Taklit demezsin, tıpkısının aynısı!

Riva ŞALHON Köşe Yazısı 0 yorum
24 Nisan 2013 Çarşamba

Lüks tüketim ürünlerinin serüveninden bahsetmek istiyorum. Önce bir ürün çıkar ortaya. Bu bir lüks çanta olsun, bir kemer, bir kol saati. Beğenilirse talipleri artar. Zira insanlar güzelliğin ve mükemmel kalitenin değerini anlar ve ona sahip olmak ister. Artık o ürünün bir seçim yapması gerekmektedir. Uygun bir fiyatta kalarak herkesin ulaşabileceği bir ürün olmak veya lüks ürün kategorisinde kalarak pahalı ve nadir özelliğini korumak…  Herkesin ulaşabileceği ürün ne kadar inkâr edilse de artık lüks ürün sayılamaz. Zira marka değeri yüksek fiyata ve enderliğe bağlıdır. İnsanlar, marka tercihlerini yaparken kendilerini ayrıştırmaya heveslidir. Bilinçaltında küçük bir gruba ait olma hevesi yatmaktadır. Lüks ürün olmayı seçen markalar ise gitgide daha pahalı ve daha az sayıda ürün sunarlar. Teori şu: bir ürün ne kadar enderse müşterisi ters orantılı olarak o kadar doymuş ve tatminlidir. Yani ürünün gerçek değerine bir de rüya değeri ekleniyor. Sosyal statü lüks ürüne sahip olmak veya olmamakla belirlenir hale geliyor.

Ancak bu küçük gruba ait olma hevesi pek çok insanın iştahını kabartıyor. Markanın inşa ettiği prestijden faydalanmak isteyenler bu nadir ve pahalı ürünlere yaklaşmak istiyorlar…

Derken, çakmacılar yetişiyor ve rüya ürünleri cüzi fiyatlara sunuyorlar tüketiciye. Baş döndürücü bir tablodur bu, inanması çok zor… Arzu nesnesinin tıpkısının aynısı bir adım ötede… Gizli tünellerden geçerek, tanıdıklara rastlama korkularıyla sahip olunan taklit ürünler, cankurtaran simididir adeta. Zira ait olunmaya çalışılan sosyal sınıflara bir geçiş veya daha uzun vadeli bir yerleşim sağlar. Tüketim gücüne sahip olduğunu kanıtladıktan sonra sosyal ilişkileri geliştirmek artık kişinin özel becerilerine kalmıştır…

Taklitler artık gerçeklerinin neredeyse birebir aynısı. Ancak tasarımcının imzasını taşıyan bir ürünün detayları çoktur. Uzaktan anlaşılmasa da gerçeğini tanıyan kişiler, eline alınca farkı kuşkusuz anlar. Hiçbir şey anlaşılmıyorsa bile zaman içinde taklit aşınarak ömrünü tüketir.

Şimdi sosyal statüsü konusunda hiçbir şüpheye yer kalmamış insanlar neden bu tür ürünlere rağbet ediyor sorusuna cevap arayalım. Aziz Nesin’in Şimdiki Çocuklar Harika adlı kitabındaki anekdotlardan biri aklıma geliyor. Sınıfın en çalışkan öğrencisi, her gün ev ödevi veren öğretmenin kâğıtları hiç okumadığını kanıtlamak için ara ara ödevde futbol maçı anlatıyordu. Ve tabii ki öğretmen bunun farkına varmıyordu. Ta ki bir gün öğretmen arkadaşına çıkarıp o kâğıdı gururla sunana kadar… Yani kendini kanıtlamış insanlar bile sistemin başıboşluğundan bazen hayretlere ve isyanlara düşüyorlar ve her yapılanın yana kâr kaldığını gözlemliyorlar. Sonunda ister istemez sistemin içinde yer bularak kendilerini de bir nebze rahatlatmaya çalışıyorlar. Ama ara ara serpiştirilen kaçamakların Aziz Nesin hikâyesindeki gibi sonuçlanma ihtimalini de unutmamak gerek…

Bence bu bir kısır döngü. Taklitler sayesinde daha fazla sayıda etrafta görülmeye başlayan bir ürün arzu ettiği enderlik özelliğini yitiriyor. Markalar sürekli modifikasyona gidiyor taklitler de onları umutsuzca takip ediyor…

Kendimce bir çözüm buldum… Hayretlere ve isyanlara son verdim. Taklitle mutlu olan kullansın. Ama biraz dahi bu konuda rahatsızlık duyanlar gözlerini açarak, kurallarını kendi koydukları gruplara ait olmaya yelken açsınlar…

1 Yorum