O olmasaydı

Estreya Seval VALİ Köşe Yazısı
10 Nisan 2013 Çarşamba

Sen olmasan, seni bir an görmesem yahut bilir misin ne olur? Sema, güneş ebediyen kapansa, belki vücut, soğuk geceye uyum sağlamak için bir çare arar ve bulur. Ama mümkün müdür bu karanlığa alıştırmak, güneşle, göklerle beslenen ruhu? Bu yaralı ruhu?

Kim yazmış bu şahane sözleri? Ben günümüz Türkçe’sine uydurdum sadece. ‘Sen olmasan’ Tevfik Fikret’in tek aşk şiiri. ‘Yaralı ruh’ diye çevirdiğim kısmın orijinali ‘bu ruh-u mecruhu.’ Ne kadar güzel olduğunu düşünün artık.

Hangi sevgiliden söz ediyorum dersiniz? Beni artık tanımışsanız, anlamışsınızdır. Aşem’den, ‘Kutsal Olan’dan söz ediyorum tabii.

Çıldıralım ve diyelim ki, en başta, daha hiçbir şey yokken O vardı ama bir felâket oldu, mesela 1930’larda... Ve bizi terk etti. Kara delikten geçti ve hayal bile edemeyeceğimiz başka bir sisteme gitti. Daha çeşit çeşit senaryo üretebilirim ancak bunu yapmayacağım. Gitti. Bizi bırakıp gitti. Holokost’u ‘Tanrı’nın Sessizliği’ olarak açıklayanlar, bu senaryoyu pek sevecektir, eminim.

Ne yapar insanoğlu bu durumda? “Pireler ve cam tavan sendromu”na kapılmış benim gibiler, O sanki hâlâ varmış, beni görüyormuş ve her an O’na hesap verecekmişim gibi düzgün hareket etmeyi sürdürür; yasakları delerse kafası hayali cama çarpacakmış gibi alçaktan uçmaya devam eder. Hem Aşem, Kral Şlomo’nun muhteşem gençlik eseri Şir aŞirim’de dile getirdiği gibi, benim sevgilim değil midir? Kıyamaz bana, bakarsınız geri dönüverir.

Ama bir de yatılı okuldan beklenmedik bir anda kurtulmuş gibi hissedenleri düşünün! Yaşasın! Yasak yok, günah yok, sevap yok, hesap yok. Kanun yok, ceza da yok tabii. Ödül yok ama kendilerine uygun gördükleri ödülü diledikleri gibi almalarına engel olacak kimse de yok. Benim gibi birkaç sinik kişi, onlara karşı koyamaz nasılsa. Zaten benim de sonunda zıvanadan çıkıp sağa sola saldırmayacağımı, talan etmeye koyulmayacağımı kim garanti edebilir ki?

Neyse, O yok (tövbeler olsun) ve insanlık başıboş kaldı. Öyleyse Cennet de, Cehennem de bu dünyada. Akıllı olan cenneti kendi yaşar ve cehennemi başkalarına yaşatır. Kendi cennetinin ortasında başkalarının cehennemini oluşturur. Örnek mi? Hitler. Medeniyetin beşiği sayılan (sanayi, felsefe ve müzik, uygarlığın beşiği olmaya yetiyor nedense) birkaç ülkeyi birleştirdi, tam merkeze yerleşip şahsi cennetini kurdu ve dişine göre bulduğu herkesi cehennemine attı.

Hitler’i birkaç dakikalığına unutalım ve kendi işimize bakalım. Kanun yok, ceza yok. Demek ki, kim daha güçlüyse, onun sözü geçerli. Ee, devletin kanunu? Devletin bir adalet sistemi kurmasını emreden de Aşem, bunu unuttunuz mu? Hani Noah’a verilen evrensel yedi emir vardı ya? “(1) Putperestlik etmeyeceksin, (2) Cinayet işlemeyeceksin, (3) Hırsızlık yapmayacaksın, (4) Cinsel ahlaksızlık etmeyeceksin, (5) Tanrı’ya küfretmeyeceksin, (6) Hayvan daha canlı iken bir uzvunu kesip yemeyeceksin, (7) Bütün bunları sağlamak üzere bir adalet sistemi kuracaksın.” Bir tek bunlara uy, doğrudan cennete git. İyi de, emri veren gittiii. Adalet sistemi de bittiii. Çal, çırp, yalan söyle, kandır, iftira et, kazıkla, süründür, vur, öldür, hepsi serbest. Gücünün yettiği oranda tabii. Eğer bir Ateist iyi ve dürüst insan olmayı başarıyorsa, karakterinin ne güzel ve kuvvetli olduğunu siz anlayın artık.   

Peki, siz niye itiraz etmiyorsunuz? O bir yere gitmedi ki, desenize. O hep yerindeydi ama ses çıkarmadı. İtiraz edemiyorsunuz çünkü cevap gayet basit. Eğer insanoğlu, O artık yokmuş gibi davranır ve canının her çektiğini, hiçbir çekince duymadan hayata geçirirse, bazılarının cennetinin orta yerinde cehennem yaşanır.

Aşem’in ne kadar uzun zamandır ‘ses çıkarmadığının’ farkında değil misiniz? Sina Dağı’nda iki emri kendi sesiyle okudu, öyle bir tırstık ki, “Öleceğiz” dedik Moşe’ye, “Devamını sen oku, ne olur!” Ayrıca Purim’de, Hanuka’da ses çıkardı mı Aşem? Yine de olup biteni sanki bir perdenin arkasından izliyormuş gibi durduğundan ve (biz kuklaların) ipleri(ni) hep elinde tuttuğundan kuşkunuz mu var? Purim ve Hanuka rabinik bayramlardır. Tora’da yer alan ve kutlanmaları emredilen bayramlar arasında hiçbirinin adı geçmez. Bu doğaldır çünkü Tora kâğıda döküldükten sonra gerçekleşmişlerdir. Buna karşın, hahamlarımız Purim ile Hanuka’nın bayram olarak kutlanmasını kararlaştırmıştır. İnanışa göre Maşiah geldiğinde bütün bayramlar iptal edilecek ve sadece bu iki bayram kutlanmaya devam edilecektir.

Holokost kabullenmesi çok zor bir felâkettir ama kişisel mucizelerle doludur. Ve nedeni Tanrı’nın ses çıkarmaması değil, insanların büyük bir oranının, insan olduklarını unutup (hayvan gibi diyeceğim ama hayvancıkların suçu ne? Onların doğası bu!) insanlıktan çok uzak, insana yakışmayan bir şekilde hareket etmeye koyulmasıdır. 

Tevfik Fikret’in şiiri nasıl bitiyor, merak ediyor musunuz? “Sen olmasan, bu samimi bir itiraf işte. Sen olmasan, yaşayamam.” Ancak Aşem, “Yaşamı ve ölümü koydum önüne... Yaşamı seç!” (Devarim 30:19) diye emreder. O halde hep birlikte, “Hayata!” sevgili okurlar.