Ego kabarması

Sadece gerçeği arama peşinde olanlar özür diler. Egolarının kabarmasına ‘dur’ diyenler, hatalarını kabul etme erdemini gösterenler özür diler. Lakin özrü kabul etmek de aynı gerçeği arama adına bir başka erdemli tavır olsa gerek. Hamursuz Bayramı bittiğine göre kabarmış yiyeceklere devam ama kabarmış egolara hayır!

İvo MOLİNAS Köşe Yazısı 0 yorum
3 Nisan 2013 Çarşamba

Türkiye’nin yirmi bin Yahudisinin herhangi birine, “şu hayatta kaybetmek istemediğimiz üç şeyi sayın” deseniz, iddia ediyorum, çoğunlukla sağlık, aile ve Türk – İsrail dostluğu şeklinde cevap verecektir. İlk ikisi evrenseldir, her dünya insanı için geçerlidir. Üçüncüsü ise Diaspora Yahudisine, özellikle Türk Yahudisine özgüdür. Zira biri vatanıdır diğeri ise gönül bağı olduğu, akrabalarının da yaşadığı bir ülkedir söz konusu olan.

Ve bu iki ülke yaklaşık üç sene önce malum ‘Mavi Marmara’ yüzünden bozuştular ve ortak tarihlerinin en büyük krizine girdiler. Zira orta yerde öldürülmüş dokuz Türk vatandaşı vardı. Hiçbir ülkenin kendi vatandaşlarının öldürülmesini, olayın başlamasına neden olan ideolojik dürtülerin gerçeğine rağmen kabul etmesi beklenemezdi. Nitekim Türkiye, İsrail ile ilişkilerini en alt düzeye indirirken, koşullarını da açıklamıştı.

İsrail üç seneye yakın düşündü, tarttı ama anladığımız kadarıyla iç siyasi kaygılar nedeniyle hep erteledi talep edileni, Türk Yahudisi tarihinin en kaygılı günlerini geçirirken.

Sonra, birden bir mucize oldu. Türk Yahudisi yerden ayağa kalkabildi. Hani güzel bir söz vardır, ‘gecenin en karanlık anı şafağa yakın zamanıdır’  diye. Mavi Marmara’dan sonra bir de ‘siyonizm’ tartışması iki ülke ilişkilerini daha da dibe iterken, ister ‘Obama faktörü’ diyelim ister gelişen bölgesel meseleler nedeniyle diyelim, İsrail, atması gerektiği adımı geç de olsa gerçekleştiriyordu. Üstelik pek de alışık olmadıkları bir davranışta bulunup özür diliyordu...

Tarihe baktığımızda özür vakaları pek fazla değil. Almanya, Holokost’tan otuz yıl sonra Yahudilerden, Kanada ve ABD, yüzyıl sonra Kızılderililerden, Danimarka 50 yıl sonra Eskimolardan, Fransa da, 60 yıl sonra Cezayir’den özür dilemişti.

Biliyoruz ki, sadece gerçeği arama peşinde olanlar özür diler. Hatalarını kabul etme erdemini gösterenler özür diler. Egolarının kabarmasına ‘dur’ diyenler özür diler. Lakin özrü kabul etmek de, yine gerçeği arama ve bu yolda dostluğa devam edebilme iradesini gösterme bağlamında yine erdemli bir tavır olsa gerek.

İsrail bu adımı geç atmıştır, atmasına da, özür dileme, ilginç bir zamanlamayla gerçekleşmiştir. Kabaran yiyeceklerin yenmediği Hamursuz Bayramı’ndan hemen önceye denk gelmiştir. İsrailoğullarının Firavun’un zulmünden kaçarken ekmeklerini mayalayamadan yola koyulmalarına atfen bir hafta boyunca mayalı ekmek ve kabaran gıdaları yenilmemesinin altında kabaran kibirimizi, şişen egomuzu ruhumuzdan arındırmak isteği de yatmakta.

Hamursuz gıda bize egomuzun, gururumuzun, kibirimizin kabarmasının yanlışlığını hatırlatır bir anlamda.

Ego, bireyi geliştiren yaşamsal bir içgüdü olmakla birlikte kontrolsüz olanı insanın kendi şeytanı haline döner. Kabaran egoyu kontrol altına almak insanoğlunun en zorlu sınavı olsa gerek. Şişmiş egoyu özbenliğin içinde söndürmek bireyin toplumsal yaşamdaki en büyük uğraşısı olmalı, birlikte dostça yaşamak ve iyilikler yaratmak adına. ‘Öteki’ oldukça hayatın anlam kazanıyor zira...

Lakin, üzülerek görülüyor ki, hem İsrail’de hem Türkiye’de kimi kabarmış egolar iki ülke liderinin aldığı cesur karara zarar vermek için ellerinden geleni yapmaya devam ediyorlar.

Dostluğun esas, düşmanlığın istisnai olduğunu bilmeyenler onarılmaya çalışılan havadan rahatsızlık duyuyorlar belli ki.

Neyse ki, tarihi olumlu yönde şekillendirenler egolarına yenilmeyen liderler oluyor, her daim.

Kabarık ego ise tarihin çöplüğüne gidiyor, son tahlilde.

 

2 Yorum