Bu hafta ağımıza takılanlar

• Obama yönetiminin, iki ABD müttefikinin arasını bulmak için taraflara yaptığı baskı mutlaka hem İsrail, hem de Türkiye üzerinde önemli rol oynamıştır elbette... Ancak Türkiye’nin Ortadoğu’nun mevcut durumunda İsrail ile ilişkilerini “soğuk savaş” formatından çıkarmaya karar vermiş olma ihtimalini de yabana atmamak lazım. Yine de çok ihtiyatlı olmak gerekiyor. Çünkü 2009’daki Davos olayından beri Türkiye’deki İsrail algısı ölçüsüz biçimde olumsuz yönde koşullandırıldı. KADRİ GÜRSEL

İzak BARON Diğer
28 Mart 2013 Perşembe

 

  • İSRAİL’İN KENDİ ANLAYIŞINA GÖRE GÜVENLİĞİ, “ÖNEMLİ ÜLKE” TÜRKİYE İLE “NORMAL” İLİŞKİLERE FEDA EDİLEBİLECEK BİR HUSUS HİÇBİR ZAMAN OLMADI; BUGÜN DE DEĞİLDİR

Mamafih, İsrail’in filotilla olayı bağlamındaki değişimi ile Türkiye’ninkini mukayese ettiğimizde ilginç bir sonuçla karşılaşıyoruz... O da Türkiye’nin tutum değişikliğinin İsrail’inkine nazaran daha dramatik ve daha büyük olmasıdır.

Çünkü İsrail, özür ve tazminatla ilgili bilinen pozisyonunu değiştirmedi ama Türkiye bunu yaptı. Ankara normalleşme için öne sürdüğü üç koşulu neredeyse bir buçuğa indirdi; tutumunu önemli ölçüde yumuşattı.

Açıklayalım...

Türkiye normalleşmenin birinci önkoşulu olan “özür” hususundaki tutumunu önemli ölçüde yumuşatmış, bunu adeta “yarım önkoşul” haline getirmiştir.

Ankara sonradan eklediği üçüncü önkoşul olan Gazze üzerindeki ambargo ve ablukanın kalkmasından ise lafızda olmasa bile fiilde tamamen vazgeçmiş gibi görünüyor.

Özürden başlayalım...

Türkiye ve İsrail’in birlikte ortaya çıkardıkları 18-19 Haziran 2011 tarihli anlaşma taslağında bahse konu olan ifade “regret” (üzüntü) olarak değil, Türkiye’nin istediği gibi kategorik biçimde “apology” (özür) olarak geçiyordu.

Anlaşma, o dönemde Türk tarafından bu müzakereye katılan bir emekli kıdemli diplomatın deyimiyle “yüzde 95” tamamdı. Taslakta Türk müzakerecilerin itirazına konu olan tek husus, metnin başlangıcındaki “ölüm ve yaralanmaların taammüden meydana gelmediği” yönündeki ifadelerdi. Çünkü Türkiye tam tersini, yani aktivistlerin İsrail askerleri tarafından kasten öldürüldüğünü söylüyor.

İsrail’le bu taslak belge çerçevesinde müzakereler sürseydi Türkiye, ölümlerin operasyonel hatalardan dolayı meydana geldiğinin savunulduğu bu ifadelerin değişmesini, en azından “birlikte yaşanılır” hale gelmesini temine çalışacaktı.

Ancak Erdoğan ile Netanyahu arasındaki telefon görüşmesinin yapıldığı 22 Mart tarihi itibarı ile anlaşılan o ki Türkiye, İsrail’in özrünü kabul ederek, ölümlerin İsrail ordusunun operasyonel hatalarından kaynaklandığı şeklindeki İsrail görüşünü de kabul etmiş oluyor.

Konunun can alıcı noktası “apology” sözcüğünün kullanılmış olması kadar neyin “apology”sinin söz konusu olduğudur. Burada bahse konu olan “apology” taammüden ya da kasten öldürmeninki değil, hatadan dolayı yaşanan can kaybınınki...

...

Netice şu: Ankara kasten adam öldürme için özür ısrarından vazgeçerek yapıcı içerikli bir geri adım atmıştır.

Şimdi de Gazze’ye ambargo ve ablukanın kalkmasının Ankara tarafından İsrail ile normalleşmenin üçüncü koşulu yapılmasını ele alalım.

Türkiye’nin İsrail ile olan ilişkilerinin geleceğini, kendi etkisinin hayli sınırlı kaldığı çok taraflı Gazze sorununun gidişatına ipotek etmesi başlı başına bir stratejik hataydı. Ankara’ya bu hatayı işleme lüksünü hiç kuşkusuz İsrail ile ilişkilerin doğasındaki asimetri sağlamıştır.

Mamafih İsrail’in kendi anlayışına göre güvenliği, “önemli ülke” Türkiye ile “normal” ilişkilere feda edilebilecek bir husus hiçbir zaman olmadı; bugün de değildir.

AKP Türkiye’sinin ise İsrail’e karşı siyasi tercihi olan “soğuk savaş” formatının en önemli unsuru sayılabilecek bu “Gazze ablukası ve ambargolarının kalkması” önkoşulundan bugün artık vazgeçtiği görülüyor. Çünkü filotilla eyleminin bizatihi nedeni olan Gazze ablukası yerli yerinde duruyor. Ve ne Netanyahu’nun ne de Erdoğan’ın ofislerinden yapılan açıklamalarda bu deniz ablukasından söz ediliyor. Demek ki abluka bağlam dışı tutuluyor.

Kara sınırlarından tatbik edilen ambargolar ise şartların İsrail açısından zamanla görece bakımından uygun hale gelmesi neticesinde yumuşatılmış. Netanyahu’nun açıklamasında ambargoların sükunetin devam etmesi nispetinde gevşetileceği belirtiliyor. O halde tersi, yani sükunet bozulursa ambargonun ağırlaştırılması da mümkün. Ambargonun gidişatı Türkiye’nin baskısından bağımsız olarak Gazze’deki duruma bağlı.

Obama yönetiminin, iki ABD müttefikinin arasını bulmak için taraflara yaptığı baskı mutlaka hem İsrail, hem de Türkiye üzerinde önemli rol oynamıştır elbette...

Ancak Türkiye’nin Ortadoğu’nun mevcut durumunda İsrail ile ilişkilerini “soğuk savaş” formatından çıkarmaya karar vermiş olma ihtimalini de yabana atmamak lazım.

Yine de çok ihtiyatlı olmak gerekiyor. Çünkü 2009’daki Davos olayından beri Türkiye’deki İsrail algısı ölçüsüz biçimde olumsuz yönde koşullandırıldı.

Kadri Gürsel

http://www.al-monitor.com/pulse/tr/contents/articles/opinion/2013/03/erdgoan-acceptance-netanyahu-apology-syria.html

 

  • İSRAİL’İN ÖZRÜ, EĞER BÖLGEDE YAŞAMAYA DEVAM ETMEK İSTİYORSA BUGÜNE KADAR SÜRDÜRDÜĞÜ KİBİRLİ VE SALDIRGAN POLİTİKAYI GÖZDEN GEÇİRMESİ GEREKTİĞİNİN İLK EMARESİ

Başbakan Erdoğan’ın, daha birkaç hafta önce sarfettiği “Siyonizm eşittir ırkçılık” lafına özürden hemen önce getirdiği düzeltmenin ardında da muhtemelen gelmekte olan özür vardı.

İkincisi İsrail’in tavır değişikliğinin ardındaki yeni yaklaşım.

İsrail’in özrü, eğer bölgede yaşamaya devam etmek istiyorsa bugüne kadar sürdürdüğü kibirli ve saldırgan politikayı gözden geçirmesi gerektiğinin ilk emaresi.

ABD’ye sırtını yaslayan, kendi kendini tecrit eden, Arap uyanışından hiçbir şey anlamak istemeyen, aksine siyasî İslâm başta olmak üzere olan biten her şeyi kendi varlığına tehdit olarak algılayan odevekuşu politikasını...

Zamanlama açısından, ocak ayındaki seçimden sonra yeni Netanyahu hükümetinde Türkiye’den özür dilenmesine kesinlikle karşı olan Avigdor Lieberman’ın olmaması işleri kolaylaştırdı. Türkiye’nin baş tedarikçilerinden İsrail savunma sanayinin hükümet nezdindeki baskısını da unutmamak lâzım.

Bölgede olup bitenlerin ve özellikle Suriye’deki içsavaşın İsrail’in güvenliğine potansiyel etkisi özür kararında de rol oynamış olabilir. İran, Bağdat hükümeti, Esad rejimi ve Lübnan Hizbullah’ından müteşekkil Şii yayı tesadüfe bakın ki hem İsrail hem Türkiye’ye hasım artık.

Cengiz Aktar

http://www.duzceyerelhaber.com/kose-yazi.asp?id=14655

  • İSRAİL İLE OLAN BİR BARIŞ, İSRAİL İLE OLAN İLİŞKİLERİN KESİLMESİNDEN DAHA KÖTÜDÜR

"One minute" denirken gösterilen göğüs kabartıcı tavır yoksa bugünlerde pazarlığa mı tahvil edildi? İsrail gibi ruhunda kötülük yer etmiş bir devletin önemli çıkarlar elde etmeden böyle bir özür dilemeyeceğini herkes tahmin edebiliyor. Hangi stratejik işbirliği  başarısı,  zalimlerle aynı paralele denk düşmeye değer?

Bu özür bayatlamış bir özürdür. Bu özür sureten özür dileyip masa altından  kötülüğüne ortak bulmak anlamına gelebilecek bir yaklaşım olmasın? Hükümet zamanında İsrailli yetkililerin Gazze'de fosfor bombası kullanarak işledikleri insanlık suçlarını görmezden gelmişti. Bu konuda evrensel yargı ilkesine göre açılacak bir dava ile katillikleri tescilli İsrailli yetkililer Türkiye toprakları içine giremeyeceklerdi. Zira bu dava açılsa ve muhtemel sonucu olan mahkûmiyet kararı ile suçlu ilan edilecekler ve İsrail ile ilişkiler kesilecekti. Ancak 2008'de hükümet İsrail ile kesilebilecek ilişkileri göze alamadı ve Adalet Bakanlığı davanın açılmasını engelledi. Bu davanın açılmaması Mavi Marmara'da İsrail'in fütursuzca davranmasına yol açmıştı. Peki, gerçekten özür dilemesi gereken kim sizce? İsrail'e çıkar hesapları ile dava açılmasını engelleyenlerin vicdanı sızlamıyor mu? Hükümet sonradan olan cinayetlerin sorumlusu olma ihtimalini hiç hissetmiyor mu?

İsrail uzun bir süredir özür dilemek istiyordu ama bir taşla üç kuş vurmaya çalışıyordu. Hem özür dileyip hem de kara geçmek istiyordu. Buna da fırsat buldu ve hiç çekinmeden özür diledi.

İsrail ile olan bir barış, İsrail ile olan ilişkilerin kesilmesinden daha kötüdür. Zira kötüyle ortaklığınız sizi kurtuluşa ermekten uzaklaştıracaktır. Kötü ile ortaklık yapan hayırlı bir iş yapamayacaktır. Özre aracı olan Amerika'nın bölgesel çıkarlarını düşünmeden sırf arabuluculuk gayretiyle böyle bir uzlaşmaya çaba göstermesi  ihtimal dairesindeki bir olay değildir.

Ömer Faruk Gergerlioğlu

http://t24.com.tr/yazi/israilin-ozru-neye-hizmet-ediyor/6400

 

  • ADIM ADIM BÜYÜK BİR KAOSA DOĞRU YOL ALAN ORTADOĞU’DA BU KADAR BÜYÜK BİR İSTİKRARSIZLIĞI GÖĞÜSLEMEK DURUMUNDAYKEN, BU TABLONUN ÜSTÜNE BİR DE TÜRKİYE-İSRAİL ÇATIŞMASININ EKLENMESİ AMERİKA’NIN TAHAMMÜL EDEBİLECEĞİ BİR DURUM DEĞİLDİ

Kuşkusuz İsrail ile ilişkilerini normalleştirirken, Türkiye de pek çok yarar elde edecektir. Buradaki kazanımlar Doğu Akdeniz’deki enerji sorunlarından Suriye’ye dönük muhtemel bir istihbarat işbirliğine ve Batı ile ilişkilere kadar pek çok alana yayılacaktır.

Bunlar içinde en önemlisi, İsrail ile normalleşmenin Türkiye’nin ABD ile ilişkilerini de rahatlatacak olmasıdır. Türkiye’nin kendisine kapılarını kapaması İsrail’in canını yakıyordu ama bu ülke de karşılığında özellikle ABD cephesinde Musevi lobisi üzerinden Türkiye’nin çıkarlarına pekâlâ zarar verebileceğini hissettiriyordu. Kabul edelim ki, bu nedenle Türkiye-ABD ilişkilerinde ciddi bir sancı yaşanıyordu. En basitinden, Başbakan Erdoğan’ın yapmak istediği ABD ziyareti bile gerçekleşemiyordu. Şimdi Beyaz Saray’dan davetin hemen çıkacağı anlaşılıyor.

Amerika da kazançlıdır. Adım adım büyük bir kaosa doğru yol alan Ortadoğu’da bu kadar büyük bir istikrarsızlığı göğüslemek durumundayken, bu tablonun üstüne bir de Türkiye-İsrail çatışmasının eklenmesi Amerika’nın tahammül edebileceği bir durum değildi. Türkiye-İsrail ekseninin rayına oturtulması, bu bakımdan ABD’ye derin bir nefes aldırmıştır. Başkan Barack Obama da iki müttefikini barıştırarak bu sonucu kendi başarı hanesine yazmıştır.

Galiba herkes sonuçtan memnun gözüküyor.

Sedat Ergin

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/22897760.asp

 

  • İKİ ÜLKEYİ YENİ BİR BAŞLANGIÇ İÇİN ANLAŞMAYA İTEN ÖNEMLİ STRATEJİK ÇIKARLAR VAR

Genelde mutabakatla ilgili metinlerdeki ifadeler, tarafların kendi görüşlerini de haklı gösterebilecekleri biçimde kaleme alınır. Bu olayda da kullanılan ifadeler, prensipte iki tarafça kabul görmüştür. Ancak buna rağmen, Gazze konusundaki temel tutumları birbirinden çok farklıdır.

Başbakan’ın ve Dışişleri Bakanı’nın son demeçleri, Türk tarafının mutabakat metinlerinde yer alan muğlak ifadelerin ötesinde, ambargonun veya ablukanın tamamen kaldırılmasını istediği ve bunu da ilişkilerin düzeltilmesinde belirleyici bir faktör olarak gördüğünü ortaya koyuyor.

Geçen cuma günü Başkan Obama’nın da zorlamasıyla gerçekleşen mutabakat, bozuk Türk-İsrail ilişkilerinin bir “tamir süreci”ne girmesi için fırsat yaratmıştır.

İki ülkeyi yeni bir başlangıç için anlaşmaya iten önemli stratejik çıkarlar var. Ancak bazı temel konularda görüş farklılıklarının yarattığı zorluklar da ortada. Bu nedenle tamir süreci pek kolay olmayacak...

Sami Kohen

http://dunya.milliyet.com.tr/iliskilerin-tamiri-zaman-alacak/dunya/dunyayazardetay/26.03.2013/1685169/default.htm

 

  • TÜRKİYE'NİN İSRAİL'E GÖRE ARTAN ÖNEMİ DÜŞÜNÜLDÜĞÜNDE, GEREKİRSE İSRAİL'İN GERİ ADIM ATMASI SAĞLANACAKTI

ABD'nin İsrail'e desteği sürecektir.

Ama eskiden olduğu gibi "ABD çıkarlarına rağmen" bir destekten bahsetmek zordur.

ABD'nin Ortadoğu'daki diğer önemli müttefiki olan İsrail'in bölgede Amerikan menfaatlerini geliştirme potansiyeli yok.

Bilakis bu menfaatlere zarar veriyor.

Fevkalade kritik bir Ortadoğu konjonktüründe ABD'nin iki müttefiki arasında uzun süreli bir buzlanmaya tahammülü olamazdı.

Türkiye'nin İsrail'e göre artan önemi düşünüldüğünde, gerekirse İsrail'in geri adım atması sağlanacaktı.

İsrail'i bölgede ciddi ölçüde yalnızlaştıran Arap Baharı ise bölgede adeta ilaç gibi "dost unsur" arayışında olan İsrail'i geri adım atmaya ikna etmiştir.

Anlayacağınız İsrail için ABD askeri gücüne dayanarak politik eylem üretme dönemi bitti.

Obama'nın politik tavrı, İsrail'i normal bir devlet gibi davranmaya zorluyor.

ABD'de "her şeye rağmen hamilik" düşüncesi değişince, İsrail yaşadığı sokakta kimlerle komşuluk edebileceğini daha iyi gördü.

Gültekin Avcı

http://gundem.bugun.com.tr/3-yil-sonra-neden-yazisi-227655

 

  • MUSEVİ LOBİSİNİN DİASPORAYA SAĞLAYACAĞI DESTEK TÜRKİYE'NİN PEK ARZU EDECEĞİ CİNSTEN DEĞİL

Gelinen noktada İsrail'in hangi oranda Gazze'ye insani yardımların önünü açtığı zamanla netlik kazanacak.

Mesela, Mavi Marmara gemisi aynı yükü yüklenip bu kez Gazze Limanı'na yanaşabilecek mi?

Başbakan konuyla ilgili, "Sadece Mısır Kapısı'ndan değil, bütün kapılardan girişin başlamasını istiyoruz...Sükûnet devam ettiği sürece bu çalışmaların devamının olmasını özellikle kayda bağladık" açıklaması yaptı.

Her şeye rağmen İsrail ile buzların eritilmesi Türkiye'nin lehine.

Sadece haklılığımızın tescili ve iade-i itibar açısından değil, Washington ile iyi işleyen ilişkiler ve Musevi lobilerinin Türkiye karşıtı faaliyetlerini önleme açısından da...

Özellikle tehcirin 100'üncü yılı 2015 geliyor. Musevi lobisinin diasporaya sağlayacağı destek Türkiye'nin pek arzu edeceği cinsten değil.

Yine Türkiye her ne kadar savunma teknolojisinde ilerleme sağlıyorsa da henüz kendi ayakları üzerinde durabilecek kadar ileri teknolojiye sahip değil.

ABD'den talep edilen helikopterler gibi bazı malzemeler, Musevi lobisinin engeline takılıyordu.

Dolayısıyla, İsrail ile "dost" olmak değilse bile "düşman" olmamak Ankara'ya da bir rahatlama sağlayacaktır.

Türkiye henüz ekonomik ve teknolojik kalkınmasını tamamlamış ve kültürel bakımdan da "soft power" açılımlarını bitirmiş değil. Son 10 yılda olduğu gibi istikrarlı büyümeye ihtiyacı var.

Erhan Başyurt

http://gundem.bugun.com.tr/israilin-ozrunden-fitne-cikartmak-yazisi-227654

 

  • BAŞBAKAN ÖFKELENMESİN DİYE İSRAİL’LE İLGİLİ HÜKÜMET POLİTİKASINI ELEŞTİREMEYEN VE İSRAİL’İ ÖVEMEYENLERE GÜN DOĞDU

İsrail dediğini yaptı, gemiyi bastı, 9 vatandaşımızı öldürdü. Hiçbir şey yapamadık, “özür dile, tazminat öde” dedik sadece. İsrail tınmadı bile. Biliyordu ki, bu işten Türkiye daha zararlı çıkacak. Bekledi. Üç yıl geçti aradan. Sonunda durum Amerikan çıkarlarını zedelemeye başladı. Obama araya girdi. “Telefonla” özür dilenmesi formülünü attı ortaya.

Sonuç, Türkiye yine bayram havasına büründü. Sonları tıpkı diğer maskeli liberaller gibi olması muhtemel bir kesim avazı çıktığı kadar “Müthiş zafer” çığlıkları atmaya başladı.

Biz bir şey kazandık mı? Belli değil.

Ama kaybedebileceklerimiz ortada. Suriye artık açık hedef hâline geldi, içine Türkiye’yi çekmesi hiç de olasılık dışı değil. İran operasyonu başlayacaksa, içinde yine Türkiye olacak. Buna izin vermemeye kalkacak Rusya’nın hedefinde de yine Türkiye var.

Bildiğim o ki; şu ana kadar Başbakan öfkelenmesin diye İsrail’le ilgili hükümet politikasını eleştiremeyen ve İsrail’i övemeyenlere gün doğdu.

Şimdi görün bakın İsrail için ne güzellemeler yapılacak, ki yapılmaya başlandı bile.

Can Ataklı

http://haber.gazetevatan.com/israili-artik-cok-seviyoruz/524785/4/yazarlar

 

  • SONUÇTA ‘ÖZÜR’ KONUSUNDA ‘TÜRKİYE DİPLOMATİK İNAT’TAN BAŞKA BİR ŞEY YAPMADI. NAKIŞ GİBİ İŞLENEN BİR DİPLOMASİDEN ZİYADE KÜTÜK GİBİ DEĞİŞMEZ ÇIKARLARIN DIŞ SİYASETE TERCÜMESİ OLDU

Bu özür zor dilenen bir şey. İsrail, ABD’nin baskısıyla da olsa, kurucu ideolojisi Siyonizme ‘insanlık suçu’ demiş Erdoğan’dan özür diliyor. Bunun Türkiye için benzeri, Kemalizme ‘insalığa karşı suç’ diyen bir İsrail devletinden CHP’li bir başbakanın özür dilemesidir.

Uzun lafın kısası, “Ne olacak yani” denilip geçilecek bir özür değil. Önemi daha dikkatle anlaşılmalı. Ancak özrün zorluğu Türkiye’nin gücünün değil, İsrail ve ABD’nin Türkiye’ye ne kadar ihtiyacı olduğunun göstergesi. Sonuçta ‘özür’ konusunda ‘Türkiye diplomatik inat’tan başka bir şey yapmadı. Nakış gibi işlenen bir diplomasiden ziyade kütük gibi değişmez çıkarların dış siyasete tercümesi oldu.

Obama tek bir önemli taviz koparamadığı İsrail gezisini, Ortadoğu koalisyonunun küskün kardeşleri İsrail ve Türkiye’yi barıştırarak bitirdi. Karşılığında Erdoğan’a uzun zamandır vermediği randevuyu vereceğini söyledi. Dahası İran’ın nükleer silahlanmasına karşı hazırlıklarının en önemli adımını attı.

İran’ın Fecr füzelerine takabileceği bir nükleer başlık Ortadoğu’nun dengelerini İsrail ve ABD açısından sonsuza kadar değiştirebilecek güçte. ABD’nin önümüzdeki 12 ay içerisinde atacağı İran adımının hazırlıkları bu özürden geçiyordu.

İsrail için de durum benzer. Suriye’deki iç savaş üçüncü yılına girdi. Esad zayıflayacağına güçlendi, muhalefet güçleneceğine bölündü. Dahası ABD, Türkiye’nin aksine, muhalefete “Ne olursan olsun gel” demedi. Üzerine İran, İsrail’e rahatça kafa tutabilecek bir güce ulaşmak üzere. Yani özrün maliyeti kabahati düşününce artık çok düşük.

Türkiye bu arada hiç adım atmadı değil. Öncelikle Erdoğan Siyonizm’in bir insanlık suçu olduğuna dair gözlemlerini Danimarka’da konu sorulduğunda tekrarlamadı. Onun yerine ‘yanlış anlaşıldığını’ söyledi. Buna ek olarak Türkiye, operasyonu yapan askerlerin yargılanması talebinin peşine düşmeyeceğini ilan etti. Talebimiz; özür, Gazze ablukasının kalkması ve tazminattı.

Gazze koşulu Türkiye açısından daha sonra koşulları yumuşatmak için masaya konmuş bir karttı. İsrail’in bu ablukayı tamamen kaldırmasını beklemek gerçekçi değil. Zaten İsrail özrün hemen arkasından Gazze’nin tek kapısını kapattı ve yarına kadar açmayacağını bildirdi. Uzun lafın kısası, İsrail bir özürle çok kuş vurmuş oldu.

Koray Çalışkan

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=1126672&Yazar=KORAY-CALISKAN&CategoryID=78

 

  • SURET-İ HAKTAN GÖRÜNEN, SON DERECE BAŞARILI VE KANDIRMACALI BİR BÖLGESEL PR (HALKLA İLİŞKİLER) ÇALIŞMASI

İsrail’in 20. yüzyıldaki “toprak karşılığı barış” politikası gibi. Önce komşunun toprağını işgal et, sonra (bir kısmını) geri ver, ve barış antlaşması imzala.

Tüm bu manzarayı nasıl özetlemeli? Şişirilmiş “İsrail’in haksızlıklarına karşı koyan devlet” imajıyla Ortadoğu’da (özellikle de Filistinliler üzerinde) nüfuzu artmış bir Türkiye, ABD’nin koordinasyonu altında, İsrail’e güvenlik üretmek için; topraklarına Patriot konuşlandırıyor, Suriye’yi kana bulayan çapulculara her türlü desteği veriyor, kavgalı göründüğü İsrail’in özrünü kabul ederek bu devletle yeni partnerliklere yelken açıyor.

Bu arada Filistinliler üzerindeki nüfuzuyla Hamas’ı sistem içine çekiyor, fiilen eylemsizliğe sevk ediyor, hatta zımnen İsrail’in varlığını tanıma noktasına getiriyor.  

Hiç hoş değil, ama çok zekice. Suret-i haktan görünen, son derece başarılı ve kandırmacalı bir bölgesel PR (halkla ilişkiler) çalışması.

Burak Cop

http://t24.com.tr/yazi/turkiye-israil-el-ele-genel-seferberlige/6397

  • SURİYE GİDEREK ESAD SONRASINA HAZIRLANIRKEN, MISIR’DA İSRAİL KARŞITLIĞI GÜN YÜZÜNE ÇIKAN MÜSLÜMAN KARDEŞLER AĞIRLIKLI BİR YÖNETİMİN GELEBİLECEĞİ KAYGISI, ABD VE İSRAİL TARAFINDAN DUYULMAKTADIR

Türkiye’de “İsrail karşıtlığı”nın oya dönüştürülebildiği iktidar tarafından keşfedildi ve alabildiğine pompalandı. Gerçi buna İsrail’in pervasız Dışişleri Bakanı Liberman’ın ve bakanlığının da katkısı az değildi. Bu sebeple büyükelçiler bile karşılıklı geri çekildiler.

Bölgede İsrail’le “stratejik ortak”, Türkiye ile de NATO müttefiki olan ABD, bu gelişmelerden büyük rahatsızlık duydu. Hatta önceki dönemlerde Türk-Amerikan ilişkilerinde Türkiye yanlısı tutumuyla bilinen Yahudi Lobisi de Türkiye’ye sırt çevirdi. Obama da, İsrail’in kurulduğundan beri ABD yönetimleri ile en kötü ilişkisini gerçekleştiren Netanyahu’ya rağmen, Yahudi lobisi sebebiyle tepkisini kısmen de olsa Türkiye’ye gösterdi. Muhtemelen Başbakan Erdoğan’a uzun bir süre randevu vermemesi de bu sebeptendi.

ABD, işi oluruna da bırakmadı. Haziran 2010-Ağustos 2011 arasında, yani 1.5 yıl içerisinde Türkiye, daha önce “can ciğer kuzu sarması” olduğu İran, Irak, Suriye ve Hizbullah’tan kopartıldı. Yani İsrail’in “can düşmanları”, bir bakıma Türkiye ile de karşı karşıya kaldılar. İngiliz Strateji Uzmanı Liddle Hart yaşasaydı, “Dolaylı Tutum” için örnek bir uygulama olduğunu söylerdi.

Suriye giderek Esad sonrasına hazırlanırken, Mısır’da İsrail karşıtlığı gün yüzüne çıkan Müslüman Kardeşler ağırlıklı bir yönetimin gelebileceği kaygısı, ABD ve İsrail tarafından duyulmaktadır. Kadima Partisi Lideri Livni, Filistin’i de kapsayan ve Obama’nın da istediği 2 devletli bir çözüm şartıyla hükümete girmişti. Yeni kabinede Liberman’ın olmayışı da ilişkileri düzeltmek için bir fırsattı. ABD’nin bölgeyi iyi tanıyan Dışişleri Bakanı John Kerry de, Türkiye ziyaretiyle İsrail’le ilişkileri düzeltme işaretini verdi.

Bölgedeki İran-Irak-Suriye-Hizbullah cephesine karşılık Irak Kuzey Yönetimi (Barzani)-Türkiye-ABD ve “zımnen” İsrail cephesi oluştu. Obama’nın İsrail ziyaretiyle de 3 yıl geciken “Özür” geldi. Böylece İsrail’in bu cephedeki “asli” üyeliği geldi.

Celalettin Yavuz

http://www.haberiniz.com.tr/yazilar/koseyazisi73887-Israil_Turkiye_Korkusundan_mi_Ozur_Diledi.html

 

  • BÖLGEDEKİ İKİ YAKIN MÜTTEFİKİ ARASINDAKİ İLİŞKİLERİ 1990'LARIN ORTASINDA KURAN VE STRATEJİJ BOYUTA ÇIKMASINA YARDIM EDEN ABD; SURİYE, IRAK VE İRAN GİBİ ÖNEMLİ SORUNLARA KARŞI TÜRKİYE VE İSRAİLLE BİRLİKTE HAREKET ETMEYE ÖNEM VERİYOR

Bunlarla beraber, Türkiye açısından en önemli kazanımlardan birinin de İsrail’le yaşadığı gerginliğin ABD ile ikili ilişkilerini daha da tahrip etmesini engellemesi olarak görülüyor. ABD Başkanı Obama’nın Erdoğan’ın Washington ziyaretine sıcak bakmadığı sinyalini göndermesi, son dönemde liderler düzeyindeki siyasi danışmaların seyrekleşmesi bunun göstergelerinden biri olarak değerlendiriliyordu. En son ABD’nin yeni Dışişleri Bakanı John Kerry’nin Ankara ziyaretinde “Türk-İsrail gerginliğinin Orta Doğu barış sürecini daha da güçleştirdiği tespitini yapması” önemli bir vurgu olartak kabul edildi.

"İsrail ile güçlü ve yoğun bir ilişki kurması durumunda yakında başlaması öngörülen yeni Ortadoğu barış sürecinde arzu ettiği pozisyonu alması beklenen Türkiye, böylece hem bölgesel hem de küresel siyasetteki yerini ağırlaştırabilir"

En son ABD Kongresi’nden Erdoğan’a gönderilen ve Siyonizm ile ilgili ifadelerini geri alması istenen mektup, Ankara-Washington arasındaki gerginliğin etkilerinin ulaştığı boyutu göstermesi açısından da önemliydi. Bu açıdan değerlendirildiğinde, bu sorunun ortadan kalkması belki de kısa vadede Erdoğan’ın Washington ziyaretine yol açacak bir gelişme gibi görülüyor.

Türkiye-İsrail ilişkilerinin normalleşmesi, ABD açısından da önemli sonuçları beraberinde getiriyor. Bölgedeki iki yakın müttefiki arasındaki ilişkileri 1990'ların ortasında kuran ve stratejik boyuta çıkmasına yardım eden ABD; Suriye, Irak ve İran gibi önemli sorunlara karşı Türkiye ve İsraille birlikte hareket etmeye önem veriyor.

Serkan Demirtaş

http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2013/03/130322_israil_turkiye_serkan.shtml

 

  • TÜRKİYE BİN KERE İSRAİL’İ ELEŞTİRİRKEN BİR KERE DE GAZZE’DEN İSRAİLLİ SİVİLLERİN ÜZERİNE KÖRLEMESİNE ATILAN FÜZELERİ ELEŞTİRSE, TÜRKİYE’DEN ÖZÜR DİLENMESİ GEREKTİĞİNİ DÜŞÜNENLERİN SAYISI ÇOK DAHA YÜKSEK OLURDU

Önümde MITVIM isimli enstitünün 2012 yılında İsrail’de yaptığı bir anket var. Bu ankete göre halkın yüzde 54’ü İsrail’in Mavi Marmara baskını nedeniyle Türkiye’den özür dilemesi gerektiğini belirtmiş. Sürekli olarak yok edilme korkusuyla yaşayan, Mavi Marmara baskını kendisine, “bütün o filo içinde sadece Mavi Marmara gemisindekiler askerlerimize saldırdı ve ölümler bu yüzden oldu” diye sunulmuş bir halkın olaya yaklaşımı bu. İsrail halkını İsrail devletinin gerçekleştirdiği bütün zulumlerin ortağı gibi görenlerin dikkatli bir şekilde incelemesi gereken bir anket bu.

Ben inanıyorum ki, Türkiye bin kere İsrail’i eleştirirken bir kere de Gazze’den İsrailli sivillerin üzerine körlemesine atılan füzeleri eleştirse, Türkiye’den özür dilenmesi gerektiğini düşünenlerin sayısı çok daha yüksek olurdu.

Orhan Kemal Cengiz

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=1126512&Yazar=ORHAN-KEMAL-CENGIZ&CategoryID=99

 

  • ZİYARETİN DE AMACI TAM OLARAK BUYDU. KONGREDE KENDİSİNİ BEKLEYEN, İSRAİL DÜŞMANI OLDUĞU İDDİASIYLA HER FIRSATTA ELEŞTİREN ÖFKELİ CUMHURİYETÇİ KALABALIĞA 'İSRAİL HALKI VE NETANYAHU'NUN KALBİNİ KAZANDIĞIMA VE İRAN KONUSUNDA GÜVENCE VERDİĞİME GÖRE ARTIK MÜSAADE EDİN DE SİLAH YASASINDAN, GÖÇMEN YASASINA, BÜTÇE AÇIĞINDAN MALİ SIKINTILARA BİZİ BEKLEYEN ONLARCA SORUNA YOĞUNLAŞALIM' DEMEKTİ

Kısacası Obama'nın İsrail ziyareti ulusal güvenlik danışman yardımcısı Ben Rhodes'un geçen hafta söylediklerini doğruladı. Rhodes ziyaretten bir hafta önce Obama'nın İsrail'e yeni bir gündemle gitmeyeceğini söylemişti, öyle de oldu. Tek fark Obama'nın üslubuydu. Birinci döneminden farklı olarak İsrail yönetimine karşı çok daha yumuşak bir dil kullandı; Soykırım Anıtı, modern

 siyonizmin kurucusu Theodor Herzl'in mezarı gibi ulusal simgeleri ziyaret etti; konuşmalarında Filistin'in tarihi olarak Yahudilerin vatanı olduğuna dair söylemi sık sık vurguladı. Ve böylece İsrail halkı ve yönetimiyle Kahire konuşmasıyla başlayıp İsrail'i ilk döneminde ziyaret etmeyişiyle artan gerginliği yatıştırmış oldu. Ziyaretin de amacı tam olarak buydu. Kongrede kendisini bekleyen, İsrail düşmanı olduğu iddiasıyla her fırsatta eleştiren öfkeli Cumhuriyetçi kalabalığa 'İsrail halkı ve Netanyahu'nun kalbini kazandığıma ve İran konusunda güvence verdiğime göre artık müsaade edin de silah yasasından, göçmen yasasına, bütçe açığından mali sıkıntılara bizi bekleyen onlarca soruna yoğunlaşalım' demekti. İsrail lobisine yakınlığıyla bilinen Washington Institute'un başkanı Robert Satloff'un ziyaret sonrası yazdığı Obama'yı öven analize bakılırsa Obama'nın İsrail'de kazandığı halkla ilişkiler başarısı, Washington'da kendisini siyasi bir başarı olarak karşılayabilir.

Gönül Tol

http://www.aksam.com.tr/yazarlar/obamanin-israil-turu/haber-180343

 

  • BELLİ Kİ HÜKÜMET, İSRAİL'LE DAİMİ KAVGA HALİNİ TÜRKİYE'NİN ÇIKARINA GÖRMÜYOR

İsrail-Türkiye arasındaki Mavi Marmara çatlağının ABD arabuluculuğuyla aşılması sonucu ortaya çıkan tabloya baktıklarında, üç ülke de kendini kazançlı çıkmış görüyor. İşin güzel tarafı, fiilî vaziyetin o algılarla örtüşmesi. Yani ‘kazan, kazan, kazan' durumu söz konusu. Başarılı diplomasi, işte böyle olur...

Türkiye cenahından bakıldığında, İsrail'le barışmanın birçok getirisi var. Siyasî söylemin yer yer keskinliğine rağmen, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın talimatıyla Türk diplomatlar İsraillilerle üç senedir el altından çetin müzakereler yürütüyordu.

Erdoğan hükümeti verdiği sözü tuttu ve normalleşme için koyduğu şartları büyük oranda elde etti. Özürse özür, tazminatsa tazminat. Gazze'de şartların iyileştirilmesi konusunda İsrail'in başta Türkiye olmak üzere uluslararası camianın baskısıyla attığı ve atacağı adımlar da, Ankara'yı tatmin etmiş durumda. 

Belli ki hükümet, İsrail'le daimi kavga halini Türkiye'nin çıkarına görmüyor. Özellikle Suriye, Irak ve Kürt meselesinde tarihî nitelikteki gelişmeler, bölgedeki önemli güçlerden İsrail'le en azından istişare kanallarının açılmasına ihtiyaç doğurdu. İsrail ile Türkiye, özellikle Suriye'de Dr. Soner Çağaptay'ın tabiriyle 'birbirini tamamlama' potansiyeline sahip.

Türkiye'nin bölgede ve uluslararası camiada meşruiyeti ve itibarı, İsrail'in ise güçlü istihbari ve askerî kabiliyetleri var. Ankara, İsrail'le teşrik-i mesai ederse Esed rejiminin sonunun daha çabuk geleceğini hesap etmiş olabilir. Ancak aradaki uzun süreli soğukluktan ve güven bunalımından sonra ilişkilerde istenen verimi elde etmek biraz zaman alacaktır. İki hükümetin derin ideolojik farklılıkları da yavaşlatıcı etki yapacaktır. 

Ali H. Aslan

http://zaman.com.tr/ali-aslan/kazan-kazan-kazan_2069337.html

 

  • BAŞBAKAN’IN GAZZE GEZİSİ, İSRAİL’İN HAMAS’LA İLİŞKİLERİNDE BİR DÖNÜM NOKTASI OLABİLİR. TÜRKİYE HAMAS ÜZERİNDEKİ GÜCÜNÜ, İSRAİL-FİLİSTİN SÜRECİNİ YENİDEN BAŞLATMAK İÇİN KULLANABİLİR

* Bu, tarihte İsrail’in ilk özrü. ‘Vay be İsrail’e özür diletti’  uluslararası alanda Türkiye’ye ciddi prestij getirecektir. 

 * İsrail’le ilişki, aslında Türkiye’nin yeniden ‘Batı kampına’ dönmesi algısına neden olur. 

 * Türk-İsrail ilişkisi, her zaman 3’lü bir ilişkidir. Özür ve normalleşme, Washington-Ankara hattında ciddi rahatlama sağlar. 

 * Normalleşme, Beşar Esad için feci haber. İsrail Suriyeli muhaliflerden korktuğu için, Esad’ın gitmesine karşıydı. El altından Washington’da bunun lobisini yapmaktaydı. Şimdi Türkiye’ye güvenerek bu görüşten vazgeçebilir. Ayrıca Suriye konusunda iki ülke arasında bilgi paylaşımı başlayabilir. 

 * Ak Parti hükümeti, Suriye konusunda Washington’u ikna etmekte zorlanıyor. İsrail’le barış sonrası Kongre ve ABD yönetimi, Ankara’dan gelen ‘Esad gitsin’ tezine daha duyarlı olacaktır. 

 * Başbakan’ın Gazze gezisi, İsrail’in Hamas’la ilişkilerinde bir dönüm noktası olabilir. Türkiye Hamas üzerindeki gücünü, İsrail-Filistin sürecini yeniden başlatmak için kullanabilir. 

Aslı Aydıntaşbaş

http://siyaset.milliyet.com.tr/erdogan-a-yarar-diye-cozume-hayir-mi-diyelim-/siyaset/siyasetyazardetay/25.03.2013/1684688/default.htm

 

  • İSRAİL’İN DÜŞMANI OLMAK ELBETTE ARZULANMAZ, FAKAT DOSTU OLMAK AYNI DERECEDE ARZULANIR BİR ŞEY MİDİR, ŞÜPHELİYİM. ÜLKELER ARASINDA FARAZÎ BİR ANKET YAPILSA, HİÇ KİMSE İSRAİL’LE KOMŞU OLMAYI TERCİH ETMEZ ÇÜNKÜ

İsrail, “Türk halkına ve yönetimine karşı çok ayıp ettik; bu terbiyesizliğin mânevî ezâsı yüzünden uyku tutmaz oldu, aynaya bile bakamaz olduk” diyerek özür dilemez; bu kadarını biraz gazete okuyan herkes bilir. İsrail’in kısacık tarihinde bir ilk teşkil eden bu önemli özür karşılığında Türkiye’den beklenen şey, herhalde, “Türkiye ile dostluk bağlarının yeniden tesisi ve güçlendirilmesi” gibi romantik bir retorikten ibaret değildir. İsrail, bizden önemli bir beklenti içinde olmalı...

Açıkça belli ki, özür dilenmesinde çok önemli bir siyasî zaruretin ağırlığı var. Onlar için hayatî derecede kaçınılmaz gereklilik teşkil eden sebep, Türkiye için aynı derecede hayırhah mıdır? Kısacık Türkiye-İsrail ilişkileri tarihinde bu iki devleti de aynı hayırlı maksat etrafında birleştiren bir hadise hatırlamıyorum. 90’lı yıllarda pek cömert bir devlet aklı tarafından imzalanan çoğu askerî nitelikli işbirliği anlaşmalarını unutmuş değilim elbette; o anlaşmalar çerçevesinde yapılan alışverişin yekûnunu bilmiyoruz henüz. Garip anlaşmalardı onlar.

İsrail’in düşmanı olmak elbette arzulanmaz, fakat dostu olmak aynı derecede arzulanır bir şey midir, şüpheliyim. Ülkeler arasında farazî bir anket yapılsa, hiç kimse İsrail’le komşu olmayı tercih etmez çünkü.

Bu fiyakalı özrün bizde lüzumsuz bir civanmertlik edâsına, asılsız bir iyimserlik hissine ve reel-politik gelişmelerin baskısıyla yönlendirilmiş bir cömertliğe yol açmamasını diliyorum. Şimdilik sadece kalplerimizi ve gururumuzu okşayan İsrail jestinin Ortadoğu’da huzuru bozacak, kan dökülmesine sebep olacak ve harita değişikliği intâc edecek yeni bir işbirliğine dönüşmemesini kuvvetle temennî ediyorum.

İsrail, şu fikr-i âcizâneme göre arada daima anlamlı bir serinlik mesafesi mahfuz tutularak diplomatik münasebet kurulacak bir devlettir. Bu mesafenin kopmasına ve gereğinden fazla yakınlaşmasına rıza göstermemek gerekir. Sıfır noktasına gelerek kopan ilişkilerden sonra yeni münasebetin çerçevesini ve mesafelerini ayarlamak Türkiye’nin elinde. Bu noktada İsrail ve ABD lehine mükrim davranmanın hiç de âlemi yok bana göre.

A.Turan Alkan

http://zaman.com.tr/ahmet-turan-alkan/agir-ol_2069410.html

 

  • EVET, BURADA YENİ BİR DÜZEN KURULUYOR, EVET BU YENİ DÜZENİN KURULMASINDA BÖLGEDEKİ AKTÖRLERLER OLARAK SİZLER BELİRLEYİCİ OLACAKSINIZ AMA İSRAİL'İ DIŞLAMADAN, YAHUDİ KARAKTERİNİ KABULLENEREK

Buna karşılık Türkiye'nin de başından beri İsrail'e 'diklenmediğini' de görmemiz gerekiyor. Kastım şu; Türkiye, talepleri konusunda bastırırken, diplomatik alanda manevra yapmasına olanak tanıyan bir esneklikle hareket etti. Diyalog kapısını hiçbir zaman tümüyle kapatmadı. Başlangıçta Gazze'ye yönelik ablukanın kalkması olarak dile getirdiği talebi, ambargonun hafiflemesi olarak değiştirmesi, bu bakımdan müzakereci, 'barışçı' bir tutumun sonucu olmalı: 'Çözüm, istisnasız herkesin tutum değiştirmesini gerektirir. Barış inşa sürecinde taraflardan hiçbiri bütün istediklerini elde edemez.'* Türkiye'nin Gazze ablukasının kaldırılması hedefinden vazgeçtiğini sanmıyorum; bunun somut koşullarının oluşturulması içinse eskisine nazaran daha fazla imkan edinmiş görünüyor.

Peki bu özürle birlikte Başkan Obama'nın İsrail'de verdiği mesajları nasıl yorumlamak gerekir?

Obama, ABD ile İsrail arasındaki sarsılmaz ittifakı bir kez daha teyit ederken, ülkesinin bölge çıkarları açısından İsrail'in bir çıpa, fırtınalı sularda güvenli bir liman olduğunu vurguluyordu: 'İsrail'in yanında durmak en temel güvenlik çıkarımızdır. İki ülkeyi güçlü ve müreffeh, dünyayı da güvenli kılan, bu ebedi ittifaktır'.

Obama bu ziyarette İsrail devletinin 'Yahudi' karakterini de en üst düzeyden onaylamış oldu. Yani İsrail'in Arap nüfusuna ayrımcılık içeren ve hatta onları tehcir etmeye dönük politikalarına göz yumulmaya devam edilecek gibi görünüyor. Gerçi bu durum yeni değil. Yeni olan Obama'nın İsrail'in varolma hakkını 'Holocoust'tan önce de varolan (siyonizmle uyumlu) bir vizyon ve Yahudiler'in o topraklardaki tarihî varlığıyla ilişkilendirmiş olmasıydı. Çünkü ABD Başkanı, İslâm dünyasına seslendiği 2009 Kahire konuşmasında 'İsrail'in varolma hakkını sadece Yahudi Soykırımı'na dayandırdığı' gerekçesiyle eleştirilmişti. Bu ziyarette Obama önce Yahudi ve Hıristiyan tarihi açısından önemli Ölü Deniz yazıtlarını inceledi, ardından modern Siyonizm'in babası olarak anılan Theodor Herzl ile 1995'te suikastle ölen Başbakan İzak Rabin'in mezarlarına Martin Luther King'in anıtından getirilen taşlar koydu. Son olarak da Soykırım Müzesi'nde beklenen açıklamasını yaptı: 'Burada, sizin tarihî topraklarınızda, tüm dünyanın duyması için söyleyelim. İsrail devleti Holocaust yüzünden varolmadı. Ancak İsrail'in güçlü bir Yahudi devleti olarak varlığını sürdürmesi sayesinde böyle bir soykırım bir daha asla yaşanmayacak'.

Obama'nın, yukarıda öne çıkardığım sözleriyle, bölgede taşlar yerinden oynarken kendini belki de hiç olmadığı kadar yalnız hisseden İsrail'i rahatlatmak dışında, müttefiklerine de mesaj gönderdiği kanısındayım. Şöyle ki: Evet, burada yeni bir düzen kuruluyor, evet bu yeni düzenin kurulmasında bölgedeki aktörlerler olarak sizler belirleyici olacaksınız ama İsrail'i dışlamadan, Yahudi karakterini kabullenerek.

Işın Eliçin

http://yenisafak.com.tr/yazarlar/IsinElicin/ozrun-onemi/36918

 

  • İSRAİLLİ GÖZLEMCİLER VE İSTİHBARATÇILAR, İSRAİL'İN POLİTİKALARI BÖYLE SÜRERSE ÜÇÜNCÜ İNTİFADA'NIN PATLAMASININ AN MESELESİ OLDUĞUNDA HEMFİKİRLER

Netanyahu önce yeni bir Türkiye ile karşı karşıya olduğunu sonra da bu yeni Türkiye ile farklı bir ilişki geliştirme gereğini kavradı. Son noktada da Başbakan Erdoğan'ın Gazze'deki ambargo konusunda makul bir esneklik göstermesiyle tüm dünyada büyük yankı yapan, Obama'nın ebeliğini bizzat yaptığı "özür" geldi. Başbakan Erdoğan hem kendisi siyasi bir üstünlük kazandı hem de Obama'ya bir siyasi zafer hediye etmiş oldu. Dünyadaki yankılara bakınca bu haberin Türkiye'nin prestijine büyük katkı yaptığından kuşkunuz olmasın.

Atılan adım Suriye'nin dibe vurmaya gittiği, Irak'ın her an patlamaya hazır olduğu bir dönemde, bölgenin en fazla istikrar üretme kapasitesine sahip ilişkisinin yeniden tesis edilmesini sağlamıştır. Bunun her iki ülkenin stratejik çıkarlarına hizmet edeceği ortadadır. Türkiye bu yolla Suriye'de içine girmiş olduğu bazı açmazlardan çıkabileceği gibi, İsrail ile muhtemelen değerli istihbarat alışverişine de girecektir. İsrail NATO çalışmalarına artık katılabilecektir.

Türkiye Suriye konusunda ABD'yi daha aktif bir tutum almaya ikna edebilecek bir konuma da sanırım bu gelişme sonucu yaklaşmıştır. Ayrıca Kıbrıs krizi göz önünde bulundurulduğunda İsrail ile düzelen ilişkiler Türkiye'yi Doğu Akdeniz'deki enerji siyasetinde de avantajlı bir konuma sokacaktır. Kanımca Obama'nın bu adımı Türkiye'nin Kürt açılımına verilmiş dolaylı bir destek özelliği de taşımaktadır.

Türkiye açısından bu genelde çok olumlu tabloyu gölgeleyecek unsur her zaman olduğu gibi Filistin meselesidir. İsrailli gözlemciler ve istihbaratçılar, İsrail'in politikaları böyle sürerse üçüncü İntifada'nın patlamasının an meselesi olduğunda hemfikirler. Böyle bir gelişmenin ilişkilerdeki ikinci bahara ağır darbe vuracağı da herhalde beklenmelidir.

Soli Özel

http://www.haberturk.com/yazarlar/soli-ozel/830127-ozur-ve-normallesme

 

  • OBAMA'NIN, KUDÜS'TE "BARIŞ, EN YÜKSEK DUVARDAN DAHA FAZLA GÜVENLİK SAĞLAR" CÜMLESİNİN GEREĞİNİ,  TÜRKİYE İLE İSRAİL ARASINDAKİ MAVİ MARMARA ANLAŞMAZLIĞINI ÇÖZMEK İÇİN, İSRAİL'İN ÖZÜR DİLEMESİNİ VE TAZMİNAT ÖDEME KARARINI SAĞLAYARAK YAPIYORDU

Obama, Filistin ile barış görüşmelerinin devamını öngörmekte. İsrail'in Batı Şeria ve Necef'de yeni yerleşimi teşvik politikasını doğru bulmamakta, ama bu durumun barış görüşmelerinin durdurulmasına engel olmaması gerektiği vurguluyordu. Ziyaretin can alıcı noktası  Obama'nın birkaç defa tekrarladığı gibi ABD'nin İsrail'in ebedî dostu ve müttefiki olması idi. Tel-Aviv havameydanında "ebedî" kelimesinin İbranicesi olan "lanetzach" kelimesini kullandı.

Obama'nın, Kudüs'te "Barış, en yüksek duvardan daha fazla güvenlik sağlar" cümlesinin gereğini,  Türkiye ile İsrail arasındaki Mavi Marmara anlaşmazlığını çözmek için, İsrail'in özür dilemesini ve tazminat ödeme kararını sağlayarak yapıyordu. Böylece Orta Doğu'da ABD'nin iki önemli müttefiki arasındaki buzlar erimeye başlamış oldu. Şimdi ABD, yeni politikaları gereği rahatça Uzak Doğu'ya yoğunlaşabilecekti.

Ama İsrail bu koalisyonla kolay kolay değişmez tezi de kuvvetli!

Deniz Gökçe

http://www.aksam.com.tr/yazarlar/israilden-ozur-var-ama/haber-180042

 

  • TÜRKİYE’NİN “ÖZÜR” KARŞILIĞINDA, İSRAİL İLE “NORMALLEŞME”Yİ KABULLENMESİ, ASLINDA İSRAİL’DEN ZİYADE ABD’NİN GÖNLÜNÜ FERAH ETMEYE DÖNÜK BİR İŞLEV TAŞIYOR

Üç yıl önce ulaşılabilecek olan ve ulaşılması gereken anlaşma noktalarına nihayet ulaşılmıştır, ama aradan geçen zaman yapacağı tahribatı yapmıştır...”

Evet, binbir takla atmaya, attırmaya gerek yok; durum ortadadır, İsrail, tek kelimeyle, Türkiye’den özür dilemiştir ve bundan sonrası aradan geçen süredeki tahribatın tamiratıyla geçmesi beklenen dönemdir. Ve, bunun için, İsrailliler, Tayyip Erdoğan’ın ağzına bakmaktadır.

Şu son haftanın, Tayyip Erdoğan’ı içte ve dışta güçlendirdiğine, zaten hayli güçlü konumda olan Türkiye Başbakanı’nın daha da güçlendiğine ve onunla birlikte, Türkiye’nin, dış dünyada daha da güçlenmiş olduğuna hiçbir kuşku yoktur.

Bir başka Haaretz köşe yazarı Barak Ravid, “Erdoğan-Netanyahu uzlaşması”ndan söz ederek, “Çıkarlar, ego ve siyaset üzerinde zafer kazandı” diyerek daha “orta yoldan” bir değerlendirme uslubunu tercih etmiş. İki ülke ve iki lider arasındaki ilişkilerin “ulusal gurur altına gizlenen iç politika ve ego oyunlarına kurban edildiğini” ileri sürüyor ve şimdi gelinen noktayı “çıkarlar, çıkarlar, çıkarlar” olarak niteliyor.

Peki, şimdi ortaya çıkan bu “çıkar kesişmesi” nereden kaynaklanıyor?

Sıraladığı üç unsur var: Suriye’deki karışık, belirsiz durum; İran’ın nükleer programı ve bir miktar Amerikan baskısı.

Ancak, bu üç unsur, Türkiye’nin herhangi bir tavizini değil, İsrail’in “özür dileme noktası”na varmasını anlatıyor. İsrail –ve bu arada bir önceki Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman ile koalisyon hükümetinin başında bulunan- Başbakan Netanyahu, defalarca “özür dileme”yi reddetmişti.

İsrail’in Türkiye’ye ihtiyacının, Türkiye’nin ihtiyacından daha fazla olduğu son üç yılda ortaya çıktı.

Türkiye’nin “özür” karşılığında, İsrail ile “normalleşme”yi kabullenmesi, aslında İsrail’den ziyade ABD’nin gönlünü ferah etmeye dönük bir işlev taşıyor.

Esasen, ikinci kez Başkan seçildikten sonra ilk ve merakla beklenen dış gezisini İsrail’e yapan Obama’nın bu gezide elde ettiği tek somut gelişme, hiç beklenmeyen bir konuda gerçekleşti: Türkiye ile İsrail arasında, “özür” üzerinden köprülerin yeniden kurulmaya başlanması.

Unutmayalım, henüz kurulmuş bir köprü yok. “Özür” ile Türkiye-İsrail ilişkileri, 31 Mayıs 2010 tarihindeki Mavi Marmara olayının öncesine gelmiş oldu.

Cengiz Çandar

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/22884987.asp

 

  • NORMALLEŞME YÖNÜNDEKİ BU ADIMIN EN ÖNEMLİ YANI, ORTADOĞU’DA TÜRKİYE ALEYHİNE BÜYÜYEN TAHRAN-BAĞDAT-ŞAM-TEL AVİV HASIM CEPHESİNDEN İSRAİL’İN ÇEKİLECEK OLMASI

Netanyahu’nun özür dilemesinden sonra ilişkilerin eski günlere kolayca dönemeyeceği açık. Ortadoğu’ya ilgisi artan bir Türkiye’nin İsrail’le ilişkisinin kalıcı olarak düzelmesi, Filistin ve bölgedeki gelişmelerden bağımsız ele alınamaz. Ancak normalleşme yönündeki bu adımın en önemli yanı, Ortadoğu’da Türkiye aleyhine büyüyen Tahran-Bağdat-Şam-Tel Aviv hasım cephesinden İsrail’in çekilecek olması. Suriye ile İran’ı üzecek bu özür, bölge kamuoyu nezdinde kırılan Türkiye imajını tamir edecektir. İsrail’le normalleşmenin, Filistin/Suriye/Lübnan ekseninde Türkiye’nin diplomatik manevra alanını genişleteceği gibi, başta Washington olmak üzere Batı başkentleri ve medyasındaki İsrail kaynaklı olumsuzlukları azaltacağına da kuşku yok. Kabul edelim, dış politikamızın en parlak dönemi, Türkiye’nin bölgede herkesle konuşabilen bir aktör olduğu günlerdi

Abdülhamit Bilici

http://zaman.com.tr/abdulhamit-bilici/onurlu-durus-ve-ozur_2068788.html

  • GENELDE FİLİSTİN SORUNU, ÖZELDE İSE GAZZE ABLUKASI, HALA TÜRKİYE-İSRAİL İLİŞKİLERİNİN YUMUŞAK KARNI

Obama’nın ziyareti, İsrail’in manevrası için uygun bir arkafon hazırladı. Netanyahu hükümeti bir taşla iki vurmuş oldu. Hem Washington yönetimine bir jest yaptı, hem de Ortadoğu’da Ürdün’ü saymazsak sırtını dayayabileceği tek ülke olarak kalan Türkiye’yle buzları eritti.

ABD’nin kazancı bir jestten ibaret değil elbette. Obama’nın Türkiye ile İsrail’in arasını bulmayı onca dert etmesinin de bir nedeni var: İsrail gibi ABD de ‘Arap Baharı’nın getirdiği risk ve tehditler karşısında tedirgin. Mısır’ın akıbeti belirsiz. Irak’ın da. Ürdün zaten en zayıf halka. ğığıAfganistan macaerasının nereye varacaağı meçhul. Tüm bunların üstüne bir de İran faktörünü eklerseniz ABD’nin Türkiye ile İsrail’i barıştırmak için niye onca ter döktüğünü anlarsınız.

Ankara açısından elbette diplomatik bir başarı söz konusu. Sonuç itibariyle sıkı durdu ve istediğini aldı Türkiye İsrail’den. Ancak ‘çıkar’ faktörünü göz önüne almadan, İsrail’in özürünü ‘Türkiye’nin gücü’ne, ‘büyük Türkiye’ye bağlamak boş laf üretmekten başka bir şey değil.

Son not: Genelde Filistin sorunu, özelde ise Gazze ablukası, hala Türkiye-İsrail ilişkilerinin yumuşak karnı.

Erdal Güven

http://t24.com.tr/yazi/israil-neden-ozur-diledi/6387

 

  • PESAH SOFRASINDA EN KÜÇÜK ÇOCUK BENDİM. HAMURSUZ PESAH EKMEĞİ ‘MATSA’YI BİR BEZE SARMIŞ, BOHÇALAMIŞ, DUA BOYUNCA TAŞIMAM İÇİN SIRTIMA VERMİŞLERDİ

Pesah sofrasında en küçük çocuk bendim. Hamursuz pesah ekmeği ‘matsa’yı bir beze sarmış, bohçalamış, dua boyunca taşımam için sırtıma vermişlerdi. Çölde Musa’nın peşinde yürüdüğümü hayal ederdim bohçamla… Masadaki büyük tepsinin üzerinde, hamursuz matsa ekmeği, atalarımızın çektiği acıların anısına acı otlar, gözyaşlarını temsilen tuzlu su veya sirke, Hz. Allah’ın Mısır üzerine yağdırdığı belaların bize zarar vermeden üzerimizden atlaması için kesip kanıyla kapılarımızı işaretlediğimiz kurbanı temsilen bir parça kurban eti ve köleliğimizde yapı işlerinde kullandığımız harç ve tuğlaları temsilen de ‘haroset’ denilen bulamaç vardı. Hep birlikte küçük parmaklarımızla bir ucundan tutup tepsiyi havaya kaldırdık ve rahmetli büyükbabam yüksek sesle şöyle dedi: “İşte Mısır ülkesinde atalarımızın yediği sefalet ekmeği. Her aç olan gelip yiyebilir! Fakirler gelsinler bizimle beraber Pesah’ı kutlasınlar! Mübareksin sen Tanrım, dünyanın kralı Rabbim! Yeni ilahilerle kurtuluşumuzu, ruhumuzun hürriyetini seslendirerek seni methedelim! Mübareksin sen Tanrım, İsraeloğulları’nı kurtardın! Amin…

Sözüm firavunun askerlerinden ve altın buzağıya tapmayı tercih edenlerden dışarı; ‘Hag Sameah’-’İyi bayramlar’!

Musa Dede

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/22884144.asp

 

  • RUMLARIN, YAHUDİLERİN VE DİĞER AZINLIKLARIN TERK ETMEK ZORUNDA KALDIKLARI İKTİSADİ VARLIKLAR, TÜRK VE MÜSLÜMAN UNSURLAR TARAFINDAN SATIN ALINDI

Bakan’ın daveti 1922 mübadelesi ile gönderilenlerden çok 1940 sonrası göçe zorlananları kapsıyor anlaşıldığı kadarıyla.

Varlık Vergisi, Trakya Olayları, 6-7 Eylül 1955’teki yağma hareketi gibi sistemli bezdirme operasyonları sonrası kelleyi kurtarmak için elinde ne varsa satıp savuşturup gidenler ve yeni kurulan İsrail’e katkı vermek için bu ülkeye göçen Yahudiler, davetiye gönderilen bu kişiler.

Peki bu çağrının bugünün dünyasında bir karşılığı var mı?

Yani, 70 yıllık bir parantezi kapatıp cümleye kaldığımız yerden devam etmemiz mümkün mü?

Gayri müslim nüfusun Türkiye topraklarından kopartılması bir amaca yönelikti. Dönemin yöneticilerinin amacı ekonomiyi millileştirmek, ulus devletin dayanabileceği güçlü bir sınıf oluşturmak idi.

Galata bankerlerinden borç alarak devlet çarkını döndüren, “Kasa”yı gayri müslimlere emanet eden Osmanlı’nın sonu Cumhuriyeti kuran kuşaklar için bir ibret vesikası olmuştu.

Dünya koşullarının da zorlamasıyla bir ulusal burjuva ve üretici sınıf oluşturmayı hedeflediler. Buna belli bir ölçüye kadar ulaşmadılar da değil.

Rumların, Yahudilerin ve diğer azınlıkların terk etmek zorunda kaldıkları iktisadi varlıklar, Türk ve müslüman unsurlar tarafından satın alındı. Pera’nın (Beyoğlu), Punta’nın (Alsancak) pahalı gayrimenkulleri oldukça cazip fiyatlara alıcı buldu. Atölyeler fabrikalar satıldı. Tam anlamıyla bir servet transferi yaşandı.

Kısacası, geçmişte Rum ve Yahudileri Türkiye topraklarında yaşamaya yönelten en önemli neden güvenli ve kazançlı bir iktisadi hayat idi. Oysa bugün başka bir ekonomi, başka bir burjuva sınıfı var.

Geçmişte onların oturduğu sandalyeler artık dolu. Kartları yeniden dağıtmaya kalkmak da, elbette aynı nahoş durumları yeniden yaratmamak kaydıyla, ne kadar mümkün.

Devrim İnce

http://www.haberturk.com/yazarlar/devrim-ince/829449-bakan-istedi-diye-rum-ve-yahudiler-izmire-doner-mi

 

Netten okumalar

  • İSRAİL NEDEN ‘ÖZÜR’ DİLEDİ? – HALUK GERGER

http://www.yeniozgurpolitika.info/index.php?rupel=nuce&id=18913

 

  • ÖZÜR, BÖLGESEL DENKLEMİ NASIL DEĞİŞTİRİR ? – YALÇIN AKDOĞAN

http://haber.stargazete.com/yazar/ozur-bolgesel-denklemi-nasil-degistirir/yazi-739281

 

  • BEYAZ SARAY’DAKİ MUSEVİ-DOSTU BAŞKAN – FEHMİ KORU

http://haber.stargazete.com/yazar/beyaz-saraydaki-musevidostu-baskan/haber-739273

 

  • İSRAİL'İN ÖZRÜ KABAHATİNDEN KÜÇÜK MÜ? – YASİN AKTAY

http://yenisafak.com.tr/yazarlar/YasinAktay/israilin-ozru-kabahatinden-kucuk-mu/36927

 

  • İSRAİL NE İSTEDİ BİZ NE VERDİK – İBRAHİM KİRAS

http://haber.stargazete.com/yazar/israil-ne-istedi-biz-ne-verdik/yazi-738976

 

  • TÜRK ÖZGÜVENİ ZAMANI – CENGİZ ÇANDAR

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=1126515&Yazar=CENGIZ-CANDAR&CategoryID=78

 

  • ÖZÜR, NASIL VE NEDEN GELDİ? – FİKRET ERTAN

http://zaman.com.tr/fikret-ertan/ozur-nasil-ve-neden-geldi_2069355.html

 

  • İSRAİL’LE DOSTLUK – TAHA AKYOL

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/22890106.asp?yazarid=329&hid=22890060

 

  • ‘GEÇMİŞ ÖLÜDÜR VE ONU DEĞİŞTİREMEZSİNİZ’

http://www.hurriyet.com.tr/planet/22890145.asp

 

  • DİPLOMATİK BAŞARI SİYASİ HEZİMETE DÖNÜŞMESİN – NİHAL BENGİSU KARACA

http://www.haberturk.com/yazarlar/nihal-bengisu-karaca/830124-diplomatik-basari-siyasi-hezimete-donusmesin

 

  • ÖZÜR DİLEME ÖZÜRLÜ İNSANLARIN ÖZÜR SEVİNCİ – HASAN AKSAY

http://t24.com.tr/yazi/ozur-dileme-ozurlu-insanlarin-ozur-sevinci/6389

 

  • BİR TÜRK KOMPLEKSİNİN SONU – CÜNEYT ÖZDEMİR

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=1126440&Yazar=CUNEYT-OZDEMIR&CategoryID=77

 

  • İSRAİL NEDEN ÖZÜR DİLEDİ? – SAMİ KOHEN

http://dunya.milliyet.com.tr/israil-neden-ozur-diledi-/dunya/dunyayazardetay/24.03.2013/1684256/default.htm

 

  • 5 SORU: İSRAİL'İN TÜRKİYE ÖZRÜ – UFUK ULUTAŞ

http://setav.org/tr/5-soru-israilin-turkiye-ozru/yorum/4595

 

  • OBAMA’YI İSTEMEDİĞİ SEÇENEĞE ZORLAYANLAR –BERİL DEDEOĞLU

http://haber.stargazete.com/yazar/obamayi-istemedigi-secenege-zorlayanlar/yazi-738211

 

  • İSRAİL’İN YENİ BİR HARİTAYA İHTİYACI VAR - IAN S. LUSTICK

http://zaman.com.tr/yorum_israilin-yeni-bir-haritaya-ihtiyaci-var_2068296.html

 

  • CHAD GADYA - HAD GADYA - HAD GADİA גדי אחד KISA YAHUDİ TARİHİ

http://universalmusicology.blogspot.com/2013/03/chad-gadya-had-gadya-ksa-yahudi-tarihi.html#!/2013/03/chad-gadya-had-gadya-ksa-yahudi-tarihi.html

 

  • DÖNSÜNLER AMA SİZ DE ELLERİNDEN TUTUN – ENGİN ARDIÇ

http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/ardic/2013/03/20/donsunler-ama-siz-de-ellerinden-tutun

 

  • İSRAİLLİ PİNHAS ÇİFTİNDEN YAPTIRDIKLARI OKULA ZİYARET

http://haberciniz.biz/israilli-pinhas-ciftinden-yaptirdiklari-okula-ziyaret-1940853h.htm

 

  • VARLIK VERGİSİ VE GOLF PANTOLONUYLA AŞKALE'YE GİDEN MÖSYÖLER!

http://blog.radikal.com.tr/Sayfa/golf-pantolonu-ve-kar-gozluguyle-toplama-kampina-giden-mosyoler-17355

 

Netten seyredin

  • LADİNO - KANTİKA DE PESAH - MEDİ KOHEN-MALKİ İ BETTY KLEİN

http://www.youtube.com/watch?v=vx9daIgmJ6Q

 

  • HAM RİBİ YOSEF BEN ZEHARYA HALEVİ, LA AGADA DE PESAH EN LADİNO

http://www.youtube.com/watch?v=-TgurL4luUU

 

  • BAKLAVA - TENTASYON (LİVE)

http://www.youtube.com/watch?v=PVSB8zDxR1E

 

  • ŞİMON PERES RÖPORTAJININ TAMAMI...

http://video.cnnturk.com/2013/haber/3/25/simon-peres-roportajinin-tamami