Protesto kültürü

Cem MENASE Spor
3 Temmuz 2013 Çarşamba

Türkiye Avrupa Birliği üyeliği için onlarca yıldır çaba sarf ediyor. Buna yönelik hamleleri yapıyor veya yapmıyor ama en azından gidişat olarak hedef her zaman burasıdır ve öyle de olmalıdır. Her ne kadar son dönemde Avrupa’nın Türkiye’yi kabul etmesine olan umut neredeyse sıfırlanmış olsa da veya Avrupa’daki ekonomik krizin Türkiye’ye etkisi az olduğu için bu üyelikten soğumalar olduysa da Türkiye’nin üyeliği hem Avrupa’ya hem de Türkiye’ye pozitif etki edecektir. Türkiye de bunu çok iyi bilir. Fakat sadece ekonomik verilerin iyi görünmesi üyelik için bilindiği gibi yetmiyor. Kaldı ki ekonomik verilerin de iyi ‘görünmesi’ diyorum çünkü gerçekten iyi olduğuna dair ciddi şüphelerim var. Ekonomi dışında sosyal gelişim de çok önemli. Bu anlamda eğitimin yeri büyük. Kişisel gelişimin yakalanması ise maalesef 30-40 senede olmuyor. Örnek vermek gerekirse, dünyaca ünlü İTÜ Profesörü Celal Şengör’ün dediği gibi, “Bazı ülkelerin bilim insanları vardır, bazı ülkelerin bilim kurumları vardır, bazı ülkelerin bilim gelenekleri vardır.” Biz de ise sadece bilim insanları var. Bilim kurumlarının bile gerçekten uluslararası düzeyde olmadığı bir gerçek. Fakat genel olarak bu seviyeyi gelenek haline getirmiş ülkelerin arasına girmeye çalışıyoruz.

Durum böyleyken, tüm bu geri kalmışlık atmosferinden bir zıplama yaşandığı bir dönemden geçtiğimizi düşünüyorum. Gezi ile gerçek bir protesto kültürünü yakalama adına çok ciddi bir aşama kaydedildi. Protestonun asıl gücünü şiddetten değil mizahtan aldığının farkına varıldı. Birlikte korkuların aşılabileceğini, sorgulamanın ve cevabını bulamadığın soruların arkasından koşmanın sonuç ne olursa olsun vicdanları rahatlattığı görüldü. Protestoda yaşın, cinsiyetin veya ekonomik durumun hiç öneminin olmadığı ortaya çıktı. Bu kültür bir anlamda başlamış oldu. Bunun her kuruma karşı, taraf gözetmeksizin her kültür ve hayat görüşü grubundan insan tarafından yapılabilmesi gerekiyor.

Bu geleneğin başladığını da görüyoruz. Buna bir örnek Fenerbahçe taraftarlarının Bağdat Caddesi üzerinde yaptıkları protesto yürüyüşüdür. Fenerbahçe futbol takımının UEFA Disiplin Kurulu tarafından almış olduğu 2+1 yıllık Avrupa kupalarından men cezasını protesto eden taraftarlar kulübe sahip çıktı. Bununla beraber daha önce bahsettiğim ortak hedefe karşı birleşme kültürü yine kendini gösterdi ve yine UEFA’dan bir yıl ceza alan Beşiktaş Jimnastik Kulübü’nün taraftarları da protesto yürüyüşüne katıldı. “Yaşasın renklerin kardeşliği”, “Çarşı sen bizim her şeyimizsin” tezahüratları bu kültürün meyvesidir.

Umarım başlayan bu ‘düşünme’ ve yanlış bulduğun sonuca karşı çıkma geleneği herkes için devam eder çünkü buna ve demokrasiye herkesin ihtiyacı var. Tıpkı şu Latin atasözünde anlatıldığı gibi; “Taşı delen suyun kuvveti değil, damlaların sürekliliğidir.”