Şimdi ve Burada Mektuplar 2008-2011

Paul Auster ile J.M.Coetzee’nin karşılıklı yazışmalarını içeren ‘Şimdi ve Burada/Mektuplar 2008-2011’ adlı kitap Can Yayınları tarafından yayımlandı. Amerika ile Avusturya arasında, okyanus aşırı ülkelerde yaşayan çağımızın iki büyük yazarı arasında gidip gelen mektuplarda sanattan siyasete, spordan savaşlara, ekonomiden insan ilişkilerine kadar ilginç saptamalar yer almakta

Yakup BAROKAS Sanat
13 Şubat 2013 Çarşamba

Paul Auster, 1947 yılında ABD’nin New Jersey eyaletinde doğdu. Columbia Üniversitesi’nde Fransız, İngiliz ve İtalyan edebiyatı okuduktan sonra dört yıl Fransa’da yaşadı, Fransız yazarlardan çeviriler yaptı. İlk kez 1987’de ‘New York Üçlemesi’ adlı yapıtıyla ilgi gördü. Daha sonra Ay Sarayı, Kehanet Gecesi, Köşeye Kıstırmak, Brooklyn Çılgınlıkları, Yaz Odasında Yolculuklar, Görünmeyen, Sunset Park, Kış Günlüğü gibi romanları birbirini izledi. Paul Auster’ın tutuklu gazeteciler yüzünden Türkiye’ye gelmeyeceğini açıklamasına Tayyip Erdoğan’ın cevabı sert olmuş ve Başbakan ünlü yazarı ‘Cahil Adam’ olarak nitelendirmişti. 

J.M.Coetzee, 1940’da Güney Afrika’nın Cape Town kentinde doğdu. Cape Town Üniversitesi’ni bitirdikten sonra Texas Üniversitesi’nde edebiyat doktorasını tamamladı, 1972’de Güney Afrika’ya dönerek Cape Town Üniversite’nde ders vermeye başladı. Vietnam’daki Amerikalılar ile Güney Afrika’da Hollandalı yerleşimciler arasındaki koşutlukları irdeleyen ilk kitabı ‘Dusklands’ 1974’te yayımlandı. İngiltere’nin en saygın edebiyat ödülünü ise 1983’te ‘Michael K’ adlı romanıyla, 1999’da da ‘Utanç’ adlı yapıtıyla, iki kez kazandı. Aynı zamanda seçkin bir deneme yazarı olan Coetzee, 2003’te Nobel Edebiyat Ödülü’ne değer bulundu.

Yıllardır birbirlerinin kitaplarını okumalarına ve 2005 yılından beri iletişimde bulunmalarına rağmen Avustralya’daki bir edebiyat festivaline katıldıkları 2008 yılına kadar bu iki yazar hiç karşılaşmadı. New York’a döndükten kısa bir süre sonra Auster, Coetzee’den ortak bir çalışma yapma konusunda bir mektup aldı. Öneri Auster’in ilgisini çekti ve her konuda ucu açık bir diyalog sürdürmeyi önerdi. Ve böylece bu kitapta yer alan mektuplar yazılmaya başlandı ve üç yıl süren bu projenin sonunda bu yapıt ortaya çıktı.

Sanattan siyasete, spordan savaşlara, ekonomiden insan ilişkilerine düşünceler

Amerika ile Avusturya arasında okyanus aşırı ülkelerde yaşayan çağımızın iki büyük yazarı arasında gidip gelen mektuplarda sanattan siyasete, spordan savaşlara, ekonomiden insan ilişkilerine kadar Auster ve Coetzee’nin pek çok konudaki duyguları, düşünceleri, gözlemleri ve ilginç saptamaları yer almakta.

Coetzee, “dostluk, çelişkilere yer vermeyen açık seçik bir duygu olduğu için o konuda konuşulmazken, aşk doğası gereği çelişkili ve kararsız bir duygu olduğu için mi hakkında bu kadar konuşulur?” sorusunu yöneltir ve “ insanın bir kadını kendisine metres yapması sadece birinci aşamadır; önemli olan ikinci aşama, yani onunla arkadaş olmasıdır.” der. Auster ise cevaben Joubert’ten bir alıntıyla yanıt verir:”Erkek olsaydı arkadaş olarak seçmeyeceğin bir kadını karın olarak seçme.”

Kitapta ekonomik konularda da ilginç tartışmalara girişilir, finans dünyasındaki bazı kavram kargaşalarının, ekonomik olguların sadece sıradan kişiler değil böylesi değerli yazarlar tarafından da anlaşılamadığını görürüz. Coetzee, bir mektubunda şöyle yazar; “2008’in sonlarına doğru finans âleminde bir şey olmuş. Olmuş olan şey nedir?” Yazar, bir çekirge istilasına uğramadığımızı, peş peşe yıllarca kuraklık yaşamadığımızı, deprem sonucu fabrika ve evlerin yıkılmadığını, Tanrı lutfü olarak başımıza böyle felaketlerin gelmediğini, marketlerimizin ağzına kadar yiyecek dolu olduğunu belirtikten sonra öyleyse bizi neyin yoksullaştırdığını anlamadığını, sadece birer simge olan rakamların değiştiğini, yüksek olan rakamların birden düştüğünü ve bu düşüş nedeninin ise başka rakamların düşüşüne bağlandığı gibi mantık dışı bir süreç yaşandığını ifade eder.

Auster, cevabında ise kapitalizmin önceki şekillerinde insanların mal alım satımı ile zengin olduklarını, oysa 1970’lerin sonunda ortaya çıkan finans kapitalizminde servetlerin başka simgeler dışında hiçbir dayanağı olmayan simgelerin dolaşıma sokularak yaratıldığını ve bu pazarın ‘gelişmiş bir bul karayı-al parayı’ oyununa dönüştüğünü belirtir.

 

PUL YAPIŞTIRILMIŞ ZARFLARLA MEKTUPLAŞMA

Karşılıklı mektuplaşmaların o çok eskilerde kalan daktilo veya el yazısı ile kaleme alındığına ve nostaljik pul yapıştırılmış zarflarda gönderildiğine dikkati çekelim. Hatta bir keresinde Coetzee yazmakta çok geciktiğini bu nedenle de özür dileyerek elektronik postayı kullanmak zorunda kaldığını yazısına not olarak düşer.

Üç yıl ile sınırlandırılan bu proje kapsamındaki yazışmalar birbirlerini tanımayan iki yazar arasında gerçek bir dostluk bağı oluşturur. Auster’in; “Bu işten büyük keyif aldığım için mektuplaşmayı kesme düşüncesi bana hüzün veriyor” sözlerine Coetzee şöyle cevap verir: “Tabi ki gerçek dostuz. İstersen kan kardeşi bile olabiliriz.”

Aynı şehirde yaşıyormuşçasına buluştuklarında konuşabilecekleri her türlü konuları içeren, sadece ‘sofra sohbeti’ değil de daha güçlü tartışmalara da açık bu yazışmaların İsrail-Filistin konusuna değinmemesi pek düşünülemezdi.

Coetzee kendisinin solcu olarak tanındığı için, Filistinliler adına düzenlenen imza kampanyalarına katılmasının ve genelde davalarının desteklenmesinin istediğini dile getirdikten sonra bu konuda kalbinin sesini dinleyerek bazen olumlu, bazen olumsuz kararlar verdiğini yazdıktan sonra şu görüşü ileri sürüyor: “ Yenilgi diye bir şey vardır ve Filistinliler yenildiler. Bu kader acı da olsa, Filistinliler bu acıyı tatmak, daha doğrusu yutmak zorundalar. Yenilgiyi kabullenmeli ve bunu yapıcı bir biçimde kabul etmelidirler. Yapıcı olmayan ikinci şık ise, bütün yanlışların bir mucizeyle düzeltileceği intikamcı bir gelecek hayal etmektir.”

Auster kendisinin de karmaşık düşüncelere sahip olduğunu ve ‘İsrail devletinin kuruluşundan bir yıl önce doğmuş bir Yahudi olarak’ düşüncelerinin daha az bölünmüş olmadığını, Amos Oz’un ‘Sevişmeyin, barışın.’ deyişinin bile artık mümkün görülmediğini açıkladıktan sonra şöyle demekte: “Siyasal görüşmeleri Arafat yerine Ortadoğulu bir Gandhi yürütseydi, Filistinlilerin yirmi-otuz yıl önce bir ülkeye kavuşmuş olacaklarına inanıyorum.”

Mektuplar kitabının son satırları şöyle bitiyor: “Dünya bize sürprizlerini sunmayı sürdürüyor. Biz de ders almayı sürdürüyoruz.” Bir çırpıda okunan bu kitaptan her birimizin alacağı derslerin olduğuna inanıyorum.