İzmir’de bahar ve Anneler Günü

Mayıs ayına geldik. İzmir’de bahar mevsimin en doyumsuz ayıdır Mayıs ayı!

Rafael ALGRANATİ Köşe Yazısı
24 Nisan 2013 Çarşamba

Mayıs ayına geldik. İzmir’de bahar mevsimin en doyumsuz ayıdır Mayıs ayı!

Hatırlar mısınız ilkokulda sınıfların dört duvarında, mevsimlerin aylarının isimleri yazılı renkli kartonlar vardı. Bir duvarda kırmızı kartonlar üzerine üst tarafta YAZ, altında ayları haziran, temmuz, ağustos. Bir diğer duvarda açık kahverengi kartonlar üzerinde SONBAHAR, altında eylül, ekim, kasım. Lacivert kartonlarda KIŞ, altında aralık, ocak, şubat. Sımsıcak bir sarı, bazı sınıflarda ise açık bir yeşil üzerine de İLKBAHAR yazılı idi. Altında mart, nisan, mayıs… Bugün bana mevsimlerin aylarını sorsanız, o duvarlar canlanır hemen gözlerimin önünde! Neden bilmem… hüzünlenirim!

Henüz o yaşlardan beri bir ikilem yaşarım. Bahar aylarının tutkunu olan ben, baharın gelmesini istemezdim. Çünkü bahar ayları annem, babam ve öğretmenlerimle çekişme aylarımdı. Okula gitmek istemez, ders yapmak istemez, eve girmek istemezdim… Karşımızdaki İngiliz bahçesinde koşuşturmak, yeni doğan kuzuları kucağıma alıp okşamak, ipekböceği yetiştirmek, ağaçlardan çitlembik, erik, çağla badem toplamak ya da top oynamak isterdim arkadaşlarımla. Daha sonraları da kız arkadaşlarımla dolaşmak! Bugün de pek değişmedi bu duygularım… Hâlâ eve girmek istemez canım. İşten çıkınca yolumu olabildiğince uzatarak yürürüm eve kadar. Kordon’da işler zorlaşır. Sıra sıra birahanelerde bir soğuk bira ile bir porsiyon parmak patates çeker canınız. Sabahları ise bir başkadır İzmir. Çoğunlukla yağ gibi dümdüzdür deniz. Bir sükûnet, bir huzur, bir dinginlik vardır havada! Deniz kenarından ofise yürümenin keyfi bir başkadır. Pasaport’a gelince zorlaşır işler. Pasaport kahveleri masalarını sıra sıra atmışlardır deniz kenarına… Zorluk o 200-300 metreyi şeytana uymadan geçebilmektedir. O fırından yeni çıkmış gevreklerin tahta sehpalar üstünde el birliği ile çıkardıkları yoğun kokuyu bilir misiniz? Yanına bir dilim İzmir’in o eşsiz tulum peyniri bir de tavşan kanı çayın dayanılmaz cazibesini?  Hadi onu atlattınız diyelim iki adım sonra ‘boyoz’cuya rastlarsınız. Of ki ne offf! Üst üste dizdiği siyah fırın tepsilerinden -hijyen için değil- eli yanmasın diye maşa ile tutup beyaz kare kağıtlara koyarak sattığı o sıcacık çıtır çıtır boyozları bilir misiniz? Yanına kabuğunu soyup misina ile kestiği, üzerine tuz ve karabiber ekerek boyozların yanına iliştirdikleri o esmer esmer haşlanmış yumurtaların dayanılmaz kokusunu? Çok zor sınavlardır bunlar… Ve genelde başaramaz, çakarsınız! Koskoca bir “adaam sende” çekip masanın birine çöküverirsiniz! Hiç de pişmanlık hissetmezsiniz!.. Deneyin göreceksiniz!

Mayıs ayı, benim gibi tüm annesini kaybetmiş olanlar için duygu dolu hüzünlü bir günü de beraberinde getirir. Anneler gününün habercisidir Mayıs’ın ilk günleri! Geçmiş yıllarda bir paylaşım sitesine gönderdiğim bir yazımı, siz Şalom okurlarımla da paylaşmak istedim.

ANNELER GÜNÜ

Anneler günü yaklaşıyor! Yaklaştıkça, özlemim de giderek artıyor, acıtıyor! Hiç olmadık yerde, hiç olmadık zamanda sol yanımı acıtan bir özlem bu! Düşlerime sessizce giriveren, bitmesini hiç istemediğim kısacık anlar içinde hasret giderip hemen saklanıveren, beni bazen dudaklarımda bir gülümseme, bazen de göz pınarımdan yastığıma süzülen bir damla gözyaşı ile baş başa bırakıp kayboluveren, her şekilde sol yanımı acıtan ‘Anne’ özlemi!

Onların gününde, hakikate kavuşan bütün annelere Bedirhan Gökçe’nin, duygularını hayranlık duyduğum o eşsiz usta kalemi ile kâğıda akıttığı olağanüstü bir şiiri ile seslenmek istiyorum.

SOL YANIM

ACIYOR ANNE!

Merhaba anne, / Yine ben geldim. / Merak etme okuldan çıktım da geldim. / Anneler de babalar gibi merak eder mi bilmiyorum ama / Ali ‘Okula gitmezsem annem çok kızar, merak eder’ demişti de / Onun için söylüyorum. / Geçen hafta öğretmen, / Sağ elimde sarımsak, sol elimde soğan dedirte dedirte / Öğretti sağımı solumu. / Ben biliyorum artık Anne sağım neresi, solum neresi./ Ağrıyan yanımın neresi olduğunu şimdi iyi biliyorum anne. / Hani geçen geldiğimde “şuram acıyor işte şuram” demiştim de / Bir türlü söyleyememiştim ya acıyan yanımı anne / Bak şimdi söylüyorum / Şuram işte, / Sol yanım çok acıyor anne. / Hem de her gün acıyor anne her gün.

 

Dün sabah annesi Ayşe’nin saçlarını örmüştü. / Elinden tutup okula getirdi. / Yakası da danteldi. / Zil çalınca öptü, “hadi yavrum sınıfa” dedi. / Ben de ağladım, Ağladım hiç de utanmadım. / Öğretmen ne oldu dedi. / “Düştüm dizim çok acıyor” dedim. Yalan söyledim anne. / Dizim acımıyordu ama sol yanım çok acıyordu anne.

 

Bugün ben de saçım örülsün istedim. / Babam ördü ama onunki gibi olmadı. / Dantel yaka istedim. / Babam ‘Ben bilmem ki kızım’ dedi. / ‘Bari okula sen götür’ dedim. / ‘Kızım, iş’ dedi. / Ben de ‘bana ne’ dedim, ağladım. / ‘Kızım, ekmek’ dedi babam. / Sustum ama okula giderken yine ağladım anne. / Ha bi de sol yanım yine çok acıdı anne. / Herkesin çorapları bembeyaz, benimkiler gri gibi. / Zeynep ‘annem beyazlara renkli çamaşır katmadan yıkıyormuş’ dedi. / Babam hepsini birlikte yıkıyor. / Babam çamaşır yıkamasını bilmiyor mu anne? / Uf  babam, her gün domates peynir koyuyor beslenmeme. / Üzülmesin diye söylemiyorum ama / Arkadaşlarım her gün kurabiye, börek, pasta getiriyor. / Biliyorum babam pasta yapmasını bilmez anne.

 

Hava kararıyor, ben gideyim anne. / Babam bilmiyor kaçıp kaçıp sana geldiğimi. / Duyarsa kızmaz ama çok üzülür biliyorum.

 

Kim bozuyor toprağını, / Çiçeklerini kim koparıyor. / İzin verme anne ne olur toprağına el sürdürme. / Eve gidince aklıma geliyor bi de bunun için ağlıyorum anne. / Bak kavanoz yanımda, toprağından bir avuç daha alayım. / Biliyor musun anne her gelişimde aldığım topraklarını şu kavanozda biriktirdim. / Üzerine de resmini yapıştırıp başucuma koydum. / Her sabah onu öpüyor kokluyorum. / Kimseye söyleme ama anne. / Bazen de konuşuyorum onunla. / Ne yapayım seni çok özlüyorum anne. / Ha unutmadan, / Öğretmen yarın anneyi anlatan bir yazı yazacaksınız dedi. / Ben babama yazdıracağım. / Öğretmen anlarsa çok kızar ama bana ne kızarsa kızsın./ Ben seni hiç görmedim ki neyi, nasıl anlatacağım anne. / Senin adın geçince sol yanım acıyor anne. / Hiç bir şey yutamıyorum. / Bazen de dayanamayıp ağlıyorum. / Kâğıda da böyle yazamam ya anne. / Ben gidiyorum anne, / Toprağını öpeyim, sen de rüyama gel beni öp.

Mutlaka gel anne, / Sen rüyama gelmeyince sol yanımın acısıyla uyanıyorum anne. / Sol yanım acıyor anne. / İşte tam şurası, / Sol yanım çok acıyor anne. / Seni çok özledim Anne… Çook.

***

Ben de!