Bir damla kan ve bin endişe

Mois GABAY Köşe Yazısı
26 Haziran 2013 Çarşamba

Nietzsche’nin ‘aktif unutma’ tezinde belirttiği insanlarla hayvanlar arasındaki en büyük fark hayvanların insanlar gibi bir tarihsel bilinci olmamasıdır. Hayvanlar dün ve bugün arasındaki tarihsel bilinci hissetmezken insanın bu tarihsel bilince sahip olması ve sürekli geçmişe dönük yaşaması mutsuzluğunun ana sebeplerinden biridir. İnsanın hayat boyu bitmeyecek trajedisinin altında yatan, sürekli acı çekmesinin temel nedeni kendisine yapılanları unutamamasıdır. Bu tanımlamaya göre “geçmiş beklenmeyen bir anda hayalet gibi geri dönüp, sonraki bir anın huzurunu bozabilir.” Nietzsche’nin hayranı olduğu Kont Mirabeau ise unutma erdemini hayata hizmet için yaratıcı bir biçimde geçmişi yeniden biçimlendiren, zararları telafi eden aktif bir unutma olarak tanımlamaktadır. Bu düşünceye göre de yapılan kötülüklerin affedilmesi mümkün değildir, çünkü onlar zaten unutulmuştur.

Hayat boyu yaşadığımız hüzünlü anları, öfke, nefret içinde boğuştuğumuz uykusuz zamanları düşündükçe insanlara verilmiş ‘hatırlama’ yetisinin zararlı ve ölümcül bir özellik mi olduğu tartışılır. Yaşadığımız çoğu sıkıntının temelinde de bu unutamama eylemi yatar çoğu zaman. Yeni bir ilişkinin tam orta yerinde kafamızı kurcalayan eski sevgilide de, halkının doğal hakkı olan protesto karşısında yoğun müdahale ile püskürtmeye çalışan bir hükümetin belleğinde de aynı ‘unutamam’ algısı yatmaktadır. Her yenilik kendi içinde geçmişin izlerini taşır. Unutmayı başaramayıp geçmişin izlerinde yaşayanlar sürekli acı çekmeye mahkûm ederler kendilerini.

Gezi Parkı’na yapılan müdahalenin pazar sabahında ‘acaba’ diye geçirdim içimden. Büyük bir tutkuyla sevdiğim güzel ve yalnız şehrim İstanbul’dan gözlerim yaşardıkça gitme zamanı mı gelmiş diye düşündüm. Bir gece evvel evime barikatlardan geçerek bin bir güçlükle dönerken yaşadığım sahneleri nasıl unutabilirdim? Bir yanım azınlık olduğunu zannettiğim düşüncelerimin aslında o kadar da azınlık olmadığını göstererek umutla dolarken, içlerinde geçmişin öfkesi ile ortalığı savaş alanına çevirenleri gördükçe, diğer yanımı hüzün ve endişe kapladı. Geçmişte bambaşka acılar yaşamış, ihtilal görmüş büyüklerim unutmayı seçmişlerse ve bu şekilde mutlu bir hayata bu topraklarda devam ediyorlarsa umutsuzluğa kapılmamam gerektiğini düşündüm. Evden bir an evvel çıkıp, şehrin farklı semtlerindeki kargaşadan ötede tarihi yarımadanın huzuruna bıraktım kendimi. Tıpkı bir gece evvel hiçbir şey yaşanmamış gibi, Topkapı Sarayı, Arkeoloji Müzesi, Ayasofya derken Tarihi Hoca Paşa Hamamı’nda bir sema gösterisi ile bitirdim pazar gününü. Dönüş yolunda Çarşı grubundan sonradan Ermeni olduğunu öğrendiğim bir ağabey eve kadar eşlik etti. Ardından yağan sağanak yağmur, ertesi gün başlayan ‘duran adam’eylemleri içime bir nebze su serpti. Bundan sonrası için her iki tarafın da yaşananları unutması, söylemlerinde geçmişin acı derslerini referans almamaları ve her şeyden önemlisi yepyeni başlangıçlara imza atmaları hepimizin huzuru için gereklidir. Böylesi zor zamanlarda Hannah Arendt’in “Her başlangıç bir özgürleşmedir” sözüne kulak verilmelidir. Hiçbir şey olmamış gibi toplumun beklentilerini yok saymak sonraları beklenmeyen bir zamanda tekrardan huzursuzluk yaratabilir. Hayvanlardan bu bağlamda farkımız, olanı biteni seyretmek yerine özgürlük ve demokrasi bağlamında yaşanan huzursuzlukların farkında olup gereken değişiklikleri yaparak mümkün olabilir.  

13. yüzyılın büyük İslam âlimi Şirazlı Sadi, insan için “bir damla kan ve bin endişe” derken taht meraklısı ºderviş bir kilimde uyur da iki padişah bir kilime sığmaz.” Dileğim bir an evvel sağduyunun galip gelmesi, sokakların sesine kulak verilip yükselen hararet ve ölçüsüz davranışların bir an evvel son bulmasıdır. Geçmişin acı anılarını hatırlayarak bugünü önyargılar üstüne kurmak kimseye fayda getirmeyecektir. Yüzyıllardır barışın hüküm sürdüğü bu topraklar tekrardan barışa ve huzur dolu başlangıçlara bizi çağırmaktadır.

Gelin siz biz diye ayırmadan, Nietzsche’den yaklaşık altı yüzyıl evvel, unutmayı öğütlemiş, Anadolu’nun sesine Mevlâna’ya kulak verelim:

Geçmişi unut

Koy bir kenara

Yeni bir sayfa aç

Kurtar benliğini dünden

Bugünün çocuğu ol

Bütün bilgeliği ve gülümseyişiyle gençliğin

Şu anı hiç terk etme ne olur

Sonsuza uzanan şu günü, terk etme.