Kadınlar korkuyu öğrenerek büyüyor

İZMİR YAHUDİ CEMAATİ KADINLARI ÜZERİNE KAPSAMLI BİR ARAŞTIRMA KİTABI

Tufan ERBARIŞTIRAN Perspektif
1 Mayıs 2013 Çarşamba

Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü Genel Sosyoloji ve Metodoloji Ana Bilim Dalı Başkanı olarak görev Doç. Dr. Hale Okçay, “İzmir Yahudi Cemaati Kadın Kimliği” üzerine hayli kapsamlı bir kitap yazdı. Bu kitapta İzmir cemaatine mensup kadınların ayrıntılı bir biçimde kimlik tanımları, temel sorunları, geleceğe yönelik kaygıları, İzmir’le özdeşleşmeleri gibi konular incelenmiş sonuçları grafik tasarımlarla destekleyen ortaya ciddi anlamda arşivlik bir çalışma çıkmış. Her İzmirli Yahudi kadının mutlak okuması gereken bir kitap olduğunu söyleyebiliriz. Hale Okçay ile yazdığı kitapla ilgili söyleştik

 

Bu kitabı yazmak projesinin temeli neye dayanıyor, ortaya çıkış gerekçesi nedir?

Yirmi yıldır ‘Türkiye Yahudileri ve İzmir Yahudileri’ üzerine çalışıyorum. Yurt içinde ve dışında bilimsel kongrelerde bildiriler sundum, yayınlarım oldu. Ancak, lisans tezim de dâhil olmak üzere; yazdığım master ve doktora tezlerimin, çalışmalarımın ana eksenini hep kadınlar üzerine oluşturuyorum. Yahudilik inancında kadının çok önemli bir dinsel işlev yükleniyor olması ve bu konuda ele gelir bir çalışmanın olmayışı kitabımın çıkış noktasıdır.  

Geçmiş dönemde İzmir’de ve başka yerlerde haksız yere bir suçlama yapılmıştır. Yahudiler küçük çocukları öldürüyor diye... Ancak bu türden söylentileri sadece Rumlar, Ermeniler yayıyordu. Müslümanlar ise daha anlayışlı ve tutarlıydı. Kitabınızda bunun ticarî bir rekabete dayandığını belirtmişsiniz. O incecik çizginin ölümle yaşam arasındaki gelgitlerinde anneler, kadınlar, genç kızlar nasıl bir ruh hali içindeydi?

‘Kan İftiraları’ ya da ‘İğneli Fıçı’ olarak bilinen bu tarihsel olgu, Osmanlı Yahudilerinin özellikle Rum cemaat ile çok eskiye dayanan husumetinin bir sosyal sonucu olarak yaşanıyordu. Elbette çocuğunun kaybolduğunu sanan Rum annenin, çocuğunun başına neler geleceğini efsane olarak bildiğini sanan kadının korkusu, kaygısı tahmin edilebilir. Burada korkan, endişe eden Rum annelerdir, Yahudi anneler değil. 

İzmir basın tarihinde Yahudilerin 1842 – 1924 arasında toplamda 20 gazete ve dergi çıkardığını söylüyorsunuz. Bu kadar yoğun bir yazılı basında kadın yazar var mıdır?

Türkçe, Judeo – İspanyolca, Fransızca yayınlanan gazetelerde, Yahudi kadın yazar var mı bilmiyorum. Osmanlı Yahudileri basın tarihi üzerine ayrıntılı bir araştırma yapmadım, ama olduğunu sanmıyorum. Varsa da bilmemek benim ayıbımdır, araştıracağım.

Karma evliliklerin çoğaldığını tespit etmişsiniz. Ben pek “emansipasyon” olarak görmüyorum ama... Bu karma evliliklerle ilgili sormak istiyorum. Yaptığınız çalışmadan yola çıkarak, bir Yahudi bayanın başka bir inanca mensup biriyle evlenme gerekçesi – öznel olanı ayıralım – ne olabilir?

Ben araştırmamda özellikle karma evliliklere değinmek istemedim. Çünkü İzmir cemaatinde karma evliliğin az olduğunu biliyorum, eğer bu soruyu sorsa idim, kim oldukları deşifre olabilir diye hassasiyet gösterdim ve hiç girmedim. Öte yandan, cemaat içinde karma evlilikler hala benimsenen, onaylanan bir durum olmadığına göre, kadınlar için bir üstü açık veya örtülü bir baskı yaratabileceğini düşünüyorum. Ama dünya değişiyor, gençler karma evliliklere daha sıcak bakıyor olabilirler. Geçmişteki daha sıkı ve katı evlilik kuralları artık daha esnek ve hoşgörülü olabilmektedir. Kadınlar evlilik kararlarını verirken kişisel seçimlerini dinin gereklerinin önünde tutuyor olabilirler, özel bir konu, onlara sormak lazım.

6-7 Eylül olaylarıyla ilgili bir çalışmanız olmuş. Kişisel olarak İzmir’de yapılan o gasp ve yağma olaylarına karışmış iki kişiyi tanıyorum. Ancak halen konuşmayı kabul etmiyorlar. Belki bir gün diyelim... Sorum şöyle olacak: O günlerde İzmir’de yağmalama olayında sanırım en büyük sıkıntıyı kadınlar çekmişti... Neler söyleyeceksiniz?

Sosyal problemlerde her zaman ve her yerde kadınlar daima daha çok risk altındadır. Hiç kuşkusuz o dönem içinde de kadınlar bu sıkıntıyı çok yüksek oranda yaşamıştır: Evin / yuvanın, ekmek teknesinin tahrip olması, cana ve / veya mala gelen zarar kadınlar için çok büyük korku ve stres kaynağıdır. Tarih bize kadınların yıkıcı değil yapıcı olduğunu göstermiştir. Dediğiniz gibi, bir gün bunların rahatlıkla konuşulur olmasını gönülden dilerim.

Bana çok ilginç gelen bir ayrıntı var. Kadınların ilk dini bilgilerini genellikle büyüklerinden, yakın çevresinden aldığı belirtiliyor. Bu tamam. Ancak yüzde 5,9’u (12 kadın) bu soruyu Liga’da ve Şalom gazetesinden öğrendim diye yanıtlamış. Bu bana çok ilginç geldi. Neler söyleyeceksiniz?

İzmir cemaatinin çok güzel bir organizasyonu var: Liga’da kadınlara, çocuklara gençlere yönelik bilgi verici, bilgi tazeleyici küçük etkinlikler yapıyorlar, bu etkinliklere katılan kadınların dini bilgileri öğrenme kaynağı olarak göstermeleri bundandır. Liga işlevini yerine getiriyor demektir. Şalom Gazetesi’nde de Yahudilik inancını anlatan küçük köşeler oluyor, demek ki kadınlar dikkatli bir okuyucu…

Kitabınız İzmir Yahudi Cemaati kadınları için tam anlamıyla ayrıntılı bir çalışma diyebilirim. Onların annelik duyguları, istekleri, beklentileri dile getirilmiş. Kitap olağanüstü bir biçimde ayrıntılardan oluşuyor. Ancak öğrenmek istediğim bir konu var. Kadınların kimlik tanımlarında halen bir korku duygusu sezinliyorum. Bunu neye bağlıyorsunuz?

Bu duygu kadınlar için oldukça doğaldır diyebilirim. Çünkü kadınlar evi, ailesi, çocukları, onların geleceği için endişe eder. En ufak bir endişe de korkuyu tetikler. Bunu Yahudi kadını olarak değil, evrensel bir kadın dürtüsü olarak görebiliriz. Birçok araştırmacının  ‘annelik dürtüsü’ dediği bu olgu, kadının kimliğinin bir parçası oluyor. Ve kadınlar bu korkuyu öğrenerek büyüyor. Günümüz dünyasında kadınların bu durumunu manipüle eden sosyal şartlar da söz konusu olunca, haliyle kadınlar bu endişe sarmalında kalıyorlar.

Yine çok ilginç bir saptama var. Seyyah P. Lindau der ki “Kadınlara gelince, en yaşlı olanı bile göğsü çok açık elbiseler giyiyor.   ....Buna bir de başörtüsü ekli.” H. Z. Uşaklıgil ise şöyle der. “...din ahkâmına kifayet edecek kadar bir itaat göstermiş olurlar, fakat göğüslerin yarı yarıya açık tutmakta bir mahzur görmezlerdi.” Bunun anlamı, ben Yahudi inancına bağlıyım ama sonuçta bir kadınım deme özgüveni, bir tür başkaldırı mı? Ya da İzmir’e özgü bir deneyim mi?

Osmanlı Yahudileri üzerine seyyahların gözlemlerini, dönemin kartpostallarını, fotoğrafları incelediğimde kadın giyiminde bir göğüs dekoltesinden söz etmek olanaklı. Kitabımda hiç görsel malzeme kullanmadım, ama bunun bir özgüven veya bir başkaldırı olduğunu düşünmüyorum. Dönemin modası bu. Herkes bir arada yaşıyor, giysiler belli terziler elinden çıkıyor, benzerlik unsuru temel öğe olmalı. Kolye ve gerdanlıkların sosyal statü simgesi olduğu hatırlanırsa; dekolte giymek bir aidiyet göstergesidir. İzmir kadınları her dönemde her dinden toplulukta farklı olmuştur. Halen öyle değil mi?

Benzer türden bir çalışmanız daha olacak mı?

Yirmi yıldır Yahudilik üzerine epeyce yazdım, sunumlar yaptım. Hatırı sayılır bir kütüphane oluşturdum. Sanıyorum yeniden bu konuda çalışmayacağım. Geçmişte yaptığım araştırmalarımı bir araya getiriyorum. Artık başkalarının çalışmalarını okumak istiyorum. Halen tamamlamak üzere olduğum bir çalışmam söz konusu: İzmir’e din sosyolojisinin penceresinden bakmayı deniyorum.