Ağa Takılanlar

• Türkiye´de Yahudilerin muhatap oldukları ırkçılık, diğer grupların muhatap oldukları ırkçılıktan farklılık gösteriyor. Yahudiler yönelen ırkçılık, Batıda gördüğümüz klasik dışlama biçimleriyle neredeyse aynı. Daha iddialı bir düşünce ileri sürülebilir: Romanlar ve Kürtler gibi Türklerle din birliğine sahip olan topluluklar bir kenara konulup, Ermeniler, Rumlar ve Yahudiler düşünülürse asıl olarak Yahudilere karşı güçlü bir ırkçılık geliştirildiği görülür. Eğer bu gözlem doğruysa şüphesiz ki nedenleri sorulmalı. Bunun asıl olarak bir nedeni olduğunu düşünüyorum: Olgunun kaynağını Türk ulus devletinin kuruluşunda aramak gerekiyor. Bilindiği gibi Türk ulus devletinin kurulmasına, devlet eliyle, desteğiyle bir Türk burjuvazisinin yaratılması süreci de eşlik ediyor. Bu ise pratik olarak sermayenin, el değiştirmesi demek. SİNAN ÖZBEK – MARKSİST.ORG

İzak BARON Diğer
5 Haziran 2013 Çarşamba

 

  • GELENEKSEL BİR MUSEVİ’YİM. ELİMDEN GELENİ YAPMAYA ÇALIŞIRIM. AMA BU MESELE KARIŞIK. BAZEN BİRİ, DİNİN BÜTÜN GEREKLERİNİ YERİNE GETİRDİM ZANNEDER, YANINDAKİ “O DA BİR ŞEY Mİ?” DER, ÖBÜRÜ, “BU İKİSİ DE DİNSİZ, ASIL DİNDAR BENİM!” DER. TARTMAK ZOR...

Dininizin bütün gereklerini yerine getiren bir Musevi misiniz?

 - Geleneksel bir Musevi’yim. Elimden geleni yapmaya çalışırım. Ama bu mesele karışık. Bazen biri, dinin bütün gereklerini yerine getirdim zanneder, yanındaki “O da bir şey mi?” der, öbürü, “Bu ikisi de dinsiz, asıl dindar benim!” der. Tartmak zor...

 Ailecek bütün dini günleri kutlar mısınız?

 - Tabii, tabii.

 Ya kızlarınızdan biri kutlamazsa...

 - Aaaa, onlar benden daha koyu Musevi!

Hepsi evli mi?

 - Evet.

 Hepsi Musevi’yle mi evli?

 - Evet.

 Ya bir Hıristiyan’la evlenselerdi...

 - Yapabileceğim bir şey olmazdı. Onların hayatı, mutlu olmaları önemli...

Ayşe Arman

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/23396108.asp

 

  • S-300’LERİN TÜRKİYE İÇİN DE ÖNEMLİ BİR TEHDİT OLDUĞUNU DA MUTLAKA BELİRTMEK GEREKİYOR

Amerika’nın S-300’lere karşı belki son raddede kullanabilecek karşı silahları ya da tedbirleri var. Ancak, bunu yaparken karşılaşabileceği büyük riskler de var elbette. Son tahlilde Amerika bunu ne kadar göze alabilir, bilinmez. Gerçi, Amerika ve NATO geçmiş yıllarda yaptıkları tatbikatlarda S-300’lere karşı tedbirler geliştirmişlerdi; ancak gelişen askeri ortamda bunlar bugün ne kadar geçerli acaba?

Diğer yandan, İsrail’in de Savunma Bakanı Yaalon’ın imaen işaret ettiği gibi S-300’leri belki bertaraf edebileceği imkânları var. Tahminen bu imkânları birkaç yıl önce Girit açıklarında Yunan Hava Kuvvetleri ile yaptığı tatbikatlarda sınadı da; ancak bunların da bugün ne kadar geçerli, ne kadar etkili olup olmadıkları, bilinmez. Ayrıca, her halükarda İsrail’in S-300’lerin Suriye’ye verilmesi ihtimalinden son derece rahatsız ve tedirgin olduğu aşikâr. Bu konuda gayet açık: S-300’leri kendisi için önemli bir tehdit olarak görüyor ve bunu açıkça söylüyor.

Son olarak S-300’lerin Türkiye için de önemli bir tehdit olduğunu da mutlaka belirtmek gerekiyor. Muhtemel bir hava harekâtında ya da normalde bu füzelerin hava kuvvetlerimiz için potansiyel bir tehdit olduğu gerçeği apaçık ortada.

Fikret Ertan

http://www.zaman.com.tr/fikret-ertan/s-300ler-muammasi_2095201.html

 

  • TÜRKİYE'DE YAHUDİLERİN MUHATAP OLDUKLARI IRKÇILIK, DİĞER GRUPLARIN MUHATAP OLDUKLARI IRKÇILIKTAN FARKLILIK GÖSTERİYOR

Türkiye'de Yahudilerin muhatap oldukları ırkçılık, diğer grupların muhatap oldukları ırkçılıktan farklılık gösteriyor. Yahudiler yönelen ırkçılık, Batıda gördüğümüz klasik dışlama biçimleriyle neredeyse aynı. Daha iddialı bir düşünce ileri sürülebilir: Romanlar ve Kürtler gibi Türklerle din birliğine sahip olan topluluklar bir kenara konulup, Ermeniler, Rumlar ve Yahudiler düşünülürse asıl olarak Yahudilere karşı güçlü bir ırkçılık geliştirildiği görülür.

Eğer bu gözlem doğruysa şüphesiz ki nedenleri sorulmalı. Bunun asıl olarak bir nedeni olduğunu düşünüyorum: Olgunun kaynağını Türk ulus devletinin kuruluşunda aramak gerekiyor. Bilindiği gibi Türk ulus devletinin kurulmasına, devlet eliyle, desteğiyle bir Türk burjuvazisinin yaratılması süreci de eşlik ediyor. Bu ise pratik olarak sermeyenin, el değiştirmesi demek. Yani gayrimüslim topluluğun sermaye birikimine şu ya da bu şekilde el konulması ve bunların Müslüman Türk unsurlara aktarılması demektir. Bunun net bir şekilde anlaşılması için 1913 tarihindeki sanayi işletmelerinin kimlere ait olduğunu aktarıyorum: Bu tarihte 250 sanayi işletmesi mevcut. Bunların yüzde 10'u yabancılar, yüzde 50'si Rumlara, yüzde 20'si Ermenilere, yüzde 5'i Yahudiler ve yüzde 15'i ise Müslüman Türklere ait.

Bu verilere bakarak asıl olarak ırkçılığın Rum ve Ermenilere yönelmesinin gerekip gerekmediği sorulabilir. Bu haklı bir sorudur da. Zira Yahudiler sanayideki etkinlikte daha sınırlı bir yer tutmaktadır. Ancak sermayenin el değiştirme sürecinde gayrimüslim topluluklara farklı bir kader eşlik ediyor. Öncelikle Ermeniler soykırımla, sadece ekonomik etkinlikten değil Anadolu coğrafyasından silinip atılıyor. Bu konunun uzmanları onların mallarına, iktisadi girişimlerine ne olduğunu anlatıyor. Bu alan daha çok araştırmayı kaldıracak bir olgu olarak önümüzde duruyor. Tarihsel olayın tarihi 1915... Rumların sermayeden arındırılması da savaş yıllarıyla başlıyor. Mübadeleyle devam ediyor. Tarih 1919 ve takip eden yıllar... Her iki uygulama da en sert yöntemlerle sürüyor. Bu yöntemlerin sertliği ve aleniliği, bu uygulamaları kolaylaştıracak, meşru hale getirecek bir ırkçı ideolojinin eşlik etmesini bile gerektirmiyor.

Sinan Özbek

http://www.marksist.org/yazarlar/sinan-ozbek/11596-yahudilere-yonelik-irkcilik

 

  • SONUÇTA ESAD’IN DEVRİLMESİ VEYA ÇEKİLMESİ HALİNDE, HİZBULLAH EN BÜYÜK DESTEKÇİSİNİ KAYBETMİŞ OLACAK, AĞIR BİR SİYASİ YENİLGİYE UĞRAYACAKTIR

Lübnanlı yazar Rami Khouri’nin Beyrut’taki “Daily Star” gazetesindeki analizinde belirttiği gibi, Hizbullah, son yıllarda elde ettiği başarılardan büyük bir özgüven ve cesaret kazanmış bulunuyor. Bu duygularla Şii gücünü Suriye’de de pekiştirmek, sıkı bağlarla bağlı bulunduğu Esad rejiminin ayakta kalmasını sağlamak istiyor... Nasrullah Esad’ın devrilmesinin Hizbullah’ı (İran gibi) izole edeceğini de biliyor... Ayrıca Hizbullah’ın desteği ile Kuseyr’in isyancı güçlerden temizlenmesi Cenevre Konferansı öncesinde Esad’ın elini güçlendirmiş olacaktır...

 Yazar Rami Khouri’nin belirttiği gibi, Hizbullah’ın Beşar Esad’ın yanında yer almasına karşı Lübnan’dan ve birçok Arap ülkesinden yükselen eleştiriler, Nasrullah’ın umurunda değil! O, kendi stratejik çıkarlarını Şam ile aynı safta yer almakta görüyor. Savaştığı kimselerin (halkın) Müslüman olması da bu görüşünü etkilemiyor.

Ne var ki, Nasrullah tercihini bu yönde kullanmakla, büyük bir risk almış bulunuyor.

Sonuçta Esad’ın devrilmesi veya çekilmesi halinde, Hizbullah en büyük destekçisini kaybetmiş olacak, ağır bir siyasi yenilgiye uğrayacaktır.

 Halen Suriye krizinin bir parçası olmakla, Hizbullah, Esad’a karşı cephe alan Arap dünyasının -ayrıca “Suriye dostları”nın- şimşeklerini çekmiş durumda. Bir bakıma Nasrullah kendi ayağına ateş etmiş oldu.

Daha önemlisi bu durum Suriye’deki iç savaşın çok hassas etnik ve dinsel dengelere dayalı olan Lübnan’a sıçraması tehlikesi yaratıyor. Nasrullah’ın açıklaması üzerine Beyrut’un Hizbullah’ın kalesi sayılan güney bölgesine roketlerin atılması, bunun bir sinyali sayılıyor.

Suriye’yi barışa kavuşturmak için diplomatik çabaların harcandığı şu sırada, en korkulacak şey, Suriye’deki yangının Lübnan’a sıçramasıdır.

Sami Kohen

http://dunya.milliyet.com.tr/hizbullah-in-yeni-yuzu/dunya/ydetay/1715014/default.htm

 

  • İSRAİL NİYE BU KADAR BAŞARILI DİYE MERAK EDEN VARSA, GENETİK MİRAS ORTADA GÖRÜYORSUNUZ

Yahu bu Yahudiler niye kaçmadılar? Hani öyle sürpriz de değil. Çarşambanın gelişi, 3 yıl öncesinden belli. Arada kesintiye uğrasa da, yavaşlar gözükse de, anti-semitizm Nazilerin gündeminden hiç ama hiç çıkmıyor. Liderlik düzeyinde rafa kalkmış gibi gözüktüğü anlarda bile, SS ve parti örgütü tarafından, toplumsal dinamizmi ayakta tutmak için sürekli harlanıyor. Hayat monotonlaştı, liderlik unutulmaya mı başladı arkadaşım? Şurda bir Yahudi karşıtı eylem yapıverelim, burda Yahudileri pornografi raddesinde aşağılayan iki yazı yayınlalım, Julius Streicher’e söyleyin kamçısıyla sokağa iniversin vs...

Kastım burada "Die Endlosung" (Son Çözüm) değil. Naziler de bilmiyor bu Yahudileri ne yapacaklarını.  İlk çözüm, “göçe teşvik” -tanıdık gelmedi tabii size-  edilmeleri. Sosyal ve ekonomik hayatta Yahudilerin var oluşlarını bir tür ızdıraba çevirip, kendi “gönülleriyle” göç etmelerini sağlamak. Başlarda işe yarıyor gibi aslında. Sanıyorum en ileri görüşlü ve göç etmeye gücü yeten bir grup bu noktada terk ediyor Almanya’yı. Bu göç sonra yavaşlıyor. "Nereye gideceğim? Ne yapacağım? Gitsem daha mı iyi olacak? Yahu her şey ve herkes burada, ben orda ne yaparım? Çocuk ne olacak?" şeklinde, benim de son 10 yıldır kendime sorduğum soruları sordular ve vazgeçtiler gitmekten diye düşünüyorum.

(...) Bu göçe teşvik-zorlanma arasında acıklı şeyler de oluyor. Eichmann, Alman Zionist Federasyonu’yla anlaşma yapıyor. Yan yana 15 tane memurun olduğu bir devlet dairesinde, kuyruğa bir ucundan giriyor mevzubahis Yahudi, tüm mal varlığından soyunarak öbür ucundan çıkıyor. Karşılığında Filistin’e göç etme “hakkı” kazanıyor. Sıkıntı şu ki paranız yoksa, o kuyruğa girmenizin tek yolu “başarılı” veya “yetenekli biri olmanız. İyi bir akademisyen, müthiş bir piyanist, harika bir keman virtüözü, umut vaad eden bir bilim insanı... "Ortalama" insan haliyle giremiyor o kuyruğa. İsrail niye bu kadar başarılı diye merak eden varsa, genetik miras ortada görüyorsunuz. Uzun yıllar sonra Aliyah için diğer devletler özürlü Yahudilerini İsrail’e göndermek isteyince Golda Meir (ki pek severim), “Onlar sizin vatandaşınız, bizim yerimiz yok. Bu yükü kaldıramayacak kadar küçük bir ülkeyiz” de der mesela. Hala daha dünyadaki en etkin “anne karnında anomali/özür” tarama programı İsrail’dedir. Tabi bunu Naziler yapınca, iğrenç barbar faşistken; modern demokratik uluslar yapınca pragmatizm olması, veya hiç ses edilmemesi, insan denen türün irrasyonelliği olsa gerek. Ve minel garaib işte…

http://haymatlos-heimatlos.blogspot.com/2013/05/sempati-narin-kanatlarncrparak.html

 

  • İSRAİL, TÜRKİYE’YLE İLİŞKİLERİN HÂLÂ LİMONİ SEYRETMESİNE KARŞILIK “NAPTIYSAK OLMADI YAHU” HAVASINA BÜRÜNMÜŞ

Öncelikle Rubin’in yaklaşımı ve sözlerinden net bir şekilde anladığım kadarıyla İsrail, Türkiye’yle ilişkilerin hâlâ limoni seyretmesine karşılık “Naptıysak olmadı yahu” havasına bürünmüş. “Başbakan Erdoğan, İsrail ile ilişkilerin düzelmesini çok da istemiyor anladığımız kadarıyla. Çünkü İsrail ne yaparsa yapsın, kameraların önünde taviz verse de o arayı düzeltmemek için bir bahane buluyor. İsrail’le arayı düzeltmemek Erdoğan için bir iç siyaset malzemesi” diyor Rubin.

İkinci mevzu elbette Suriye’ydi. CIA şefi John Brennan’ın yakın zamanda İsrail’i ziyaret etmesiyle Suriye konusunda İsrail-ABD arasında nasıl bir ‘senkronizasyon’ kuruldu diye sordum. Şöyle dedi: “ABD ve İsrail bir süredir Suriye konusunda koordinasyon içerisinde. Fakat İsrail’in taraf tutmuyor olması bu koordinasyonun pratik anlamını azaltıyor. Koordinasyon genel olarak Suriye rejiminin silahlarının Lübnan Hizbullahı’nın eline geçmemesi üstüne. Şu kadarını söyleyebilirim: İsrail asla Suriye savaşında herhangi bir tarafla birlikte hareket etmeyecek ve yüzde yüz bu savaşa girmeyecektir. Nötr pozisyonuna devam edecek.”

Rubin’e, özürden sonra Türkiye-İsrail arasında Suriye’yle ilgili bir koordinasyon başlayıp başlamadığını soruyorum. “Kesinlikle hayır” cevabını veriyor. “İsrail ve Türkiye’nin Suriye’de El Kaide’nin hâkim olmaması konusunda ortak kaygıları var, orası kesin. Kesin olmayan ise radikal Selefilerle ilgili tavır. Erdoğan, Müslüman Kardeşler’in kazanmasını istiyor ve aynı anda Selefilerin kazanmasını çok da umursamıyor. Gördüğüm kadarıyla Türkiye’de çok az kişi şu önemli gerçeğin farkında: Arap Baharı ile Türkiye’nin bölgesel hırslarının karşılık bulması imkânsız hale geldi. Türkiye içinde insanlar ne düşünürse düşünsün, ne Müslüman Kardeşler ne de Selefi İslamcılar Türk etkisini istiyor. Sebebi gayet basit ve net: Türkler Arap değil. Evet, Erdoğan Arap dünyasında bir süre için popüler olmuştu. Arapların dayanacak başka hiçbir şeyleri yokken. Ama unutmayın, artık onların kendi devrimleri var. Siz gerçekten Esad’dan sonra başa geçecek radikal İslamcı bir hükümetin Türkiye’ye dostane davranacağını mı sanıyorsunuz? Ve şunu da kabul edelim, Suriye’de yakın gelecekte diplomatik bir çözüm yok. İstediğiniz kadar konferans düzenleyin. Bu savaş bir tarafın zaferiyle bitecek ve bu, savaşın en iyi ihtimalle iki yıl daha sürmesi demek.”

Başbakan Erdoğan’ın haziranda gerçekleştireceği Filistin ziyaretiyle ilgili Rubin’in görüşü şu şekilde: “Bakın, eğer Erdoğan Batı Şeria’ya Filistin otoritesini ziyaret etmeye gitseydi kimsenin canı sıkılmayacaktı. Hatta bu İsrail’in hoşuna giderdi. Fakat Erdoğan hiçbir zaman Filistin otoritesini savunmadı, aksine hep Hamas’ın yanında durdu. Şu kadarını rahatlıkla söyleyebilirim, sırf bu yüzden Filistin otoritesi, en az İsrail kadar kızgın.” Bazen içinde yaşayınca insan sarih biçimde analiz edemiyor. “Girdik-girmedik-nasıl çıkacağız” başlıklarıyla değerlendirdiğimiz Ortadoğu meselesini, dışarıdan bir sesten dinlemek, ülke olarak nasıl göründüğümüze dışarıdan bir uzman tarafından bakmak faydalı olacak. Boş hayallerden vazgeçmek, gerçekten fersah fersah uzak öngörüler yapmak, hatadan dönmek… Bu gibi şeyler için faydalı.

Ezgi Başaran

http://www.radikal.com.tr/yazarlar/ezgi_basaran/musluman_kardesler_turk_etkisi_istemiyor_anlayin-1135387

 

  • Netten okumalar
  • IOT HOLLANDA TÜRK TOPLUMUNDA YAHUDİ DÜŞMANLIĞINI ARAŞTIRDI

http://www.sonhaber.nl/gundem/iot-hollanda-turk-toplumunda-yahudi-dusmanligini-arastirdi-h22200.html

 

  • SİYONİZM İNSANLIK SUÇU MUDUR, DEĞİL MİDİR? – AZİZ ÜSTEL

http://haber.stargazete.com/yazar/siyonizm-insanlik-sucu-mudur-degil-midir/yazi-758985

 

  • AUSCHWITZ’İN YEDİ CÜCELERİ!

http://www.aktuel.com.tr/dergi/2013/05/28/auschwitzin-yedi-cuceleri