Hürriyet olmayan yerde özgürce yaratıcı bir özel sektör beklenilemez...

Köşe Yazısı
3 Temmuz 2013 Çarşamba

Jose V.ÇİPRUT

 

18 Aralık 2010 tarihinde Tunus’ta başlayıp, vakit kaybetmeksizin Mısır, Libya, Yemen, hatta Bahreyn gibi ‘uzak’ ülkelere adetâ salgınmış gibi yayılıveren Arap Bahar’ı, yaz bilmeden, güz görmeden, aynı hınzırlıkla kışa döndü; kumrularını yedi, kargalarına yem oldu. Carnegie Orta Doğu Merkezi’nin ‘İhtilâl-sonrası Mısır’da Özel Sektör’ adlı, 17 Haziran 2013 tarihli raporu (1)  nedense bana 2008 baharında neşredilen Özgürlük adlı kitabımın (2) sonsözüne ayırdığım açılış cümlelerini hatırlattı.

Bu rapora göre, ihtilâl evveli türlü ticaret ve sanayî kurumları ile Hosni Mubarak’a yakın siyasî kaymak tabakası arasında Mısır’ın özel sektörüne kötü nam verir derecede alttan yürütülen danışıklıklar, ihtilâl sonrasında, bu sefer de Müslüman Kardeşler’e yakın seçkinlerle sağlanılıyormuş. İhtilâl’den sonra bolca türeyen siyasî partilerin bir kısmının özel sektöre iyi gözle bakmasına rağmen önemli diğer bir kısmının “sosyalist” veya “İslamcı” değerler adına özel sektöre hınç beslemesi vaziyeti daha da karıştırmaktaymış. Hükümet, özel sektörün millî siyasal iktisada güvenini sağlayacak adımlar atmaya çalışıyorsa da, yerli iş camiasından yeni teşebbüs/yatırım celb edemiyormuş henüz. Nedir ki, Mısır’da özel sektör millî iş gücünün yüzde 70’ini sağladığına göre, memleketin - iktisadî özgürlüğe kavuşmak şöyle dursun - iktisadî büyüme kaydedebilmesi için acilen muhtaç olduğu yeni yatırımları hükümetin tek elden sağlaması imkânsız olduğundan, bu raporun hem özel sektöre hem de hükümete - sıralanması kolay, gerçekleştirilmesi zor - tavsiyeleri var. Halbuki, her şeyden evvel, ihtilâlin kurtuluş demek olmadığının anlanmasının önemine; kurtuluş’un ancak milletin her kısım ve tabakasının muknî ve gönüllü, çoğulcu, iştirakıyla sağlanmasının gerektiğine; memleket çapında bir içtimaî devrimle elde edilmesine çalışılacak vatandaş özgürlüğüne özel sektörün sağlıklı katılımıyla daha da etkince varılabileceğinin öncelikle kavranılabilmesinin ehemmiyetine kâfice değinmiyor bu ilginç rapor, kanımca.    

Özel sektöre verilen nasihatler şunlar: Pazar gücüyle sürdürülebilir büyüme sağlayabilecek; gerçekçi görüş ve uyumlu bir politikayla tutarlı bir ortak çaba ve içtimaî adâlet içinde taze istihdam yaratabilecek bir tutuma ivedilikle varılması; küçük ve orta boy işletmelerin sayıca gelişmesine imkân vermek için sendika gibi işyeri paydaşlarına el uzatılması; camia içinde içtimaî mes’uliyet yaratabilecek türden tüzel teşebbüslere girişebilmek için, içtimaî kurumlarla elele çalışaraktan, öncelik taşıyan alanların teşhis ve tesbit edilmesi; ve de - bilhassa - asgarî maaş, vergi politikası, ödenek kapsamı, rekabet düzeni gibi konularda kaçınılmaz yükümlülüklerin sarahatle kabullenmesi.

Hükümete yöneltilen tembihlerse bunlar: Uluslararası standartlarla uyuşur bir siyasî çerçeve içinde uygun nizamnamelerle Mısır’da iş görmeye güven ilham edebilecek, yatırım ve teşebbüslerde risk endişelerini azaltabilecek bir genel politikanın gecikmeden benimsenmesi; kredi pazarında asgarî müdahalenin kabullenmesi; kamu maliyesinde olsun, askeriyenin millî iktisat içindeki rolü konusunda olsun, saydam bir yaklaşımın her yerde, her fırsatta, her zaman ve herkesçe apaçıkça takdir edilebilir şekilde tatbiki; sorumlulukları tek merkezden yöneltecek yerde bunların yerel toplulukların iştirakını sağlayabilir şekilde dağıtılması; yatırımcıların dolaysız muhatabı olan kamu sektörü müesseselerinin baş yetkililerinin manevra imtiyaz ve gücünü sınırlayacak şekilde bu müesseselerin ıslahının bir an evvel kat’î ve nihaî şekilde sağlanması; ve halkın erdemli evsafını tefrik edip kuşkusuzca inanabileceği bir adalet süreci sayesinde ihtilâl evveli yolsuzluklardan hayasız yarar çekmiş iş adamlarıyla özel sektörün dürüst efradı arasındaki ahlâksal farkların millî cemiyet için önemlerinin altının çizilmesi.  

Bu raporun bana hatırlattığı - Özgürlük adlı kitabım için yazdığım sonsözümün - açılış kelemelerini size tercüme edeyim: “Hürriyetin her daim mutlaka kurtuluş demek olmadığını unuturuzdur bazen... Siyasî-iktisadî ortamın kamu alanında ona mekân bırakmadığı, içtimaî-ekinsel tahta aralarının bile onu barındıramadığı hallerde, hürriyet nasılsa artakalmış umutlarda olsun, olmadıysa bastırılmış özlemlerde olsun, hayallerde yaşamaya devam eder... Çoğunun temel bireysel hürriyetlerinin kesişip çarpıştığı durumlarda, nisbeten çok azının bu işten diğerlerine nazaran daha hür çıkabilmesi mümkündür... Birkaç galip her şeyi kapar da diğerlerince paylaşılacak çok şey bırakmazlarsa, hürriyet eninde sonunda hiçbir yola kapı açmaz bir anahtar işlevini görür ve acayip hüsnü kuruntularda saklanıp hayal mahsulü usallaştırmalarda gizlenmenin yolunu bulur...”                                           

 

1 İbrahim Saif, Ahmed Ghoneim (2013) “The Private Sector in Post-revolution Egypt”, Carnegie Middle East Center, Beirut/Lebanon, June 17 Paper.        

2  Jose V. Ciprut, Ed. (2008) “Freedom? Beware what you wish for (!)”, Freedom, Cambridge, MA: The MIT Press, p. 293.