Doğanın dengesi

Tilda LEVİ Köşe Yazısı
5 Haziran 2013 Çarşamba

Daha önce de bir vesileyle yazmıştım. Geçmişte mutfaklarda yemek pişirmek için ‘havagazı’ kullanılırdı.. Her nedense gündüz vakti gaz gelmez, fırında bir börek bile yapamazdınız. Düğmeyi çevirdiğimizde kötü bir koku yayılır, zehirlenme korkusuyla hemen kapatırdık. Gün içinde piknik tüplerin üstünde çocuklara yemek ısıtırdık. Ev halkı yatıp etraf sessizliğe bürününce mutfağa girer ertesi günün yemeğini, hatta akşamüstü kahvaltısı için kek vs. pişirirdik. Zira havagazı o saatte öyle kuvvetli gelirdi ki, yararlanmamak imkansızdı.

Zaman içinde değişimler oldu; önce tüp gaz, ardından doğalgaz hayatımıza girdi. Her bir yenilik hayatımızı kolaylaştırdı.

***

Ne rahatsızlığı olduğunu anımsamıyorum ama çok sevdiğim bir dostum, her seyahate çıktığında bavuluna birkaç limon koyar. Limonu belli bir ilacın yerine kullandığından eminim.  Ben ise limonu farklı bir yöntem için kullanırım. Anneannemden öğrendiğim üzere, mide ağrıları / bulantıya nane ile limonu kaynatırım. Biraz dinlendirir sonra ihtiyacı olana veririm. Gerçekten mükemmel sonuç verir. Doğal ama etkili.

***

Limonun biber gazına iyi geldiğini iki sene kadar önce öğrendim. Zannediyorum 1 Mayıs’ta çıkan kargaşalığı dağıtmakta kullanılmıştı. Olay yerinden  hayli uzakta olmama karşın genzim yanmaya, gözlerimden yaş akmaya başlamıştı. Oldukça kötü bir tanışma şekliydi. Sokakta yaşlısı, çocuklusu, astımlısı var... Sağlık açısından hiç hoş değil.  Şimdilerde ise kendimi korumaya aldım. Sıcak havalarda her daim açık duran evin pencerelerini, akşam üzeri bazı sesler duyar duymaz kapatıyorum. Zira bir anda evin içine bir koku yayılıyor ve hanedekilerin boğazı yanmaya başlıyor.

Yaşadıkça görüyor; gördükçe öğreniyoruz...

***

Geçtiğimiz hafta Avusturya Kültür Ofisi’nin 50. Kuruluş Yıldönümü için Yeniköy’deki mekânındaydık. Rahmetli Salamon Bicerano’yu onurlandırmak için vaktiyle yapılan ödül gecesinden beri bir daha oraya gitmek kısmet olmamıştı. Gerçi olağanüstü duvar süslemeleri, parkeleri ve muhteşem akustiği ile görülesi bir salondur. Bu kez açık havadaydık. Vakitlice gelmemize karşın kokteyl başlamıştı bile. Herkes rengarenk giyinmiş, güleryüzlü. Çantamı dayadığım küçük masalarda, tanımasanız bile hemen bir sohbet ortamı gelişiyordu. Konser öncesi ağaçların tepesine tüneyen kargaların ‘gak’ sesleri, müziğin başlaması ile birlikte aniden kesildi. Doğanın bir dengesi olmalı bu. Dinletinin en önemli ortak paydası, sanatçıların herbiri Avusturya Hükümeti’nin verdiği müzik bursuyla Viyana ya da başka ülkelerde konservatuara giderek eğitimlerini tamamlamış ve zaman içerisinde yurda dönmüş olmalarıydı.

Şimdiden 3 Aralık tarihini ajandalarınıza not edin. ‘Daha çok var...’ dediğinizi duyar gibiyim. Avusturyalılar çok disiplinli. Programları önceden bellidir. Dinletinin ilginç yanı Judeo-Espanyol ve  Klezmer şarkıların biraraya gelmesi. İlk ipuçları bunlar...