Cevabı anlama sanatı

Yıllarca sebeb-i hayatıma ‘meali’; “seni unutmadım, sen benim her daim sevgilimsin, sen benim için önemlisin, sen benim hayatımın sebebisin” manasına gelen kimi zaman değerli, kimi zaman karınca kararınca, cam sakızı, çoban armağanı, kimi zaman da unutulmayacak sürprizler yapmışımdır.

Vladi BENBANASTE Köşe Yazısı
20 Şubat 2013 Çarşamba

Daha birkaç hafta öncesinde saate bağlı olarak gelecek kehanete bağlı felaketi beklediğimiz Maya felaketi sendromu gününü  (unuttuk bile değil mi?)  kutladık... Hemen ardından senede bir kere felekten bir gün çalmayalım mı yahu?  (nedir bu feleğin talihsizliği herkes çalıyor, bir şey veren yok ) dediğimiz ve her günkü rutinimizin dışında bir şeyler yapmaya mecbur olduğumuz mecburi eğlenme günü olan yılbaşı geldi. Eskilerde Zeki Müren’in kadife sesi eşliğinde beklediğimiz saat 12’ye, şimdilerde ‘Viktorya Sikrıt’, ‘Leydi Gaga’ gibi değerli sanatçıların icraatları ile girmekteyiz. Neyse konuyu dağıtmayalım yılbaşının şokunu henüz atlatmışken daha bir ay geçmeden, reklamlar başlar; ‘Sevgililer Günü’.  Açıklıyorum efendim; Sevgililer Günü sadece erkeklerin, sevdiklerine değil sevgililerine hediye almakla yükümlü oldukları, has bel kader ticaretin de canlandığı, ertesi gün bir şey ifade etmeyen, abidik gubidik  ‘günü birlik’ hediyenin normalin çok üstünde satıldığı enteresan bir gün... Para var mı? Yok mu? Önemi yok ‘gül’ mü alacaksınız 12 taksit şirketten artı 5 taksit bankadan. Son taksitte gül çoktaaan kurumuş, bekli de sevgililer ayrılmış, bir dahaki sevgililer günü gelmiş... Sen halen taksit ödüyorsun. Anlayacağın almayanı dövüyorlar. Gül az mı geldi? Sorun değil, şık lokantada mum ışığında yemek?  Reklamlarda gördüklerinden daha iri taşlarla dolu dolu pırlanta bir yüzük? , araba, seyahat... Ve daha akla gelmeyen bir sürü şey... Bu akıntıya kapılmamak elde değil. Olay toplumsal bir ‘isteri’ ... Senin neyin eksik,  sevgilin var – yok önemli değil. En yakın arkadaşın sana “Ne aldın?” diye sorduğunda yüzün kızarmadan verilecek bir cevabın mutlaka olmalı. Bir ara verecek birini bulursun, tek derdin bu olsun.

Yıllarca sebeb-i hayatıma ‘meali’; “seni unutmadım, sen benim her daim sevgilimsin, sen benim için önemlisin, sen benim hayatımın sebebisin” manasına gelen kimi zaman değerli, kimi zaman karınca kararınca, cam sakızı, çoban armağanı, kimi zaman da unutulmayacak sürprizler yapmışımdır. Bu sene... 

Bu sene de, her sene olduğu üzere  “şunu şunu yaptım, bunu aldım” demeyi isterdim...  Lakin ve de heyhat bu sene Sevgililer Günü’nde sebeb-i hayatıma uyguladığım; “Sevgilim, sana hiçbir şey almadım, bu günün ve sevgimizin bir nişanesi olarak kendimi ve sevgimi getirdim” atraksiyonu hiç bir işe yaramadı.  Yıllardır biriktirmiş olduğum  ‘olumlu krediyi’  bir anda hepten kaybettim. Halbuki, Sevgililer Günü’ne iki gün kala “çok kreatif ve dâhiyane bir fikir” ile kendisine sormuştum; “Sebeb-i hayatım, Sevgililer Günü’nde sana ne alayım?” şeklinde, cevabı belli abes bir soru sordum. Kendisi bana her zamanki mütevazılığı ile ; “Sen varsın ya, daha ne isteyeyim” demişti.  Standart bir erkeğin beyninde mevcut olan üç temel zihinsel faaliyet olan;  “uyku, yemek ve anladınız siz onu” haricinde bir düşünce yeteneğim olmadığı için bu cevabım üzerine atladım.  Kendisi benden kırk yılın başında bir şey istemiş, bunu yerine getirmeyeceğim de kendisini mi kıracağım? Kafamı kırarım daha iyi.   Bunun büyük bir hayal olduğunu ancak 14 Şubat Sevgililer Günü işten eve dönünce anladım. 

Zile basıp, en şirin gülümsememi takındım,  kollarımı iki yana açıp ( sarılma pozisyonu hazırlığı ) kapının açılmasını bekledim.  Öyle ya; hediyenin sunuluş tarzı önemli , ‘prezantasyon’ hediyeye değer katar. Kapı açıldı, kapının dışında manasızca sırıtan adama bakıldı... “Ne yani bir çiçek dahi almadın mı ?”  dedi sebeb-i hayatım...  Durumu toparlamayı ümit ederek   “Olur mu hiç” dedim , “sana en büyük çiçeği; kendimi getirdim” (benden de nasıl bir  çiçek olursa artık !!!) dediysem de  cevabımı pek de geçerli bulmamış olacak ki, durumu kurtaramadım.  Son kozum olarak gerçeğe sarıldım ; “ama sebeb-i hayatım hani hiç bir şey istemiyordun, hani ben sana yeterliydim “ dediysem de aradan geçen birkaç güne rağmen, halen Sevgililer Günü “neden bir çiçek dahi almadığım” konusu üzerinde deriiin derin düşünüyor... Sebeb-i hayatım ne çiçek alırsam alayım senin yanında soluk kalacaktı…

Kıssadan hisse: siz siz olun, sebeb-i hayatlarınızın ;  “valla hiç bir şey istemem, bir şey alırsan iki gözüm önüme aksın ...” dedikleri hiçbir okazyonda eliniz boş eve gitmeyin... Sonradan durumu toparlaması daha zor oluyor, bin bir emekle toplamış olduğunuz tüm ‘Bonus puanlar’ bir anda bitiyor, üstelik onun bir şey alıp almamış olması değil de sizin ne aldığınızın tek konu olduğunu asla unutmayın benden söylemesi...  Sebeb-i hayatım seneye iki çiçek alsam? Hı? Ne dersin? 

Bir daha buluşana kadar her gününüz sevgiyle dolu olsun.