Le Petit Café

Tilda LEVİ Köşe Yazısı
17 Nisan 2013 Çarşamba

Havaların ısınmaya başladığı şu son günlerde Nişantaşı cıvıl cıvıl. Bir de şu yol çalışmaları olmasa, genişleyen kaldırımlarda keyfle yürünecek. Valikonağı’nın sonundan Dikilitaş’a kadar oluklar oluşturuluyor. Caddenin iki tarafında yapılan kazıların yanı sıra yeni kaldırımtaşları insanın yarı beline kadar istiflenmiş. Bu ‘düzen’in içinde de ters yönden gelen iki araba yan yana geçemiyor. Amansız korna sesleri arasında yayalar kah kaldırımda kah cadde kenarında zigzag yaparak yürümeye çalışıyor. ‘Ferdi Kaza Sigortası’ bugünler için çıkartılmış olmalı.

***

Nişantaşı’nın yegane parkı, pek büyük olmasa da, son derece kullanışlıdır. Bir taraftan Nilüfer Hatun İlköğretim Okulu’na, diğer taraftan da City’s’in arka kapısına çıkışı vardır. Olabildiğince yeşillik ve tahta bankların yanı sıra bir köşede çocukların kimseyi rahatsız etmeden oynayabilecekleri bir alan bulunur. Köpeklerini gezdiren hayvan sahipleri gide gele birbirleriyle aşina olmuşlardır. Haftanın belli günleri esnafın kurduğu ‘el işleri’ pazarı, çevreye bir canlılık katar. İlginç olan, bu çeşitliliğin içinde hep bir düzen süre gelir. Parkın okula bakan cephesinde ise, küçük yuvarlak masa ve iskemlelerden oluşan, çay kahve ve meşrubat içilebilen bir bölüm vardır. Müdavimlerin bir kısmı için buranın adı ‘Le Petit Café’dir.

Café’ye her yaş grubundan müşteri gelir. Alışveriş sonrası arkadaşlarıyla soluklanmak için oturanlar; onlar genelde bir kahve içip kalkarlar. Orta yaş grubu en az bir saat kalır; gelip geçen tanıdıklar yanlarına yaklaşır, masanın çevresi daireye dönüşür, giderek büyür. Orta yaş üstü hanımlara gelince, bir öncekiler gibi spontane değil, randevulaşarak gelirler, güneş ışınları azalana dek otururlar. Sonra da kendilerine destek olan değnek veya bastonlarıyla giderler.

Çocuk arabalarıyla gelen anneanne /babaanneler farklı bir manzaradır. ‘Gölge olmasın, çok güneş gelmesin’ diyerek arabanın veya pusetin yönünü sıkça değiştirirler.

Henüz torun sahibi olmayan biz teyzeleri tanıdık bir bebek görünce hemen üstüne eğilir ‘Ay ne şeker olmuş Leo’cuk; yerim seni ben yerim; ne de güzel giydirmişler seni...’ Her nedense çocukları sevme alışkanlığımız oldukça vahşidir. Sonuç olarak bu küçücük park semtin içinde egzostan, gürültüden uzak bir vaha gibidir. Keşke çoğalabilseler.