Ağa Takılanlar

Janet Akyüz, Bodrum’un Musevî cemaatinden olup, kasabamızın son Yahudilerinden bir aileye mensuptu… Bodrumlu milletvekili, Türkçü’den çok Türk kültürü ve diline meraklı Avram Galanti Bodrumlu Bey‘in akrabasındandır. Bodrum’u seven ailesinin yüz akıdır… Gökbilimcimiz Bodrum’da bir sokağa olsun adını veremedi ama bakın, Janet Hanım bir asteroid-minik gezegene adını vermiştir: 11695-Janet Mattei gezegeni... Fransız yazarı Antoine de Saint Exupéry‘nin Küçük Prens‘i nasıl B-612 adını taşıyorsa, bana Janet Hanım’ın asteroidi aynı sülaleden gezegen gibi gelir… Janet Hanım’ı tanımak kısmet olamadı ama bulduğu 11695 numaralı gezegene hiç yabancı değilim! Küçük Prens‘i yıllardan beri okuya okuya hıfzettiğim için, 11695′i sanki tanıyorum. Janet Hanım, bana kalırsa, Küçük Prens’in ta kendisiydi… İstanbul, İzmir, Tel Aviv ve ABD kentlerinde çocuklar, 31 yıllık bir eş, birçok akraba bırakarak 2004 yılında vefat eden Janet Hanım’ın şimdi 11695 numaralı gezegende olduğuna inanması zor değil… MAHMUT ŞENOL-BODRUM BASKISI

İzak BARON Diğer
22 Mayıs 2013 Çarşamba

 

  • "İKİ VATANIM VAR. TÜRK MUSEVİSİYİM. ÇOCUKLARIM DA, TORUNLARIM DA ÖYLE. BUNU DA HERKESE SÖYLÜYORUM. ZATEN İBRANİCEYİ DE TÜRK AKSANIYLA KONUŞUYORUM"

Dernekte konuştuğum Daniel Farhi, 1950'de İzmir'den ailesiyle henüz bir yaşındayken göç etmiş. Türkçeyi çok az konuşan Farhi "İzmir'de dedemin çarşıda ayakkabı dükkanı vardı. Hepsini sattılar. Dönsem de evim yerinde durmuyor ki ne yaparım?" diye sormadan edemiyor. İstanbullu Abraham Lago, 1964'te göç ettiğinde 17 yaşında olduğu için Türkçeyi gayet akıcı konuşuyor. Türkiye'yi çok sevdiğini söyleyen emekli öğretmen Lago "Tabii ki Türkiye'ye yerleşmeyi isterim. Orası benim vatanım, doğduğum yer. Ancak üç çocuğum için zor. Onlar düzenlerini nasıl bozsun?" diye duygularını paylaşıyor. Yehud'dan sonra, sahiliyle göz kamaştıran Bat Yam'ın yolunu tutuyorum. Burası 50 bin nüfusuyla en fazla Türkü barındıran ilçe. Sahildeki bir kafede, üç Musevi Türk kadınla lokum eşliğinde keyifli bir sohbet gerçekleştiriyoruz. İzmirli Beki Krespin (61), 1970'de, henüz 17 yaşındayken okumak için İsrail'e gelmiş. İstanbul Caddebostan'da oturan Virjini Krespi (59) 1981'de, dört yaşındaki oğluyla İsrail'in yolunu tutmuş. "Parçalanmış ailemi toplamak istedim," diyen İstanbullu Ester Sadi (55) ise 1991'de evini terk etmiş. Her üçü de Türk vatandaşı ve torunlarının da çifte vatandaş olmasına özen göstermiş. Göç ettiklerinde büyük zorluklar yaşadıklarını belirten Krespin "Burası Rus, Polonyalı, Avrupalı gibi farklı kültürlerden insanların barındığı bir ülke. Bu yüzden yabancıladım. Türkiye'deki hayatı bulamadım. Hep Türklerle arkadaşlık kurdum. İbraniceyi burada öğrendim. Buradakiler bizim kadar misafirperver değil. Türkiye'deki huzuru hep arıyorum," sözleriyle içini döküyor.

Türk Musevilerinin İsrail'de 'kapalı bir cemaat' olarak yaşadıklarını belirten Ester Sadi de ekliyor: "Musevi lisesinde okuduğum için İbranice biliyordum, ama yine de büyük geldiğimiz için İsrail kültürüne çok adapte olamadık. Burası bir göçmen ülkesi. Bu nedenle de kendimizi kapattık.""Kimliğinizi nasıl tanımlıyorsunuz?" soruma ise "İki vatanım var. Türk Musevisiyim. Çocuklarım da, torunlarım da öyle. Bunu da herkese söylüyorum. Zaten İbraniceyi de Türk aksanıyla konuşuyorum," yanıtını veriyor. Kendilerinin en iyi kültür elçileri olduğunu belirten Ester Sadi şöyle devam ediyor: "Türkiye çok güzel bir ülke. Orada doğduk, gözümüzü açtık. Bize burada İsrailli demezler." Son iki yılda Musevi nüfusun Tel Aviv'e göç ettiğini belirten Virjini Krespin'e göre bunun en büyük nedeni İsrail'in sunduğu sosyal güvenceler. Annesiyle babasını İsrail'e getirdiğini belirten Krespin, "Çünkü çok yaşlılar ve İstanbul'un hem kalabalık hem de pahalı olduğunu düşünüyorlar. Burada hastaneler nerdeyse ücretsiz," diye anlatıyor. Peki ya sürekli savaş tehdidi altında bir ülkede yaşamak ne kadar mantıklı? Üç kadın da savaş gündelik hayatlarında hissetmediklerini belirtiyor. Hepsinin evinde beton duvarlara ve camlara, kurşun geçirmez çelik kapılara sahip sığınak var. Beki Krespin durumu şöyle özetliyor: "Burada tek korkumuz savaş zamanı. Onun dışında gerilimi hiç hissetmiyoruz."

Bilge Eser

http://www.sabah.com.tr/Cumartesi/2013/05/18/turkiyenin-en-iyi-kultur-elcileri-biziz

 

  • BELLA’NIN YAHUDİ KÖKENLİ OLMASI NEDENİYLE SORUMLULUK ALMA KONUSUNDA İKİLEME DÜŞEN TONGUÇ, DURUMU İSMET PAŞA’YA İLETECEĞİNİ KABUL EDERSE EĞİTMENLİĞE BAŞLAYABİLECEĞİNİ SÖYLER

Bella Ezkenazi, 1940'lı yıllarda Milli Eğitim Eski Bakanı Hasan Âli Yücel tarafından başlatılan dünya klasiklerinin Türkçeye çevrilmesi projesinde görev alan çevirmen ve gazeteci Erol Güney’in baldızı. Orhan Veli ile Erol Güney’in tanışıklığı üniversite yıllarında başlar. Arkadaşlıkları Tercüme Bürosu’nda birlikte çalışırken sıkı bir dostluğa dönüşür. Bella da o yıllarda sık sık Ankara’ya, eniştesinin yanına gelir. Orhan Veli ile Bella’nın arkadaşlıkları da bu yıllarda gelişir.

Orhan Veli’nin hiçbir zaman açılamadığı ama birçok şiirine özne olan Bella, o yıllarda İstanbul Kız Lisesi’ne gitmektedir. Yine Ankara’ya gittiği bir gün Sabahattin Eyüboğlu kardeşi Mualla Eyüboğlu’ndan, Bella’yı Hasanoğlan Köy Enstitüsü’ne götürmesini ister. Hasanoğlan’nın ortamına ve eğitimine hayran kalan Bella dönüşte Sabahattin Eyüboğlu’na; “Sabahattin Bey beni oraya hoca yapar mısınız, para da istemem. Üç dili de öğreteceğim” der. Bunun üzerine Sabahattin Eyüboğlu, Bella’yı İsmail Hakkı Tonguç’la görüştürür. Bella’nın Yahudi kökenli olması nedeniyle sorumluluk alma konusunda ikileme düşen Tonguç, durumu İsmet Paşa’ya ileteceğini kabul ederse eğitmenliğe başlayabileceğini söyler. İsmet Paşa’nın“olur” yanıtıyla Bella, liseyi bitiremediği için eğitmen kadrosu ile değil de kütüphaneci olarak Hasanoğlan’da göreve başlar. İngilizce, Almanca ve Fransızca dil eğitmenliğinin yanında jimnastik derslerine de girer.

Orhan Veli’nin düşesi Bella, yaklaşık üç yıl çalışır Hasanoğlan’da. Yeni müdürün gelmesiyle birlikte Yahudi kökenli olması sorun olur ve meclis gündemine kadar taşınır. 1948’de Bella Ezkenazi’nin eğitmenliği son bulur.

Ömer Turan

http://haber.sol.org.tr/yazarlar/omer-turan/orhan-velinin-sere-serpe-aski-73197

 

  • ERDOĞAN AYNI ZAMANDA İSRAİL’E DE GİTMİŞ OLACAK. ÇÜNKÜ RAMALLAH, İSRAİL İŞGALİ ALTINDA VE ORAYA GİDEBİLMEK İÇİN ÖNCE TEL AVİV’E GİDİLİR SONRA İSRAİL KONTROL NOKTALARINDAN GEÇİLİR

Başbakan Erdoğan ısrarla Gazze’ye gideceğini söylüyordu. ABD, İsrail, Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas ve ABD’deki Yahudi lobilerinin tepkisi nedeniyle iki kez ertelenen ziyaret için anlaşılan yeni bir formül bulunmuş. Başbakan mayıs sonu olacağını söylediği ziyareti bir ay erteleyerek ve itirazcı tarafların itirazını dikkate alarak Gazze ile birlikte Ramallah’a gitmeye karar vermiş. Anlayacağınız Gazze ziyaretinin bir anlamı kalmadı. Üstelik Ramallah’a gidecek olan Erdoğan aynı zamanda İsrail’e de gitmiş olacak. Çünkü Ramallah, İsrail işgali altında ve oraya gidebilmek için önce Tel Aviv’e gidilir sonra İsrail kontrol noktalarından geçilir.

 Bir kez daha söylüyorum: İçerde neler konuşuldu bilmiyorum ama Obama, Başbakan Erdoğan’ın istediği hiç bir konuya ‘evet’ demedi. Tersine Başbakan Erdoğan, Başkan Obama’nın çizgisine geldi.

Hüsnü Mahalli

http://www.aksam.com.tr/yazarlar/farki-ne-/haber-206948

 

  • BİNLERCE SENE VATANSIZ KALMAK BU İNSANLARI TAM BİR DAYANIŞMA İÇİNE SOKMUŞ, ASLINDA ÇOK KATI OLAN DİNÎ İNANÇLARI OLMASINA RAĞMEN, İNOVASYONA (YENİ İHTİYAÇLARA GÖRE İCATLAR YAPMA) VE DÂİMA SORGULAMAYA, KUŞKU DUYMAYA, GİRİŞKEN VE ATILGAN OLMAYA SEVK ETMİŞTİR

Yahudilik çok ilginç ve özel bir varoluş tarzıdır: Bir Yahudi Musa’nın dininden çıksa dahi gene de Yahudi’dir, ciddi bir kısmı da İbranice’yi bilir ve konuşurlar; yâni lisanlarını muhafaza ederler. Binlerce sene vatansız kalmak bu insanları tam bir dayanışma içine sokmuş, aslında çok katı olan dinî inançları olmasına rağmen, inovasyona (yeni ihtiyaçlara göre icatlar yapma) ve dâima sorgulamaya, kuşku duymaya, girişken ve atılgan olmaya sevk etmiştir.

Bizim Ortaçağımız onların Yeniçağı olmuş, ilimle imânı aynı gönül ve yürekte taşımayı başarmışlardır. Hep dediğim gibi, adam gibi adamlar bu ikisini de, iki kimliği de kişilik bütünlüklerini bozmadan taşıyabilen kişilerdir. Eisntein’ın o meşhur dil çıkaran fotoğrafı aslında çok mânidardır. Asperger sendromlu olan bu büyük bilim adamı, atomu (“parçalanamaz” olanı) parçalanması için gereken fizik teorisini geliştirmişti ama “bundan bomba yapıp da insanları katledin” diye bir lâf sarf etmemişti.

Hâttâ TBMM’nin korkak tavrına rağmen, Atatürk’e yazdığı mektupla Nazi zulmünden kaçan Yahudi bilim adamlarının Türkiye’de gerçek anlamda üniversiteyi kurmasını sağlayan da odur.

Kerem Doksat

http://www.ilk-kursun.com/haber/145914

 

  • GEÇEN YIL İSRAİL DEVLETİ'NDEN 3 MİLYON DOLAR TUTARINDA BİLİMSEL KATKI PAYI ALAN, BU PARAYLA YAŞAMINA DEVAM EDEN HAWKİNG'İN İSRAİL'E KARŞI SÖZLERİ İKİYÜZLÜLÜK, RİYAKÂRLIK, İNGİLİZCESİYLE HYPOCRİCY DİYE ADLANDIRILINCA SÖYLENECEK BİR ŞEY GERİYE KALMAZ

Batı dünyası ve özellikle ABD-Kanada bu nedenle onun açıklamasını ciddiye aldı.

Lucasian Profesör diye üst düzey bir akademik ünvanla adlandırılan yatalaklığının son hadlerindeki Hawking'in bu beyanatı üzerine, Kanada ve ABD'deki Yahudi Lobileri hemen harekete geçti, kamuoyu yaratıldı ve Hawking'i kınayan bildiriler yayımladı, haberler yazıldı.

Birçok bilimadamı ve siyasi lider, başta Yahudi Hahamlar olmak üzere türlü türlü dinlerden hocalar, papazlar bile konuştu. Elbette halktan görüş de alındı. Bütün bunlar Kuzey Amerika kıtasının ciddi gazetelerinde yer alacaktı.Hawking'e yapılan itirazların başında, Amyotrofik Lateral Skleros-ALS diye adlandırılan, tedavisi olmayan ve günden güne mum gibi eriyip bittiği hastalığına çare ve kolaylık sağlamak üzere Yahudi sermayesinin nasıl yardım ettiğini söyleyenler başı çekiyordu.

Yahudi Lobilerinin itirazlarına göre, fizikçi Hawking eğer bugün bilgisayar aracılığıyla görüşlerini beyan edebiliyorsa bunu INTEL Core-17 diye adlandırılan bir yazılım programına borçluydu ki bu programı İsrail'deki Intel firması geliştirmiş, bedavaya Hawking kullansın diye emrine sunmuştu.

Intel'in bu yazılım programı yardımıyla bilgisayar üzerinde dış-dünyaya seslenen Hawking, eğer bu sistem olmasaydı, tek kelime dahi edemiyecekti diye itiraz edenler de çıktı.

Buraya kadar olanı, yapılan iyiliği başa kakmak diye düşünenler olacaktır ama haksız da sayılmazlardı.

Tavuk su içer Allahına bakar, diye Hawking'e laf sokanların bir parça haklı yanı hiç yok değildir:

Zira Bay Hawking İsrail'den para yardımı almadan duramıyanların başında gelmektedir.

Geçen yıl İsrail Devleti'nden 3 milyon Dolar tutarında bilimsel katkı payı alan, bu parayla yaşamına devam eden Hawking'in İsrail'e karşı sözleri ikiyüzlülük, riyakârlık, İngilizcesiyle Hypocricy diye adlandırılınca söylenecek bir şey geriye kalmaz.

İsrailli iş adamı Yuri Milner'dan düzenli olarak para yardımı almaya devam eden Hawking'in Cumhurbaşkanı Peres'in davetini geri çevirmesi Orta-doğu'daki radikal, silahlı grupları sevindirirken, aklı başında entelektüelleri üzmüş görünüyor.

1890 yılında Fransa'da yaşanmış Dreyfus Davası ile ilgili ressam Edgar Degas'ı çağrıştıran bir anektod şu sıralarda pek çok kez tekrarlanan, hatırlanan sözler arasına bu yüzden girdi.

Hatırlanacağı gibi büyük ressam Degas bir Yahudi düşmanıydı ve Fransız Yahudisi Yüzbaşı Dreyfus Davası'nda müdahil bulunmuştu. Degas için söylenen, ¨Bir büyük sanatçı olabilir, ama sıradan bir Musevi düşmanıdır¨ sözü bugün Hawking için söylenmektedir.Hawking'in bütün bu karmanyolanın dışında kalmasını dileyen sağduyulu insanlar ise galiba çoğunluktadır.

Kimileri de şöyle düşünmektedir: Sadece kadınları ve kâinatı anlamakta zorluk çektiğini, bu ikisi dışında bütün fizik ve matematik sorularını çözdüğünü söyleyen Hawking siyasî konular gibi sıradan, seviyesiz, derinliği olmayan, sığ mevzulara keşke girmemiş olaydı, ağzının tadını bozmadan Yahudi parasını harcayarak ¨dalgasına baksaydı!¨ Hawking'in kararına şapka çıkaran, saygıyla karşıladığını söyleyen Cumhurbaşkanı Peres ise siyasi ve kişisel olgunluğunun şimdi son kertesindedir, ¨One minute, one minute!¨ diye öfke krizlerine girmediğinden bir puan öne geçmiştir.

Mahmut Şenol

http://www.acikgazete.com/yazarlar/mahmut-senol/2013/05/13/yahudi-lobisi-bu-ise-cok-kizdi.htm?aid=51288

 

  • BAŞBAKAN TAYYİP ERDOĞAN'IN ÜNLÜ "NE YAHUDİLİĞİMİZ, NE ERMENİLİĞİMİZ,NE DE, AFFEDERSİNİZ, RUMLUĞUMUZ KALDI" SÖZLERİ DE HÂLÂ HAFIZAMIZDA

Bazı futbolseverler, yorumcular ve kulüp yöneticileri, yukarıda kalın harflerde yazılan cümlelerden birini durmadan tekrarlıyorlar:

- Irkçılık bizim kültürümüzde yoktur...

Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç, bunu, karizmasına yakışan bir tarzda ifade etmiş:

"Bu toplumun haritasında, medeniyet ve kültürel kodlarında, ırkçılık kavramının yeri yok!"

Kulağa hoş geliyor. Gerçekten de Türkler, siyahi veya zenci insanlara karşı ırkçı tepkiler veren bir ulus sayılmıyor. (Siyah kelimesi Farsça, zenci kelimesi ise Arapça - zenc - kökenli; birçok ülkede köleliği çağrıştıran "negro" kelimesi bizde genellikle zenci olarak çevriliyor.)

Her ne kadar İzmir'de kurulu Afrikalılar ile Dayanışma ve Kültür Derneği'nin Başkanı  Mustafa Olpak, Türkiye'de 3 milyon kadar Afrika kökenli insan olduğunu savunsa da, pek çoğumuz, eski Türk filmlerindeki (Tevfik Gelenbe tarafından canlandırılan) "bacı/dadı kalfa" tiplemelerinin ve Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın Gulyabani romanındaki zenci Ruşen Dadı'nın dışında "Afrikalı Türk" tanımaz gibiyiz.

Afrika'da veya Amerika'da olduğunu bildiğimiz siyahi insanlara karşı da "ırkçılık belirtileri" gösterecek halimiz yok... gibiydi, ama "ithal futbolcular" sayesinde bu yeteneğimizi de kanıtlama fırsatı bulduk işte!

Burada mesele, sadece siyah derililere karşı olmak değil. Bilinç altımıza yerleşen öyle ayrımcılık biçimleri var ki! Az mı duyduk "Kürt olmasına rağmen iyi adamdır" türü "kuşkulu iltifatlar"ı? Başbakan Tayyip Erdoğan'ın ünlü "Ne Yahudiliğimiz, ne Ermeniliğimiz, ne de, affedersiniz, Rumluğumuz kaldı" sözleri de hâlâ hafızamızda.

Ve ülkemizdeki yabancıları kendimize benzetme, "Türkleştirme", "Müslümanlaştırma" çabalarımız hiç de o kadar masum değil.

Irkçılık, şovenizm ve milliyetçilik kavramları, bazen etnik gerginlik basamakları arasında birbirine sanıldığından çok daha yakın durabiliyor.

Madem bir futbol maçı sırasında sallanan muzlar, gündemimizi aynı maç sonrası bir gencin hayatını kaybetmesinden ve o günlerde yaşanıp 50'den fazla insanın yaşamına mal olan terör eyleminden daha fazla meşgul ediyor, o halde bu konuların üzerine de cesaretle gidebilmeliyiz.

Yoksa papağan gibi "Allahtan bizim kültürümüzde ırkçılık falan yoktur" diye tekrarlayıp da gerisine bakmamak ve eleştirilere kulak vermemek, benim aklıma, nedense genellikle "uzak akrabalarımız"la görüntülenen bir tabloyu getiriyor:

- Duymadım, görmedim, konuşmadım!..

Hakan Aksay

http://t24.com.tr/yazi/muz-maymun-ve-irkcilik-masallari-sizce-biz-bu-kadar-aptal-miyiz/6723

 

  • JANET AKYÜZ, BODRUM’UN MUSEVÎ CEMAATİNDEN OLUP, KASABAMIZIN SON YAHUDİLERİNDEN BİR AİLEYE MENSUPTU…

II. Dünya Harbi sırasında, İngiliz ve Nazi denizaltıları Kos açıklarında al takke ver külah yaparken, 1943 yılında kasabamızda, Bodrum’un Musevî Cemaati’nden doğmuş bulunan kız çocuğu Janet, işte bu yıldızlar altında büyüdü.

Ortaokulu Bodrum’da tamamladı…

Zamanı geldi diye kızı İzmir’e uçurdular, orada Amerikan Koleji‘ni bitirdi, sonra yıldızları birer birer saysın diye ABD’ye gönderildi.

Yıl 1962′dir ve Janet Akyüz bir dolu diploma, sertifika, belge ve dahi aferin, hatta alkış, övgü alarak işinde yükselir.

Janet’in işi astronomidir: Gök bilimi…

AAVCO kısaltmasıyla bilinen Amerikan Yıldız Gözlemci Birliği (American Association of Variable Star Observers) Janet’in kırk yıl çalıştığı yer olacaktır; bu kuruluşun başkanlığını yapar…

NASA gibi uzay çalışması yapan federal kuruluşlar ondan hizmet alır…

Birçok üniversitede ders verir, bine yakın sayıda ilmî mâkalesi yayımlanır; lakin onun yazdıklarından bizim üniversitelerimizin haberi bile olmaz…

Bayan Janet, rahmetli, bir Amerikalı beyle hayatını birleştirip soyadını Mattie olarak değiştirir.

2004 yılında vefat ettiği zaman, kocası Mr. Mattie yanı başındadır…

Rahmetli Janet yaşasaydı, şimdi yetmişinde olacaktı…

Yetmiş yaş bugünkü hesaba göre nedir ki?

Yetmişinde astronom Janet Hanım, aile köklerini barındıran Bodrum’a gelir miydi, gelirdi…

(...) Janet Akyüz, Bodrum’un Musevî cemaatinden olup, kasabamızın son Yahudilerinden bir aileye mensuptu…

Bodrumlu milletvekili, Türkçü’den çok Türk kültürü ve diline meraklı Avram Galanti Bodrumlu Bey‘in akrabasındandır.

Bodrum’u seven ailesinin yüz akıdır…

Gökbilimcimiz Bodrum’da bir sokağa olsun adını veremedi ama bakın, Janet Hanım bir asteroid-minik gezegene adını vermiştir: 11695-Janet Mattei gezegeni...

Fransız yazarı Antoine de Saint Exupéry‘nin Küçük Prens‘i nasıl B-612 adını taşıyorsa, bana Janet Hanım’ın asteroidi aynı sülaleden gezegen gibi gelir…

Janet Hanım’ı tanımak kısmet olamadı ama bulduğu 11695 numaralı gezegene hiç yabancı değilim!

Küçük Prens‘i yıllardan beri okuya okuya hıfzettiğim için, 11695′i sanki tanıyorum.

Janet Hanım, bana kalırsa, Küçük Prens’in ta kendisiydi…

İstanbul, İzmir, Tel Aviv ve ABD kentlerinde çocuklar, 31 yıllık bir eş, birçok akraba bırakarak 2004 yılında vefat eden Janet Hanım’ın şimdi 11695 numaralı gezegende olduğuna inanması zor değil…

Bodrumlu Janet Hanım’ı Belediye Reisimiz Kocadon Bey’in dikkatine sunarım!

Belki Bodrum Belediyesi olarak hâtırasına bir şey yaparız…

Bodrum’u zenginleştiren isim olarak Halikarnas Balıkçısı Cevat Bey, Neyzen Tevfik, amiral olan 1.Artemisia ve hatta ikincisi, efendime söyleyeyim, Tarihin Babası Herodotus, milletvekili Avram Bey’in ardından adı anılacak insandır.

Mahmut Şenol

http://www.bodrumbaskisi.com/haber/index.php/yildizlarin-altinda-bodrum-bir-baskadir

 

  • BİZDE DOLANDIRICI YAHUDİ’YSE; HIRSIZ ERMENİ’YSE MEDYADA DİNİ REFERANSI ÖNE ÇIKARILARAK YAZILIR. DAHA BUGÜNE KADAR “MÜSLÜMAN DOLANDIRICI” YA DA “TÜRK KATİL” LAFI YAZILMAMIŞTIR. AMA SORSAN IRKÇILIK YOKTUR KARDEŞİM BİZDE

Baktım kimse dilemiyor; bari ben özür dileyeyim senden. Sevgili Didier; bizde ırkçılık yoktur; inan bana. Vardır da ırkçılık olduğunu bilmeyiz.

- Bana inanmıyorsan herhangi bir vatandaşa sor; Sana “Bizler zencileri severiz” diyecektir. Sen onun “zenci” dediğine bakma; “Siyahi” ya da “Black People” demeyi bilmediğindendir.

- Mesela yolda yürürken sana “Gündüz Feneri” diye bağıran biri, seni çok sevdiği için söylüyordur emin ol. Medeni dünyada hapse gireceğini bilse söylemez; ona göre sen en fazla “Bizim Arap”sındır.

- Biz ırkçılık bilmeyiz. Bak Florya’dan bir gün bin taksiye; sana anlatsın. Ona göre kadınlar araba kullanmamalıdır. Hatta 60 yaşını geçenler de kullanmamalıdır. Yasaklanmalıdır trafiğe çıkmaları. Ama bu trafikte sinirli olduğumuzdan; ırkçı olduğumuzdan değil.

- Bir zamanlar Diyarbakırspor’a “PKK dışarı” tezahüratı yaptık ama tamamen futbol rekabetinden, yanlış anlama.

- Bak, misal en başta tekaüt futbolcularımız yabancı karşıtıdır. Ama üstüne alınma senin gibi siyah olanlara da güneş gibi sarışın olanlara da. Biz ırkçı değiliz; sadece yabancı karşıtıyız.

- Türk teknik direktörlere bir sor. Almanya’daki Türkler’i “Onlar yüzünden bizler iş bulamıyoruz” diye yakan Nazi’lere nefretle karşı olduklarını söylerler. Ama hemen arkasından yabancı teknik direktörler yüzünden kendilerinin iş bulamadığı masalını “Bizim önümüzü tıkıyorlar” diye anlatmaya başlarlar. Allah’ları var kimseyi yakmıyorlar; sadece “enkaz devraldık” diyorlar. Vallahi ırkçı değiller, tanısan seversin.

- Bizde dolandırıcı Yahudi’yse; hırsız Ermeni’yse medyada dini referansı öne çıkarılarak yazılır. Daha bugüne kadar “Müslüman dolandırıcı” ya da “Türk katil” lafı yazılmamıştır. Ama sorsan ırkçılık yoktur kardeşim bizde.

- Sen bilmezsin; bir zamanlar buralarda Kürt bile yoktu. Dağ Türk’ü idiler. Şimdi ‘Kürt’ diyoruz. Öğreniyoruz yani kardeşim. Vallahi de billahi de tillahi de bizde ırkçılık yok. Bir şeyin olması için önce kavramın bilinmesi gerekir. Biz ırkçılığın ne olduğunu bile bilmiyoruz; yapıyoruz; anlıyoruz; sonra acıyla öğreniyoruz.

Senden özür dilerim Didier; Bak dün F.Bahçe açıklama yaptı. Durumu anlattılar. Onların ne anlattıkları değil; senin ne anladığını kimse önemsemedi. Ben anlatayım dedim. Irkçı değiliz ama cahiliz kardeşim; özür dilerim..

Serdar Ali Çelikler

http://spor.haberturk.com/futbol/haber/845105-futbol-katliamini-ancak-devlet-cozer

 

  • “VAY YAHUDİ VAY” DİYE ATILAN MANŞETLER, HANGİ KÜLTÜRÜN ÜRÜNÜ?

İKİ taraftar, ellerindeki muzu Afrika kökenli futbolcuya doğru sallayınca ortalık karıştı.

Komik savunmalar birbirini kovaladı:

-  “Elimde muz vardı onu salladım, başka şey olsaydı onu sallardım” demeler...

-  “Hastayım, muz yemeden duramam” demeler...

-  “Afrika kökenli futbolcu o anda sahada değildi” demeler...

Ama bunlardan bile daha komik olan savunma cümlesi şu idi:

“Bizde ırkçılık olmaz... Bizim kültürümüzde yok ki ırkçılık.”

Hadi ya?

Sahiden yok mu?

-  İyi de o zaman “Ermeni” sözcüğünü küfür gibi kullananlar hangi kültürden geliyorlar acaba?

-  Daha düne kadar “Kürt esnaftan mal almayın” cümlesini kapak yapan dergiler hangi kültürün ürünüydü?

-  Emin-önü’nde saat satan üç-beş siyahı bile mesele eden kültür kimin kültürü?

-  Ameri-ka’daki kadar siyah bizde olsaydı bizim kültür, kaç tane “Klu Klux Klan” çıkarırdı, hiç düşündük mü?

-  En medenimiz, en kültürlümüz bile “Arap aşağılaması” yapmıyor mu?

-  “Vay Yahudi vay” diye atılan manşetler, hangi kültürün ürünü?

Ahmet Hakan

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/23301780.asp

 

  • Netten okumalar
  • NAZİ ALMANYASI’NDA İLK TRAJEDİ: 1933 KİTAP YAKMA OLAYI – ARTUN MİMAR

http://www.agos.com.tr/haber.php?seo=nazi-almanyasinda-ilk-trajedi-1933-kitap-yakma-olayi&haberid=5092

 

  • AZERBEYCAN YAHUDİLERİ

http://yahudi.az/index.php

 

  • ORTADOĞU’DA DENGELERİN DEĞİŞTİĞİ GÜN

http://www.dw.de/ortado%C4%9Fuda-dengelerin-de%C4%9Fi%C5%9Fti%C4%9Fi-g%C3%BCn/a-16810281

 

  • İŞTE ERDOĞAN'IN EN SEVDİĞİ İSRAİLLİ

http://www.odatv.com/n.php?n=iste-erdoganin-en-sevdigi-israilli-1505131200

 

  • YAHUDİ ATASÖZLERİ – YAMAN TÖRÜNER

* Çok düşünen Kudüs’e varamaz. 

* Yahudi zengin yaşar, yoksul ölür.

* Tanrı çeneye göre sakal verir.

 * Çok eğilen, kıçını gösterir.

* Para olan yerde onur da vardır.

 * Çamur ve zengin leke tutmaz.

 * Para verene selam verilir.

 * Zengin Musevi’den ve sarhoş Rum’dan kork.

* Maliyeti az olandan çok ver.

 * Sahibi yüzünden eşeğe saygı göster.

* Zenginin keyfi gelene kadar, yoksul ölüverir.

* Yerli hıyar, yabancı haham.

 * Alım satımda Türk’e istediğinin üçte ikisini, Rum’a yarısını, Yahudi’ye üçte birini ver.

http://ekonomi.milliyet.com.tr/yahudi-atasozleri/ekonomi/ydetay/1711580/default.htm

 

  • Netten seyredin
  • YAHUDİLERİN TARİHİ - İLBER ORTAYLI İLE TARİH DERSLERİ

https://www.youtube.com/watch?v=3qf1z5NpSkk

 

  • İLBER ORTAYLI İLE TARİH DERSLERİ-FİLİSTİN

https://www.youtube.com/watch?v=zGRjXRAahNw