Kapı Muhafızları

İsrail sağı Oscar’a aday olan bir İsrail filminden dolayı ayağa kalktı. Zira film, Shin Bet gibi milliyetçi bir devlet kurumunda farklı yıllarda başkanlık yapmış altı liderin ezber bozucu söyleşilerinden oluşuyor. Beğensek de, beğenmesek de aykırı fikirler demokrasi ve ifade özgürlüğünün kuralı. İsrail herkesi şaşırtmaya devam ediyor.

İvo MOLİNAS Köşe Yazısı
6 Şubat 2013 Çarşamba

“Her muharebeyi kazandık ama savaşı kaybettik.” Bu ironik ve de çelişkili söz, İsrail’in iç istihbarat teşkilâtı, Shin Bet’in 1996-2000 yılları arasında başkanlığını yapan Ami Ayalon’a ait.

*** 

Her yazışmamda, her yazımda vesile oldukça, çoğu insanın aksine İsrail’in ifade özgürlüğü anlamında, dünyanın önde gelen demokratik ülkelerinden biri olduğunu söylüyorum, söylemeye devam edeceğim. Anadan doğma İsrail karşıtları ile İsrail’e önyargılı yaklaşan kimi aydınları ikna etmeye niyetim yok, lakin İsrail’in de kimi hataları olduğu gerçeğini unutmayarak bu ülkedeki demokrasinin ve özellikle ifade özgürlüğünün örnek alınması gerektiği konusunda ısrarımı koruyacağımı söylemeliyim.

Neden mi?

*** 

2013 Oscar adayları arasında belgesel film dalındaki beş filmden ikisi İsrailli yönetmenlere ait. Bunlardan “The Gatekeepers” – “Kapı Muhafızları” – öyle bir film ki, bu satırların yazarının bile ağzı açık kalıyor.

Düşünün, bir ülkenin istihbarat teşkilâtında 1980-2011 yılları arasında başkanlık yapmış ve terörle mücadele bağlamında önemli müdahalelerde bulunmuş altı başkan kamera karşısına geçip görevdeyken yaptıkları icraatleri kimi zaman gururla ama kimi zaman da sorgulayarak anlatsın, içlerini döksün ve adeta Freud’in deyimiyle ‘baca temizliği’ yapsın! Boksörden beklenmedik yumrukla yerde kalan diğer boksörden farkınız kalmıyor.

İsrailli yönetmen Dror Moreh, ezberleri bozarak, milliyetçi bir devlet teşkilâtının başkanlarını öyle  bir konuşturuyor ki, İsrailli sağcılar tarafından hemen ‘self-hate jew’ – “ırkından nefret eden Yahudi”- damgasını yiyor.

Shin Bet’de başkanlık yapan, Ami Ayalon, Avi Dichter, Yuval Diskin, Carmi Gillan, Ya’acov Peri ve Avraham Shalom’un, İsrail-Filistin meselesinin ana damarını oluşturan, Filistinlilerin terörüyle mücadelelerinde yaşadıkları, hissettikleri ve kimi itirafları çok şaşırtıcı. Hepsi de hayatın doğal akışında olduğu gibi röportajlarında da iki yürekli olmuşlar; hem vatandaşlarını terörden kurtarmak için yaptıklarını gururla anlatmışlar hem de bu süreçte nasıl da masumiyetlerin yitirdiklerini de söylemişler. En büyük itiraf da, Shalom’un yaptığı, “terörle savaşta etik değerler yok oluyor” olmuş. Bir başkası şöyle diyor: “Terör eylemine geçecekleri sırada hedef alarak vurduğumuz Filistinlileri düşünüyorum. Acı ama gerçek. Belki birçok vatandaşımızı terörlerinden kurtardık ama sonuçta onları birden yok etmek de bir başka gerçek. Gerçi sadece teröristleri imha etmişik ama...”

İşte neredeyse, altısında da görülen bu ‘ama’lar filmi gören İsraillilerin çoğunu ayağa kaldırıyor. Ve bunları söyleyenlerin Shin Bet liderleri  olması demokrasi tarihine not düşürüyor. Kendilerini ‘kahraman’ ile ‘kötü adam’ arasında bir yerde tanımlamaları ise bir insanın yaşayabileceği en büyük trajedilerinden biri oluyor.

Her birinin emekli olduktan sonra yaptıklarını sorgulamaları hem acı hem de anlamlı.

Acı, zira İsrail’i denize dökmeye and içmiş ve hiçbir şekilde onun varlığını kabul etmeyen düşmanlarını sevindiriyor. Anlamlı, çünkü altısının da ortak düşüncesi olan, ‘barış için artık başka şeyler yapmanın zamanının geldiğini’ dünyaya açıklıyorlar. Filistin meselesinin sadece Filistin terörü ile mücadeleye indirgenemeyeceğini anlatmaya çalışıyorlar.

Altı eski başkan da belki siyasi beklentiler içinde olabilirler. Öyle bir emelleri varsa tarih zaten onları lider çöplüğüne yollayacaktır zamanı geldiğinde. Lakin onların söylediklerini siyasetten arındırarak ‘okuyabilirsek’ ortaya çarpıcı yeni bir dünya yaratılabilir Ortadoğu’da. Zira örneğin Avi Dichter, “barışı askeri çözümle getiremezsiniz” demiş, onca başkanlık yaptıktan sonra. İsrail hükümetlerini de, “taktikleri çok iyi ama stratejileri yok” şeklinde eleştirmiş.

Yönetmen Moreh, İsrail’in tipik sol dünyasından gelse de, İsraillilerin çoğunu kızdırsa da, herkesin içine bir kurt düşürüyor, Shin Bet’in eski başkanları ile birlikte. “Soru sormayan, sorgulamayan insanlardan hep korkmuşumdur,” diyor.

Yahudiler, sorgulama yöntemlerine başvuran bir toplum olduklarını hayatın her alanında kanıtlamış ve büyük başarılara bu sistemle imza atmış bir halk.

Kimimiz Moreh ve Shin Bet’in eski başkanlarına kızsa da Ortadoğu meselesi, İsrailliler için iç sorgulamaya ihtiyacı olan bir yara.

Amaç doğruyu bulmaksa sorgulamak esas olmalı, barış yapmak istemeyen düşmana rağmen.

Bilimin öncülerini yetiştiren bir topluma yakışan da bu olmalı.