerde MOSSAD Başkanı Tamir Pardo'nun Hakan Fidan'la yaptığı görüşmenin ne kadar önemli olduğunu anlattı. “Bunun Gezi Parkı ile elbette ilgisi yoktu. Ama iki taraf da artık görüştüğünü gizlemiyor. Sadece Pardo da değil. Mısır da yapılan ikili görüşmeyi de kamuoyu ile paylaşmakta çekince görmedi İsrail. Demek ki Hakan Fidan konusunda İsrail'in bir tavrı olamaz. O önemli bir isim ve kendisi de İsrail ile görüşüyor” dedi. Pardo'nun ailesinde Türk köken bulunduğu bilgisini ve elektronik istihbarat konusunda uzman olduğu bilgisini de bir kenara yazalım.

Fidan-Pardo görüşmesini yakından bilen bir yabancı diplomat biraz daha detay verdi. “Çok önemli ve iyi bir görüşmeydi. Biliniz ki, MIT ve MOSSAD ne zaman görüşse masadaki büyük konu İran'dır. Suriye bile değil bakın. Suriye bölgesel bir konudur ve tabiri caizse Türkiye gibi bir ülke için şu anda bile ikincil bir konudur. Türk ve İsrail istihbarat birimleri özellikle İran'ın para trafiği konusunu, altın satışı meselesini yakından takip ediyorlar. Sonuçta bu paranın kime gittiği Türkiye'yi de bizi de ilgilendiriyor” dedi. Mossad'ın özellikle Suriye içinden gelen bazı bilgileri MIT ile “çifte kontrolden” geçirdiği de gelen bilgiler arasında.

Bu MİT'in elbette MOSSAD'la balayı yaşadığı anlamını taşımıyor. İki ülkenin istihbarat ve güvenlik öncelikleri de her zaman çakışmıyor. Türkiye'nin özellikle Kürt meselesine bakışı konusunda İsrail'le mesafesi hala mevcut. Ama başlayan çözüm sürecinin Hamas-İsrail diyaloğu için de örnek teşkil edebileceği konuşuluyor. Hamas'ın Mısır'daki askeri darbeye verdiği “sınırlı” tepki bu nedenle daha da önem kazanıyor.

Ahu Özyurt

http://www.haberedikkat.com/Haberler/84177/israil-hakan-fidan-ve-misir

 

  • AMANSIZ VE “ORANTISIZ” BİBER GAZI EMRİNİ “YAHUDİ DİASPORASI” MI VERDİ?

Gezi’deki “dış mihrak”ı ise, Başbakan Yardımcısı bulmuş, “Yahudi diasporası” diye açıkladı. Allah’tan korkmaz mısınız? 31 Mayıs günü, ardından 1 Haziran sabahı, Taksim Meydanı’nı ve Gezi Parkı’ndaki savunmasız insanları (o sırada Başbakan’ın “marjinal örgütleri” orada değildiler)  biber gazına boğmasaydınız, bu gelişmeler böylesine, bu boyutlarda patlak verir miydi? Amansız ve “orantısız” biber gazı emrini “Yahudi diasporası” mı verdi?

Bütün bunlar gözlerimizin önünde, hiçbir komplo aramayı gerektirmeden cereyan etti. Bir de, Ak Parti çevrelerinden bana soruyorlar, “Ne oldu size böyle?” diye. Asıl size ne oldu böyle? Nasıl bu kadar zalim olabildiniz?

Cengiz Çandar

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/23638650.asp

 

  • ANTİSEMİTİZM İNSANLIK SUÇUDUR. IRKÇILIK İNSANLIK SUÇUDUR. HEPİMİZ YAHUDİYİZ!"

"Egemen sınıfın ve tüm baskıcı iktidarların özgürlük mücadelelerine karşı kullandığı temel silahlardan biri antisemitizm yani Yahudi düşmanlığıdır. Tüm milliyetçi ve ırkçı akımlar Yahudileri düşman ilan eder.

Dünyadaki kötü giden her şeyin sorumlusunun Yahudiler olduğu propagandasını yaparak, tüm özgürlük mücadelelerini Yahudilerin komplosu olarak göstererek, kitleleri bölmeyi, mücadeleden alıkoymayı ve mevcut rejimi savunmaya itmeyi amaçlarlar.

Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan bu yana Kemalist resmi ideolojinin bir parçası ve sürekli olarak topluma empoze edildi. Egemen sınıfın tüm partileri antisemitizmi bir silah olarak kullandı. Eski rejime son vermekle övünen AKP, Gezi direnişine karşı 90 yıllık rejimin dili ve yöntemleriyle saldırıyor.

AKP'yi devirmek için darbe girişiminde bulunan Ergenekon çetesi de Yahudi düşmanlığını kullanmıştı. Atalay'ın açıklaması, AKP'nin özgürlük mücadeleleri karşısındaki tavrının rejimin diğer partilerinden ve Ergenekon'dan farklı olmadığını gösterdi. Yalçın Küçük'le Beşir Atalay aynı zihniyete sahip.

AKP'ye oy verenler bu zulme ortak olmayın, Beşir Atalay'ı kınayın. Atalay gibi ırkçılar direnmekte ne kadar haklı olduğumuzu gösteriyor. Irkçıları dinlemeyin, direnişe katılın.

Antisemitizm insanlık suçudur. Irkçılık insanlık suçudur. Hepimiz Yahudiyiz!"

Volkan Akyıldırım

http://www.marksist.org/haberler/12117-hepimiz-yahudiyiz#.UdKOk6bn5Vc.twitter

 

  • İSRAİL’LE NE ZAMAN SORUNLAR YAŞANSA TÜRKİYE’DEKİ MUSEVİLERİ DE OLUMSUZ YÖNDE ETKİLEYEN BİR SİYASET DİLİ GELİŞİYOR. SİYASETÇİLERİN AÇIKLAMALARI -ÇOĞUNLUKLA- GENELLEMELER İÇERİYOR VE BÜTÜN MUSEVİLERİ SUÇLADIKLARI GİBİ BİR İZLENİM UYANDIRIYOR

İsrail’le ne zaman sorunlar yaşansa Türkiye’deki Musevileri de olumsuz yönde etkileyen bir siyaset dili gelişiyor. Siyasetçilerin açıklamaları -çoğunlukla- genellemeler içeriyor ve bütün Musevileri suçladıkları gibi bir izlenim uyandırıyor.

 Medya maalesef bu konuda çok ölçüsüz ve özensiz. Museviler hakkındaki düşünceler -diğer azınlıklara olduğu gibi- önyargılarla dolu.

 Medyamız, Türkiye’deki Musevileri “İsrail hükümetinin uzantısı” gibi görüyor. Bu, elbette son derece sağlıksız ve yanlış bir düşünce.

 Burada yaşayan Museviler, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarıdır. Vatanlarını seven, vergilerini ödeyen, askerliklerini yapan insanlar.

 Üstelik 1492 yılında İspanya’daki zulümden kaçarak Anadolu’ya yerleşen Musevilerin torunları olarak bu ülkede yüzyıllardır barış ve huzur içinde hayatlarını sürdürüyorlar.

 Vatanıyla aidiyet ilişkisinin, Müslüman bir Türk’ten hiçbir farkı olmayan insanlara ‘potansiyel İsrail ajanı’ muamelesi yapmak kadar büyük yanlış olabilir mi?

 Türkiye Musevi Cemaati’nin dün yaptığı duyuruda dile getirdiği hassasiyetleri ben de paylaşıyorum.

 Ajanlık ya da vatana ihanet bağlantısı; din, inanç ya da etnik kökenle ilgili bir şey değildir.

 Pekâlâ, Türkiye’de doğmuş Müslüman bir Türk de başka bir ülkenin istihbarat kuruluşuyla bağlantıya girmiş olabilir.

 Kaldı ki anayasası laik bir ülkede vatandaşlarımızın hangi din ve inançtan oldukları devleti ilgilendirmez. İnsanların inançları ve düşünceleri üzerinden bir yargılama yapılamaz.

 Bu konulardaki genellemeleri çok tehlikeli buluyorum. Türkiye’de yaşayan Alevilerin kategorik olarak İran ve Suriye rejimleriyle paralel zeminde görülmesi de bu bakışın bir örneği.

Hakan Çelik

http://www.gazete3.com/kose.php?yazi=1867

http://www.posta.com.tr/siyaset/YazarHaberDetay/Museviler.htm?ArticleID=184626

 

  • Netten okumalar

 

  • SİYONİZM TARİHİNDEKİ İLGİNÇ AYRINTI

http://fotogaleri.stargazete.com/album/haber/688379/1/Guncel

 

  • ÇAPULCU UYMADI DİYASPORA VERELİM – YILMAZ ÖZDİL

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/23640728.asp

 

  • İSRAİL SARI KEKİNİ 1963'TE ARJANTİN'DEN ALMIŞ – TOLGA TANIŞ

http://www.hurriyet.com.tr/pasaj/23634444.asp

 

  • GEZİ PARKI VE NEFRET SUÇLARI – EMRE KONGAR

http://www.cumhuriyet.com.tr/?hn=427004&kn=37&ka=4&kb=5&kc=37

 

  • Arşivlerden

 

  • NO MOS KARİŞEYAMOS EN LOS MESELES DEL HÜKÜMET – YILDIRAY OĞUR

http://www.taraf.com.tr/yildiray-ogur/makale-no-mos-kariseyamos-en-b-los-meseles-del-hukumet.htm

 

  • BİR YAHUDİ RAMAZANIN NESİNİ ÖZLER Kİ – KANAT ATKAYA

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/15557005.asp