Bu hafta ağımıza takılanlar

• Antiamerikancı siyaset söylemleriyle ve propagandalarıyla da, antisemitizm edebiyatıyla da Filistin meselesi çözülmez. İran istediği kadar silahlansın, geçenlerde söylediği gibi İsrail’i yerle bir falan edemez. Hiç geçerliliği olmayan ama bazı gönüllere hoş gelen bu türlü yaklaşımlardan bir şey çıkmaz. Çözüm Türkiye’nin evrensel ve bölgesel bir ağırlık kazanmasından geçer. Türkiye’yi İslâm adına antiamerikancı bir çizgiye çekmek isteyenlerin temelden tepeye bütün görüşleri yanlıştır. Nefse hoş gelir, lakin hakikatle bağdaşmaz ve hiçbir meselenin çözümünü sağlamaz. Amerika’ya rest çekmek de râm olmak da, sadece çözümsüzlüklerin türünü değiştiren fakat aynı olumsuzluk kapısına açılan yanlışlıklardır. Bu ifrat ve tefrit kıskacı sadece istikrarsızlık getirir. Ahmet SELİM-ZAMAN

İzak BARON Diğer
3 Nisan 2013 Çarşamba

 

  • BURADA DEVLET ŞUNU YAPABİLSEYDİ DİYORUM. KEŞKE BUNA BAŞINDA MANİ ENGEL OLABİLSEYDİ. AMA BİZ KAŞINDIK BİZ KENDİMİZ GİTTİK

 “Özür dilemesinin önemi nedir? Biz dokuz kişiyi öldürdük, özür dileriz. Tabii ki baktığınızda saçma bir şey. Burada devlet şunu yapabilseydi diyorum. Keşke buna başında mani engel olabilseydi. Ama biz kaşındık biz kendimiz gittik."

Sinan Albayrak

http://www.aksam.com.tr/magazin/sinan-albayrak-biz-kasindik-gazzeye-biz-gittik/haber-182306

 

  • YAHUDİLERLE İLGİLİ BİR İNANIŞ VAR: İNSANLAR, YAHUDİLERİN AMERİKA'YI KONTROL ETTİĞİNİ DÜŞÜNÜYORLAR. TÜRKİYE'DE DE BU ALGI MEVCUT

Amerikan Kongresi İsrail ile ilişkilere büyük önem veriyor. Özür sonrası Türkiye-İsrail ilişkileri rayına girerse Kongre'de Türkiye'ye ilişkin olumsuz hava da değişecektir. Kongre'de alınan kararların ya da alınamayan kararların arkasında siyasete etki eden gruplar vardır. Her ülke Amerikan siyasetinde etkin olmak ister ama bunun için dostlara ihtiyaç vardır. Türkiye'nin de burada dostlara ihtiyacı var. Biz geçmişte bunu sağlıyorduk. Hâlâ da buradayız. Türkiye'nin dostuyuz.

Başbakan Tayyip Erdoğan'a 2005'te takdim ettiğim "Cesaret Ödülü" İspanya'da başlayan Holokost sürecinde Türklerin tarihsel dostluğuna ve yardımlarına ilişkindi. Türkler Yahudilere hep sahip çıkmıştır. Tabii ki Erdoğan ile tekrar görüşmek ve tarihsel olarak Türklerin Yahudilere yaptığı iyilikleri hatırlatan bir ödül vermek isterim. Biz Başbakan Erdoğan ile her konuda anlaşamayabiliriz, anlaşamıyoruz da zaten ama bu diyalogun kesilmesinin kimseye bir yararı yok.

Yahudilerle ilgili bir inanış var: İnsanlar, Yahudilerin Amerika'yı kontrol ettiğini düşünüyorlar. Türkiye'de de bu algı mevcut. Hayır, Amerika'yı kontrol etmiyoruz, sadece etkimiz var. Amerika'da olup biteni etkilemeye çalışıyoruz. Oy veren insanları denetim altında tutmak gibi bir gücümüz yok. Aynı şekilde küresel ekonomiyi ve parayı da kontrol ettiğimizi düşünüyorlar. Bunların hepsi antisemitizmin argümanlarıdır.

Abraham Foxman

http://www.sabah.com.tr/Dunya/2013/03/31/ozur-dilemek-icin-gec-bile-kalindi

 

  • ANTİAMERİKANCI SİYASET SÖYLEMLERİYLE VE PROPAGANDALARIYLA DA, ANTİSEMİTİZM EDEBİYATIYLA DA FİLİSTİN MESELESİ ÇÖZÜLMEZ

İran, istediği kadar bağırıp çağırsın, İsrail’e hiçbir şey yapamaz; hiçbir konuda geri adım attıramaz. Ama Türkiye, Amerika ile olan dostluğu sayesinde İsrail üzerinde etkili olabilir; fakat bunun da bir ölçüsü ve bazı denge icapları var. Bu da basit bir gerçektir ama anlatıp dinletmek zor oluyor. Bazıları hiçbir şey düşünmeden Türkiye’nin İran gibi davranmasını istiyor.

Türkiye, Amerika’ya ve İsrail’e karşı İran gibi konuşarak bir sonuç alamaz. Türkiye, Amerika ile “nazik-ciddi-onurlu-kişilikli” bir dostane ilişki kurmalıdır ve Filistin devletinin kurulması dahil, birçok meseleyi bu ilişkinin kazandıracağı imkânlarla çözmelidir. Bunu başarmak hiç de zor değildir. Fakat İsrail’i yok etmeyi hayal eden ideolojik söylemler, kaosun devamından başka hiçbir işe yaramaz ve sadece nefsanî bir tatmin verir. Nefsanî tatmin yolu ise, bizâtihi İslâm’ın özüne ruhuna aykırıdır. Ayrıca nefsanî tatmin peşinde yürüyenlerin gerçek dostu da olmaz. İtiraf etmeliyiz ki, İran’ın nükleer güce ve uzun menzilli füzelere sahip olması bizi de endişelendirir. Aynı şey vaktiyle Saddam için de geçerliydi. Canlı bombaya fetva veren kafa, nefsanî tatmin için her şeye fetva verebilir.

İsrail’in özür dilemesi şaşırtıcı değil. Asıl şaşırtıcı olan bunun yadırganmasıdır. Müspet yönde değişmesi için de ekonomik ve siyasî açıdan Amerikan merkezli denge yapısının mefluç halde kalması değil, işlerliğini kazanması gerekirdi. Filistin ile İsrail arasında bir uzlaşmanın sağlanması için de diğer Ortadoğu meselelerinin halli için de Türkiye’nin ciddi katkılar yapması başka türlü mümkün değil. Esed’i götürürse Amerika götürür, bunun yolu da İsrail’e aktif bir rol vermesidir.

Antiamerikancı siyaset söylemleriyle ve propagandalarıyla da, antisemitizm edebiyatıyla da Filistin meselesi çözülmez. İran istediği kadar silahlansın, geçenlerde söylediği gibi İsrail’i yerle bir falan edemez. Hiç geçerliliği olmayan ama bazı gönüllere hoş gelen bu türlü yaklaşımlardan bir şey çıkmaz. Çözüm Türkiye’nin evrensel ve bölgesel bir ağırlık kazanmasından geçer. Türkiye’yi İslâm adına antiamerikancı bir çizgiye çekmek isteyenlerin temelden tepeye bütün görüşleri yanlıştır. Nefse hoş gelir, lakin hakikatle bağdaşmaz ve hiçbir meselenin çözümünü sağlamaz. Amerika’ya rest çekmek de râm olmak da, sadece çözümsüzlüklerin türünü değiştiren fakat aynı olumsuzluk kapısına açılan yanlışlıklardır. Bu ifrat ve tefrit kıskacı sadece istikrarsızlık getirir.

Ahmet Selim

http://www.zaman.com.tr/ahmet-selim/ozur-ve-sonrasi_2072064.html

 

  • SEN TUT KURŞUN GİT... NEREYE GİT? MAVİ MARMARA’YA, GÜVERTEDE BİZE EL SALLAYANLARA İSABET EDİYOR. SONRA EFENDİME SÖYLEYEYİM BİZİMKİLER Bİ ÜZÜL, Bİ ÜZÜL. ÜZÜNTÜDEN TERHİS ETTİK ASKERİ O KADAR YANİ

Ohö öhö... Şimdi o gün birtakım sivil toplum gönüllüsü teröristler, yani demesek de olur ama tut ki öyleler, bizim kara sularımıza girmişler. Bunların kara sularımıza girdiğini gören devriye botlarımız da belki bir ihtiyaçları vardır diye etraflarında dolaşmaya başlamış. Bu sırada nöbet tutan bir asker nöbet değiştirirken tüfeğindeki mermileri doldur boşalt yapıyor bir yandan. Şlak şluk, trak truk filan derken namluda unutulan mermi birden patlamaz mı? Aaa! Korkuyor bizim askerler tabii çünkü 3 kilometre menzili var.

Sen tut kurşun git... Nereye git? Mavi Marmara’ya, güvertede bize el sallayanlara isabet ediyor. Sonra efendime söyleyeyim bizimkiler bi üzül, bi üzül. Üzüntüden terhis ettik askeri o kadar yani.

Bu arada komutan da demiş ki madem gemiyi vurduk, kıyıya çağırıp bir kahve ikram edelim gariplere. Gemiyi limana çekmişler üzüntüden.

Kahve, çay içilmiş bi güzel. Özür... Bittiii.

Gani Müjde

http://www.milliyet.com.tr/israil-in-ozrunun-tam-metni-/gani-mujde/pazar/yazardetay/31.03.2013/1687292/default.htm

 

  • ÖZRÜN İSRAİL BAŞBAKAN’I TARAFINDAN SÖZLÜ YA DA YAZILI OLARAK DOĞRUDAN KAMUOYUNA DEĞİL DE BAŞBAKAN ERDOĞAN’A TELEFON GÖRÜŞMESİ SIRASINDA BİLDİRİLMİŞ OLMASI İSRAİL’İN PRESTİJ KAYBINI EN AZA İNDİREN BİR YÖNTEM OLARAK SEÇİLMİŞE BENZİYOR

Netanyahu’nun da söylediği gibi İsrail’in özür dilemesinin en önemli nedeni Suriye konusunda Türkiye’yle işbirliği içinde olmak. Suriye’nin üniter özelliğinin korunarak iç savaş ortamından çıkması ve ardından kurulacak yönetimin niteliğinin belirlenmesi için Türkiye’yle yakın işbirliği içinde olması gerekiyor. Sadece Suriye değil bir bütün olarak Arap Baharı süreci ve buna paralel olarak ABD’nin tedricen bölgeden kendisini geri çekme ihtimali İsrail’in yalnızlığını artırıyor. Yeni bölgesel ortamda İsrail’in Türkiye’ye her açıdan çok fazla ihtiyacı var.

Özür ve özellikle tazminat Türkiye’nin taleplerinin İsrail açısından karşılanması en kolay olanlarıydı. Ancak özrün İsrail Başbakan’ı tarafından sözlü ya da yazılı olarak doğrudan kamuoyuna değil de Başbakan Erdoğan’a telefon görüşmesi sırasında bildirilmiş olması İsrail’in prestij kaybını en aza indiren bir yöntem olarak seçilmişe benziyor. Türkiye’nin şartları arasında İsrail’in saldırının sorumlularını bulup cezalandırması gibi bir madde olmadığı için dilenen özrün herhangi bir yaptırımı olmayacak. Açık denizde girişilen ve silahsız sivil eylemcilerin hayatını kaybettiği planlı bir saldırıdan dolayı hiçbir İsrail’li ulusal ya da uluslararası mahkemeler karşısında hesap vermiş değil.

Türkiye’nin üçüncü talebi olan ablukanın kaldırılması konusunun ise zamana bırakılacağı anlaşılıyor. Zaten İsrail’in yapmaya söz verdiği şey ablukayı kaldırmak değil, kendi sınırlarından Gazze’ye geçmesine izin verdiği ürün listesini genişletmek. Gazze’ye denizden ulaşım yine İsrail’in kontrolünde ve iznine tabi olacak. Diğer yanda Gazze’ye uygulanan abluka Mısır’daki yönetim değişikliği ile sınır kapısının açılması sayesinde zaten fiilen büyük ölçüde anlamsız hale gelmiş durumda. İsrail’in ablukayı devam ettirse bile istenilen her türlü şey Mısır üzerinden rahatlıkla taşınabiliyor. İsrail ablukayı devam ettirerek Arap tüccar ve kaçakcıları zengin ediyordu; ablukanın yumuşaması kendi tüccarlarını memnun edecektir.

Hasan Kösebalaban

http://haber.stargazete.com/acikgorus/israil-krizi-ucuz-atlatti/haber-740679

 

  • KÖLE İSRAİLOĞULLARI, İNANÇ VE İNATLARI SAYESİNDE KURTULDUKLARI KÖLELİKTEN ÖZGÜRLÜĞE GEÇELİ BİN YILDAN FAZLA OLSA DA, ANMALARI GERÇEKLEŞTİREN TÜRKİYE YAHUDİLERİ İÇİN PESAH'TA SOKAK KAPILARI HALA KAPALI

Mısır'dan çıkış, Yahudi kimliğinin bütünlüğü için elzemdir. Agada, “misafir gittikleri” Mısır diyarında yüzlerce yıl kötü koşullarda köleliğe zorlanan bu halkın özgürlük hikayesidir.

Acıları hatırlarken, kurtuluşa sevinilen, uzun bir mücadele her yıl Seder yemeğinde anlatılarak yaşatılır. Seder yemeğinde; masada köleliği çağrıştıran semboller bulunmalı, 10 bela sayılmalı, 4 kadeh şarap içilmeli ve matsa, yani mayasız ekmek, yenmelidir. Matsa denen hamursuz ekmek bir hafta boyunca Yahudiler’in masalarından eksik olmaz.

Türkiyeli Sefarad Yahudileri’nin Seder yemeğinde, pırasa köftesi, ıspanak böreği, pırasa böreği, haşlanmış yumurta, buñuelos, balık, kuzu, tatlı olarak da cevizli tespişti ve kölelik zamanında tuğlaları yapmakta kullanılan kerpiçi sembolize ettiğine, siyah üzüm, hurma ve portakaldan yapılmış haroset bulunur.

Açlık ve zorlukların anımsandığı bayram gecesinde sokak kapısı her daim açık olmalıdır. Masaya fazladan tabak konarak, yoldan geçenler ya da ihtiyacı olanlar için yer hazırlanır.

Zaten Pesah Agadası da şöyle başlar: "Mısırdan telaşla çıkmıştık.. (matza’yı göstererek) Bu atalarımızın Mısır ülkesinde yedikleri fakir ekmeğidir. Aç olan herkes gelsin ve yesin. İhtiyacı olan herkes gelsin ve Pesah'ı kutlasın. Bu yıl buradayız. Gelecek yıl ise İsrail diyarında olacağız. Bu yıl köleyiz. Gelecek yıl ise İsrail diyarında özgür insanlar olacağız."

Bu cümlelerle başlayan hikayenin bile baskılarla şekillenen bir diaspora kimliğinin özeti gibidir. Metnin ilk paragrafı, Agada'nın yazıldığı dönemde Yahudiler'in günlük dili olan Aramicedir. Herkesin anlaması üzerine odaklı bir bayram olduğundan ilk cümlenin neden Aramice olduğunu anlamak kolaydır. Ancak bu ilk paragrafın İsrail diyarından bahseden ikinci kısmı "herkes anlamasın" diye İbranicedir. Bilmek ve hatırlamak için kutlanan bu bayram daha ilk gününden itibaren Yahudi'nin ötekiliği ile şekillenmiştir.

Ulusal kimliklerin dünyayı şekillendirmeye başladığı 19. yüzyıldan itibaren pogromlar ve çeşitli saldırılara maruz kalan Pesah evi, kapılarını misafirlere kapatmaya başladı. Çünkü ev ahalisi “yabancının niyetinden çekinir” oldu. Bugün bizim evde sorulduğunda yaşlılar, "Kimi tanıyoruz da kim gelecek?", "Canıma mı susadım?" der ve arkasından ‘‘eskiden böyle değildi, herkes birbirini tanırdı” faslı başlar. “Agadalar saatlerce sürer, çocuklara Pesah ile ilgili oyunlar oynar ve hep beraber Pesah tekerlemeleri söylenirdi’’ nostaljisi kaçınılmaz olarak kendi gösterir.

Köle İsrailoğulları, inanç ve inatları sayesinde kurtuldukları kölelikten özgürlüğe geçeli bin yıldan fazla olsa da, anmaları gerçekleştiren Türkiye Yahudileri için Pesah'ta sokak kapıları hala kapalı.

Pesah, firavun ve düzeninin bir gün mutlaka yıkılacağını, adaletin eninde sonunda galip geleceğini anlatır. Baskı altında ezilen halkların ilelebet bu durumda kalmayacaklarını bilen binlerce hikâyeden biri olarak insanlığın kırılmaz umudunun simgelerinden biridir.  Korkuların yerini umudun aldığı, karanlığın aydınlığa boğulduğu ve herkesin özgür olduğu Pesahlar'ı görebilmek umuduyla.

Avi Haligua/Eli Haligua

http://www.bianet.org/biamag/diger/145469-aclik-ve-zorluktan-ozgurluge-pesah-bayrami

 

  • ASLINDA ÇOK UZUN BİR YOLUN İLK ADIMI. ÜÇ YILDIR İSRAİL’LE TÜRKİYE’NİN ARASI KÖTÜYDÜ. TÜRKİYE’NİN BÜTÜN BU SÜREÇTE HAMAS’LA YAKINLAŞMASI VAR. EN SON ERDOĞAN’IN SİYONİZM ÇIKIŞI VAR. ASLINDA İLİŞKİLER SADECE MAVİ MARMARA SALDIRISINDAN SONRA BOZULMADI, ÖNCESİNDE DE DAVOS KRİZİ VAR

Obama’nın heybesinden Türkiye’yle İsrail’in barıştırılması çıktı. Özür aslında çok uzun bir yolun ilk adımı. Üç yıldır İsrail’le Türkiye’nin arası kötüydü. Türkiye’nin bütün bu süreçte Hamas’la yakınlaşması var. En son Erdoğan’ın Siyonizm çıkışı var. Aslında ilişkiler sadece Mavi Marmara saldırısından sonra bozulmadı, öncesinde de Davos krizi var. Yani çok uzun bir yola çıkıldı. Obama’nın bu konuda çok kararlı olduğu görüldü. Çünkü artık Orta Doğu’da iki müttefikinin kavga ediyor durumda görünmesine tahammülü yoktu Amerika’nın. Dolayısıyla Obama’nın burada birebir etkisi oldu ama İsrail basınında, bir süredir zaten tazminat meselesinde Dışişleri müsteşarı Feridun Sinirlioğlu’nun Türkiye’yi temsilen Netanyahu’nun özel danışmanıyla Cenevre’de görüştüğünü okuyorduk. Zaten bir süreç devam ediyordu ama Obama’nın da baskısıyla netice elde edildi. Fakat bugün baktığınız zaman İsrail’de hafif bir tereddüt var. Bu çok uzun bir yolun ilk adımı. Özürden sonra, Haaretz gazetesinin iddiasına göre, Türkiye aile başına 1 milyon dolar istiyor. İsrail ise 100 bin dolar tazminat vermek istiyor. Bir yandan da adı açıklanmayan İsrailli bir yetkili “Eğer özür başarısızlığa ulaşırsa bu İsrail’in sorunu değildir, İsrail’in hatası değildir. İsrail iyi bir takım oyuncusu olduğunu gösterdi” dedi

Gülsin Harman

http://turkish.ruvr.ru/2013_03_29/ozur-turkiye-israil-gerilimini-hemen-bitirmez/

 

  • GEÇ ÖZÜRDEN SONRA TÜRKİYE-İSRAİL İLİŞKİLERİ MAVİ MARMARA ÖNCESİ, DAVOS SONRASI DÖNEME DÖNMÜŞ OLDU. DAVOS SONRASI İSE KÂĞIT ÜZERİNDE İLİŞKİLERİN OLDUĞU DÖNEME DENK GELMEKTEDİR. DOLAYISIYLA DÜŞÜK PROFİLLİ BİR NORMALLEŞMEDEN BAHSEDEBİLİR

2006'da Hamas'ın Ankara ziyaretiyle gerilen, 2008'de Golan tepeleri için Suriye-İsrail müzakerelerinin ortasında Gazze'ye İsrail'in saldırmasıyla kopma noktasına gelen, 2009'da Erdoğan'ın Davos çıkışıyla donma dönemine giren ve 2010'da Mavi Marmara katliamıyla kopan Türkiye-İsrail ilişkilerinden bu yana bölgede neredeyse her şey baştan aşağı değişti.

İsrail Gazze yardım gemisine saldırdığında henüz Arap isyanları patlak vermemişti. İsrail bugün hala var olduğunu düşündüğü Camp David Düzeni dünyasında yaşıyordu. Bir komşusu iktidarda 30. yılına yaklaşan Mübarek, diğer komşusu ise konforlu düşmanı olarak bilinen ve iktidarından hiçbir şüphe duyulmayan Esad'dı. En sadık iş ortağı Ömer Süleyman Kahire'de yaşıyordu. Diğer bir komşusu Ürdün kralı Ortadoğu'nun en şanslı adamı olarak ciddi bir sıkıntısı olmadan idare ediyordu. Hamas liderliği sıkışmış bir şekilde Şam'da ikamet ediyordu.

Henüz İsrail-Filistin Yönetimi arasında yapılan 'barış görüşmelerinde' nasıl bir skandalın olduğunu gösteren tutanaklar 'sızmamıştı'. O günlerde ve bugünlerde 'olan tek şey' İran'ın İsrail'e, İsrail'in de İran'a, son yirmi yıldır her sene olduğu gibi, birkaç ay içinde saldırma planlarıydı. O günlerden bugünlere 'olmayan tek şey' ise, İsrail'in içinde yaşadığı bütün Ortadoğu ve Mezopotamya jeopolitiğinin baştan aşağı değişmiş olmasıdır.

İsrail 22 Mart 2013'te, tam 1026 gün sonra aniden Türkiye'nin şartlarını kabul ederek özür dileyeceğini açıkladı. İsrail'in 3 yıla yaklaşan 'geç özür'ü çok açık bir mesajdı. İsrail işlediği suçları itiraf etmiş, kurbanların yakınlarına tazminat vermeyi kabul etmiş ve Gazze ambargosunu Türkiye ile istişare halinde kalarak kaldıracağını ilan etmiş oldu. Başbakan Erdoğan İsrail'in özrünü kabul etti. Ardından da Türkiye-İsrail ilişkilerinin normalleşmesi için İsrail'in uygulamalarına bakacağını ilan etti. Geçtiğimiz aylarda BM'de Filistin'in kazandığı başarının ve son Gazze saldırıları sonrası Hamas'la ateşkes talebinin Tel Aviv'den gelmesinin ardından İsrail bir kaç ay içinde üçüncü kez geri adım atmak zorunda kalmış oldu.

Geç özürden sonra Türkiye-İsrail ilişkileri Mavi Marmara öncesi, Davos sonrası döneme dönmüş oldu. Davos sonrası ise kâğıt üzerinde ilişkilerin olduğu döneme denk gelmektedir. Dolayısıyla düşük profilli bir normalleşmeden bahsedebilir.

Türkiye-İsrail ilişkileri ne yaşanırsa yaşansın 1990'ların sonunda Türkiye'deki darbecilerin kurduğu ilişkiler seviyesine ulaşmayacaktır. İsrail işgali tam normalleşmenin önündeki tek engeldir. Tam da bu sebepten dolayı, geç gelen özrün, Türkiye açısından diplomatik bir başarı, İsrail açısından ise 'özür bazen sadece özürdür!' düzeyinin ötesine geçmesi kolay değildir.

Taha Özhan

http://www.sabah.com.tr/Perspektif/Yazarlar/ozhan/2013/03/30/israili-washingtonda-yenmek

 

  • İSRAİL–FİLİSTİN BARIŞI BAĞLAMINDA ASIL UMUT UYANDIRAN GELİŞME İSE, (İSRAİL DIŞ İSTİHBARAT ÖRGÜTÜ MOSSAD’IN 1998–2002 ARASINDAKİ BAŞKANI) EFRAİM HALEVİ’NİN, İSRAİL İLE HAMAS ARASINDA MISIRLI GÜVENLİK VE İSTİHBARAT YETKİLİLERİ ARACILIĞIYLA YAPILAN, GİZLİ BARIŞ GÖRÜŞMELERİNİN SÜRMEKTE OLDUĞUNA DAİR YAZISI

Peki Ankara açısından İsrail’le normalleşmenin getirisi nedir? Uzlaşmanın taktik açıdan (yani kısa vadede) sağladığı yarar, Obama’nın (gerçekte hiçbir şey değiştirmeyen) İsrail seferinden ABD’ye mutlu dönmesini sağlaması, belki dikkatleri bunaltıcı iç gündemden dış politikaya çevirmesi. Stratejik (yani uzun vadeli amaçlar açısından) getirilerinin başlıcaları ise şöyle sıralanabilir: İsrail ile gerginlik, ABD ile ilişkilerde sorun olmaktan çıkabilir. İsrail lobisinin Türkiye aleyhindeki faaliyetleri dizginlenebilir. İsrail ile istihbarat paylaşımı özellikle Beşar Esad’ın kimyasal silahları sorunu nedeniyle önemlidir. İsrail’in Akdeniz’in altındaki kaynaklardan elde edeceği doğalgaz ve petrolün Türkiye üzerinden Avrupa’ya sevkinin Ankara için cazip bir olasılık olduğu muhakkaktır. Nihayet ve belki en önemli olarak, Ankara yeniden İsrail–Filistin barış sürecine, iki devletli çözüme katkıda bulunma imkanı kazanabilir. 

İsrail–Filistin barışı bağlamında asıl umut uyandıran gelişme ise, (İsrail dış istihbarat örgütü Mossad’ın 1998–2002 arasındaki başkanı) Efraim Halevi’nin, İsrail ile Hamas arasında Mısırlı güvenlik ve istihbarat yetkilileri aracılığıyla yapılan, gizli barış görüşmelerinin sürmekte olduğuna dair yazısı. (The New Republic, 6 Mart.)

Türkiye–İsrail normalleşme süreci bağlamında akılda tutulması gereken hususlara gelince: İsrail’in Suriye’ye olası bir uluslararası insanî müdahalenin dışında tutulmasının önemine belki herkesten çok Ankara’nın müdrik olduğu. Tel Aviv’in İran’ın nükleer tesislerini Türkiye üzerinden bombalamayı aklından bile geçiremeyeceği.

Şahin Alpay

http://www.zaman.com.tr/sahin-alpay/israil-ile-ne-icin-normallesme_2071783.html

 

  • ŞİMDİ BAŞBAKAN ERDOĞAN’IN İSRAİL’E KARŞI SERT AÇIKLAMALARINI YENİDEN AYARLAMASININ ZAMANI

Özrün hemen arkasından benimle mülakat yapan Türk televizyoncuları tek bir şeyi bilmek istiyorlardı: İsrailliler bu özürden memnun oldular mı? Ben de tam o sırada İsrail milli futbol takımının Portekiz’le maçı olduğunu ve İsraillilerin daha çok bununla ilgilendiklerini söyledim. Onların yüzündeki hayal kırıklığını görebiliyordum. Onlar gerçek bir değişim beklentisi içindelerdi. Bu değişim hâlâ gerçekleşebilir. İsrailliler üç yıldır tehlikeli olduğunu duysalar da Türkiye’yi ziyaret eden herkes dostluk günlerine geri dönme arzusu olduğunu görebilir. Birçok Türk, aradaki konuya rağmen eski günlere dönmek istiyor. Şimdi Başbakan Erdoğan’ın İsrail’e karşı sert açıklamalarını yeniden ayarlamasının zamanı. Belki de İsrail, Türkiye’den aldığı bu cezadan bir şeyler öğrenmiştir. Gerçekten de dünya İsrail’e adalet üzerine bir şeyler söylemenin tek yolunun onu cezalandırmaktan geçtiğini düşünmemeli. İsrail’in uluslararası konumunu koruma görevi şu anda her İsrail vatandaşının sorumluluğudur. Her İsrailli, ülkenin onurunu lekeleyenin yine bu ülkenin gösterdiği şiddet olduğunu bilmelidir.

Gideon Levy

http://www.zaman.com.tr/yorum_yorum-gideon-levy-israilin-turkiyeye-ihtiyaci-turkiyenin-israile-ihtiyacindan-fazla_2071293.html

 

  • BAŞBAKAN’IMIZIN GAZZE’YE YAPACAĞI ZİYARETİ GEREK HAMAS VE EL-FETİH ARASINDAKİ BUZLARIN ERİTİLMESİ, GEREKSE HAMAS’IN İSRAİL DEVLETİNİ TANIYIP, TERÖRÜ TAMAMEN TERK EDEREK İKİ ÜLKE ARASINDAKİ GÖRÜŞMELERDE İPİ ELE ALMAYA İKNA EDİLMESİ ANLAMINDA DEĞERLENDİRMELİDİR

Mavi Marmara özrünün hemen sonrasına denk gelen ziyaretimizde İsrailli işadamlarının ilişkilerin düzelme rampasına girmesinden ne kadar heyecan duyduklarını gördüm. Elbette İsrailli turistleri ağırlamaya alışık olan turizmcilerimiz de heyecan duymuşlar ve bu yaz mevsimini “toparlanma yazı” ilan etmişlerdir. İşadamlarının heyecanını siyasetçiler ve diplomatlar da takip etmeli. Başbakan’ımızın Gazze’ye yapacağı ziyareti gerek Hamas ve El-Fetih arasındaki buzların eritilmesi, gerekse Hamas’ın İsrail devletini tanıyıp, terörü tamamen terk ederek iki ülke arasındaki görüşmelerde ipi ele almaya ikna edilmesi anlamında değerlendirmelidir. Bu genelde Filistinlilere, özelde Hamas’a yapılabilecek en büyük iyiliktir.

Türkiye-İsrail ilişkilerine sadece bu ilişkiler Filistinlilerin işine yarayacağı için önem atfetmiyorum. Bu ilişkilere değer verirken İsrail’in Filistin topraklarını işgal altında tuttuğu acı gerçeğini de yadsımıyorum. İşgal sürdüğü müddetçe İsrail’e kızacak, eleştireceğiz de. Ama bu kızgınlık sadece Türkiye’ye has olan “tahkim ve arabuluculuk” pozisyonumuzu görmezden gelme hakkı tanımıyor bize. Sorunlarımız var diye sorumluluğumuzdan kaçamayız.

Kerim Balcı

http://www.zaman.com.tr/kerim-balci/filistin-icin-israille-dost-bir-turkiye_2071268.html

 

  • TÜRKİYE, İSRAİL'İN NATO ŞEMSİYESİNDE OLMASINI BÖLGEDEKİ DENGELER BAKIMINDAN ARZU DA EDEBİLİR, AMA YİNE DE BUNU MÜZAKERE EDERKEN NATO İÇİ DENGELERİ ŞEKİLLENDİRECEK BİR ETKİNLİK ALANI DA KURMAYA ÇALIŞIYOR

İsrail'in bölge politikası çatışmacı bir evrende, Mısır ve Türkiye ile olan düzenli ve olumlu ilişkilerinin üzerine inşa edilmiş. Bölgenin iki güçlü ülkesiyle, kuzey ve güney hattından kendisini güvende hissettiği ölçüde Ortadoğu'nun küçük ülkeleriyle olan sorunlarını kolayca halledebiliyor. Son dönemde hem Mısır hem de Türkiye ilişkilerinin bozulması onlar açısından büyük bir risk. Mısır 1979 Camp David'den itibaren "antant" halinde olunan, Türkiye ise 1948'den bu yana müttefik olarak kabul edilen ülkeler. Bu iki ülke ile çatışmak, satrançta iki önemli taşı kendi elleriyle devirmek anlamını taşıyor. Bu nedenle özür, stratejik bir hatadan geri dönüş niteliğinde.

İsrail'in güvenlik endişeleri bölgedeki savaş potansiyeli nedeniyle zirve yapmış durumda. Suriye'de muhaliflerin de, rejimin de kendileri için tehdit yarattığını düşünüyorlar. Özellikle kimyasal silah edinilmesi ve kullanılması konusundaki son dedikodular Netanyahu hükümetinde ciddi bir endişe yaratmış görünüyor. Türkiye ile iyi ilişkiler kurmak Suriye muhalefetini kısmi de olsa kontrol edebilmek anlamını taşıyor. El Fetih, Hizbullah, Hamas derken, El Kaide networkü ile muhatap olma tehlikesi İsrail için büyük tehlike. Türkiye'nin yardımına ve ittifakına ihtiyaçları var.

Türkiye'nin İsrail ile özür görüşmelerinin epeyce bir zamandır sürdüğü ve nihai aşamaya gelindiği biliniyor. Zaferi Obama'ya armağan etmek ise, İsrail ile ABD ilişkileri açısından bir barış çubuğu niteliğinde. Obama-Erdoğan ilişkisi ise tarihteki en üst düzeyinde. ABD'nin üçüncü taraf olarak varlığı NATO-İsrail ilişkileri ve Türkiye'nin vetosu bakımından (kısmen yumuşatılmasına rağmen sürüyor) önemli. Türkiye, İsrail'in NATO şemsiyesinde olmasını bölgedeki dengeler bakımından arzu da edebilir, ama yine de bunu müzakere ederken NATO içi dengeleri şekillendirecek bir etkinlik alanı da kurmaya çalışıyor. Kısaca özür meselesi bir kazan-kazan durumu.

Deniz Ülke Arıboğan

http://www.aksam.com.tr/yazarlar/israilin-ozru-meselesi/haber-181620

 

  • “NETANYAHU KENDİSİNE EN AZ ZARAR VERECEK BİÇİMDE BU ÖZRÜ DİLEMEK İSTİYORDU. SEÇİMLERİN GEÇMİŞ OLMASI, OBAMA’NIN İSRAİL’DE OLMASI BİR YERDE ONA ZEMİN HAZIRLADI. BENCE ŞARTLAR DENK DÜŞTÜ AMA ZATEN ÜÇ ÜLKENİN DIŞİŞLERİ DE UZUN ZAMANDIR BU ÖZÜR ÜSTÜNDE ÇALIŞIYORDU. ERDOĞAN’IN SİYONİZM AÇIKLAMASI ENGEL TEŞKİL EDEBİLİRDİ AMA ETMEMİŞ OLMASI ASLINDA NETANYAHU’NUN BUNU CİDDEN YAPMAK İSTEDİĞİNİ GÖSTERİYOR.”

Barkey, İsrail’in Türkiye’den özür dilemesinin Suriye için kıymetli bir veri olmadığını düşünüyor. Şöyle: “İsrail-Türkiye yakınlaşmasının etkisi ise psikolojik olur, daha ötesi değil. 1998 Öcalan krizinde İsrail-Türkiye yakınlaşması büyük rol oynamıştı çünkü Arap ülkeleri ve Suriye bunun Batı tarafından Araplara karşı inşa edilen bir ittifak olduğuna kaniydiler. Çok iyi hatırlıyorum o krizi, zira o sırada Dışişleri Bakanlığı’nda bunun üstüne çalışmıştım. Mübarek o zamanlar bunun bir Türkiye-Suriye savaşına dönüşmemesi için çok çabalamıştı. Ama herkes bunun bir Türkiye-İsrail ‘pincer movement’ı (iki koldan gelerek düşmanı ortada kıstırmak) olduğunu zannediyordu. Komplo teorisiydi. Hatta İsrail askerlerini Golan’dan çekmişti. Sırf Şam’a mesaj olarak ben burada yokum demek için. Bunu hatırlatmamın sebebi, komplo arayanların bulmakta zorlanmayacağını anlatmaktı. Burada önemli olan, Suriye’nin İsrail-Türkiye yakınlaşmasını öyle bir komplo olarak görüp görmeyeceği...”

E işte asıl soru bu... Barkey’in buna cevabı da hayır. Çünkü Türkiye ve İsrail arasında Suriye’yle ilgili bilgi alışverişinin ötesine geçmeye engel ciddi bir güven kaybı var. Ve Suriye bunun farkında. Peki, ABD’de ekimden bu yana Suriye’ye müdahale konusunda bir fikir değişikliği var mı? Çünkü Obama’nın özür konusunda bu kez İsrail’i ikna ederken bu tür bir sebep öne sürdüğü konuşuluyor.

Barkey bu iddiayı ciddiye almıyor: “Netanyahu kendisine en az zarar verecek biçimde bu özrü dilemek istiyordu. Seçimlerin geçmiş olması, Obama’nın İsrail’de olması bir yerde ona zemin hazırladı. Bence şartlar denk düştü ama zaten üç ülkenin dışişleri de uzun zamandır bu özür üstünde çalışıyordu. Erdoğan’ın Siyonizm açıklaması engel teşkil edebilirdi ama etmemiş olması aslında Netanyahu’nun bunu cidden yapmak istediğini gösteriyor. Suriye’ye müdahale ve ABD konusuna gelirsek... Patriot’larla no-fly zone yaratmak mümkün değil. Zira Patriot’lar alçak seviyelerde uçan uçaklara bir şey yapamıyorlar ve menzilleri düşük. ABD’de yeni bir tartışma başladığı doğru ama bunun bir yere gideceğini düşünmüyorum. Paradoksal olarak ancak belki Türkiye’nin de içinde olduğu ve Arap ülkelerini dahil eden bir askeri güç hazırlanırsa destek olmak için ABD harekete geçebilir. Ama emin olun kimse bunu tahayyül bile etmiyor burada.”

Batı cephesinde durum budur, başka karanlık tahayyüller içinde kaybolanların bilgisine sunarım.

Ezgi Başaran

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=1127124&Yazar=EZGI-BASARAN&CategoryID=77

 

  • ARAP UYANIŞI İLE BİRLİKTE YENİ ORTADOĞU ŞEKİLLENİRKEN, AYNI ZAMANDA TÜRKİYE'NİN YÜKSELİŞİNE DE TANIKLIK EDİYORUZ

Arap sokakları Erdoğan diyor. Hele burası bir de Filistin olunca... İslam'ın yetimleri olan Filistinlilerin Erdoğan sevgisi ise bir başka...

Başbakan Erdoğan açıkladı Nisan ayında Filistin'de olacak.

Mescid-i Aksa sizi bekliyor Sayın Başbakan...

Üç dinin buluştuğu yerden, kendisini anlatmaya kelimelerin yetmediği Kudüs'ten aynı zamanda hüzünler biriktirdim.

Ölümü üzerinde hala kuşkuların giderilemedi, Yaser Arafat'ın kabrini ziyaret ettik. Filistin davasının çilekeş lideriydi Arafat. Kabrinin etrafı mücadelesine yakışır bir şekilde düzenlenmiş. Sade ama vakur.

Yıllar önce Berlin'de yıkılan duvarın önünde fotoğraflar çektirmiştik.

Doğu Bloku'nun duvarları 70 yıl dayandı. İsrail'in ördüğü duvarlar kim bilir kaç yıl dayanacak. Ancak o duvarlar açık bir hapishaneye çevirmiş Filistin'i.

Bir de Check Pointler...

Özür dilemekle başlayan sürecin etkisini kontrol noktalarında da hissettik.

Büyükelçimizin aracının ardından bekletilmeden, pasaport kontrolüne gerek duyulmadan geçtik. 1 hafta önce gelsek aynı anlayışı görebilir miydik? Hiç sanmıyorum.

Bizden ziyade İsrail'i rahatlatmış gözüküyor özür olayı.

Hatta daha çok onların ihtiyacı varmış.

Öyle ki büyükelçi ataması dahil, diplomatik ilişkileri hızlı bir şekilde kurma çabası içindeler.

Bizimkiler işi biraz yavaştan alıyor.

Bu da bir politika...

Arap uyanışı ile birlikte yeni Ortadoğu şekillenirken, aynı zamanda Türkiye'nin yükselişine de tanıklık ediyoruz.

Yeni Türkiye, dışarıdan bakınca daha net gözüküyor.

Hele de İsrail'den...

Abdülkadir Selvi

http://yenisafak.com.tr/yazarlar/AbdulkadirSelvi/ozur-sonrasi-kudusteki-hava/36972

 

  • 2010'DAN BU YANA GEÇEN SÜRE ZARFINDA DEĞİŞEN ERDOĞAN DEĞİL, İSRAİL'İN ERDOĞAN POLİTİKASI OLMUŞTUR

Netanyahu'nun Türkiye'den, hangi niyetle neden şimdi özür dilediğini bilen yok.

Burada zamanlama hakikaten önemli. Nitekim aynı İsrail, bir yıl öncede Türkiye'den özür dilemeyi kabul etmiş ama son anda çark etmişti. İsrail'in o gün çark etmesinin önemli de bir sebebi vardı... İsrailli yetkililer "Nasılsa özür dilesek de Başbakan Erdoğan'ın İsrail'e karşı tavrı değişmeyecek" düşüncesiyle, varılan anlaşmadan son anda vazgeçmişlerdi. Bu sözleri geçtiğimiz yıl Kudüs'te görüştüğüm İsrailli üst düzey yetkililerden duymuş ve yazmıştım. Dileyen, detaylı bilgi için geçtiğimiz yıl temmuzda yazdığım "İsrail Özür Diledi Ama..." başlıklı yazıma da bakabilir.

Hal böyle olunca insan merak ediyor. Bir ay önce bile bir yıl önceki tutumunu koruyan İsrail neden şimdi özür diliyor?

Yoksa Başbakan Erdoğan'ın, İsrail politikası mı değişti?

Bunu anlayabilmenin tek bir yolu var. Erdoğan'ın özür sonrası icraatına bakacağız. Başbakan'ın, özür dilenmesinin ardından yaptığı ilk şey, nisanda Gazze'yi ziyaret kararı almak oldu. Bu karar, değişenin Erdoğan olmadığını gösteriyor. Zira Gazze dediğin Hamas'ın idaresinde, İsrail'in gözetiminde bir bölge. İsrail, Hamas'ı bu bölgede faaliyet gösteren azılı terör örgütü olarak görüyor. Hal böyle olunca Erdoğan'ın Gazze'yi ziyaret kararının Netanyahu'yu çileden çıkardığını bilmek için de müneccim olmaya gerek yok sanırım.

Türkiye cephesinde değişen bir şey olmadığına göre İsrail ve ABD cephelerine bakmak gerekiyor.

ABD Başkanı Obama'nın, Netanyahu'yla arasının limoni olduğunu bilmeyen yok. Hiçbir ABD başkanı, bir İsrail başbakanıyla bu kadar ters düşmemiştir muhtemelen. Lakin söz konusu olan ABD-İsrail ilişkileri olduğuna göre; bu husumet Obama'nın İsrail üzerindeki yaptırım gücünü artırmaz, daha da azaltır. Anlayacağınız Obama faktörü de denklem dışı kalıyor.

Bu durumda da tek değişenin İsrail olduğu çıkıyor ortaya. Hasılıkelam "Erdoğan'dan değil Türkiye halkından özür dilendi" mavralarıyla paralananlar da boşuna çırpınıyor. Nedeni çıkarlar olan bir özrün muhatabı da ancak siyasi iktidar, yani Erdoğan olabilir. Ve 2010'dan bu yana geçen süre zarfında değişen Erdoğan değil, İsrail'in Erdoğan politikası olmuştur. İsrail'in bu stratejik değişimin bölge halklarına nasıl yansıyacağınıysa zaman gösterecek.

Özcan Tikit

http://www.haberturk.com/yazarlar/ozcan-tikit/831227-israil-turkiye-hattinda-ne-degisti

 

  •  “TÜRKİYE CUMHURİYETİ DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI İLE İSRAİL DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI YETKİLİLERİNİN İYİ NİYETİ VE TÜRK MUSEVİ CEMAATİNİN DE DESTEĞİ İLE SORUN TATLIYA BAĞLANDI”

Türkiye’de 500 yıllık geçmişi olan bir Musevi cemaati var. Bu cemaatin önde gelen üyeleri var. Cemaat içinde uluslararası alanda isim yapmış Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı Museviler var.

 Bunlardan birini, Jak Kamhi’yi 1974 yılından beri tanıyorum. 1974 yılından beri Türkiye Cumhuriyeti’nin dış ilişkilerinde karşılaşılan sorunların çözümü için gösterdiği çabaları uluslararası ve Türk Musevi cemaatlerinin desteğini sağlamak için yaptıklarını biliyorum.

Önceki gün telefon ile konuştum. İsrail’den İstanbul’a yeni dönmüştü. Mutlu idi. ”Çok zor oldu ama, oldu...” dedi. Anlattı: “İsrail’deki dostlarımıza başından beri şunu söylüyorum. İsrail Hükümeti 1 vatandaşının öldürülmesinde haklı olarak kıyameti koparır. 9 Türk öldürülmüş. Türkiye’nin özür ve tazminat beklemesini neden normal karşılamıyorsunuz? Diye sordum. Aslında siviller daha önceden özür ve tazminatı kabul ettiler ama, askerler direndi. Ne var ki, Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı ile İsrail Dışişleri Bakanlığı yetkililerinin iyi niyeti ve Türk Musevi cemaatinin de desteği ile sorun tatlıya bağlandı” diye konuştu.

Güngör Uras

http://ekonomi.milliyet.com.tr/israil-le-iyi-iliskiye-kapilari-acan-bir-isadami-jak-kamhi/ekonomi/ekonomiyazardetay/28.03.2013/1686130/default.htm

 

  • İSRAİL CUMHURBAŞKANI ŞİMON PERES’İN AÇIKLAMASINDAN ÖNEMLİ BİR DETAY ORTAYA ÇIKMIŞTIR: İSRAİL ÖZÜRDEN ÖNCE KENDİLERİNE YÖNELİK HAMAS’IN SALDIRI YAPMAMASINI BİR KOŞUL OLARAK ORTAYA KOYMUŞTUR. BURADAN DA İSRAİL’İN, GÜVENLİĞİNİN TEHLİKEYE DÜŞTÜĞÜNÜ HİSSETTİĞİ ANLARDA AMBARGODA KENDİ LEHİNE OYNAMALAR YAPABİLECEĞİ SONUCUNU ÇIKARABİLİRİZ

Özrün zamanlamasına ilişkin söylenebilecekler de şüphesiz ki vardır: İsrail özellikle son bir senedir bürokratları, işadamları ve lobisi vasıtasıyla özür dilenebileceği hususunu dillendirmekte idi. Ancak ne ABD’de ne de İsrail’de seçimler yapılmamıştı. Kasım 2012 ABD’de ve Ocak 2013’te İsrail’de yapılan seçimler ve yeni İsrail kabinesinin kısa bir süre önce kurulması özrün zamanını bu denli geciktirmiş olabilir. İsrail’de geniş tabanlı sayılabilecek bir hükümet kurulmuştur. Zamanlama faktörü ise böylece açıklanabilir.

Normalleşme sürecine İsrail’den gelecek adımların yön vereceğini söylemek yanlış olmayacaktır. Tazminat bedellerinin belirlenmesi, elçiliklerin krizden önceki seviyelerine çıkarılması, her boyuttaki anlaşmalara ve gerekliliklerine tekrar hız kazandırılması, üç yıl aradan sonra işbirliği konularının belirlenmesi, Suriye konusunun bugünkü koşullarıyla iki ülke arasında ele alınması beklenebilecek gelişmelerdir. Bu arada İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres’in açıklamasından önemli bir detay ortaya çıkmıştır: İsrail özürden önce kendilerine yönelik Hamas’ın saldırı yapmamasını bir koşul olarak ortaya koymuştur. Buradan da İsrail’in, güvenliğinin tehlikeye düştüğünü hissettiği anlarda ambargoda kendi lehine oynamalar yapabileceği sonucunu çıkarabiliriz.

Murat Tekek

http://www.tuicakademi.org/index.php/kategoriler/ortadogu/3994-israil-neden-ozur-diledi

 

  • OBAMA’NIN "ÖZÜR" HEDİYESİNİN "ONE MİNUTE" DEĞERİNDE Mİ, YOKSA MERHUM ECEVİT’İN MERAK ETTİĞİ GİBİ, "BU AMERİKA ÖCALAN’I BİZE NİYE VERDİ" AĞIRLIĞINDA MI OLDUĞUNU YAKINDA GÖRECEĞİZ...

Obama’nın "özür" hediyesinin "one minute" değerinde mi, yoksa merhum Ecevit’in merak ettiği gibi, "bu Amerika Öcalan’ı bize niye verdi" ağırlığında mı olduğunu yakında göreceğiz...

Her halükarda, Ankara’nın, İsrail üzerinden topladığı diplomatik salkımların son tanelerini yediğini söyleyebiliriz. Artık oyun sona geliyor. (Özürden hemen sonra Başbakan Erdoğan Gazze’ye gideceğini açıkladı. Nasıl karşılanacağını göreceğiz. İsrail ise en yetkili ağzından, “hiç sorun değil” dedi.)

İsrail özrüne gururlanmak, dünyanın şaşkın bakışları altında tebrikleri kabul etmek, içeriye de politik pazarlamasını yapmak doğal sayılabilir. Tabii hediye paketi bu kadarsa.

ABD Başkanı’nın İsrail’den ayrılırken tüm "Ortadoğu’ya seyrettirerek" dilettiği özrü ve Türkiye-İsrail’in barıştırılmasını "sürpriz" sayanlara bakarak ABD’nin ne yaptığını anlamak mümkün olamayacağına göre, demek başka yerleri kolaçan etmemiz gerekiyor!..

Nedret Ersanel

http://www.iyibilgi.com/artikel.php?artikel_id=30309

 

  • OLAYI, TİYATRO TÜRÜ OLAN “FARSA” YANİ ABARTILI GÖRÜNTÜLERE DÖNÜŞTÜRMEK BU BAŞARIYA CİDDİYETİNDEN KAYIPLAR VERDİRTEBİLİR

İSRAİL Başbakanı’nın, Türkiye Başbakanı’ndan “özür dilemesi” hiç tartışmasız önemlidir.

Başbakan Erdoğan’ın Davos çıkışıyla İslam ülkelerinde tırmanan prestiji, çıtayı daha da yukarılara taşımıştır. Erdoğan’ın popülaritesi yükselişte.

Türkiye’nin saygınlığı için kazanılan bu “irtifa” tartışılmaz gerçektir.

(…)

Ancak... Olayı, tiyatro türü olan “farsa” yani abartılı görüntülere dönüştürmek bu başarıya ciddiyetinden kayıplar verdirtebilir. Örneğin...

“İsrail ilk kez bir başka devletten özür diledi” iddiası siyaset sahnesinde bir “farstır.”

Çünkü... Bu bir ilk değil.

Daha geçen yıl Sina yarımadasında Mısırlılarla, Gazzeli militanlar arasında çatışma çıkmıştı.

Olaya İsrail silahlı güçleri müdahale etmişti.

Bombardımanda Mısırlı askerler ölmüştü.

Bunun üzerine İsrail o zamanın askeri yönetimi altındaki Mısır’dan “resmen” özür dilemişti.

Daha önce İsrail’in Amerika’dan özür dileme anısı da çok eski değil.

İsrail istihbarat örgütü Mossad ajanları ABD’nin bazı gizli ve ileri teknolojili silahlarının sırlarını çalmışlar ve yakalanmışlardı. Yargılanıp, mahkum edilmişlerdi.

Bunun üzerine İsrail, ABD’den “resmen” özür dilemişti. Gene bir “özür” olayı daha.

Mossad bazı ajanlarına İsrail pasaportuyla Avrupa’da operasyon yaptırmıştı.

Olay ortaya çıktı. İngiltere kıyametleri kopardı. İsrail hem İngiltere’den özür diledi, hem de İngiltere’yi yatıştırmak için bazı jestler yapmak zorunda kaldı.

(…)

Sonuç... Türkiye’den, İsrail’in özür dilemesi bir ilk değildir. Hatta...

Türkiye, İsrail’in özür dilediği ilk İslam ülkesi de değil.

Ama...Bütün bunlar Başbakan Netanyahu’nun telefonda Başbakan Erdoğan’la kelimenin tam tercümesiyle net olarak “özür dilemesinin” değerini değiştirmez.

Burnundan kıl aldırmayan Netanyahu 3 yıl direndikten sonra bu noktaya topuklarıyla zemini adeta kazıyarak çekilmiştir, sürüklenmiştir.

Bu yalın gerçek zaten yeterlidir. Bir de şark abartılarıyla siyaset sahnesine “fars” oyunları yazmaya hiç gerek yok.

Bakınız... Başbakan Erdoğan da, Dışişleri Bakanı Davutoğlu da böyle abartılara girmiyor.

Karbonatlayarak şişirme yapmıyorlar.

Tam tersine... İsrail’le ilişkilerin -tam- düzelmesi için Ankara’nın öne sürdüğü diğer iki şartın gerçekleşmesini izleyeceklerini belirtiyorlar.

İhtiyatlı bir dil kullanıyorlar. Övünmüyorlar. Ayrıca...

“Özrün” kimyasında Obama katkı maddesinin süreci hareketlendirme reaksiyon etkisini de kimse gözardı etmesin.

Güneri Civaoğlu

http://siyaset.milliyet.com.tr/israil-in-diger-ozurleri/siyaset/siyasetyazardetay/27.03.2013/1685640/default.htm

 

  • BİZİM HÜKÜMET ARAP BAHARI’NI DESTEKLERKEN, NETANYAHU KABİNESİ “İSLAMCILARI İKTİDARA GETİREN” BU SÜREÇTEN ENDİŞELİ

Peki ama nereye geldik bu özürle beraber? İsrail-Türkiye ilişkileri nereye varacak?

90’lı yılların ikinci yarısındaki “altın devre” varacak hali yok. Çünkü o zaman Türkiye’de İsrail sempatizanı bir 28 Şubat rejimi vardı. İsrail’de ise Filistinlilerle başlayan barış süreci iyi-kötü de olsa sürüyordu.

Bugün ise Ankara ile Tel-Aviv arasında ciddi vizyon farkları var. Bizim hükümet Arap Baharı’nı desteklerken, Netanyahu kabinesi “İslamcıları iktidara getiren” bu süreçten endişeli.

Ancak Suriye’deki iç savaşın kimyasal silahları da içerir biçimde tırmanması gibi, bölgedeki her ülkeyi tehdit eden, ideolojiden bağımsız riskler var ki, iki devletin bu açıdan dirsek temasında fayda var.

Bir de Türkiye’nin Hamas’ı barış sürecine dahil olmaya ikna etmesi mümkün ki, bu hem Filistin, hem İsrail hem de bölge için büyük kazanım olur.

Çünkü sahiden “barış”tır hepimize lazım gelen; yurtta, cihanda ve Ortadoğu’da.

Mustafa Akyol

http://haber.stargazete.com/yazar/israil-ozrunun-perde-arkasi/yazi-739591

 

  • BİZ, TÜRKİYE’DE “İSRAİL’İ DİZE GETİRDİK” HAVASINDA ‘DİPLOMATİK ZAFER’İN ESRİKLİĞİNDE İKEN, AMERİKAN YAHUDİ KURULUŞLARI İSRAİL’İN TAM İÇERİĞİNİ ‘YORUMA TABİ TUTTUKLARI’ BİR ‘ÖZÜR’ SAYESİNDE ORTADOĞU’DA ‘YALNIZLIKTAN KURTARILMASI’NI KUTLUYOR HALDELER

Biz, Türkiye’de “İsrail’i dize getirdik” havasında ‘diplomatik zafer’in esrikliğinde iken, Amerikan Yahudi kuruluşları İsrail’in tam içeriğini ‘yoruma tabi tuttukları’ bir ‘özür’ sayesinde Ortadoğu’da ‘yalnızlıktan kurtarılması’nı kutluyor haldeler.

Bu da bir tür ‘kazan-kazan’ hali sayılabilir.

Türkiye-İsrail işbirliğini bırakın, bir ‘özür’ ile simgelenen ‘yeni durum’ bile Ortadoğu’da dengeleri etkileyebilecek bir enerji üretiyor. İsrail, Suriye’ye karşı Golan’da 1973’ten bu yana en güçlü askeri harekâta girişecek kadar psikolojik bakımdan elini kolunu serbest hissetti ve önceki gün söz konusu operasyonu yaptı.

İran ve bu yakınlaşmaya zemin teşkil eden Suriye’nin fevkalade rahatsız olduğunu söylemeye gerek bile yok. Bölge çapında bakıldığında, İsrail ile hiçbir zaman ‘stratejik anlamda’ ters düşmemiş Kürtleri rahatsız eden hiçbir şey yok ortaya çıkan durumda. Yani, Kürtlerin Türkiye’ye karşı İsrail tarafından ‘kullanılacağı’ iddiaları da otomatik olarak düşecek.

Türkiye’de ‘Diyarbakır Newroz mesajı’yla altı çizilen ‘Türk-Kürt yakınlaşması’na eklenen ‘Türkiye-İsrail normalleşmesi’nin yerinden kımıldatacağı dengelerin Tahran-Bağdat-Şam hattında nasıl bir ‘operasyonel’ tepkiye yol açacağını yakında göreceğiz.

Spektaküler ‘terör’ eylemleri ihtimali ve ‘provokasyonlar’a dikkat!

Cengiz Çandar

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=1126783&CategoryID=78

 

  • İSRAİL’İN ÖZRÜ TÜRKİYE BAŞBAKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN’IN DEVAMLI OLARAK İSRAİL’İ HIRPALAMA ÜSLUBUNA PEK TESİR ETMEYECEĞİ GİBİ, TAM DİPLOMATİK İLİŞKİLERİN YENİDEN BAŞLATILACAĞINA DAİR NET BİR TÜRK TAAHÜDÜ GETİRMEMİŞTİR

İsrail’in Türkiye’den Mavi Marmara olayında meydana gelen ‘’operasyonel hatalar’’ yüzünden özür dilemiş olması, gerek zamanlama gerek içerik bakımından diplomatik bir hata olmuştur. Geçen haftasonunda İsrail’in dilemiş olduğu özürü anlamak veya haklı görmek gerçekten zordur. ‘’ Mavi Marmara flotillası’’  olayında İsrailin kuvvet kullanması çok sevimli bir eylem sayılamazsa dahi - Birleşmiş Milletler’in tayin ettiği Palmer komisyonunun da hiçbir şüpheye mahal olmayacak şekilde saptadığı gibi - tamamen yasal (legitimate)’dir. Bununla birlikte, olay bir Türk provokasyonuydu ve özür dilemesi gereken varsa İsrail değil,  Türkiye olmalıydı.

Daha da kötüsü, özür karşılığında İsrail-Türkiye ilişkilerinde yeni bir dönem başlayacağı mevzuunda Kudüs’te oluşan ümitler en basit deyimle hayal mahsulü idiler.

İsrailin özrü Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın devamlı olarak İsrail’i hırpalama üslubuna pek tesir etmeyeceği gibi, tam diplomatik ilişkilerin  yeniden başlatılacağına dair net bir Türk taahüdü getirmemiştir. Dahası, Erdoğan derhal Hamas yönetimindeki Gazze’yi ziyaret edeceğini ilan etmekle hem Kudüs’ün hem de Washington’un yüzlerine birer tokat indirmiş oldu.

Efraim Inbar

http://www.hasturktv.com/israilde_gundem/6159.htm

 

  • ‘’ÖZÜR’’ KELİMESİ NETANYAHU’NUN AÇIKLAMASINDA GÖRÜNMESİNE RAĞMEN O KELİMENİN HEDEFİ HÜKUMET DEĞİL, TÜRK MİLLETİDİR VE KIRILAN KALPLERİ HEDEF ALMIŞTIR

Şimdi görünüşe göre Başkan Obama’nın da yardımıyla bir uzlaşmaya varılmıştır. Normal ikili ilişkilerin de tesisini içeren anlaşma sanki İsrail teslimiyeti olarak gösterilmektedir.

Basitçe bu doğru değildir. Anlaşma İsrail’in konumuna daha yakındır. İsrail’in Gazze Şeridine karşı politikasında herhangi bir değişiklik yoktur. ‘’Özür’’ kelimesi Netanyahu’nun açıklamasında görünmesine rağmen o kelimenin hedefi hükumet değil, Türk milletidir ve kırılan kalpleri hedef almıştır.

Dahası, İsrail Erdoğan’ın istemiş olduğu gibi Türk vatandaşlarını kasten öldürdüğünü inkâr etmiş ve ailelere insani yardım yapmayı teklif etmiştir.

Bir çatışma yaratmak üzere teröristleri yollamaya yardım eden Türk hükumetinden mi özür gelmeliydi yoksa İsrail mi üzüntülerini ifade etmeliydi? Salt ahlaken, hayır. Ancak işaret etmiş olduğum gibi İsrail bu meselede uzun vadeli konumunu terk etmemiştir. Türk milletiyle, Erdoğan ve rejiminin görevden ayrılmalarından uzun süre sonra dahi devam edebilecek bir düşmanlık istememektedir. Bu belki de Obama’yı mutlu etmek ve ABD çıkarlarına karşılık olarak ele alınmıştır. Fakat aslında olanlar görünenlerden çok daha karmaşıktır. 

Belki de bu kelime oyunları ve incelikler birçok insanın ilgi ve anlayışının ötesindedir, fakat bu meseleyle doğrudan ilgili herkes ne olup bittiğini kesinlikle biliyor. Erdoğan çok iyi biliyor ki bu bir Türk zaferi değildir- halkla ilişkiler hariç-, ancak böyle gösterilmesine İsrail karşı çıkmayacaktır.

İsrail Erdoğan rejiminin şimdi daha dostça davranmasını hayal etmeden Türkiye ile olan gerilimi düşürmek üzere hareket etmiştir. Gerçekten de Erdoğan’ın anlaşmaya uymayacağını düşündüren işaretler vardı. Anlaşmadan hemen sonra Türklerin öldürülmesinden sorumlu İsrail subayları hakkında yürütülen davanın devam edeceğini söylemiş ve henüz büyükelçisini İsrail’e yollamamıştır. Bu sadece biraz zaman kazanmak için veya tamamen anlaşmayı bozmak için olabilir. Göreceğiz.

Barry Rubin

http://www.hasturktv.com/israilde_gundem/6157.htm

 

  • BİR BİLEK BÜKME HAREKETİ OLARAK GÖRÜLEN ÖZÜR, İSTER İSTEMEZ, ÖZRÜN “DİLENEN” TARAFTA DA NASIL GÖRÜLDÜĞÜ/ANLAŞILDIĞI HAKKINDA BİR FİKİR VERİYOR. BURASI ÖNEMLİ ÇÜNKÜ TÜRKİYE VE AKP SADECE ÖZÜR BEKLEYEN BİR ÜLKE DEĞİL. AYNI ZAMANDA ÖZÜR DİLEMESİ DE BEKLENEN BİR ÜLKE, BİR HÜKÜMET..

Bütün bu süreçten anladık ki, AKP başta olmak üzere Türk dış politikasına hakim olan kültür, özürü “diletilen” bir şey olarak görüyor. Karşı tarafın aslında istemediği, mecbur kaldığı, ancak onun bir şekilde buna “zorlandığı” bir kurum olarak görüldü özür bütün bu süreç boyunca. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’in şehri donattığı billboardlar gayet simgeseldi. “Minnetarız” diyordu, Gökçek. “İsrail Türkiye’den özür diledi” Bir Netenyahu resmi, Mavi Marmara resmi ve bunların hepsinden daha büyük bir Erdoğan resmi eşliğinde. Bu hava içinde, Gökçek de böyle bir sonuç çıkarmıştı. İsrail “Türkiye’den” özür dilemişti. Ölenler ve yakınları yoktu işin içinde.

İyi de özür böyle bir şey mi olmalı? Ya da böyle bir şey midir? Şunu elbette biliyoruz: bu vaka için dilenecek özür, iki küs arkadaş arasında dilenecek özre elbette ki benzemez. Çok daha büyük hesaplar, tazminatlar vs var işin içinde ve elbette ki ölümler var. Bu ölenlerin yakınlarının beklediğini tahmin zettiğimiz bir özür var her şeyden önce. Bunları elbette ki biliyoruz.

Ancak özür dediğimiz, nihayetinde, böyle diplomatik ve uluslararası bir boyutu da olsa, özürdür. Karşı tarafı buna mecbur ederek diletilen bir özür, karşı tarafla ilgili çok şey anlatır, ama asıl olarak sizle ilgili de çok şey anlatır. Karşı tarafı geçelim. O muhasebeyi İsrail tarafı yapsın. Biz kendi tarafımıza bakalım.

Şunu anlatır daha çok: Beklenen esasen “özür” değildir. Diplomatik bir “bilek” bükmedir. Çünkü bir özür başka türlü “nakış nakış” işlenmez. “Alan daraltarak” elde edilmez. Evet tazminat, ambargonun kaldırılması gibi vakalarda bunlar pekala uygulanabilir. Bunlar karşı tarafın “mecbur” bırakılabileceği süreçlerdir çünkü buralarda ciddi insan hakları ihlalleri vardır. Fakat özür, dediğimiz gibi, başka bir durum.

Dolayısıyla geliyoruz meselenin bağlandığı ve çözüldüğü yere. Bir bilek bükme hareketi olarak görülen özür, ister istemez, özrün “dilenen” tarafta da nasıl görüldüğü/anlaşıldığı hakkında bir fikir veriyor. Burası önemli çünkü Türkiye ve AKP sadece özür bekleyen bir ülke değil. Aynı zamanda özür dilemesi de beklenen bir ülke, bir Hükümet.. Birçok konuda.

Yetvart Danzikyan

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=1127517&Yazar=YETVART-DANZIKYAN&CategoryID=78

 

  • TAMAR GAZININ DEVREYE GİRMESİ İLE BİRLİKTE İSRAİL’İN İTHAL DOĞALGAZA BAĞIMLILIĞI DA ELBETTE ORTADAN KALKIYOR

Tamar gazının devreye girmesi ile birlikte İsrail’in ithal doğalgaza bağımlılığı da elbette ortadan kalkıyor. Bu seneye kadar İsrail yüzde 40 civarında Mısır’dan ithal ettiği gaza bağlıydı mesela. Mısır’ın gaz anlaşmasını iptaliyle zaten devre dışı kalan Mısır gazı, artık İsrail’e hiçbir zaman gelmeyecek. Aksine, belki de aynı hattan Mısır gazını alan ve sıkıntılar yaşayan Ürdün, bundan böyle İsrail gazını da düşünmeye başlayabilecek.

Tamar gazı öncelikle İsrail’in kendi iç tüketimi ve enerji ihtiyacının karşılanması amacıyla kullanılacak. Bu yüzden ihracat şansı şu aşamada pek söz konusu değil. Zaten bu konuda İsrail hükümetinin karar vermesi gerekiyor ki bu kararı da henüz vermiş değil. Bu konuda etraflı düşünüyor, kendine göre ince hesaplar yapıyor. Ne var ki, bu durum geçici olarak görünüyor. Sonuçta İsrail fazla gazını elbette ihraç etmeyi planlıyor. Zaten bunun için Tamar ortaklarından meydana gelen ‘Tamar Partners’ denen milletlerarası şirket hazırlıklarına başlamış bulunuyor. Bu çerçevede, şirketin Tamar gazının ilk elde kısaca LNG denen sıvılaştırılmış formda başkalarına satılacağı bugünden söylenebilir. Zira söz konusu şirket, geçen şubatta Rus doğalgaz devi Gazprom ile bir ‘offshore’ (açık deniz) LNG tesisinin finansmanı konusunda anlaşmaya varıldığını açıklamıştı.

amar Partners hatırlatalım Amerikan Noble Energy (yüzde 36), İsrailli Delek Grup (yüzde 31), yine İsrailli Isramco (yüzde 29) ve Alon şirketinden (yüzde 4) meydana gelen bir ortaklık. Bu ortaklık Gazprom ile anlaşmaya vararak dünyada ilk ‘offshore’ LNG tesisini yapacak. Bu tesis denizde, yüzer yapıda inşa edilecek. Putin’in talimatıyla artık LNG ihracatına daha fazla önem vermesi kararını alan Gazprom, bu tesis tamamlandığında doğrudan Japonya, Güney Kore, Çin ve Hindistan LNG pazarına hitap etmeyi planlıyor. Tesisi de Güney Kore’nin devasa şirketlerinden Daewoo yapacak.

Fikret Ertan

http://www.zaman.com.tr/fikret-ertan/israil-dogalgazi-akmaya-basladi_2072460.html

 

  •  “NÜKLEER SİLAHSIZ ORTADOĞU” TÜRKİYE’NİN 2009’UN OCAK AYINDAKİ DAVOS İLE 2010’UN MAYISINDAKİ MAVİ MARMARA OLAYLARI ARASINDA ZİRVE YAPAN İSRAİL KARŞITLIĞI POLİTİKASININ UNSURU OLMUŞ TEMATİKLERDEN BİRİYDİ

 “Nükleer silahsız Ortadoğu” Türkiye’nin 2009’un Ocak ayındaki Davos ile 2010’un mayısındaki Mavi Marmara olayları arasında zirve yapan İsrail karşıtlığı politikasının unsuru olmuş tematiklerden biriydi. Temenninin kendisinde bir tuhaflık yoktu aslında. Herkes, ya da herkes değilse büyük bir çoğunluk, Ortadoğu’nun nükleer silahlardan arındırılmasını ister. Ama bunu isteyen Türkiye olunca orada durup düşünmek lazım. Çünkü Türkiye, İsrail’le birlikte topraklarında nükleer silah bulunduran iki Ortadoğu ülkesinden biri.İsrail’in bir nükleer güç olduğu da dünyada herkesin bildiği bir sır.

Türkiye’nin topraklarında Amerikan B61 taktik nükleer bombalarının konuşlandırıldığı da herkesin bildiği ama görmezden geldiği bir durum.

Türkiye’nin İsrail’den farkı, güneydeki kent Adana yakınlarında bulunan İncirlik Üssü’nde konuşlu bu nükleer bombaların kendisinin değil, ABD’nin mülkiyetinde oluşu. Bunlar, uçaktan atılan yerçekimi bombaları ve sayıları “ihtiyaca göre” değişiyor. B61’ler ABD’nin NATO müttefiklerine sağladığı nükleer şemsiyenin ileri cephede konuşlu unsurları.

Kadri Gürsel

http://www.al-monitor.com/pulse/tr/contents/articles/opinion/2013/03/american-middle-east-policy-turkey-nuclear-bombs.html#ixzz2PClCqLu9

 

  • Netten okumalar

 

  • "NE MUTLU TÜRK'ÜM DİYENE" SÖZÜNÜ HAİM NAHUM MU SÖYLEDİ?

http://blog.radikal.com.tr/Sayfa/ne-mutlu-turkum-diyene-sozunu-haim-nahum-mu--soyledi-18272

 

  • AHRİDA SİNAGOGU

http://www.yakamozyakut.com/m/?id=5332

 

  • BİR PESAH SEDERİ

http://ibraniceturkce.blogspot.com/2013/03/un-seder-de-pesah.html

 

  • SUZY : "ACILARIMI ŞARKILARLA DİLE GETİREBİLİYORUM"

http://www.yeniasir.com.tr/Sarmasik/2013/03/28/acilarimi-sarkilarla-dile-getirebiliyorum

 

  • TZİMMES - TZİMMES AŞKENAZİ YAHUDİLERİNİN YAPTIĞI, HAVUÇ VE KURUTULMUŞ MEYVELERLE YAPILAN GELENEKSEL BİR GÜVEÇTİR. ASLINDA TATLI VE BALLI YİYECEKLERİN YENDİĞİ ROŞ AŞANA’DA DAHA REVAÇTADIR; FAKAT PESAH İÇİN DE KOŞER (HELAL) OLDUĞU İÇİN BOLCA TÜKETİLİYOR.

http://blog.tomtomella.com/tzimmes/

 

  • DONDURMALI MATZO

http://blog.tomtomella.com/dondurmali-matzo/

 

  • İSRAİL’İN DEĞİŞEN GÜVENLİK ORTAMI VE TÜRKİYE – NİHAT ALİ ÖZCAN

http://www.turkiyegazetesi.com.tr/makaledetay.aspx?id=568978

 

  • ERDOĞAN’IN STRATEJİSİNDE MİT-MOSSAD İŞBİRLİĞİ – YILMAZ POLAT

http://www.yurtgazetesi.com.tr/erdoganin-stratejisinde-mit-mossad-isbirligi-makale,3896.html

 

  • KÜRTLER VE İSRAİL TÜRKİYE’YE BAĞIMLI – YAVUZ SEMERCİ

http://www.haberturk.com/yazarlar/yavuz-semerci/831519-kurtler-ve-israil-turkiyeye-bagimli

 

  • BAŞKASININ SOPASI İLE BEYZBOL OYNAMAK! – CÜNEYT ÜLSEVER

http://www.yurtgazetesi.com.tr/baskasinin-sopasi-ile-beyzbol-oynamak-makale,3873.html

 

  • ÖZÜR SORUNLARI ÇÖZEBİLECEK Mİ? – SEDAT LAÇİNER

http://haber.stargazete.com/yazar/ozur-sorunlari-cozebilecek-mi/yazi-739942

 

  • DEMİR KUBBE DEYİP GEÇMEYELİM – FİKRET ERTAN

http://www.zaman.com.tr/fikret-ertan/demir-kubbe-deyip-gecmeyelim_2070751.html

 

  • İSRAİL MEDYASINA NE ANLATTIM – ARDAN ZENTÜRK

http://haber.stargazete.com/yazar/israil-medyasina-ne-anlattim/haber-739940

 

  • ADNAN HOCA: “İSRAİL TÜRKİYE’NİN DOĞAL MÜTTEFİKİ” – TAHA KIVANÇ

http://haber.stargazete.com/yazar/adnan-hoca-israil-turkiyenin-dogal-muttefiki/yazi-741021

 

  • TÜRKİYE VE İSRAİL: EBEDİ ORTAKLAR VE FİLİSTİN SORUNU - DR. MUHAMMED NUREDDİN

http://www.ydh.com.tr/HD11660_turkiye-ve-israil--ebedi-ortaklar-ve-filistin-sorunu.html

 

  • Netten seyredin

 

  • ÖTEKİ GÜNDEM OSMANLI KUDÜSÜ VE YAHUDİ GÖÇÜ 27.03.2013

http://www.youtube.com/watch?v=PzjmMIOUpgk

http://www.youtube.com/watch?v=fA55fGjk_fA

http://www.youtube.com/watch?v=pmTdBxIykF8

http://www.youtube.com/watch?v=IGq8vMkF8UQ

 

  • İSRAİL KANAL 2 HABER MÜDÜRÜ ARAD NİR VE ZAMAN GAZETESİ YAZARI ABDÜLHAMİT BİLİCİ, TEL AVİV'DEN GELEN ÖZRE BAŞBAKAN ERDOĞAN'IN TEPKİSİNİ VE İSRAİL'DEKİ YANKILARINI DEĞERLENDİRDİ

http://video.ntvmsnbc.com/ozre-sert-tepki-gosterdi-3.html

 

  • EKSEN - 28 MART 2013 - AFŞİN YURDAKUL VE SELÇUK TEPELİ'NİN KONUKLARI, SETA DIŞ POLİTİKA DİREKTÖRÜ TALİP KÜÇÜKCAN, İSRAİLLİ AKADEMİSYEN LOUİS FİSHMAN, GAZETECİ-YAZAR ABDÜLHAMİT BİLİCİ, DOÇ. DR. KORAY ÇALIŞKAN

http://tv.haberturk.com/programlar/video/eksen-28-mart-2013-13/86383

http://tv.haberturk.com/programlar/video/eksen-28-mart-2013-23/86388

http://tv.haberturk.com/programlar/video/eksen-28-mart-2013-33/86389

 

  • ISTANBUL TEL AVİV - YİNON MUALLEM & RAST WİTH MEHTAP DEMİR

http://www.youtube.com/watch?v=DuFYQDY67zk

 

  • SİMPSONLAR’IN UNUTULMAZ İSRAİL GEZİSİ

http://israilblogu.com/2013/03/29/simpsonlarin-unutulmaz-israil-gezisi/

 

  • PESAH

http://blog.tomtomella.com/pesah-2/